Felsefenin Tanrı İnancı ve Müminler
Spinoza ve Kant, Tanrı inancında insanla ilişkinin imkânsız olduğunu söyler. Filozoflar, Tanrı’yı pasif görürler. Müminler için varlık tanımı yalnızca Kur’an’dan gelmelidir.
Spinoza ve Kant, Tanrı inancında insanla ilişkinin imkânsız olduğunu söyler. Filozoflar, Tanrı’yı pasif görürler. Müminler için varlık tanımı yalnızca Kur’an’dan gelmelidir.
Bakara 30. ayeti, öncesiyle olan bağlarını ve “fâsık” kavramının detaylarını açıklar, Kur’an’ın bütüncül ele alınması gerektiğini vurgular.
Kur’an’ı Kur’an ile anlama ilkesi, zamirlerin bağlanmasını ve ayet sınırlarının korunmasını önceliklendirir, böylece metin bütünlüğü ve tutarlı yorum sağlanır.
Aklın rehberi olan bebeklerin duyuları anne karnında gelişir ve doğduktan sonra dil ve akıl ile çevreyi algılar. Dilin rehberi Kur’an’dır, değişmez ve üstündür.
Arapça özneyi merkeze alırken, Türkçe yüklemi öne çıkarır; bu yapısal fark, diller ve dünya tasavvurları, olay ve anlam merkezli olma özelliklerini belirler.
Nas ve insan kavramları Kur’an’da farklı anlamlara gelir; ‘insan’ bir tür, ‘nas’ ise bu türdeki belirli konumları ifade eder.
Kant’ın “koşulsuz” kavramı sadece bir düşüncedir. Kur’an’daki Allah’ın koşulsuzluğu, insan aklının tasarımı değildir ve O’nun sözler göndermesi, çelişkisizliktir.
Mesebe kavramı, hacın ritüel anlamını somutlaştırır, topluluk doğrultusunu belirler ve uygulamanın normatif boyutunu görünür kılar.
“Tanrı var mı?” sorusunu ele alan felsefe, insan aklının yeterliliğini sorgularken kesin doğrulara ulaşamamış, sadece belirsizlik ve güvensizlik yaratmıştır.
‘Arş’ kelimesi, egemenlik, liderlik ve çardak anlamlarına gelir; Allah’ın ‘Arş’a istiva etmesi, varlığın devamlılığının sadece Allah’a bağlı olduğunu ifade eder.