Başlıklar
İran Devrimi ve Başlangıç Heyecanı
İran’daki devrim pek çok karalama kampanyasına rağmen dünyadaki Müslümanlar arasında bir heyecan oluşturmuştu çünkü son birkaç yüzyıldır Müslümanlar, Hristiyan-batı karşısında hiç bu kadar büyük bir zafer kazanmamıştı. İlk başlarda hiç kimse meseleye “Şii-Sünni” perspektifinden bakmıyordu. O zamanlar, ismini tam olarak hatırlayamadığım Humeyni’nin öğrencilerinden olan bir Ayetullah “Biz Allah’ın lütfu ile bir devrim yaptık. Bu devrimi tüm dünya Müslümanlarının, yeryüzünde din Allah’ın oluncaya kadar mücadele edecekleri buluşma, birleşme zemini haline getirelim. Kurumsallaşarak bu devrimin içeriğini yok etmeyelim.” demişti. Hatta bu yüzden İran’daki mollaların tamamıyla ters düşmüş ve bazı ayaklanmalara sebep olmuştu. Bu ayaklanmalarda ölen insanlar yüzünden bizzat hocası tarafından imzalanan bir idam fermanı ile idam edilmişti.
İran Devriminin Kurumsallaşma Süreci
Bu Ayetullah dışında kalanların tamamı -ki Humeyni de dahil, büyük şeytan Amerika’yı yok etmek için devlet olmaları, güçlü ordular kurmaları, ekonomik açıdan yeterli olmaları gerektiğini, halkın henüz İslam’ı özümsemediğini, halkın esaslı bir eğitimden geçmesi gerektiğini savunuyorlardı. Nitekim siyaset bu yönde şekillendi ve o gün bugündür İran kurumsallaşmak ve kurumlarını sağlamlaştırmak için uğraşmakta. Peki ne oldu? Geçen 44 yılda kurumlar sağlamlaşıp halk eğitildi mi? Ekonomi güçlendi mi? Güçlü ordu kuruldu mu? Büyük şeytan Amerika’yı yok edecek güce erişildi mi?
Hiçbiri olmadı. 44 yıl önce başörtüsü için ölümü göze alan kadınların çocukları ve torunları başlarını açmak için ölmeye hazır hâle geldiler. 44 yıl önce haramlardan kurtulmak için ölmeyi göze alan ve hatta ölenlerin çocukları ölümü göze alarak gizli dans ve içki partileri düzenler oldular. 44 yıl önce “Her yer Kerbela!” diyenlerin çocukları kendi Hüseyinlerini ve Kerbelalarını yarattılar. İran sokaklarının ahlaksızlıktan temizlenmesi için canlarını verenlerin çocukları ahlak polisinin (devrim muhafızları) bir numaralı baş belâsı oldular. Ekonomi hiçbir zaman iyileşmedi, dünyanın en zengin petrol rezervleri beş para etmedi ve tabi ki de büyük şeytan Amerika 44 yıl öncesinden çok daha güçlü hâle geldi. Hepsinden acısı “İslam devrimi” denilen şey “Şİİ DEVRİMİ”ne dönüştü. “İslam devleti” dedikleri şey kendilerinden başkalarını ‘öteki’ ilan eden bir “Şii devleti”ne dönüştü. Ayetullahlar İslam’ı değil, Şiiliği ihraç etmek için kapı kapı dolaştılar fakat girdikleri her kapı onlar çıktıktan sonra bir daha onlara açılmamak üzere kapandı. En sonunda, yapabildiği en yüksek siyaset, Esed’in yanında, Çin ve Rusya’nın güdümünde bir yere konuşlanmak oldu. “Düşman ve dost” tanımı artık İslam’a göre değil hatta Şiiliğe göre bile değil, temel dinamiklerinin nereden alındığı bilinmeyen ‘uluslararası siyaset’e göre yapılır oldu. En sonunda, (bana göre) sırf Şii taassubu yüzünden büyük şeytan dediği Amerika ve küçük şeytan dediği İsrail ile savaşan Hamas’a sahip bile çıkmadı, çıkamadı, çıkmak istemedi çünkü “milli menfaatlerine ve milli siyasetine zarar veriyordu Hamas”.
Peki bu niye böyle oldu?
Allah’ın İlkeleri ve Ölçüleri
Hangi mezhep, hangi görüş veya hangi tarikattan olursa olsun eğer ki bir kişi “Ben müminim.” diyorsa bilmelidir ve iman etmelidir ki Yüce Allah hem eşyaya hem de olaylara ÖLÇÜ KOYMUŞ, İLKE BELİRLEMİŞTİR. Ölçü ve ilke olmadan ne güneş doğar ne yaprak düşer ne insan doğar ne insan ölür. İster fert ister toplum bazında olsun mümin/ler eğer ki “İman ettik.” diyorlarsa, bilmeli ve iman etmelidirler ki “doğdukları yerden konuştukları dile, giydikleri elbiseden yedikleri yemeklere, sahip olduklarından sahip olamadıklarına” her ne varsa hepsi Yüce Allah’ın koyduğu ilkeler ve ölçüler sayesindedir. İşte bu yüzden her mümin bilmeli ve iman etmelidir ki ele geçirdiklerini veya sahip olduklarını korumak için ilkeleri ve ölçüleri değil, ilkeleri ve ölçüleri korumak için sahip olduklarını veya ele geçirdiklerini gözden çıkarılabilir değerler olarak görmek zorundadır.
Sünnetullah ve Davranış Kalıpları
Kur’an’da, Yüce Allah’ın her bir şeye kadir olduğu en az 100 yerde bildirilmektedir. Müktesebat bu ifadeleri “Allah her bir şeye güç yetirir.” şeklinde çevirmiştir fakat bu cümlenin doğru çevirisi “Allah her bir şeye ölçü koyar.” şeklinde olmak zorundadır. Yüce Allah’ın bizzat kendisinin koyduğu bu ölçüler aynı zamanda O’nun davranış kalıplarının ne çerçevede olduğunu belirlemektedir. Fakat bu ölçüler ‘ŞEYLER’in ölçüsüdür. Bir de Yüce Allah’ın ‘şeyler’den hareketle ‘OLAYLAR’a koyduğu ölçüler vardır ve Yüce Allah’ın bizzat Kendisi daima bu ölçülere göre hareket edeceğini Kur’an’ın birçok yerinde bildirmiştir. Yüce Allah’ın olaylara koyduğu bu ölçüler sabit, değişmez, sürekli DAVRANIŞ KALIPLARIDIR. Bu davranış kalıplarına Kur’an ‘SÜNNETULLAH’ demektedir.
Yüce Allah, kafir olsun mümin olsun herkesin yaşadığı olaylara tanım ve tarif getirmiş, hangi zaman ve hangi mekân olursa olsun olaylara işte bu tanım ve tarifler üzerinden karşılık vereceğini hem de bir ‘VAAD’ olarak söz vermiştir. Yüce Allah’ın Kur’an’da bize bildirdiği ‘SÜNNETULLAH’ haberleri, kafirlerin dikkate alması için değil müminlerin dikkate alıp buna göre hesap yapmaları, buna göre değer belirlemeleri, buna göre siyaset ve davranış kalıpları belirlemeleri içindir.
Mesela, Kur’an’da “Size ne oluyor da mustazaflar için savaşmıyorsunuz?” denmiştir. Bu cümledeki ‘savaşmıyorsunuz’ kelimesinden anlamaktayız ki muhataplar savaşma kudretinde olmalarına rağmen bir nedenle mustazaflar için savaşmayanlardır. İşte burada mustazaflar için savaşmayan müminlerin gerekçeleri işte az önce belirttiğimiz Yüce Allah’ın koyduğu ilke ve ölçüler çerçevesinde değilse, gerekçelerini oradan almıyorsa bu durumda Yüce Allah’ın sünneti devreye girmektedir. Ele geçirdiklerini veya sahip olduklarını kaybetmeme gerekçesiyle savaşılmıyorsa savaşmayan müminler bilmelidirler ki o korumak istediklerini, o elden çıkarmak istemediklerini bizzat Yüce Allah onların elinden alacaktır. Bu, Allah’ın sünnetidir çünkü bu zulümdür ve Yüce Allah hiçbir zaman zalimlere kılavuzluk yapmaz yani amaçladıkları hedefe ulaştırmaz.
İster bireysel isterse de toplumsal olsun içinde bulunduğu konfor alanından Gazze’deki zulme bakanlar, değerlerini ve bakış açılarını Yüce Allah’ın olaylara ve eşyaya koyduğu ilkelere göre değil de içinde bulundukları konfora göre geliştiriyorlarsa bilmelidirler ki Yüce Allah onlara o konfor alanını dar edecektir, elden çıkarmak istemediklerini ellerinden alacak, Allah’ın ilke ve ölçülerinden daha değerli olarak gördükleri her şeyi çerçöpe çevirecektir.
Fe-in tevellev fekad eblaġtukum mâ ursiltu bihi ileykum(c) veyestaḣlifu rabbî kavmen ġayrakum velâ tedurrûnehu şey-â(en)(c) inne rabbî ‘alâ kulli şey-in hafîz(un)
Müminler İçin Uyarılar ve Sonuçlar
Müminler sanmasınlar ki orada “Kurtarın bizi!” diyen zavallılara kulak tıkandığında güneş her zamanki gibi doğacak, yağmur her zamanki gibi yağacak, toprak her zamanki gibi bereket verecek, ağaçlar her zamanki gibi meyveye duracak, koyunlar her zamanki gibi kuzulayacak.
Müminler sanmasınlar ki orada “Neredesiniz ey Müslümanlar?!” diye ağlaşan bebekler varken, her gün bebelerin parçalanmış cesetleri naylon poşetten ibaret kefenlere sarılırken ticaret tıkır tıkır işleyecek, kasalar dolacak, sanayi çarkları durmadan üretecek. Evet sanmasınlar, eğer ki müminlerse asla sanmasınlar çünkü sanırlarsa bu artık zerre kadar da olsa iman kalmadı demektir.
İn yeşe/ yużhibkum veye/ti biḣalkin cedîd(in)
Vemâ żâlike ‘ala(A)llâhi bi’azîz(in)