Aklın Kur’an’daki Anlama Ulaşması

Varlık ve Eşsizlik

İnsanın bilgisi ister ilahi kökenli ve kesin olsun ister kazanılmış zanni bilgi olsun ister şüpheli olsun eninde sonunda her nefis kendi aklına göre karar verir. Ne kadar benzerse benzesin varlığın içinde en ufak bir ayrılığı olmayan tıpatıp aynı iki cisim, iki insan, iki varlık olmadığı gibi ne kadar benzerse benzesin tıpatıp aynı iki olay da yoktur. Her varlık eşsiz olduğu gibi her olay da eşsizdir.

Varlığın bu durumu, her değişkeni tespit edebilecek, her değişkeni değişken olarak gösterebilecek sabit, pratik, kolay ve sürdürülebilir ölçülerin olması gerekmektedir.  Bu ölçüler öyle bir yapıda olmalıdır ki değişkenler ve benzersizlikler onu aşamamalıdır.

Kur’an ve Sabit Ölçüler

Kur’an’a inandığımız için bu sabit, kolay, pratik ve sürdürülebilir ölçülerin “Kur’an” olduğunu söyleyeceğiz elbette fakat yekûn olarak doğru olan bu söylemin Kur’an’a değil de insana bakan tarafında epey zorluklar ve aşılması gereken devasa engeller vardır.

Her şeyden önce Kur’an’ın dizaynı ile varlığın dizaynı, varlıktaki olayların örgüsü ile Kur’an’daki olayların örgüsü, varlıkların uzaya serpiştirilmesi ile Kur’an’daki kelimelerin ve cümlelerin serpiştirilmesi aynı temelden hareketle oluşturulmuştur ve aslında bu aklın zorunlu bilgisidir. 

Şöyle ki; Kur’an tümel olarak kendimizi ve varlığı anlamamızı sağlayan bir kitaptır, o halde aklın varlıkla ilişkisi nasılsa aklın Kur’an’la ilişkisi de aynı prensip üzere olmalıdır.

Mesela, insanlar varlığa göz gezdirdiklerinde önce tümelleri görür, sonra o tümelden hareketle ya tümelin detaylarına yöneltir bakışlarını ya da gördüğü tümelin üstündeki görünmeyen tümellere.

Anlamın Cevheri

Varlığın içinde mürekkeb olmayan tek bir şey yoktur, tüm arazlarından arındırılmış salt cevher de yoktur. Her cevher mutlaka ve mutlaka kendisini ulaşılabilir ve bilinir kılan arazlara sahiptir. Kur’an’daki cümleler de böyledir. Kur’an’da mürekkeb olmayan bir şey yoktur fakat nasıl ki her varlığın bir cevheri varsa Kur’an’daki mürekkeplerin de bir cevheri vardır. İşte o cevher o mürekkebin çekirdeğinde bulunan ANLAM’dır.

İştikak, i’rab, sarf, nahiv, kelimeler, isimler, fiiller, edatlar o anlamın arazlarıdır. Bu arazlar olmasa cevher kendisini hiçbir zaman gösteremeyecek ama cevher onlar değildir.

Bir cismin en küçük parçasının ‘atom’ olduğunu söyler bilim insanları oysa atom cismin nihai noktası değildir. Atom o cismin cisim olması için GEREK ŞARTTIR sadece. Daha ötesi mutlaka olmalıdır çünkü “atoma ulaşmak” o cismin nasıl cisim olarak var olduğu sorusunu cevaplayamamaktadır. 

İşte, cümle de böyledir, en küçük parçası harftir fakat “anlam” bundan önce ve bundan ötedir. Anlam, harfin ortaya çıkışını ve önce bir kelime içinde bir birey oluşunu sonra cümle içinde bir anlama hizmet eden bir atom oluşunu sağlar. 

Nesneler hep farklı sayılardaki ve farklı dizilişlerdeki atomlardan oluşur. Kelimeler de farklı sayılardaki ve farklı dizilişlerdeki harflerden oluşur. Kendi varlığını atomların farklı sayı ve dizilişleri ile tamamlayan her nesne mutlaka başka nesnelerle kopmaz ve reddedilemez bağlar kurmak zorundadır, cümleler de öyledir.

İlgili içerikler