Başlıklar
‘ALLAH-İNSAN’ İLİŞKİSİNİN TEMEL ESASLARI
Hangi türden ve tarafları kimler olursa olsun akıl ve irade sahibi iki kişinin interaktif bir ilişki içinde olması, kurulan ilişkinin doğal olarak taraflar açısından farklı veçhesi olduğu anlamına gelmektedir. Mesela, ‘baba-oğul’ ilişkisinde ‘baba’ bu ilişkiye baba olarak, ‘oğul’ ise oğul olarak değer yükleyecek ve buna göre davranış ve düşünce kalıpları belirleyecektir.
Bu durum, tarafları sadece iki kişi olan ilişkiden tarafları milyonlarca ifade edilen ilişkiye kadar aynıdır.
İlişkinin iki tarafında eşit sayıda insanlar olması da gerekmemektedir. Mesela, ‘büyük-küçük’ ilişkisinde bir tane ‘büyük’, onlarca ‘küçük’ olabileceği gibi onlarca ‘büyük’, bir tane ‘küçük’ olabilir.
İlişkinin değer temeli ve yapısı
Mesela, ‘devlet-vatandaş’ ilişkisine baktığımızda ilişkinin ‘devlet’ tarafında nispeten çok daha az kişi varken ‘vatandaş’ tarafında milyonlarca kişi vardır.
Bu yüzden interaktif ilişkinin türü ve ilişki içine giren kişilerin sayısı ilişkinin şeklini ve değerini belirleyen bir şey değildir.
Her bir ilişki, tarafların üzerinde uzlaştığı ve ittifak ettiği bir değer üzerine bina edilir ve bu değer taraflarda tıpatıp aynı anlamda değildir.
Mesela, ‘karı-koca’ ilişkisini ele alalım. Bu ilişkide ne ‘bayan olan eş’ diğerinin tıpatıp aynısını ne de ‘erkek olan eş’ diğerinin aynısını yapacaktır. Bu ilişki, ikisini -karı ve kocayı- tıpatıp aynîleştirmek için değil, üzerinde birleşilen değerin taraflarca kendi paylarına düşen kısımlarını yerine getirme esası üzerine kurulmuştur.
‘Karı-koca’ ilişkisinde taraflar ilişkinin aynı tarafı değil, iki karşıt tarafıdır ve onları bu ilişkide bir araya getiren şey tam da bu karşıtlıktır.
Çift anlamına gelen ‘zevc’ kelimesi de tam da bu anlamı vermektedir. “Her ikisi tıpatıp aynı olan iki şey”e ‘zevc’ denmez, tam tersi “karşıtları uyumlu bir birliktelik ve hatta birinin varlığı diğerinin varlığını zorunlu hale getiren bir birliktelik” olduğunda ‘zevc’ olur. İki sağ ayakkabı ‘zevc’ olmaz. İki sol ayakkabı da ‘zevc’ olmaz. ‘Zevc’ olmak için birinin sağ diğerinin sol ayakkabı olması gerekmektedir.
Fakat dikkat edilirse bu ilişkide ne ‘sol ayakkabı’ sol ayakkabı olmaktan ne de ‘sağ ayakkabı’ sağ ayakkabı olmaktan çıkmaktadır, tam tersi bu ilişki her ikisinin de özgün hallerini koruması ile devam edebilen bir ilişkidir.
Bu durumda, bu ilişkinin bizzat kendisi, sağ ayakkabının sağ ayakkabı olarak kalmasını, sol ayakkabının da sol ayakkabı olarak kalmasını doğal olarak zorunlu hâle getirmektedir.
Bu durum, ‘Allah-insan’ ilişkisinde de aynıdır. İlişkinin bizzat kendisinin her iki tarafı mecbur bıraktığı doğal bir diktesi vardır. ‘Allah-insan’ ilişkisinde de ilişkinin çerçevesinin çizilmesi her iki taraf için de şarttır ve bu çerçeve, ilişkinin doğal yapısından kaynaklanmalıdır.
Mesela, “‘karı-koca’ ilişkisi” dendiğinde, bu, şu anlama gelmektedir: Bu ilişkide taraflardan her ikisi de bu ilişkide kendilerini ‘karı-koca’ yapan değerlerden asla ödün vermemeleri gerekmektedir. Mesela kocayı koca yapan değerler ne ise o değerler vazgeçilmez değerlerdir. Diğeri için de durum aynıdır.
‘Allah-insan’ ilişkisinde ne Allah kendisini ‘Allah yapan’ değerlerden vazgeçebilir ne de insan ‘Allah’ı Allah yapan’ değerleri yok sayabilir.
Allah ve insanın vazgeçilmez esasları
Aynı şey Allah için de geçerlidir. Bu ilişkide Allah, insanı ‘insan yapan’ değerlere özenemez, o değerleri kendi değerleri ile değiştiremez.
İşte bu değerler, ilişkinin sürdürülebilir olması için biri diğerini refere eden asıllara sahip olmak zorundadır ve hiçbir asıl sadece bir taraf için değildir.
Mesela, ‘Allah-insan’ ilişkisinde asılların aslı olan ‘LA İLAHE İLLALLAH’ı ele alalım. Bu kelimenin insana bakan tarafı olduğu gibi Allah’a bakan tarafı da vardır. Yani bu asıl sadece insanı bağlayan ve sadece insan için konulan bir asıl değil, her iki taraf için konulan bir asıldır.
‘LA İLAHE İLLALLAH’ her iki tarafı da kendi özgün yapısı içinde, ‘Allah-insan’ ilişkisine üçüncü bir tarafı karıştırmamayı şart koşar yani bu her iki taraf için doğal bir kuraldır.
Ne Allah kendisini ‘Allah yapan’ değerleri birine devredip bu ilişkiye yardımcı, uşak, emir eri, sekreter vs. gibi birilerini atayabilir ne de insan Allah’ı ‘Allah yapan’ değerlerden birini başkasında görebilir.
“Var etmek, rızık vermek, verdiği hayatın devamlılığını sağlamak, kurduğu düzenin ilkeler bazında devam etmesi için sonsuz gücünü ilkeler bazında kullanmak, öldürmek, tekrar diriltip hesaba çekmek” gibi şeyler Allah’ı ‘Allah yapan’ devredilemez değerlerdir.
Akıl ve irade vererek varlık sahnesine gönderdiği insanın aklına, iradesine, yaşadığı zamana ve mekâna uygun prensipler koyarak ona REHBERLİK etmesi de Allah’ı ‘Allah yapan’, devredilemez temel esastır.
Bu, ‘Allah-insan’ ilişkisinde aslında olmaması gereken ve ilişkinin temel dinamiği olmayan zoraki bir şey değil, tam tersi ilişkinin doğal ve özgün yapısının gereğidir.
‘Allah-insan’ ilişkisinde her iki tarafı bir araya getiren ve her iki tarafın da özgün yapısını bozmadan birleştiği temel kural ‘LA İLAHE İLLALLAH’ ise -ki öyledir-; ne insan ne de Allah ilişkinin tüm değerlerine referans olan bu değeri ihlal edebilir, asla ihlal edemezler.
Hatta bu kural, ilişkinin bir tarafı olan insandan daha katı bir şekilde Yüce Allah’ı bağlayan bir kuraldır. İnsan, yapısı gereği bu kuralı çiğneme, görmezden gelme veya umursamama potansiyeline sahiptir ve Yüce Allah insan ile ilişkiye geçerken bu potansiyeli kabul ederek ilişkiye geçmiştir. Bu yüzden O’nun bu ilişkide hep özverili olan taraf olması özgün ve doğal olandır. İnsan bozar, tekrar gelir ama Yüce Allah ne olursa olsun bunu bozamaz.
Mesela, bu ilişkiye daima sahte ilahlar karıştıran insana dönüp şunu diyemez: “Ey insan, biz seninle ‘Allah-insan’ ilişkisinde, ben ‘İlah’, sen de ‘kul’ olma ilkesinde anlaştık. Oysa sen habire bu ilişkiye başkalarını hem de saçma bir şekilde karıştırıyorsun. O zaman madem ki sen benim tek başıma İlah olmamla yetinmeyip başkalarını işe karıştırıyorsun, işte ben de bu ilişkiye üçüncü, dördüncü, beşinci vs. taraf olarak İlah atadım.”
La ilahe illallah ilkesi ve bağlayıcılığı
‘LA İLAHE İLLALLAH’ ilkesinin Yüce Allah’ı insandan daha fazla bağlamasının temel nedeni, ‘Allah-insan’ ilişkisinde Allah’ı ‘Allah’ yapan temel değerlerden birisi de kimsenin O’na hesap sormaya gücünün yetmemesidir. İşte bu yüzden O, ilişkinin temel değerlerini asla bozamaz.
Bu durumda ‘LA İLAHE İLLALLAH’ ilkesi ‘Allah-insan’ ilişkisinde sadece insanı bağlayan bir temel değer değil, tam tersi hem Allah hem de insan için olmazsa olmaz temel referans değerdir.
Bu referans değer, insandan çok Allah için daha bağlayıcıdır.
Bu yüzden Allah hiçbir şekilde bu asıl değer ile çelişecek ne bir sıfata sahip olabilir ne de bu değer ile çelişecek bir davranış geliştirebilir.
İnsanın bu referans değerle çelişmesi bu ilişkiyi asla sonlandırmaz. Ama Yüce Allah’ın çelişmesi kesinlikle sonlandırır.
Her iki tarafın da ilişkinin referans değerlerine bağlılığı, kendi özgün yapılarına (zatlarına) göre olacak ve bu özgün yapılar tarafların bu ilişkide nasıl bir hak ve sorumluluğa sahip olduklarını belirleyecektir. Nasıl ki ‘zevc’ olan eşlerden erkek olanı karşısındakinden ‘erkek’ olmasını beklemeyecekse ve diğeri de tersini beklemeyecekse ‘Allah-insan’ ilişkisinde de beklentiler yani hak ve sorumluluklar Allah’ın ‘Allah’, insanın ‘insan’ olmasına göre olacaktır.
Ne Allah insandan Allah’lık bekleyebilir ne de insan Allah’tan insanlık bekleyebilir yani ne insan ilahlaşabilir ne de Allah insanlaşabilir.
Aynı şekilde ilişkinin en üst değeri olan ‘la ilahe illallah’ hiçbir şekilde ihlal edilmemelidir. Mesela, Yüce Allah merhamet ederken insanlaşamaz, insan da merhamet ederken ilahlaşamaz; merhamet veya başka bir şey uğruna ‘la ilahe illallah’ ihlal edilemez.
Az önce de belirttiğim gibi insan bunu ihlal ederse bu ilişkinin sonu olmaz ama Yüce Allah ihlal ederse bu, ilişkiyi bitirir veya ilişkiyi başka bir boyuta taşır ki bu boyut dikiş tutmaz.
Aynı şey öğreti dışında ‘DİN’ için de geçerlidir. Mesela, Yüce Allah “Kim İslam’dan başka bir din ile gelirse ondan kabul olunmayacak.” demektedir. Bu söz sadece insanı bağlayan bir söz değildir, tam tersi ‘Allah-insan’ ilişkisinde Allah için daha çok bağlayıcı bir sözdür çünkü bu sözün fahval hitâbında “Allah, İslam dışında bir yükümlülük yükleyemez.” gibi bir anlam vardır yani “Madem İslam’dan başkası kabul edilmeyecektir o halde Allah insanı İslam’dan başkası ile yükümlü kılmayacak.” demektir.
Meseleye bu açıdan baktığımızda Kur’an’da geçen her sözün, anlatılan her olayın, her vaadin, her ahdin, her tehdidin hem Allah’a bakan hem de insana bakan tarafı var demektir.
İlişkide hak ve sorumlulukların sınırları
Mesela, insan ‘İHDİNA’S SIRATEL MUSTAKİM’ demiştir. Bu sözün insana bakan tarafı şudur: “Ben bu ilişkide insanım, sen bu ilişkide İlah’sın. ‘İlah-insan’ ilişkisinin bir tarafında ‘İlah’ olduğu için ilişkinin tüm detaylarını kavramak ve buna göre biri diğeri ile çelişmeyen, biri diğerine referans olan ve kendisinden başkasına ihtiyaç duymayan bir yöntemi belirlemek insanın yapabileceği bir şey değildir. Ben bunu bildim ve ‘iyyake na’budu ve iyyake nastain’ diyerek sadece Sana müracaat ediyorum. İlişkiye üçüncü tarafları karıştırmıyorum. O halde Sen de bana bu ilişkiye üçüncü tarafları karıştırma ihtiyacı hissettirmeyecek ve kendi kendine yeterli bir yöntem gönder.”
İşte bu, ‘ihdinas sıratel müstakim’in insana bakan tarafıdır. Yüce Allah’a bakan tarafı ise ‘ZELİKEL KİTABU LA RAYBE FİHİ HUDEN…’ tarafıdır.
Kitabın daha en başında önce ‘İHDİNAS SIRATEL MUSTAKİM’ denmesi buna cevaben ‘ZELİKEL KİTABU (….) HUDEN ….’ gelmesi aynı zamanda şu anlama gelmektedir: ‘Allah-insan’ ilişkisinde Allah’ın ‘Allah’ olarak insanın ‘insan’ olarak kendi özgün zatlarını koruyarak ilişki kuracağı zemin İŞTE BU KİTABIN ZEMİNİDİR.
Bu zemin sadece insanı bağlayan ve sadece insana zorunluluk getiren bir zemin değildir, tam tersi bu kitap insandan daha çok ve daha tavizsiz bir şekilde önce Allah’ı bağlamaktadır.
Nasıl ki insanın ağzından çıkan her söz, muhatabından önce sözün sahibini bağlıyorsa Allah katından gelen söz de önce sahibini bağlar.
Nasıl ki her söz, insanı ele veren bir işaretse Kur’an’daki her söz de Yüce Allah’ı ele veren bir işarettir ve bu işaretlerin tamamı Yüce Allah’ın özgün Zatı’yla asla çelişemez.