Bütünü Tamamen Yok Eden Müdahaleler

BÜTÜNÜ TAMAMEN YOK EDEN MÜDAHELELER

İster düşünsel ister inançsal ister soyut ve isterse somut varlık şeklinde olsun hiç fark etmez bir bütünün olması için “olmazsa olmaz” temeller veya parçalar olması şarttır. Bu “olmazsa olmaz” temelleri azaltmak veya çoğaltmak o bütünün tamamen yok olmasına neden olacaktır.

Mesela suyu ele alalım. Su, iki Hidrojen bir Oksijen atomundan (H2O = H + H + O) oluşmuştur. Yani temelinde üç tane ayrı parça vardır.  Bunlardan birini azaltmak veya bunlara dördüncü bir bileşen eklemek artık suyu su olmaktan çıkaracaktır. Bunlar suyun olmazsa olmazlarıdır. Suyun içinde bulunan magnezyum, potasyum, florür, sodyum, kalsiyum gibi mineraller ve demir, çinko gibi maden eriyikleri suyun olmazsa olmazlarından değillerdir. Bunların azlığı, çokluğu veya yokluğu suyu su olmaktan çıkarmaz. “Su” denilen sıvının olmazsa olmazı H2O’dur.

Bütünlerin değiştirilemez temelleri

Bu sadece su için değil yediğimiz, içtiğimiz, kokladığımız, dokunduğumuz, gördüğümüz, duyduğumuz her bir şey için ve hatta göremediğimiz varlıkların temelinde de “olmazsa olmazlar” vardır.

Maddi varlıklar için “olmazsa olmaz” şeklinde ifade ettiğimiz bu temeller inanç, ideoloji, felsefe gibi konularda “olmazsa olmaz” ibaresiyle değil, “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” cümlesi ile ifade edilir. Çünkü değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan o şeyler, ortaya çıkmış veya çıkacak olan düşüncenin bütününün kendisine göre şekillendiği temellerdir.

Mesela SEPTİZM’i (kuşkuculuk) ele alalım. Agnostizm’in (bilinemezcilik) de kendisinden etkilendiği bu düşüncenin olmazsa olmazı kısaca; “Olaylar, düşünceler, kişiler, varlıklar ve hatta yargılar bile izafidir, kişiden kişiye, durumdan duruma göre değişir. Bu yüzden ‘doğru ve gerçek’ olanlar bile sorgulanır.” cümlesinde belirtilen şeylerdir. Bir kişinin böylesi bir felsefeye sahip olabilmesi için kesinlikle sabit değerlerinin olmaması hatta sabit hiçbir şeyinin olmaması gerekmektedir. Sabit değerler veya yargılar sahibi olan birinin SEPTİK olması mümkün değildir (Septizmin biraz daha RADİKAL olanı Nihilizm (her şeyi, her gerçeği ve değerleri reddetme) de böyledir). Çünkü şüphecilik, septizm düşüncesinin üzerine oturduğu temeldir ve bu temelin üzerine yükseltilen her şeyin o temelle sıkı bir bağının en azından bir çelişkisizliğinin olması gerekmektedir. İşte septizmin üzerine oturduğu bu temel, bütünün kendisine göre şekillendiği “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” kısmıdır.

Mesela, Hristiyanlığı ele alalım: Hangi mezhebi ve tarikatı olursa olsun bu bütünün üzerine şekillendiği ana temel “baba-oğul-kutsal ruh” olgusudur. Bu üç bileşene her ne anlam yüklenirse yüklensin bu üçü olmadan Hristiyanlığın bir bütün olarak var olması mümkün değildir. Yani bu, Hristiyanlığın olmazsa olmazı, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez kısımlarıdır. “Baba” kavramına ister mecazi anlam ister biyolojik anlam, “oğul” kavramına ister mecazi anlam ister resul ister biyolojik anlam, “kutsal ruh” kavramına da ister maddi ister mecazi isterse tecelli anlamı yüklensin hiç fark etmez Hristiyanlık bu bütün üzerine kurulu bir inançtır. İsa’ya tanrının tecellisi veya resulü veya biyolojik oğlu veya tecellisi diyebilirsiniz ama bu temeli yok sayamazsınız. Her halükârda geçmiş, İsa’nın getirdiklerine göre yeniden dizayn edilecek ve geçmişin tamamı İsa’ya göre şekillenecek, gelecek beklentileri ise İsa’nın söylediklerine göre olacaktır. Mesela buna İsa tamam ama yanına Muhammed’i de koyalım deseniz bu asla olmaz.

Mesela, Yahudiliği ele alalım: Yahudilik inancının temelinde 12 seçilmiş oğul ve onların soyu vardır. Bunları 13 yapmak da 11 yapmak da Yahudiliğin olmazsa olmazlarını yok etmek olacaktır. Hatta Tanrı’yı istediğiniz şekle sokabilirsiniz ama bu temeli değiştiremez, değiştirilmesini teklif dahi edemezsiniz. Bu 12 seçilmiş soy temeline dokunduğunuzda ne inancın ne yaşamın ne helalin ne haramın ne kutsalın ne de başka bir şeyin değeri kalır. Çünkü “Yahudilik” denen bütünün tamamı bu temel üzerine kurulmuştur ve bu temel üzerine yükseltilen değerler bu temelle çelişemez ve bu temeli sarsamaz. Yani seçilmişlik ve 12 soy temeli Yahudiliğin “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” kısımlarıdır.

Felsefe ve inanç açısından böyle olan bu durum devletlerin yapısında da mevcuttur. Mesela, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” dediğimiz bütünün olmazsa olmazları vardır ve bu olmazsa olmazlara dokunulması durumunda ortada “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” diye bir şey kalmayacaktır…

I. Devletin şekli

MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

II. Cumhuriyetin nitelikleri

Türkiye Cumhuriyeti temel ilkeleri

MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti

MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.

Başkenti Ankara’dır.

IV. Değiştirilemeyecek hükümler

MADDE 4- Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

İşte “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” denilen bütünü oluşturan, her şeyin kendisine göre şekillendiği, bu temel üzerine yükseltilen her değerin kendisiyle bir çelişkisizlik ilişkisi içinde olması gerektiği değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan parçalar bunlardır. Bu parçalardan herhangi birinin eksilmesi durumunda ortaya çıkan şey “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” olmayacaktır.

Tıpkı bunlar gibi “MÜSLÜMANLIK” denen dinin de olmazsa olmazları, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ana temelleri vardır, bunlar: “KİTAP, SÜNNET, İCMA, KIYAS”tır… Tarih boyunca uygulanan din, inanılan inanç, biriktirilen ilim işte bu temel üzerine oluşmuştur. Bu parçalardan herhangi birini aldığınızda veya bunları azaltıp çoğalttığınızda Müslümanlık denen din tamamen yıkılacak veya bambaşka bir şekle girecektir.

Nasıl ki “Türkiye Devleti”nin varlığını T.C.’nin değiştirilmesi mümkün olmayan ilk dört maddesi temeline göre kabul eden bir siyasetçi bu temel ile çelişemez ise hatta bu temele dokunması durumunda HAİN ilan edilerek tamamen dışlanırsa Müslümanlığın “Kuran + sünnet + icma + kıyas” temellerine dokunan veya bu temellerle çelişen veya bu temellerden birini bile eksilten bir kişi de hain olmaktadır. Bu “hain” kelimesi o literatürde içeriğine ve derinliğine göre “mürted, sapık, fâsık, zındık, münafık, kafir” olarak adlandırılmaktadır.

Şu an MÜSLÜMANLARIN elinde bulunan birikimin tamamı işte bu temel üzerine elde edilen şeylerdir. Kavramlar işte bu temel üzerine anlamlandırılmıştır. Geçmiş işte bu temel üzerine şekillendirilmiştir.

Yüce Allah, Kur’an’da “su” ile “Kur’an” arasında direkt bir ilişki kurmuştur. Madem Kur’an bu ilişkiyi kurdu ve madem biz de en başta örnek olarak suyu verdik o halde bu “su” benzetmesi üzerinden birkaç kelam daha edelim…

Kur’an bir suya benziyorsa, Yüce Allah o su için “berrak, tertemiz, mineral oranları en ideal halinde, en güzel, en sade, en harika, en mucize” demektedir.

Sonradan gelenler o suyun yeteri kadar mineral zenginliğe sahip olmadığını mı zannettiler de durmadan mineral eklediler? O su bulanık bir su muydu ki arıtmaya kalkıştılar?

O su zehirli bir su muydu ki yanına zehrini alacak panzehir koydular?

O suyun asit değeri mi çoktu ki onun asit değerini düşürmek için kimyasal maddeler kattılar?

Kur’an ve su benzetmesi

O suyun neyini eksik ya da fazla gördüler de eksiğini tamamlayıp fazlasını çıkardılar?

Aradan geçen onca zamanda bu suya o kadar çok şey kattılar ki artık o suyla suladığımız bahçedeki çiçekler kuruyor, hiçbir ürün yetişmiyor, kuşlar içmiyor ve o kadar pis kokuyor ki burun tıkanılmadan yanına yaklaşılmıyor.

Bu suya “MÜSLÜMANLIK” deniyor. (İçimden “Ulan şeytanın uşakları! Ne istediniz Allah’ın tertemiz suyundan!” diye isyan etmiyor değilim.)

Ey İlahi! Tek sığınağımız Sen’sin; çok şaşkınız bize yol göster, çok aciziz bize kuvvet ver, çok hırpalandık bize şefkat göster!

Kavramlar: