Başlıklar
HİÇ UNUTMAMAK İÇİN NAMAZ
Nisâ 101. ayette geçen ve kök harfleri ‘QAF-SAD-RA’ olan ‘KASR’ kelimesi kesinlikle “KISALTMA” anlamında kullanılmaktadır. Daha önce de üzerinde durduğum gibi “KISALTMA” ile “EKSİLTME” arasındaki farkı bilmek gerekmektedir.
Bir kâğıt paranın yarısını vermek kısaltma değil eksiltmedir ve bu eksiltme her iki parçayı da geçersiz yapmaktadır.
Uzun kollu bir gömleğin kollarını yarıdan kesmek kolları kısaltmak değil eksiltmektir. Çünkü o gömlek en başta dikilirken uzun kollu olarak dikilmiştir ve bu onun tam hâlidir. Ama en baştan kısa kollu dikilmiş bir gömlek en baştan kısa kolludur ve onun tam hâli de budur ve bu bir eksiltme değildir.
Boyu 1.90 cm. olan bir adamın yanına 1.60 cm. boyunda adam koyarsanız uzunu baz alarak birine “uzun” birine “kısa” dersiniz. Ama ne uzun hakiki hâlinden fazladır ne kısa hakiki halinden eksiktir. Birinin kısa birinin uzun olması onların asli halleridir. Uzun adamdan 15 cm. alıp kısa adama eklemek ikisini de 175 cm. yapacaktır. Fakat bu ne kısa olanı uzatmak ne de uzun olanı kısaltmak olacaktır. Bu kısa olanı fazlalaştırmak, uzun olanı EKSİLTMEK olacaktır.
BİR BÜTÜNÜ YARIDAN KESMEK ASLA “KISALTMAK” DEĞİLDİR, BU “EKSİLTMEK”TİR.
Hepiniz bilirsiniz, telefonlar için üretilen ve adına “SELFİE ÇUBUĞU” denilen bir çubuk vardır. Bu çubuğu uzatabilir, kısaltabilirsiniz. Yaklaşık bir metre olan bu çubuğu iç içe sokarak 20 cm.’ye kadar düşürebilirsiniz. İŞTE BU KISALTMAKTIR.
Bir bütünü hiçbir parçasını eksiltmeden kısaltmaya kısaltmak denir. Yoksa selfie çubuğunu yarıdan kırıp bir yarısını yok etmek kısaltmak değildir.
Kasr kelimesinin anlamı ve örnekleri
Ayette geçen ‘KASR’ kelimesinin “BİRİNİ DİĞERİNE EKLEYEREK ÇOĞALTMAK” anlamı da vardır. Aynı kelimenin “SARAY, KONAK” manası da vardır. Asıl anlamı “KISA” olan bir kelimeye “SARAY” anlamı verilmesinin sebebi şudur: Saraylar ve konaklar kendi içinde bir bütün olan birçok parçanın bir araya getirilerek yapılmaktadır. Normal evlerde bir tane WC varken saraylarda 2, 3, 4, 5 tane vardır. Normal evlerde evin bölümleri orada kalan insanların ihtiyaçlarına göre düzenlenmişken saraylarda sadece orada kalacak olanların değil oraya gelecek olanların da ihtiyaçları göz önüne alınmıştır. İşte bu ilaveler onu, biri diğerine eklenerek iç içe geçmiş bir yapıya yani ‘KASR’a dönüştürmektedir. İstanbul Boğazı’nın kenarındaki birçok saraya ‘KASR’ denmektedir. Bunlara ‘KASR’ denmesinin sebebi sadece o sarayda yaşayacak olanlar değil oraya gelecek misafirler için de bölümlerin olmasından dolayıdır.
Nahivde kullanılan ‘KASR’a gelince ‘KASR’ “bir özelliği birine dahil edip ona hasretmek”tir. Fakat ne o özellik olmadan o özelliğin kendisine hasredildiği kişi EKSİKTİR ne de o özellik bir tamamlamadır.
Mesela, “ŞAİR OLAN SADECE AKİF’TİR.” dediğimizde ne şairlik Akif’in aslındandır ne de Akif şair olmaz ise EKSİKTİR.
AKİF ve ŞAİR iki ayrı bütündür. Bu iki ayrı bütünün iç içe geçirilip tek bir kişiye hasredilmesi işte ‘KASR’ odur.
Şairlik Akif’in bir parçası değildir. Ona duhul olmuş bir özelliktir. Şairliği Akif’ten alırsak AKİF eksik olmayacaktır.
Şimdi Nisâ 101. ayete gelip olayın namazları EKSİLTMEK Mİ yoksa NAMAZLARI KISALTMAK MI olduğunu anlamaya çalışalım.
Yüce Allah’ın kitabının herhangi bir yerinde “SEFERDE VEYA SAVAŞTA OLDUĞUNUZ ZAMAN NAMAZI TOPLUCA KILIN.” diye bir emir var mıdır? Yoktur.
Kur’an’ın herhangi bir yerinde “DÜŞMANIN SALDIRISI ALTINDA OLDUĞUNUZDA TOPLU HALDE NAMAZ KILIN.” diye bir emir var mıdır? Yoktur.
O halde hemen soralım, ayette bir düşman tehlikesinden bahsedilmektedir. Madem düşman tehlikesi vardır ve madem namazları herkesin tek başına kılmasında da bir beis yoktur, o halde neden ordunun bir yarısı bir rekatlı namaz kılacak, diğer yarısı silahları ile arkalarında bekleyecek?
Olaya rivayetler açısından yaklaşsak bile Allah Resulü Muhammed’in bu şekilde kıldırdığı TEK BİR NAMAZ yoktur ve BÖYLESİ BİR RİVAYET DE YOKTUR.
Nahivde kasrın dilbilgisel işlevi
O halde ne rivayete ne hakikate ne de Kur’an’a uyan bu BİR REKATLI NAMAZ da neyin nesidir?
BU, GERİ ZEKALI MÜKTESEBAT ULEMASININ KUR’AN’IN NE DEDİĞİNİ ANLAMADAN İÇTİHAT YUMURTLAMASIDIR.
Olaya bir başka pencereden ve RİVAYET üzerinden bakalım (rivayetse rivayet) … Allah resulü Muhammed (hangi savaş olduğunu şu an hatırlayamadım) bir ramazan ayında bir gazve veya seriyyeye çıkmıştır. Oldukça sıcak bir ortamda çıkılan bu savaşta ordu oruçludur. Yolun yarısında Allah resulü ordusuna oruçlarını bozabileceklerini söylemiştir. Ordunun çok büyük bir kısmı orucunu bozmuştur…
Şimdi soralım: Günün yarısından fazlasında oruç tutmuş olanlar ORUCU KISALTMIŞ OLURLAR MI?
Komik oldu değil mi?
Bir başka rivayet: Yüce Allah İbrahim’e “Hac çağrısını yap.” derken şu eklemeleri de yapmaktadır: “YAYAN VEYA BİNEKLİ OLARAK GELSİNLER…”
Allah resulü Muhammed, Hudeybiye Antlaşması olayında MEDİNE’DEN Hac için çıkmış, hacca göre silah kuşanmış ve sadece yolculuk silahlarını yanlarına almışlardır. Fakat tam Mekke havalisine geldiklerinde önleri kesilmiş ve onların Mekke’ye girmemeleri istenmiştir. Orada konaklayan Allah resulü HUDEYBİYE Barış Antlaşması’nı yapmıştır. Bu antlaşmaya göre Müslümanlar Medine’ye geri dönecek ve gelecek sene Mekke’ye hac için gelebileceklerdir. Fakat buna rağmen Allah resulü orada başını tıraş etmiş ve TELBİYE günlerini orada geçirmiştir. Şimdi soralım: ALLAH RESULÜ HACCI KISALTMIŞ MIDIR?
Bir başka rivayet: Rivayetlere göre Allah resulü Muhammed’in 13 tane nikahlı eşi olmuştur fakat 14 defa nikah kıymıştır. Bir savaşta bir kabileyi olduğu gibi esir etmiştir. Bu esaretin bitmesi ve olayın başka bir şekle bürünmesi için kabile reisinin kızı CÜVEYRİYE ile nikah kıymıştır. Fakat CÜVEYRİYE gerdek sırasında Allah resulüne “SENDEN ALLAH’A SIĞINIRIM.” deyince Allah resulü onu orada bırakmış ve onunla yaptığı nikahı bozmuştur. Ama bu arada nikah kıyıldığı için sahabeler “Artık bunlar resulün akrabaları, resulün akrabalarını esir etmek yakışık almaz.” diyerek tüm esirleri serbest bırakmışlardır… Şimdi, Allah resulü Muhammed NİKAHI KISALTMIŞ MI OLMAKTADIR? Sahabeler ESİR serbest bırakma işini KISALTMIŞ MIDIR?
Neresinden bakarsak bakalım Nisâ 101. ve 102. ayetten, önce namazları iki rekata sonra da bir rekata dönüştürmek ASLA VE ASLA KISALTMAK DEĞİL EKSİLTMEKTİR.
Ortada bir savaş var, düşman tehlikesi var, silahları ile bekleyenler var. O halde madem silahları ile bekleyenler var, namazı bir değil yirmi rekat kılsan ne olur?
Hadi diyelim ki namaz kılarken düşman saldırıya geçti… NAMAZI BOZMAK ÇOK MU ZOR? İmkânsız mı? Düşman saldırısı altında namazı bozmak HARAM MI?
Nerede olursak olalım cemaatle namaz kılarken, yanı başımızda kalp krizi geçirip düşen bir adam varken umursamadan namaza devam etmek mi lazım?
Deprem olurken, sel olurken, yangın olurken, YENİ ZELANDA’da olduğu gibi makinalı tüfekle cemaat taranırken NAMAZI BOZMADAN DEVAM MI ETMEK LAZIM?
Üstelik Nisâ 102. ayette namaz kılarken SİLAHLARLA BİRLİKTE NAMAZ KILINMASI söylenmektedir: فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ (felyusallû me’ake velye/ḣużû hiżrahum veeslihatehum)
Namaz hükmünün metinsel temelleri
Eğer bu adamlara düşman saldırsa bile namazı bozmak olmaz ise neden silahlı halde namaz kılmaları söylenmektedir? Kullanmanızın imkânsız olduğu bir silahı neden yanınıza alırsınız?
Bir de ayette tuhaf bir şekilde şöyle denmektedir:
وَدَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ (vedde-lleżîne keferû lev taġfulûne ‘an eslihatikum)
KAFİRLER İSTERLER Kİ SİZ SİLAHLARINIZI BIRAKASINIZ. GAFİL OLASINIZ.
Hem silahlı bir şekilde namaza duracaklar hem düşman saldırsa bile namazı bozup düşmana karşılık vermeyeceklerse NE DİYE BÖYLE SÖYLENİR?
Uzun lafın kısası bu ayetler namazı EKSİLTMEKTEN değil KISALTMAKTAN bahsetmektedir. Namazı kısaltmak ise İKİ BÜTÜNÜ İÇ İÇE GİRDİRİP HİÇBİRİNİ EKİSLTMEDEN EDA ETMEKTİR yani CEM ETMEKTİR.
Namazdaki rekatlar BİRİ DİĞERİNİN TEKRARI OLAN, BİR KISMINI YAPMAKLA DİĞERLERİ DE YAPILMIŞ OLAN GEREKSİZ TEKRARLAR DEĞİLLERDİR.
Yüce Allah’ın bizlere emrettiği hiçbir şey EKSİLTİLEMEZ çünkü onlar parçalanamaz bir bütündür.
Fakat Kur’an’ı parçalayan ve “ÜÇ İHLAS OKUYAN, KUR’AN’IN TAMAMINI OKUMUŞTUR.” diyen anlayış, Yüce Allah’ın emrettiği ritüelleri (bu kelime çok kötü bir kelime ama anlaşılsın diye mecburen yazıyorum) de parçalamışlardır.
SALAT (namaz) Yüce Allah’ın emrettiği, bedensel bir AMELDİR… BU amel mümin için kimliğinin SÜRDÜRÜLEBİLİR ve ÖNGÖRÜLEBİLİR olduğunun TEK GÖSTERGESİDİR. Bu amelin şekli, İTTİFAK VE TEVARÜS yolu ile bize kadar gelmiştir ve bu salat MÜMİNİN DİREĞİDİR.
Kim namaz kılar kim kılmaz, kim 2 rekat kılar kim 10 rekat bunların hiçbirine diyecek bir şeyimiz yoktur. Bundan dolayı kimseyi aşağılamaz, insani ilişkileri kesmez, haklarında eksiltmeye gitmez, dışlamaz veya hakaret etmeyiz. Çünkü herkes hesabını Allah’a kendisi verecek. Biz Allah’ın önüne geçip kimseye hesap soramayız.
Kur’an’ın hiçbir yerinde “Namaz kılanı baş tacı yap, kılmayanı aşağıla, dışla veya şu cezayı ver.” diye bir hüküm yoktur.
AMMAA… Biri kalkıp Yüce Allah’ın ayetlerini kullanarak “Kur’an’da namaz yoktur.” derse, biri kalkıp Nisâ 101. ve 102. ayete yaslanarak “Namaz beş vakittir ama iki rekattır.” derse “ORADA DUR!” deriz… “Dur!” deriz, “Senin yaptığın namaz kılmamazlık değil Allah’ın dinine şekil vermeye kalkışmaktır.” deriz.
Birinin “Ben namaz kılmıyorum.” demesi o kişiyi bağlar AMA “Kur’an’da namaz yoktur.” demek tüm müminleri bağlar.
“Ben namazlarımı 1 rekat veya 3 rekat veya 2 rekat veya 100 rekat kılıyorum.” demek kişinin kendisini bağlar AMA kalkıp “Bunları Kur’an söylüyor.” derse işte bu tüm müminleri bağlar.
Rivayet, cem ve sefer tartışmaları
“Ben günde beş vakit değil, bir vakit kılıyorum.” demek sadece o kişiyi bağlar AMA “Allah’ın Kur’an’da emrettiği böyledir.” derse işte o tüm müminleri bağlar.
ALLAH’IN KİTABINDA NAMAZ VARDIR, BEŞ VAKİTTİR, RÜKUSU, SECDESİ, KIYAMI, KIRAATİ BELİRLENMİŞ VE BU KONUDA HİÇ KİMSENİN İÇTİHAT ETME YETKİSİ YOKTUR… NAMAZIN İÇERİĞİNİN NE OLACAĞI, NE İÇİN KILINACAĞI, İŞLEVİ VE HER ŞEYİ AÇIK ‘NAS’LARLA BELİRTİLMİŞTİR VE BU KONUDA MÜMİN İÇİN SEÇME HAKKI YOKTUR.
Rekat sayıları ve şeklin tamamı İTTİFAK ve TEVARÜS yolu ile hiç bozulmadan bize kadar gelmiştir…
İttifak ve tevarüsün ne olduğunu bilmeden “Ben ittifak ve tevarüs yolu ile gelmiş olana itibar etmem.” diyenler varsa hemen konuştukları dili, yaşadıkları vatanı, ceplerinde taşıdıkları kimliği VE KUR’AN’I terk etsinler! ÇÜNKÜ KUR’AN DA DAHİL OLMAK KAYDIYLA HER NE BİLİYORSAK SADECE VE SADECE İTTİFAK VE TAVARÜS YOLU İLE ALDIK, BİLDİK, ÖĞRENDİK…
Yüce Allah’ın kitabı bize ittifak ve tevarüs yolu ile ulaşmıştır ama O, tüm ittifakların ölçüsünü tüm tevarüslerin içeriğini belirleyen TEK ÖLÇÜDÜR. Bu ölçüye göre üzerinde ittifak ve tevarüs olan NAMAZ, sıradan insanların KILDIĞI NAMAZDIR.
El bağlamak, iftitah tekbiri, namaz içi tekbirler, ‘Subhaneke’ ile başlamak veya başlamamak, ‘Tahiyyat’ ÜZERİNDE İTTİFAK yoktur ve Kur’an’a göre bunların hiçbiri işin özünü değiştiren ASILLAR değillerdir.
Hatta bazıları üzerindeki İTTİFAK BATIL BİR İTTİFAKTIR.
Mesela, ‘Tahiyyat’ta ‘ET-TAHİYYATU’ okumak BATIL BİR İTTİFAKTIR.
Çünkü “Namazda Kur’an dışından bir şey OKUNMAZ.” ÖLÇÜSÜ VARDIR. BU BİR ‘NAS’TIR VE ‘NAS’SA KARŞI YERYÜZÜNDEKİ TÜM İNSANLAR İTTİFAK ETSE BİLE BU BATIL BİR İTTİFAKTIR.
‘VE EQİMİ’S SALATE Lİ ZİKRİ’ … İşte ölçü budur.
Anneyi, babayı, konuyu-komşuyu veya hocayı-şeyhi memnun etmek için veya namaz kılarak bir gruba dahil olmak için NAMAZ KILINMAZ… SADECE VE SADECE YÜCE ALLAH’I HEP HATIRDA TUTMAK İÇİN KILINIR.
Dikkat edin “HATIRLAMAK için” demedim… “HİÇ UNUTMAMAK İÇİN” DEDİM.
İŞTE BU ‘NAS’TIR VE BİR MÜMİN ‘NAS’LARLA KARŞI KARŞIYA KALDIĞINDA SADECE VE SADECE ‘SEMİ’NA VE ATA’NA’ der.
“Sefer” şemsiye bir kavramdır. Eğer seferin ne için yapıldığı belirtilmez ise kendisinden hiçbir şey anlaşılmayacak bir kavramdır. Sefer birçok şey için yapılır… Tedavi amaçlı sefer, para kazanma amaçlı sefer, bir yerde amale olarak çalışmak için yapılan sefer, sılayı rahim için yapılan sefer, gösteri için yapılan sefer, futbol maçı seyretmek için yapılan sefer, savaş için yapılan sefer vs.
Seferde asıl olan şey, ÇIKTIĞIN YERE GERİ DÖNECEĞİN YOLCULUKTUR.
Çıktığın yere bir daha dönmemek üzere yapılan yolculuğa “sefer” denmez.
İttifak, tevarüs ve kişisel tavır
Seferin EN EKSTREM HÂLİ, SAVAŞ İÇİN YAPILAN SEFERDİR çünkü evet, senin geri dönme isteğin vardır ama geri dönüp dönmeyeceğin belli değildir. Hatta geri dönmeme ihtimalin çok güçlüdür.
Yüce Allah namazları ‘KASR’ etmeyi en EKSTREM SEFER ÜZERİNDEN ÖĞRETİYOR.
Bu bize ne verir?
- SEFERİN SAVAŞ İÇİN OLSA BİLE, DÜŞMANIN SALDIRMA TEHLİKESİ OLSA BİLE NAMAZI TERK EDEMEZSİN.
- NAMAZI, SEFERİNİN ÖNÜNE BİR ENGEL OLARAK KOYAMAZSIN.
- NAMAZ KILSAN BİLE SEFERDE OLDUĞUNU UNUTAMAZSIN.
- ALLAH’IN EMİRLERİNİ KÖRKÜTÜK BİR SALAKLIĞA SEBEP OLACAK HÂLE GETİREMEZSİN.
- MÜMİNLERİN İLAHI, MÜMİNLERİN DURUMLARINI UMURSAMAYAN BİR İLAH DEĞİLDİR.
- MÜMİNLERİN İLAHI, MÜMİNLERİ ÖNEMSER.
- HAYATİ KONULARIN KESİNTİYE UĞRAMASINA NAMAZI BAHANE EDEMEZSİN.
- SANA ‘KASR’ ETMEYİ (BİRİNİ DİĞERİNİN İÇİNE SOKARAK YERİNE GETİRMEYİ) ÖĞRETEN YÜCE ALLAH NASIL Kİ SENİ DİKKATE ALIYORSA, NASIL Kİ SENİN SEFER HÂLİNİ BİLE ÖNEMSEYEN BİR İLAHIN VARSA O’NUN SENİ SEFERDE GÖRMEDİĞİNİ AKLINDAN GEÇİREMEZSİN.
- ALLAH SEFERDE DE HAZARDA DA ALLAH’TIR.
- MÜMİN, SEFERDE DE HAZARDA DA MÜMİNDİR.
En EKSTREM sefer, savaş seferidir. Savaş seferinde böyle davranılması EN ASGARİ davranıştır. Azamisini buradan ölç.
Mezheplerin tamamı namazları CEM etmeyi sadece rivayetlerden çıkarmışlardır. Namazları eksiltmeyi ise rivayetlerden çıkaramamışlardır. Onu da Nisa 101. ve 102. ayetten çıkarmışlardır. Allah resulü Muhammed’in namazları 2 rekat kıldığına dair bir tane bile rivayet yoktur. “Korku namazı” dedikleri ve namazı iki rekata düşürdükten sonra bir rekata düşürme ile alâkalı tek bir tane rivayet yoktur.
Namazları CEM etmeyle alâkalı rivayete sarılan ulema, Allah resulünün hayatında buna dair pek çok uygulama bulmaktadırlar. Fakat “RESUL NEYE DAYANARAK NAMAZLARI CEM ETTİ?” sorusuna ise “O RESULDÜR, O YAPAR.” demekten başka bir şey diyememektedirler.
Namazı kısaltmayla alâkalı ise Nisâ 101. ayeti delil olarak ileri sürmektedirler ama bu sefer de buna dair bir rivayet bulamamaktadırlar. Hal böyle olunca beyefendiler, sefer tanımını, mesafe tanımını ve cem ile alâkalı tanımları bizzat kendileri yapmaktadırlar.
Kimi kişi sefer niyetiyle -ne seferi olduğu hiç önemli değil- evden çıkanı seferî sayar isterse 1 km gitmiş olsun; kimisi ise bunu 90 mil/km.’ye çıkarır fakat bunların hepsine dair ellerinde ne bir rivayet vardır ne de ayetlerden deliller…
Mesela, MEDİNE’YE pek de uzak olmayan UHUD veya bizzat Medine’nin içinde yapılan HENDEK Savaşı’nda müminler NAMAZI EKSİLTMİŞLER MİDİR?
El-cevap: HAYIR.
Yani ulema bir konuda ayet bulmuş ama rivayet bulamamış, diğer bir konuda ise rivayet bulmuş ama ayet bulamamıştır.
İşte, ayet bulup rivayet bulamadıkları yerde de rivayet bulup ayet bulamadıkları yerde de SAĞOLSUNLAR(!) kendileri içtihat etmişlerdir.
Mesele bunlar üzerinden insanların kafasına yerleşince haydi gel de ayıkla “TAŞIN” pirincini(!)
Kimisi gönlüne yatırıp yolculuk esnasında namazları eksilterek iki rekat kılmayı, kimisi ise gönlüne yatırmayıp dört rekat kılmayı seçecektir. Ama bunun ne ona ne buna bir bağlayıcılığı ve sahihliği vardır yani şahsi tercihtir.
Bir kere namazları tam veya eksik kılmak kişinin kendi tercihine kalınca artık iş çığırından çıkmış demektir.
Bundan bu satırları yazan R.D. beri midir? Tabi ki hayır, ben de yıllarca öyle baktım hatta öyle yaptım, ta ki Nisâ 101. ve 102. ayetlere birazcık yakından bakıncaya kadar… Yüce Allah’tan af ve mağfiret dileniyorum.
Dün ve bugün yazdıklarım kimseyi bağlar mı?
HAYIR, ASLA BAĞLAMAZ.
Bugün, dün, ondan önceki günlerde, ömrümün tamamında söylediğim her şey sadece ve sadece BENİM KUR’AN’DAN ANLADIKLARIMDIR. Kimseyi bağlamaz…
Yöntemim belli, delillerim ortadadır. İsabet ettiğime karar veren kendi adına benim görüşlerimi alır ve ona göre tavır geliştirir, isabet etmediğime karar verense almaz ve ona göre tavır geliştirmez. Eninde sonunda hepimiz ölecek ve Yüce Allah’ın huzurunda hesabımızı vereceğiz.
Ne “Namazlarını eksilttin.” deriz, ne tam kılana “Eksik kıl.” deriz, ne “Ben beş vakit namazı iki rekat kılıyorum.” diyene “Dört rekat kıl.” deriz, ne “Ben namaza inanmıyorum.” diyene “Niye inanmıyorsun?” deriz… Kimsenin ne namazında ne örtüsünde ne orucunda ne zekatında vs. ne gözümüz var ne de hükmümüz… Ben sadece ve sadece Kur’an’dan anladıklarımı sizinle bölüşüyorum, gerisi size kalmış. HER DURUMDA TEK SIĞINAĞIMIZ SADECE ALLAH’TIR.