Ahirette Kitabinin Kapaginda Yazacak Cumle

AHİRETTE KİTABININ KAPAĞINDA YAZACAK CÜMLE

Zamanları, mekanları, konuları, sebepleri, işaretleri bambaşka olsa bile insan hayatındaki her şey (soyut veya somut), biri diğeriyle ya fasl ya da vasl ilişkisi kurmuştur çünkü insan hayatı, her bölümünde aynı konunun işlendiği bitmemiş bir kitaptır yani her insan, yazarı ve kahramanı kendisinin olduğu kendi kitabını yazar.

Kimin usta bir yazar olduğu bu dünyada da zanni olarak bilinir amma bunun kesin değerlendirmesi ahirette yapılacak.

Müminin hayat kitabında Kur’an

Usta yazarlar ‘HAUMU’QRAU KİTEBİYEH’ diyerek kitabını piyasaya tanıtacak. 

Usta yazarlar, kendi kitabının kahramanı olarak kendilerini almazlar. Bunların kitabının baş kahramanı Allah’ın kitabıdır. İşte hayat kitabının baş kahramanı Kur’an olanlar müminlerdir. Bu müminler kendi kitaplarının ASIL kitap içinde sadece kısacık bir cümle olduğunu bilirler, üstelik bu cümle öyle bir cümledir ki sadece ŞİBH-İ CÜMLEdir yani CÜMLEMSİ, daima bir MUTEALLİK’e muhtaç bir cümle.

İşte hayatın sırrı; HAZF edilmiş o muteallik’in kim olacağında yatmaktadır.

Her insan hayatının hazf edilmiş muteallik’inin kim veya ne olacağına kendisi karar verir ve takdir kullanarak cümleye bir müteallik atar ve işte o onun hayat kitabı olur. 

Yaşamın bizzat kendisinin NAHİV kurallarına göre hazf edilmiş o müteallik, her isim ve her ismi temsil eden her müsemma olabilir fakat nasıl ki dilin nahvine göre cümlenin ögelerinin tam ve yerinde olması anlamın kendisi olmaya yetmiyorsa hayatın nahvinde de hazf edilmiş muteallike bir isim atamak anlamı ortaya çıkarmaz. Dilin nahvine göre ögeleri tastamam ve çok güzel olan nice cümle vardır ki ondan anlam değil anlamsızlık çıkar.

Mesela, “Şu alemi yokken var eden bir yaratıcı yoktur.” cümlesi dilin nahvine göre ögeleri tamam olan müfid bir cümledir ama hayatın nahvinde bu cümleden anlam değil anlamsızlık çıkar.

Hayatı tamamlanmamış, şibh-i cümleden (cümlemsi) ibaret olan insan, hayatının hazf edilmiş ögesini ya kendisine göre atar ya da tamamı şibh-i cümleden ibaret olan varlığı kendi kitabına kaydeden en usta yazara göre atar.

Hem hayat kitabının hem de varlık kitabının tüm cümleleri bir CAZİBE’YE göre var olur ve o cazibe devam ettiği müddetçe varlığını devam ettirir.

Hayatın hazf edilmiş müteallikleri

DİLDEKİ cümlelerin cazibesi NAHVİN yönlendirdiği anlamlardır. Hayattaki cümlelerin cazibesi ise anlamları anlamlı kılandır. Anlamları anlamlı kılan öyle bir anlamdır ki o anlam olmadığında hem dildeki hem hayattaki hiçbir anlam anlamlı olmaz.

Dilin ve hayatın tüm cümleleri HAZF edilmiş öge olarak O’nu aldığında anlamlı olmaktadır çünkü dilin ve hayatın tüm cümlelerinin kaynağı sadece O’dur.

‘ALLAMEL KURAN’

‘ALLEMEHUL BEYAN’

Kur’an ÖĞRETİCİ değil, Öğretici’nin öğrettiğidir.

Dil Öğretici değil, Öğretici’nin öğrettiğidir.

Hani kelamcılar ve filozoflar “ALET” diyorlar ya anlamını bilmedikleri halde kullandıkları “MANTIK” kelimesine, yanılıyorlar çünkü onlar mantığı aklın aleti olarak görürler ama yanlış görürler çünkü onların dilden ayrı olarak gördükleri mantık, dilin ta kendisinde vardır. Aklı inşa eden dilin bunu es geçmiş olması mümkün müdür ki?

Fakat şu da var ki DİL, aklın kılavuzu değil sadece aklın kapasitesini kullanmasını sağlamaktadır.

Kapasite kullanmak ne doğrunun ne de yanlışın ölçüsüdür hatta ne yolun ne de yolcunun ölçüsüdür. O sadece aklın ve hayatın kapasitesine ERİŞİM aracıdır. 

İnsan, dil ile varlıkların ve aklın kapasitesine erişir. Bu erişim onun hayat sermayesidir, akıl sermayesidir fakat hiçbir dil bu sermayenin ne şekilde kullanılmasının doğru olacağını SÖYLEYEMEZ çünkü buna gücü yetmez. Dil, insanı soyut ve somut anlamların saklandığı HAZİNE odasına götürür ama bu hazineyi nasıl kullanacağını söyleyemez.

Bu değeri tartılamaz büyüklükteki hazinenin ne şekilde kullanıldığında doğru olacağını, o hazineyi bir CAZİBEYE bağlı kılan, hazinelerin sahibi söyler çünkü insan önünde hazır bulduğu bu hazinenin sahibi değildir.

Evet, insan ne dilin ne de varlığın sahibidir. O sadece bu hazinenin cazibesine kapılmış bir ateş böceğidir. Sadece Var olmanın bile tükenmez bir hazine olduğunu bilen insan, hazır bulduğu bu var olmanın sahibi olmaya kalkıştığında değerini sadece ateşte bir odun olma mesabesine düşürür. 

Var olmak bir hazinedir ve o hazinenin anahtarları VAR EDENİN elindedir. O hazinenin AKÇELERİ dilin ve hayatın NAHVİNE konu olan kelimelerdir -ki hem dilin nahvi hem de hayatın nahvi HAZİNENİN SAHİBİ tarafında ÖĞRETİLMİŞTİR.

Bir insan için elinde kalan tek değer, âmili hazf edilmiş bir şibh-i cümleden ibaret olan hayatının âmilini hazf’inden kurtarmak.

Her insan, hayatının hazf edilmiş âmilini, kapıldığı bir cazibeye göre kendisi atayacaktır. Hayatının cazibe merkezinde “Kur’an” olanların hayatının hazf edilmiş âmili SADECE YÜCE ALLAH’TIR. Hayatının cazibe merkezinde bundan başkası olanların hayatının hazf edilmiş âmilleri ise… Onlar konuşulmaya değer değildir.

Hayatıyla okunmaya değer cümle kurmayanların kitabı ahirette okunmayacaktır. Kendilerince hayat kitapları bir edebi şaheser sanılsa bile okunmayacaktır. Bir hayat kitabının edebi şaheser sanılması ona ÂRIZ olan vasıflardan dolayıdır. Bu vasıflar dünyalık çabalar ile elde edilir ve insan elde ettikçe şöhrete ulaşır, şöhrete ulaştıkça övgüye mazhar olur, övgüye mazhar oldukça kendisini daha da vazgeçilmez sanır.

Ne var ki ahirette en muteber cümle, EN SADE OLAN CÜMLEDİR. 

Ve vasıfların en sadesi de “ALLAH’IN KULU” vasfıdır. 

Varlığın hazinesi ve sahibinin yetkisi

Tüm süslü vasıflarından kurtulup ahiretteki kitabının kapağında “ALLAH’IN KULUNUN KİTABI” yazacaklara selam olsun!

Ahirette hayatın tek geçerli şibh-i cümlesi şudur: “(… ….) KULUNUN KİTABI”

Tüm hayat, işte o parantez içine hangi ismin konulacağının mücadelesidir.

Bu kadar sade ve bu kadar basit…

Kavramlar: