Allah’ın Kitabına İkna Olanlardan Misin

ALLAH’IN KİTABINA İKNÂ OLANLARDAN MISIN?

İnsan türü kendi cinsinden birinin (beşerin) Yüce Allah’tan haber getirmesine dâima şüphe ve itiraz ile karşılık vermiştir. Onların bu şüphe ve itirazlarını ön yargıdan uzak bir değerlendirmeye tâbi tuttuğumuzda bu hakîkaten şüphe uyandıracak bir durumdur. Çünkü bahsedilen olayın insan veya beşer türünden tek bir şâhidi yoktur. Bununla beraber “Ben Allah’ın resûlü oldum.” diyenler kendi toplumlarının hiç tanımadıkları veya hiç bilmedikleri gökten zembille inmiş kişiler de değildir. Hepsi de kendi toplumları tarafından bilinen ve tanınan kişilerdir. İşte o toplumların çok iyi bildiği resûller resûl olmadan önceki yaşantılarında herhangi bir olağanüstülük göstermemiş, sıra dışı hiçbir hâlleri görülmemiştir. Hatta Musa gibi bazılarının geçmişinde bir adamın ölümüne sebep olmak gibi toplumun hoş görmeyeceği olaylar bile yaşanmıştır.

Resûllerin İnsanî ve Sıradan Halleri

Resûllerin şahsiyet olarak; resûl olmadan önceki hayatlarında doğru, dürüst ve güvenilir kişiler olmaları o toplumlarda hiç görülmeyen, hiç kimsede olmayan, nev’i şahsına münhasır özellikler değildir. O toplumlarda onların dışında da güvenilir ve doğru dürüst adamlar bulunmuştur. Eldeki siyer bilgisini doğru varsayarsak Ümeyye b. Ebü’s-Salt, Velîd b. Muğire, Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, Hâtim et-Tâî gibi kişiler de doğruluk, dürüstlük ve eminlikleri ile tanınmış kişilerdir. Yani ahlak ve karakter yönünden benzerleri olan kişilerdir. Hatta işi bir adım ileri götürürsek Kusay b. Kilâb’tan Abdülmuttalib bin Haşim’e, Abdullah b. Cüd’ân’dan Varaka b. Nevfel’e, Ebu Cehil lakaplı Hakem b. Hişâm’dan Hâris b. Kelede’ye kadar birçok insan da etraflarında ve hatta imparatorlar ve krallar nezdinde güvenilir kişiler olarak bilinmiş ve tanınmışlardır. Kendi yaşadıkları ortamda insanlara liderlik yapmaları da onların güvenlerini kazanmış olmalarındandır.

İşte önceki yaşantılarında böyle olan resûller bir gün kalkıp “Ben Allah’ın resûlü oldum.” dediklerinde insanların onlara şüpheyle bakmaları mâkul bir yaklaşım biçimi olarak gözükmektedir. Nihayetinde söyledikleri şey hem çok sıra dışı hem de hiç kimsenin şahit olmadığı bir şeydir. Sıradan bir beşerin “İmparatorlar beni elçi yaptı.” demeleri bile şüpheyle karşılanırken “Allah beni elçi tayin etti.” demelerinin şüpheyle karşılanması acayip bir durum değildir.

Bu durumda bırakın onlara inanmayanları, inanmak isteyen kişiler bile söylenen sözden emin olmak isterler. Resûllerin resûl olmalarından duyulacak şüphe sadece risâlete seçilme anlarını kimsenin görmemelerinden kaynaklanmamaktadır. Bin kişinin içinde oldukları hâlde Cebrail gelse bu sefer de gelenin Cebrail olup olmadığı hususunda ve hatta gördüklerinin bir büyü, sihir, aldatmaca olup olmadığı hususunda şüpheye düşeceklerdir. Çünkü Cebrail insanların ahbap-çavuş ilişkisi kurdukları biri değildir. Hiç kimse onun neye benzediğini asla bilmemektedir. Hiç kimse onunla oturup sohbet etmemiştir, hiç kimse onu tanımamaktadır.

Bir an resûllerin Melekler ve Mele-i A’lâ’nın düzenlediği devâsâ ve gösterişli bir törenle risâlete seçildiğini düşünelim. Acayip yaratıklar borular öttürüyor, sesi kilometrelerce uzaktan duyulan devâsâ davullar çalınıyor, sıra sıra dizilmiş melekler etkileyici geçit töreni yapıyor, her tarafta hiç kimsenin görmediği akılları baştan alan süslemeler, havada meteorlar sesten hızlı uçaklar gibi uçarak artlarında beyaz çizgiler bırakarak havai fişekler gibi patlıyor, yabanî hayvanların tamamı toplanmış saygı ile töreni izliyor, havada bulutlar gölge yapıyor. Hiç kimsenin eşini benzerini görmediği halılar üzerinde iki kıdemli melek eşliğinde beşer getiriliyor. Cebrail dünyanın her tarafından duyulan sesi ile beşerin risâletini ilan edip başına tac giydiriyor. İşte bu töreni tüm insanlığın seyrettiğini düşünelim. Bu tören kesinlikle iradeyi yok eder, bu tören kesinlikle imanı değil korkuyu getirir, bu tören kesinlikle insanları olmadıkları ve hatta hiç benimsemedikleri karaktere sokar yani iki yüzlü yapar. Hiç kimse İMAN ETMEZ. Kişi istese, kendisini parçalasa bile iman edemez. Evet bu tören boyunları büker, evet bu tören insanları resûl önünde ip gibi hizaya sokar ama buna asla İMAN DENMEZ.

Peki insanları resûllerin resûllüğüne ne iknâ edecek? Bile isteye resûllerin arkasına ne düşürecek? Bile isteye gönülden bir teslimiyeti ne sağlayacak? İnsanı, onu seçtiğinde iradesini sonuna kadar kullanan özgür insanlar haline ne sokacak?

Bunun cevabının şaşalı bir cevap olmayacağı son derece kesindir. Cevap çok kolay ve çok sâdedir: RESÛLLERE VERİLEN KİTAP.

Evet resûllerin resûl oluşlarının tek delîli ellerindeki Kitaptır. İşte şu âyet resûlün resûllüğünün delîlinin ona verilen olduğunu gayet açık bir şekilde ortaya koymaktadır:

A’râf 7/75

106_Allahin_Kitabina_Ikna_Olanlardan_Misin

Kâle-lmeleu-lleżîne-stekberû min kavmihi lilleżîne-stud’ifû limen âmene minhum eta’lemûne enne sâlihan murselun min rabbih(i) kâlû innâ bimâ ursile bihi mu/minûn(e)

Salih’in kavminin MELELERİ soruyor:

“SİZ SALİH’İN RABBİ TARAFINDAN GÖNDERİLDİĞİNE EMİN MİSİNİZ?”

Onlar, “Tabiî eminiz, onu iyi tanıyoruz, dürüst adamdır, Cebrail’i gördük, risâlet törenini izledik, adamın dağları yürüttüğüne, bir dokunuşu ile sular akıttığına, bastığı toprağın yeşerdiğine şahit olduk.” demiyorlar.

Son derece basit ve sâde bir şey söylüyorlar: “BİZ ONUNLA GÖNDERİLENE KESİNLİKLE İMAN EDİYORUZ.”

Allah’ın kitabına iknâ olmayan kişi (hâşâ) Allah’ı görse bile iknâ olmaz.

Kitabın Delil Niteliği ve Kanıtları

Allah’ın kitabının iknâ etmediği kişiye de asla MÜMİN denmez.

Yüce Allah, resûllerin risâlet delîli olarak sadece KELİMELER göndermiştir. Karanlıklardan aydınlığa çıkaran kelimeler. Bu kelimeler bilet alıp binilen, kişinin iradesini elinden alıp kokpitteki pilota teslim eden kelimeler değildir. Vesselâm.

Kavramlar: