Başlıklar
BAKARA 187. ÂYETİ İLE DİNDARLIK GÖSTERİSİ
Bilindiği gibi geçmiş ve günümüz ulemâsı âyetlere rağmen hepsi de tek bir soydan olan resûllerin birini ARAP, diğerini ÂRÂMİ, diğerini İBRÂNİ, diğerini KELDÂNİ, diğerini SÜMERLİ vs. yapmaktadır. İlk önce resûlleri bu şekilde birbirinden soy olarak koparan ulemâ burada da durmamış, işi onlara verilen kitapların ve şeriatların farklı farklı olduğuna kadar götürmüştür.
Bu peşin kabulü İMAN olarak insanlara kabul ettiren ulemâ zavallı insanları risâlet kurumundan etmiştir.
Geçmiş ve günümüz mümini ‘Muhammed bizim RESÛLÜMÜZ, diğerleri ise ÖTEKİLERİN resûlleri’ inancına getirilmiştir.
Ulemânın resûller ve şeriat iddiaları
Âyetlere rağmen resûllerin birbirleri arasındaki KOPMAZ bağları parça parça eden ulemâ burada da durmamış, resûllere verilen şeriatların zaman içinde değişebileceğine, öncekilerin NESH edilebileceğine ve hatta öncekilerde olmayan yeni kuralların konulabileceğine hükmetmiştir.
Hiçbir ilke gözetmeden ve Kur’an’daki âyetlere rağmen bu anlayışı temel alan ULEMÂ, İbrahim zamanında insanlığın toplanma merkezi olduğu bir kez daha ilân edilen MESCİD-İ HARÂM’IN Davut ve Süleyman zamanında hükmünün kaldırıldığını, asıl adı JEBUS (daha sonraki adı JARUSALAYİM (Yeruşalayim), daha sonraki adı İLİYA, daha sonraki adı JERUSALEM ve nihâyetinde Abdülmelik b. Mervân zamanında KUDÜS) olan yerin insanlığın toplanma merkezi kılındığını ve daha sonra bu hükmün de kaldırılıp yine eski haline döndürüldüğünü söyleyebilmiş ve hatta bunu Kur’an’a iman ettiğini söyleyen kitleye İMAN olarak kabul ettirmişlerdir.
Bir firavun uydurmasından ve Yahudi safsatasından başka bir şey olmayan YORGUN MAYMUNLARIN GÜNÜ olan Şabat’ı Allah’ın emrettiğini daha sonra bunu NESH ettiğini söyleyebilmişlerdir.
Tek tırnaklı hayvanların Yahudilere haram edildiğini daha sonra ise bu hükmün NESH edildiğini söyleyebilmişlerdir
İşte bunlar gibi aşağıdaki âyeti de buna göre dizayn etmişler, kelimelere buna göre anlam verebilmişlerdir.
Bakara 2/187

Uhille lekum leylete-ssiyâmi-rrafeśu ilâ nisâ-ikum hunne libâsun lekum veentum libâsun lehun(ne) ‘alima(A)llâhu ennekum kuntum taḣtânûne enfusekum fetâbe ‘aleykum ve’afâ ‘ankum fel-âne bâşirûhunne vebteġû mâ keteba(A)llâhu lekum vekulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumu-lḣaytu-l-ebyedu mine-lḣayti-l-esvedi mine-lfecr(i) śümme etimmû-ssiyâme ile-lleyl(i) velâ tubâşirûhunne veentum ‘âkifûne fi-lmesâcid(i) tilke hudûdu(A)llâhi felâ takrabûhâ keżâlike yubeyyinu(A)llâhu âyâtihi linnâsi le’allehum yettekûn(e)
Süleymaniye Vakfı meâli – Oruç gecelerinde kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı. Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz. Allah kendinize ihanet ettiğinizi bildi de yüzünüze baktı ve sizi affetti. Artık onlarla birleşebilirsiniz. Allah’ın sizin için yazacağını (çocuk sahibi olmayı) isteyin. Fecirden/doğu ufku boyunca oluşan yarılmadan dolayı, ak çizgi kara çizgiden size göre net olarak ayrılıncaya kadar yiyin, için; sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescitlerde itikâf halinde iken kadınlarınızla birleşmeyin. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır, bunlara yaklaşmayın. Allah âyetlerini insanlara böyle açıklar ki kendilerini yanlışlardan korusunlar.
Piyasada “Kur’an yeter.” söylemiyle tanınan bu meâlin sahibi olan mâlûm VAKIF âyete bu meâli verdikten sonra şu dipnotu düşebilmiştir:
“183. âyette orucu önceki ümmetler gibi tutmamız emredilmişti. Bu âyette ise “Sizin için helal kılındı”, “Allah kendinize ihanet ettiğinizi bildi de yüzünüze baktı ve sizi affetti” ve “Artık onlarla birleşebilirsiniz” ifadeleriyle birtakım hükümlerde değişiklik yapıldığı görülmektedir. Bu durum, Kur’an âyetleri arasındaki neshe en güzel örneklerdendir.”
Bu ULEMÂYA göre Yüce Allah önceki ümmetlere de orucu farz kılmış ama onlarda ORUÇ GECESİ cinsel ilişki yasaklanmış, sonradan bu hüküm NESH edilmiştir.
Bu meâllerin üstüne atlayan TARİHSELCİ anlayış ise tepinerek “Yüce Allah’ın kitabının zaman içinde AKTÜEL değerini değiştirebileceğini, hükmünün geçersiz olabileceğini” bağıra bağıra söyleyebilmiştir.
OYSA bu ahlâksız ulemâ AZICIK Allah’ın kitabına sâdık olsalardı âyetin hiç de öyle bir şeyden bahsetmediğini rahatlıkla anlarlardı.
İşi bir adım daha ileri götüren ULEMÂ âyette MÜZEKKER sîga kullanımı için şu dipnotu bile düşmekten imtinâ etmemiştir.:
Süleymaniye meâli ve nesh iddiaları
SV meali dipnot: “Burada birleşme ile ilgili emrin kadına değil de erkeğe verilmesi bu konuda onu istekli kılma görevinin erkekte olduğunu gösterir (Bkz. Bakara 2/223. âyetin dipnotu).”
Dipnotunda Bakara 2/223. âyetin dipnotuna gönderme yapan bu ulemâ Bakara 223. âyette bahsedilen lohusalıkla burada anlatılanı ahlâksızca bir sayabilmiştir.
OYSA âyete verilen meâller bile ortaya konulmaya çalışılan ŞERİATLAR ARASI NESHİN nasıl saçma bir zemine oturtulmaya çalışıldığını anlamaya yeterlidir.
Süleymaniye Vakfı’nın kendi meâline bakalım: Oruç gecelerinde kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı. Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz. Allah kendinize ihanet ettiğinizi bildi de yüzünüze baktı ve sizi affetti. Artık onlarla birleşebilirsiniz. Allah’ın sizin için yazacağını (çocuk sahibi olmayı) isteyin.
(Meâlin ‘oruç gecesi’ ile ilgili kısmı ele alınmaktadır çünkü NESHe konu edilen kısım orasıdır.)
Meâli cümle cümle anlamaya çalışalım:
- “Oruç gecelerinde kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı.”
Bu meâle göre FAHVAL HİTAP yani “Daha önce haramdı, size helal kılındı.” denmektedir.
- “Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz.”
Bu genel bir tanımdır. Kaldı ki orada ‘LİBAS’ kelimesi ‘elbise’ anlamında değildir.
- “Allah kendinize ihânet ettiğinizi bildi de yüzünüze baktı ve sizi affetti.”
Şimdi bu cümlede ‘KENDİNİZE ETTİĞİNİZİ’ cümlesi onlara göre şu anlama gelmektedir. “Size gelene kadar oruç gecesi cinsel ilişki kurmak haramdı. Siz de bunu biliyordunuz ama bilmenize rağmen ihânet ederek cinsel ilişkide bulunuyorsunuz. Allah bunları affetti.”
Bunlara göre cinsel dürtülerinin esiri olmuş SAHÂBE oruç gecesi cinsel ilişkide bulunmanın yasak olduğunu bile bile KENDİLERİNE HÂİNLİK ederek bu hükmün tersine davranmışlardır.
Hâşâ Allah da bakmış olmayacak, “Tamam, önceki hükmü NESH edeyim de adamlar rahat etsin.” demiş olmaktadır.
Yani sahâbe zaten oruç gecesi yasak olan hükmü dinlememektedir.
- “Artık onlarla birleşebilirsiniz.”
İşte ahlâksızlığın dibini buldukları cümle de budur. Çünkü bu cümle onların bu anlayışını yok eden bir cümledir ama bu ahlâksızlar bundan vazgeçeceğine âyette EMİR fiil olarak gelen kelimeye ‘BİRLEŞEBİLİRSİNİZ’ gibi bir mânâ vermeyi tercih etmişlerdir.
Âyetteki بَاشِرُوهُنَّ (bâşirûhunne) kelimesi MUFA’ÂLE bâbından gelen EMİR fiildir.
Şimdi bu ulemâya göre SAHâBE zaten daha önceki yasağı delmekte, ona uymamaktadır.
Yani sahâbe zaten ‘oruç geceleri cinsel ilişkide bulunmaktadır’.
O hâlde zaten bir işi yapana “BUNU YAP!” diye emir verilmesinin anlamı nedir?
Üstelik bu emrin başına فَالْـٰٔنَ (fel-âne) şeklinde “ARTIK BUNDAN SONRA” anlamına gelecek bir zarf konmasının anlamı nedir?
OYSA âyet, UYDURULMUŞ bir ruhbanlığı ortadan kaldırmakta, KADINLARI aldatarak gösterilen SAHTE dindarlığı deşifre ederek yok etmekte, onları bu anlayışları sebebiyle mahkûm etmektedir.
Çok az bir çalışmayla bile âyetin şu mânâya geldiği rahatlıkla anlaşılmaktadır:
“Size (erkeklere) orucun gecesi kadınlarınızla cinsî birliktelik zaten serbest bırakılmıştı. Onlar sizin için eş, siz de onlar için eşsiniz. Allah sizin kendi nefislerinizi (kendi kadınlarınızı) aldatmakta olduğunuzu, tevbenizi kabul ettiğini ve sizi affettiğini bildirdi. Şu andan itibaren (artık şimdi) onlarla cinsel birliktelikte bulunun ve Allah’ın sizin için kural olarak belirlediklerine iştiyaklı olun…”
Bu âyet sahte bir dindarlık gösterisi içinde bulunarak kadınları kendilerinden uzak durulacak nesneler olarak gören erkekleri mahkûm etmektedir.
Çünkü bu sahte dindarlara göre erkeklerin oruç gecelerinde kadınları ile birlikte olmaları, dindarlıklarına darbe vurmaktadır. Kadının isteği, durumu veya ne düşündüğü onlar için hiç önemli değildir.
Kadın, yakınlık ve gerçek dindarlık
KADINLARDAN UZAK DURMAK tarih boyunca dindarlığın ölçütlerinden biri olarak görülmüş. Bu ahlâksız anlayışı insanların kafasına YAHUDİLER sokmuş, adına İslâm ulemâsı denilenler de adım adım Yahudilerin izinden gittikleri için aynı ölçüyü getirip İslâm’ın içine sokmuşlardır.
Oysa Yüce Allah’ın dindarlığa getirdiği ölçü kadınlardan uzak durmak değil ONLARA DAHA YAKIN OLMAK, ONLARLA ÇOK DAHA YAKIN OLMAKTIR… Kendi kadınları ile yakın olmayan, çok yakın olmayanın ne dini vardır ne de imanı!
Aynı yastığa baş koyduğumuz kadınlar uzak duracağımız nesneler değil, ONLARSIZ YAPAMAYACAĞIMIZ ASIL ÖZNELERDİR.
Yüce Allah’ın dini, kadınları, kendilerine yaklaşıldıkça dindarlıktan uzaklaşılacak kişiler olarak değil, onlara yaklaşıldıkça dindar olunacak kişiler olarak belirtmiştir.
Kendisinden doğduğu annesine, aynı karnı paylaştığı kız kardeşine, hiç kimseyle yakınlaşamayacak kadar yakınlaştığı eşine YAKIN OLMAYANIN ALLAH’A YAKIN OLMASI ASLA MÜMKÜN DEĞİLDİR.
İŞTE Bakara 187. âyeti kadınlarından uzak durmakla, kadınlarını kendilerinden uzak durulacak nesneler olarak görmekle DİNDARLIK gösterisinde bulunan sahtekârlığı mahkûm eden bir âyettir.
Bu âyeti alıp şeriatlar arası NESHE konu edenlere diyecek o kadar çok lafım var ki söylesem saldırgan oluyorum, söylemesem çatlıyorum!