Bir Vaizin Sozlerine Istinaden

BİR VAİZİN SÖZLERİNE İSTİNADEN

Vaizin sözleri ve iddiaları

Sosyal medya platformlarında epey meşhur olmuş bir vaiz, bir Cuma namazı sırasındaki vaazında “Kur’an yeter!” ve “Uydurulmuş din, indirilmiş din.” söylemi ile tanınmış bazılarını isim vermeden şu şekilde eleştirmekte (ötekileştirmekte)’dir: “Bize ‘Kur’an yeter!’ demek zındıklıktır çünkü Peygamber (a.s) olmadan Kur’an’ı anlayamazsınız. ‘Kur’an yeter!’ diyenlerin yapmak istedikleri Peygamberi ortadan kaldırıp ayetleri kullanarak kafaları bulandırmaktır. Peygamberimizin görevi ne? Kur’an ‘Biz seni Kur’an’ı açıklayasın diye gönderdik.’ demektedir. Onun görevi Kur’an’ı açıklamaktır. Bu din sünnetsiz, hadissiz, müçtehit imamsız anlaşılmaz, yetmez gücümüz buna.”

Sözlerinin kendi içinde onlarca çelişkisi olduğu aşikardır ama vaizin bu konuşmasının en dikkat çekici tarafı kendiliğinden eminliğidir. Kendinden o kadar emindir ki bir çırpıda bizim gibi “Kur’an yeter!” diyenleri zındıklar kümesine atıvermiştir. Peki bu vaizin kendinden eminliğinin kaynağı nedir, onu bu kadar kendinden emin hâle getiren şey nedir?

Vaizin bu kısa konuşmasındaki hem ilmi hem de mantıki çelişkilere baktığımızda onu kendinden emin hâle getiren şeyin Kur’an tarihi, tefsir tarihi, tefsir usulü, hadis tarihi, hadis usulü gibi ilimlere son derece vakıf olmasından kaynaklanmadığı gayet açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Mesela demektedir ki “‘Kur’an yeter!’ diyenler peygamberi ortadan kaldırmakta ve ayetleri kullanarak kafaları bulandırmak istemektedirler.”

Kişinin böyle bir cümle kurabilmesi için ya çok cahil ya da çok kötü niyetli olması gerekmektedir. Muhterem hocamıza kötü niyetli dememek için onun bu cümleyi cehaletinden dolayı kurduğuna hükmediyoruz. Çünkü “Kur’an yeter!” diyen ve buna gönülden iman eden biri olarak, bırakın Allah resulünü ortadan kaldırmayı, onun mübarek tırnağına bile zarar verecek olanlara karşı düşman olmayı imani bir prensip olarak görmekte ve inanmaktayız.

“Ayetlerle kafaları bulandırma…” iddiasına gelince… Bu cümlesini mefhumu muhalifinden anlayacak olursak: Ona göre “Kur’an yetmez; hadis, ulema içtihatları, hocalar olmazsa bu din anlaşılmaz.” diyenlerin kafası son derece berraktır, “Kur’an yeter!” diyenler ise bu berraklığı bulandırmak istemektedirler gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Öyleyse şöyle soralım: Sünni ve Şii mezheplerin, bu mezheplere bağlı alt kolların, tarikatların, cemaatlerin, kurum ve kuruluşların, akımların, kelamcıların ve felsefecilerin tamamı tıpkı onun gibi düşünmektedir. Madem “Kur’an yetmez!” deyip fıkha, kelama, hadise, rivayete, ulemaya sarılmak kafa berraklığıdır, o halde tarih boyunca bunlar arasında yaşanan ihtilaflar, savaşlar, katliamların sebebi nedir? Kafaların berrak olması mı? Asla bir araya gelemeyecek parçalara bölünmelerinin sebebi kafalarının berrak olması mıdır?

Muhterem vaiz “Kur’an yeter!” söylemini işsiz, güçsüz ve kötü niyetli insanların kafası berrak ümmetin kafasını bulandırmak için çıkardığı bir şey olduğuna hükmetmiştir ama durum bunun tam tersidir. “Kur’an yeter!” söylemi Allah’a iman etmek isteyen ve imanında asla şüpheye düşmek istemeyenlerin sarıldığı son umuttur. “Kur’an yeter!” söylemi “Kur’an yetmez!” diyenlerin oluşturduğu din algısının tarih boyunca bıraktığı kanlı ayak izine basmak istemeyenlerin sığındığı son kaledir. “Kur’an yeter!” söylemi “Kur’an yetmez!” diyenlerin ve buna göre bir ilim geleneği oluşturanların insan hayatını daraltan, umutsuz hâle getiren, durmadan sorun çıkaran, insanlığı karanlıklara mahkûm eden hukuk anlayışına karşı isyan edenlerin yaslandığı tek dayanaktır. “Kur’an yeter!” söylemi “Kur’an yetmez!” diyenlerin oluşturduğu ve tamamen hayali olan “Müslüman” kimliğinden “Mümin” kimliğine geçmek isteyenlerin tek köprüsüdür. “Kur’an yeter!” söylemi muhterem vaizin iddia ettiği gibi kafaları bulandırmak için değil, bulanık kafayla Allah’a kul olmaktan kurtulmak için söylenen bir sözdür.

Genellemeler ve gerçek kaynaklar

Aslına bakılırsa muhterem vaizin vaazında isim vermeden eleştirdiği kişilerin “Kur’an yeter!” söylemlerinin hakiki bir karşılığı da yoktur çünkü isim vermeden eleştirdiği o kişiler de tefsirlerinde, meallerinde ve konuşmalarında tıpkı kendisi gibi aynı kaynaklardan beslenmektedirler. Ama bu işin aslı değildir. Çünkü ünlü vaiz onlar üzerinden “Kur’an yeter!” söylemini mahkûm etmektedir.

Her ne olursa olsun muhterem vaizin kendinden eminliğinin ilmi bir kuşatıcılık olmadığı ortadadır. Çünkü bu vaiz sadece “Kur’an yeter!” söylemi hakkında değil aynı zamanda hadis ilmi, mezhepler tarihi ve Müslümanların tarihi hakkında da son derece cahilane sözler söylemektedir. O halde bu vaizi kendinden emin hâle ilmi yeterlilik getirmemişse ne getirmiştir?

Muhterem vaizi kendinden emin hâle getiren tek şey, kendini dinleyen kulakların çok olması, sosyal medyadaki platformunun abonelerinin çokluğu, videolarının tıklanma sayısı ve elbette ki sırtını yasladığı T.C. devletinin yasal gücüdür.

Bu vaiz hadis ilmini bilseydi, Allah resulünün Kur’an’ı açıklamak gibi bir işe hiç kalkışmadığını, onun hadislerinin delil olmaya başlamasının siyasi çekişmeler ve fırkalar yüzünden olduğunu bilir ve böyle büyük laflar etmezdi. ‘Hadis ilmi’ denen ilim dalının Allah resulünün irtihalinden üç asır sonra vücut bulduğunu bilir ve anlamadan, dinlemeden sağa sola “zındık” yakıştırmasında bulunmazdı. Hadisçilerin bizzat kendilerinin bile müsnedlerine aldıkları her hadisin ‘ehad haber’ olduğunu ve bu yüzden zanni haber değerinde olduklarını söylediklerini bilir ve hadis kitaplarına o kadar güvenip “Kur’an yetmez!” gibi insanı İslam dairesinin dışına çıkaracak bir sözü söylemeye cesaret edemezdi. Hadis ilmini bilseydi muhaddislerin hadisleri kitaplaştırmalarının ana sebebinin, anlaşılması imkânsız Kur’an’ın anlaşılmasına yardımcı olmak değil, ortada Allah resulü adına ‘hadis’ diyerek binlerce söz uydurulması olduğunu bilir ve Kur’an’ı küçümsemezdi. Hadis ilmini bilseydi hadislerin delil olmaya başlamasının karşı fırkayı alt etmek için tahric edildiğini bilir, bunlar yüzünden kafası baktığını göremeyecek, işittiğini duyamayacak, konuşulanı anlamayacak derecede eroin içmiş gibi bulanık hâle gelmiş ümmete berrak kafalı demeye utanırdı.

‘Din’ denilen olgunun bu vaiz için mesleki bir enstrüman olduğu gayet açıktır. Onun görevi berrak İslam’ın tek kaynağı olan Kur’an ile bu kaynağa iman etmek isteyen kitleler arasına girmiş, Kur’an’dan olmayan şeyleri ayıklamak değil, devasa kitleleri sistemin müsaade ettiği sınırlar içinde tutmaktır. Mesela, hadis ile sünnet arasındaki farkı bile bilmediği halde “Kur’an yeter!” söylemine karşı “Peygamber efendimizin sünnetini yok etmek istiyorlar.” diyerek savunma yapan bu vaize soralım:

• Temelinde, duvarında ve çatısında kısacası hiçbir yerinde “Allah’ı dikkate almak” gibi en ufak bir umde, kural, tavsiye bile bulunmayan bir sistemin içerisine Allah’ın tertemiz dinini “Diyanet İşleri Başkanlığı” diyerek angaje etmek Allah resulü Muhammed’in hangi sünnetidir?

• “Allah’ın evi” denilen camilere, mescitlere bu sistemin müsaade ettiği oranda şekil vermek Allah resulü Muhammed’in hangi sünnetidir?

Hadis ilmi ve kurum eleştirisi

• Yüce Allah’ın dinini maaşa endeksli olarak anlatmak Allah resulü Muhammed’in hangi sünnetidir?

• Üzerindeki devlet üniforması olan imam cübbesi ve kafasındaki imam sarığı olmadan kimseye sözünü dinletemeyeceğini bilerek, kapitalizm temelli devletin resmi makamlarından aldığı yetkiye güvenerek din anlatmak Allah resulü Muhammed’in hangi sünnetidir?

Bu şekilde binlerce soru sorabiliriz ama sözün tamamı ahmağa söylenir, sanırım anlamışlardır. O kadar da ahmak değillerdir herhalde.

Kavramlar: