Başlıklar
ENFÂL SURESİNDEN BİR AYET
Yâ eyyuhâ-nnebiyyu hasbuka(A)llâhu vemeni-ttebe’ake mine-lmu/minîn(e)
Ey Nebi! Sana da müminlerden sana tabi olan kimselere de Allah yeter. (R.D. meali)
Bu ayet, bağlamından kopuk okunması durumunda ortaya şöyle bir durum çıkmaktadır. Ayette geçen وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟ (vemeni-ttebe’ake mine-lmu/minîn(e)) ifadesi “müminlerden sana tabi olan kimse/ler” anlamındadır. Fakat bu ifade aynı zamanda “müminlerden sana uymayanlar da var” anlamına gelmektedir. Kur’an’ın her tarafında “Allah’a ve Resulüne tâbi olun.” şeklinde yüzlerce emir varken hatta resule tâbi olmayanlar “mümin” olarak nitelenmezken nasıl olur da böyle ifade gelir? Resule tâbi olmadan mümin olmak veya mümin kalmak nasıl bir şeydir?
Ayetin bağlamını doğru okumak
Bu ayetin, bağlamından koparılıp okunması durumunda bu soruların cevabı yoktur. Ve ortaya “resule tâbi olan müminler”, bir de “resule tâbi olmayan müminler” şeklinde açıklanması imkânsız bir durum çıkacaktır. Aynı zamanda kötü niyetli olanlar bu ayeti kullanarak insanları bambaşka mecralara sürükleyecektir.
Oysa ayet kendisinden önce gelen ayetlerle birlikte okunduğunda, bahse konu olan durumun “ATEŞKES” ile alâkalı bir durum olduğu anlaşılmaktadır.
ŞÖYLE Kİ:
Ve-in cenahû lisselmi fecnah lehâ vetevekkel ‘ala(A)llâh(i) innehu huve-ssemî’u-l’alîm(u)
EĞER BARIŞA YÖNELİRLERSE SEN DE ALLAH’I VEKİL EDİNEREK ONA (BARIŞA) YÖNEL. ÇÜNKÜ O, ES-SEMİ, EL-ALİM’DİR. (R.D. meali)
Ve-in yurîdû en yaḣde’ûke fe-inne hasbeka(A)llâh(u) huve-lleżî eyyedeke binasrihi vebilmu/minîn(e)
EĞER (barışa yönelmiş gibi yaparak) SANA BİR TAKTİK UYGULAMAYA KALKIŞIYORLARSA HİÇ MERAK ETME ALLAH SANA YETER. O, SENİ VE MÜMİNLERİ YARDIMIYLA DESTEKLEYENDİR. (R.D. meali)
Veellefe beyne kulûbihim lev enfakte mâ fî-l-ardi cemî’an mâ ellefte beyne kulûbihim velâkinna(A)llâhe ellefe beynehum innehu ‘azîzun hakîm(un)
ALLAH ONLARIN KALPLERİNİ KAYNAŞTIRDI. SEN YERYÜZÜNDE BULUNANLARIN TAMAMINI İNFAK ETSEYDİN BİLE ONLARIN KALPLERİNİ KAYNAŞTIRAMAZDIN, FAKAT ALLAH ONLARIN ARASINI KAYNAŞTIRDI. ÇÜNKÜ O, AZİZDİR, HAKİMDİR. (R.D. meali)
Yâ eyyuhâ-nnebiyyu hasbuka(A)llâhu vemeni-ttebe’ake mine-lmu/minîn(e)
Ey Nebi! Sana da müminlerden sana tabi olan kimselere de Allah yeter. (R.D. meali)
Barış ve tevekkül ilişkisi
Bu ayetlerde resule, düşmanın barışa yönelmesi durumunda Allah’a tevekkül ederek barışa yönelmesi emredilmektedir. Fakat resul, düşmanın bunu taktik icabı mı yoksa hakikaten mi istediğini bilememektedir. Yüce Allah bu bilinmezlik durumunda bile resule, görünene göre hareket etmesini söylemektedir. Eğer düşmanın yaptığı bir aldatma taktiği ise hemen bir önceki ayette ‘VE TEVEKKEL ALELLAH’ dediği için bu taktiğe karşı cevap vermeyi Allah kendi üstüne almaktadır.
Çünkü Yüce Allah resule “ALLAH’I VEKİL EDİNEREK BARIŞA YÖNEL.” emri vermiştir. Sadece “barışa yönel” dememiştir.
Aynı barışa Allah resulünün izinden giderek yani Allah’ı tevekkül edinerek yönelen müminler olabileceği gibi Allah’ı tevekkül edinmeden barışa yönelenler de olacaktır. Bu durumda bu müminler de düşmanın kullandığı taktiğin aynısını kullanacak ve onlar da barışı bir ALDATMA aracı haline getireceklerdir.
Bu durum onları dinden değil BARIŞTAN edecektir. Bu durum onları Allah’tan değil ALLAH’IN VEKALETİNDEN EDECEKTİR.
Ayette geçen يَخْدَعُوكَ (yaḣde’ûke) ifadesinin anlamı “hileli taktikler kullanmak, aldatmak, taktik icabı göründüğü gibi olmamak veya olduğu gibi görünmemek” anlamlarına gelen bir kelimedir.
Bu kelimenin geçtiği ayete meal verirken parantez içinde “(barışa yönelmiş gibi yaparak)” şeklindeki açıklamanın gerekçesi, kelimenin “taktik icabı göründüğü gibi olmamak veya olduğu gibi görünmemek” anlamının bulunmasıdır.
Şu unutulmamalıdır ki ayette sadece “onlar barışa yönelirlerse sen de barışa yönel” emri verilmemektedir; verilen emir “BUNU ALLAH’A TEVEKKÜL EDEREK YAP” emridir. Cümledeki sadece “barışa yönel” kısmını alıp “Allah’a tevekkül et” kısmını almamak, ayeti ve verilen emri tamamen anlamsız hâle getirecektir.
Bu durumda;
Yâ eyyuhâ-nnebiyyu hasbuka(A)llâhu vemeni-ttebe’ake mine-lmu/minîn(e)
Ey Nebi! Sana da müminlerden sana tabi olan kimselere de Allah yeter. (R.D. meali)
Bu şekilde meal verdiğimiz ayet, bağlamıyla birlikte okunması durumunda “ALLAH’A TEVEKKÜL EDEREK BARIŞA YÖNELİRSEN SANA VE SENİN ARDINDAN GELEREK TIPKI SENİN GİBİ ALLAH’A TEVEKKÜL EDEREK BARIŞA YÖNELEN MÜMİNLERE ALLAH YETER.” şeklinde bir anlama sahip olması gerekmektedir. “Düşmanın taktiğini kullanarak barışı hileli bir taktik olarak kullanacak müminler var ise Allah onlara yetmeyecek.” demektir.
Bu bir müminin her durumda OLDUĞU GİBİ GÖRÜNMESİ VEYA GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ OLMASI GEREKTİĞİ anlamına gelmektedir. “Mümin, taktik için bile olsa asla göründüğü gibi olmazlık edemez” anlamına gelmektedir. FAKAT sadece göründüğü gibi olmak veya sadece olduğu gibi görünmek değildir esas olan… Esas olan, ALLAH’A TEVEKKÜL EDEREK GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ OLMAK VEYA OLDUĞU GİBİ GÖRÜNMEKTİR ve bunu belirleyecek temel dinamik ALLAH’I VEKİL EDİNMEKTİR.
Yusuf 18’de EBUHUM’un söylediği, ‘Fesabrun cemilun vallahu musteanu ala ma tasifun…’ cümlesi de bu meyanda anlaşılabilir, “görünene göre hükmetmek, görünmeyene karşı Allah’a sığınmak.”
Bu ayet ve Enfâl suresi aslında HUKUKUN HANGİ TEMELLER ÜZERİNE OTURMASI GEREKTİĞİNİ ÇOK NET BİR ŞEKİLDE ÇİZMEKTEDİR.
Hukuk ve sabır ilkeleri
Yakup’un hükmünü de kesinlikle bu bağlamda anlamak lazım… TAM BİR RESULE YAKIŞAN TAVIR SERGİLEMİŞTİR. Yakup, kendine anlatılanların, onların anlattığı gibi olmayacağını biliyor, hissediyor ve hatta anlıyor ama karşısında hepsi de aynı şeyi söyleyen 12 (sayıya takılmayın) şahit var. Yapacağı tek şey vardır… Hüküm vermemek, Yüce Allah’a yaslanarak hakikatin ortaya çıkmasını beklemek.
Aslına bakılırsa ‘SABRUN CEMİLUN’ ifadesi “hiçbir şey yapmadan elini kolunu bağlayarak oturmak” anlamında değildir; “durumun ortaya çıkması için NE GEREKİYORSA ONU YAPMAK” anlamındadır.
Buradan da anlaşılmaktadır ki Yakup elini kolunu bağlayarak oturmamış, durumun anlaşılması için gerekeni yapmıştır. Hatta kıssanın ilerleyen bölümlerinden de anlamaktayız ki üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen işin peşini bırakmamıştır… “YUSUF’U ARAŞTIRIN” demesi bunun göstergesidir. Yakup, “Yusuf’u araştırın ve bulduğunuz yerde elini kesin.” Dememektedir çünkü durum henüz ona ayan değildir. Hüküm vermesi için YUSUF’u da dinlemesi gerekmektedir.
Mevzu derindir… Her halükârda ne olursa olsun bir mümin asla hileye başvuramaz, hileyi bir taktik olarak kullanamaz.
Bu bağlamda “üslup” kelimesinin türediği S-L-B kökü de incelenebilir. “Üslup”, neredeyse ikiyüzlü davranmanın bir yöntemi olarak algılanmaktadır, insanlar “Üslup” diyerek olmadıkları bir şeye öykünüyor ve ne “oldukları gibi görünebiliyorlar” ne de “göründükleri gibi olabiliyorlar.”