Başlıklar
DİLLER MERKEZİNE ALDIĞI ŞEYLERLE FARKLILAŞIR (BAKARA 53. AYET ÖRNEĞİ)
Dillerin merkezinde duran temel unsurlar
Her dil özünde bir şeyi temel alır ve tüm anlatım sistemini merkeze aldığı o şeye göre şekillendirir. Teker teker veya parça parça söylenen her sözün en dibinde söz söylemeyi gerekli hâle getiren bir şey vardır. İşte o şey, kelime seçiminden cümle kurulumuna, kurulan cümlelerde seçilen kelimelerin cümlenin hangi ögesi olacağına, hangi kelimenin öncelenip hangisinin tehir edileceğine yön verir. Bu durum aynı şekilde konuşulmasa bile her bir dil için de geçerlidir. Mesela, Türkçe dilinde cümlelerin tamamı “insanı” merkeze alarak kurulur yani Türkçede “insan” merkezli cümleler kurulur. Bundan dolayı Türkçede “insan” merkeze alındığı için “zaman” siygaları Arapçaya göre daha nettir. Mesela, Arapçada şimdiye dair genelde geçmiş zaman siygası kullanılır çünkü Arap dilinde merkezde olan insan değil “eşya”dır.
Bu iki dil arasında merkez farklılığının anlaşılmaması, Arapçadaki cümlelerin Türkçeye aktarılması sırasında cümlelerin ögelerinin tersyüz edilerek aktarılmasına neden olmaktadır. Buna dair bir örnek vererek konuyu daha açmaya çalışalım.
Ve-iż âteynâ mûsâ-lkitâbe velfurkâne le’allekum tehtedûn(e)
TDV Meali – Doğru yolu bulasınız diye Musa’ya Kitab’ı ve hak ile bâtılı ayıran hükümleri verdik.
Türkçeye “Musa’ya kitabı verdik.” şeklinde çevrilen cümlenin aslına sadık kalarak çevrilmesi durumunda cümleye verilecek mealin “MUSA’YI KİTABA VERDİK.” şeklinde olması gerekmektedir.
Aynı şekilde Kur’an’da pek çok kere geçen ‘utu’l kitap’ ifadesi de böyledir. Bu ifade Türkçeye “kitap verilenler” şeklinde çevrilmektedir ama cümlenin aslı “KİTABA VERİLENLER” şeklindedir.
Bu ifadelerin Türkçeye “Musa’ya kitabı verdik.” ve “kitap verilenler” şeklinde çevrilmesi Arap dilinde öyle dendiği için değildir, tam tersi Arapçanın merkezinde “eşya” vardır ve insan eşyaya göre konumlandırıldığı içindir.
Arapça ile Türkçe çeviride ortaya çıkan sorunlar
Arapçada her insan geçicidir. “Eşya” insana göre daha kalıcıdır. Bu yüzden kalıcı olan esas alınır ve geçici olan cümlelerde buna göre konuşlandırılır.
“Eşya” ile “İnsan” karşılaştırması yapıldığında karşımıza Türkçenin zihnimizde ördüğü tasavvurun tam tersi bir tasavvur oluşur. Mesela, Türkçede “dünya geçicidir” oysa meseleye biraz daha derinlemesine bakacak olursak “geçici” denilen ‘dünya’ insandan daha kalıcıdır. Şu geçici dünya üzerinden nice nesiller gelip geçmiştir, hepsi ölüp gitmiştir ama “geçici” denilen dünya hâlâ durmaktadır. Türkçede “geçici dünya” demek “insan”ın merkezde olduğu bir anlayışın kurduğu cümledir. İnsan gelip geçtiği halde kendisini geçici değil de dünyayı “geçici” olarak tanımlamıştır halbuki şu dünya üzerinde “insan gelip geçicidir.”
Şimdi “eşyayı” merkeze alarak az önce verdiğimiz örneğe bir daha bakalım.
Ve-iż âteynâ mûsâ-lkitâbe velfurkâne le’allekum tehtedûn(e)
TDV Meali – Doğru yolu bulasınız diye Musa’ya Kitab’ı ve hak ile bâtılı ayıran hükümleri verdik.
Ayette şunlar sayılmaktadır: “MUSA” – “KİTAP” – “FURQAN”
Bu üç kelimeyi “geçicilik” esası üzerinden değerlendirdiğimizde hem ‘kitap’ hem ‘furqan’ daha kalıcı, ‘Musa’ ise daha geçicidir. ‘Musa’ ölebilir ki ölmüştür fakat ‘Musa’ ölse bile hem ‘kitap’ hem de ‘furqan’ kalıcıdır ve kalmıştır da.
Eşya ve insanın dilsel ilişkisi
Arapçaya göre “dünya”, üzerinden pek çok nesillerin gelip geçeceği en sonunda da kendisinin geçeceği bir mekândır yani “insan”a göre daha kalıcıdır bu yüzden daha kalıcı olan cümlede daha belirgin bir anlama sahip olmaktadır.
‘Kitap’, Musa olmadan önce de vardı ve Musa öldükten sonra da var olmaya devam edecektir. İşte, bu esasa göre “Kitap Musa’ya” değil “Musa kitaba” verilmelidir.
Kur’an’daki dil işte bu esasa göre düzenlenmiştir.
Kur’an’da “eşya”, kendisinden kısa süreliğine faydalanılacak bir META olarak isimlendirilmektedir fakat eşyadan kısa süreliğine faydalanan insan da eşyadan daha kısa süreli olarak isimlendirilmiştir (tanımlanmıştır).
Kur’an’ın cümlelerinin yapılarındaki bu incelik gözden kaçırılmaması gereken bir inceliktir.