Başlıklar
EL KİTAP SADECE KUR’AN’DIR
“Elms / elmd (الٓمٓصٓۜ ) sana indirilmiş bir yazıdır…(ilâ âhir-i âyet)
KİTAP كِتَابٌ)): Basitçe; ‘yazı’ anlamı verebileceğimiz bu kelime, sanıldığından çok daha derin bir anlama sahiptir. Bu kelimenin sahip olduğu derin anlama ulaşamamamız Kur’an’ın dilini bilmediğimizden değil, tam tersine, kendi dilimizde konuştuğumuz kelimelerin anlamlarıyla bağını kurmadığımızdan/kuramadığımızdandır. Halbuki kendi dilimizde ifade ettiğimiz kelimelerin üzerinde bile biraz düşünsek, aslında kelimelerin ne kadar da güçlü ve derin anlamlar içerdiğini rahatlıkla görebileceğiz.
Yazı ve Anlam İlişkisinin Temeli
Türkçede ‘yazı’ kelimesi; farklı seslerin birleşimden oluşan kelimelerin her bir sesini, var edilmiş bazı sembollerle/ işaretlerle bağ kurdurmaktır. Bir yazıyı kullanan kişiler, hangi yazı olursa olsun, o yazıda kullanılan sembollerin hangi sesi karşılayacağı hususunda icma etmelidirler. Meselâ; Türkçe yazı yazan biri A, B, C, D, E, F, G…vs. işaretlerinin karşılığının ağızdan çıkan Ğ, U, N, H, J, M, Z sesleri olduğunu iddia ederse asla bizimle anlaşamayacak, herhangi bir anlamı bize ulaştıramayacak demektir. Şekilleri güzel yapması ve düzenli yazması da hiçbir katkı sağlamayacaktır. Çünkü o işaretlerin karşılığı olarak bize başka sesleri vaz etmiş olacaktır.
Bugün Türkçe konuşan insanların birbiriyle anlaşabilmesi, Türkçe dilinde kullanılan kelimeleri oluşturan seslerin üzerinde vaz edilmiş anlamları kabul etmeleriyle mümkündür. Eğer bu vaz edilmiş anlamlar var olmasa veya kabul edilmese o zaman Türkçe konuşan insanlar da olmaz.
İşte; yazının temeli sembollerin vaz edilmiş karşılıklarını kabul etmektir. Hangi dil olursa olsun, vaz edilmiş sesler veya işaretler anlamla yüzde yüz bağ kurmak zorundadır. Çünkü yazı da konuşma da anlamın bizâtihi kendisi değil, bir anlamı karşı tarafa iletmek için başvurulan birer araçtır. Hiç kimse, sadece bir yazıya bakarak veya sadece bir sözü dinleyerek o yazının veya o konuşmanın kastettiği anlamları tasavvurunda canlandırmadan anlamlara ulaşamaz. Hatta o an tasavvurlarda canlanan anlamlar bile bizzat anlamın kendisi değil, o anlamın resmidir.
Eğer yazı ya da konuşma, tasavvurlarda oluşması gereken resmi tam ifade etmiyorsa veya söz/yazı ile anlam arasında yüzde yüz bir örtüşme bulunmuyorsa ne o yazı yazıdır ne de o konuşma konuşmadır.
Kur’an, birçok âyetinde, kendi yapısının ‘yazı’, yani ‘el-Kitap’ olduğunu bildirmektedir. Bugün, insanların konuştuğu dillerin tamamında, bu kelime sadece Kur’an için değil, tüm kitaplar için kullanılan bir kelimedir. Yani insanların tamamına göre; sembollerin ve kalemle kağıtların üzerine çizilen şekillerin tamamı ‘yazı’ yani ‘el-Kitap’ olarak adlandırılmaktadır. Meselâ, Râzî’nin 23 cilt ve Kurtubî’nin 20 cilt olarak yazdıkları da ‘el-Kitap’ olarak adlandırılmaktadır. Herhangi bir kütüphaneye gittiğinizde raflarda duranların tamamı ‘el-Kitap’ olarak adlandırılmaktadır. Olaya bu yönüyle baktığımızda Kur’an, o raflarda duran kitaplardan herhangi bir kitaptır.
Kur’an’ın bu şekilde, üzerinde yazı bulunan kitaplardan herhangi bir kitap seviyesine indirgenmesi Kur’an’ın anlaşılmamasından değil, ‘kitap’ kelimesine yüklenen oldukça sığ anlamlardan dolayıdır.
Yaratılmışların Yazı Yetkinliğinin Sınırları
Kim tarafından yazılırsa yazılsın, eğer bir anlam, yazı yoluyla anlatılmaya kalkışılıyorsa, her şeyden önce, o yazıyı yazanın anlamla yüzde yüz bağının olması ve hatta anlamları her yönüyle kuşatmış olması gerekmektedir. Hiçbir yaratılmış, asla, herhangi bir anlamı yüzde yüz tasavvur edemez ve anlamları her yönüyle kuşatamaz. Bu yüzden ne kadar geniş ve açık yazarsa yazsın, onun yazdıkları asla EL KİTAP olarak adlandırılamaz. Çünkü bir anlamı yazı yoluyla anlatmak demek; sembolleri kullanarak anlamı eksiltmeden başkalarına aktarma iddiasında bulunmak demektir. Aslında kalemi eline alan herkes zımnen bu iddiada bulunmuş demektir. Değilse, yazı yazmanın zaten bir anlamı yok demektir.
Varlığı ve varlık içinde anlam adına her ne varsa bunları kuşatan yegâne zat, Yüce Allah’tır. Bir anlamı hiç eksiltmeden, semboller kullanarak muhatabına aktaracak yegâne kişi de sadece Allah’tır.
Hangi lisanda olursa olsun, her yazı ilkeler bütünüyle ortaya çıkmaktadır. İlkesi olmayan bir lisan olamayacağı gibi, ilkeler kullanılmadan yazılan her yazı da yazı olmayacaktır. Lisan kullanmak demek sadece ağızdan ses çıkarmak demek değildir. Lisanların varlık sebebi; içte olan gizlilikleri anlamla vaz edilmiş ilkeler üzerinden, vaz edilmiş kelimelerle bağ kurarak karşı tarafa açıklamak demektir. Yani her lisanın varlık sebebi BEYÂN olmaktır. Çünkü içteki gizli
anlamları açığa çıkararak başkasına iletmeye ‘beyân’ denir. Yüce Allah, en başta insan türüne, işte bu özellikte olacak lisanları öğretmiştir. (Rahman 4)
Fakat baktığımızda, yaşadığımız çağda, şu reddedilemez bir gerçektir ki yeryüzündeki tüm diller hem lisan hem de beyân olma özelliklerini kaybetmişlerdir. Bu dillerin lisan ve beyân olma özelliklerini kaybetmiş olmalarının sebebi; kelimelerin çoğalması, gramer kurallarının değişmesi, diğer lisanlardan etkilenmeleri, bünyelerine yabancı kelimeler almaları veya bir başka dilden türetilmiş olmaları değil, ‘anlam ile kelimeler’ arasındaki bağın son derece yüzeysel bir düzeyde olmasıdır. Bugün insanlar; kelimeler ile anlamlar arasında yüzde yüz bağ kurmak gibi bir çaba içinde değildirler.
Kur’an’ın Benzersizliği ve Taklit Edilemezlik
İşte, arka planında anlam ile kelime arasında son derece yüzeysel bağların olduğu, bu dil yapılarıyla söylenen sözlerin hiçbiri ‘kelam’ değil, yazılan yazıların hiçbiri de ‘el-Kitap’ değildir. El-Kitap kelimesi ile o kelimenin kast ettiği anlamı yüzde yüz ifade ederek konuşacak olursak, insanlığın elinde Kur’an’dan başka ‘el-kitap’ olacak başka bir yazılı belge yoktur. El-Kitap olarak tanımlanacak Kur’an’dan başka bir yazı yoktur. Kütüphaneleri dolduran milyonlarca, her gün basılan yüzbinlerce kitap ne geçmişte ne de şimdi KİTAP olarak tanımlanamazlar. Çünkü kim yazarsa yazsın, yaratılmış hiçbir varlık yazı yoluyla anlamı yüzde yüz kuşatabilecek bir şey ifade edemez.
Cinlerin ve insanların bir araya gelseler dahi, benzerini oluşturamayacakları şey de budur. Şu bilinmeleridir ki Kur’an kadar anlamla yazı arasında yüzde yüz bağ kurduran bir yazının ortaya çıkması imkânsızdır. Çünkü bunu yapmak için tüm anlamları kuşatan İlâh olmak gerekmektedir.
İnsanlar; varlıklar hakkındaki anlamlarını daima çoğaltırlar. Bundan bin yıl önce, “güneş” dendiğinde insanın kafasında oluşan anlamlar sınırlıydı. İnsanlar; güneş hakkındaki bilgilerini çoğalttılar. Bu; ‘güneş’ kelimesine yüklenen anlamın bin yıl önceki anlam olmadığını göstermektedir. İnsan dilindeki ‘güneş’ kelimesinin anlamı insanın bilgisi çoğaldıkça değişir. Ama Kur’an “güneş” deyince, öğrendikçe çoğalan bir anlamla değil, tüm anlamlarıyla birlikte konuşur. Çünkü ‘güneş’ kelimesini kullanan Allah, o kelimeyi bir insan olarak değil, Allah olarak kullanmaktadır. O’nun bilgisi, artan bir bilgi değildir ki ‘güneş’ kelimesi O’nun için bin yıl önce başka, bin yıl sonra başka anlamlara gelsin.
Kur’an, ilmi sonsuz Yüce Allah tarafından telif edilmiş bir kitaptır, hatta tek Kitap’tır. Kitap olabilecek tek şeydir. Onun dışında el-kitap olmayı hak edecek bir yazı olmamıştır, yoktur ve olmayacaktır.
“Elms / elmd (الٓمٓصٓۜ ) sana indirilmiş bir yazıdır…(ilâ âhir-i âyet)
Yazının en başına koyduğumuz bu âyetin ilk cümlesi bu şekildedir. Bu cümlenin müptedâsı الٓمٓصٓۜ işte bu işaretlerdir. Hemen ardından gelen كِتَابٌ (kitabun) kelimesi ise haberdir. Bu cümle o işaretlerin ‘bir yazı’ olduğunu bildirmektedir. Bu âyetteki ‘kitabun (كِتَابٌ)’ kelimesine insanların kitap kelimesine yükledikleri ‘her yazılı belge kitaptır’ anlamını yüklemek, karşımızdaki Kur’an’ı kütüphanemizdeki herhangi bir kitap seviyesine düşürmektedir. Bu âyet ‘kitap’ kelimesine bizim yüklediğimiz anlamı değil, Yüce Allah’ın belirlediği anlamı yüklemektedir. O anlama göre; ‘kitap’ olacak yegâne belge Kur’an’dır ve ondan başka kitap yoktur. Çünkü kelimeler ve anlam arasında yüzde yüz bağ kurduran anlam; bizim kafamızdaki anlamlar değil, Yüce Allah’ın kelimelere yüklediği anlamdır. Çünkü anlamların tamamını kuşatan yegâne zat Yüce Allah’tır.