Husran

HÜSRAN

“Bilgi nedir?” sorusu insan türünün icat ettiği ve tüm zamanlarda ve mekanlarda güncelliğini neredeyse hiç kaybetmeyen en es-ki-me-yen sorusudur. Bu soruyu soranlar eskimiştir ama soru hiç eskimemiştir. Tarif ve tanımları devasa bir katalog oluşturacak kadar çoğalmış bilginin ne olduğu cevabı aranan bir sorudur ama bilginin insan üzerindeki etkisi cevap istemeyecek kadar açık bir şeydir. Var olan tanımlamalara bir tanım daha eklemek gibi olsa da bilgi hakkında şunu demek yadırganacak bir şey olmasa gerektir.

Bilgi ve mesafe ilişkisi

“Bilgi somut veya soyut tüm mesafelerdir. Ona sahip olan, sahip olduğu oranca içinde bulunduğu ve günlük hayatını çevreleyen gerçeklikten uzaklaşır. Bu uzaklaşma hem olması gerekenlerin hem de olmaması gerekenlerin farkındalığının bilgisi yüzündendir. Bilgi, insanı, varlığın değil ama insan türünün oluşturduğu gerçekliğe karşı tavır aldırır. Kabul edilsin veya edilmesin insan türünün oluşturduğu gerçeklik, olması gerekenlerin ve olmaması gerekenlerin ‘hakikatin bilgisi ile oluşmuş bir gerçeklik’ değildir. Yani olması gereken bir gerçeklik değil, olmaması gereken bir gerçekliktir ve oluşumunda “hakikat” ya yoktur ya az vardır ya da işlevsizdir.

Bilgi, edinildikçe gerçekliğin farkına vardıran bir şeydir ve farkına varılan bu ‘gerçeklik’, olmaması gereken bir gerçeklik olduğu için, bilgiyi edinen insan bilgi sahibi oldukça gerçeklikten (bu gerçeklik ‘hakikat’ değil ‘rasyonelite’dir) uzaklaşır. İşte bizim “mesafe” dediğimiz şey de budur.

Şu yadsınamaz bir olgudur. İnsan türünün geldiği şu aşama hem somut hem de soyut anlamda bir iflas hâlidir. İnsan kendisine sağlanan tüm kredileri tüketmiş ve aldığı kredileri geri ödememiş, en sonunda da ödeyemeyecek noktaya gelmiştir. Kanaatimce Kur’an’ın ‘hüsran’ dediği şey de budur. 

‘Hüsran’ kelimesine genelde “zarar, ziyan” gibi anlamlar verilmektedir. Kelimenin anlamının kapsam alanı düşünüldüğünde kelimenin böyle anlamları bulunmaktadır ama bu anlamlar kelimenin anlam kapsamını tam olarak belirtmemektedir.

Bir kere; ‘hüsran’, insanın yapmadığı şeyler hususunda olmaz, tam tersi büyük umutlarla yaptığı şeyler hususunda olur.

Hüsranın temel özellikleri

İkincisi; ‘hüsran’, hiç istenilmeyen, hiç beklenmeyen ve hiç umulmayan bir durumdur.

Üçüncüsü; ‘hüsran’, hesap edilmeyen, planlanmayan, dahli olunamayan, elde olmayan şeyler hususunda değil tam tersi hesap edilen, planlanan, dahli olunan, elde olan şeyler hususunda olur.

Dördüncüsü; ‘hüsran’, hiç olumsuz sonuç beklenilmeyen şeyler hususunda değil, tam tersi tüm olumsuz sonuçları düşünülen ve hatta önlem alınan şeyler hususunda olur.

Bunu bir örnekle daha anlaşılır hâle getirmeye çalışayım: 

Bir “süper lig” düşünün. Bu lig “EN”lerin ligidir ve herkes “en” olmak için hesap yapar. Birtakım insanlar, “en”lerin “en” olmak için mücadele ettiği bu ligde birtakım soyut değerlerle bir takım kurmaya karar verirler. Bu karar vericiler herşeyden önce verdikleri bu kararın ve kararlarının arkasında duran soyut değerlerin EN DOĞRU olduğuna karar verirler.

Daha sonra bu “en doğru” kararın hayata geçmesi için planlar yaparlar. Bu planlar kesinlikle sadece GERÇEKLEŞTİRME üzerinedir çünkü “en doğru”dur.

Sonra; bu en doğrunun hayata geçmesi için kendilerine gerekli olan şeyleri ama EN İYİ olduğunu düşündükleri şeyleri temin etmeye başlarlar. Para, bina, saha, alet, edavat her ne gerekliyse en iyisi olmak kaydıyla temin ederler. Sürdürülebilir olması için de gerekli her ne ise EN İYİSİNİ yaparlar.

Sonra; EN İYİ oyuncuları kılı kırk yararcasına seçerler. Yaptıkları seçimler kesinlikle iyiler arasından en iyiyi seçme temellidir.

Sonra; seçtiklerini en iyi ortamlarda, en iyi alet ve edavatla, en iyi hocalarla eğitirler. Bu eğitim sırasında kurdukları takımın başarısız olma ihtimallerinin tamamını göz önüne alırlar ve bu ihtimalleri ortadan kaldıracak önlemleri de EN İYİ şekilde alırlar.

Başarısızlık ile başarı arasında 0’dan 100’e basamaklar kurarlar. Bu takımın 0 (sıfır) olması onların muhtemel başarısızlıklarının en düşüğü, 100 olması ise en yükseğidir.

Hüsranın sonuçları ve betimlemesi

Kurdukları takımı göz önüne aldıklarında 0 (sıfır) onlar için ihtimal dışıdır. Çünkü kurdukları takım mevcutlar içinde en iyidir. Mevcut dediğimiz de zaten 0 (sıfır) üzerine bir plan yapmadıkları ve oyuncusundan antrenörüne kadar hep en iyiler arasından seçim yaptıkları için bizzat kendileri 0’dan başlamamıştır.

Sonra; karşılaşacakları rakipleri uzun uzun incelerler, onlar karşısında en iyi planları ve en iyi oyun düzenini kurarlar. Böylelikle sahaya çıkarlar.

Fakat hiçbir planları tutmaz, en iyi zannettikleri en kötü performansı sergiler, takım içten içe kurucularını kemirir. Bir maç ve hiç beklenmeyen bir sonuç. Umutlar ikinci maça kalır. İkinci maç ve yine hiç beklenmeyen sonuç. Takım içten içe kurucularının servetlerini eritmeye başlar. Üçüncü maç, yine hiç beklenmeyen sonuç. Kızgınlıklar, hayal kırıklıkları her maçta artar. Önlem alınmaya çalışılır ama hiçbir önlem kâr etmez. Her maç beklentileri yok edip yerini bir hayal kırıklığına bırakır ve en sonunda öyle bir aşamaya gelinir ki oyuncular her çıktıkları maçta hem kendilerini hem de tüm rakip oyuncuları yok edecek bir oyun sergiler. Sonuçta bırakın maçı ve takımı, ortada LİG diye bir şey kalmaz. Tüm statlar bir ahıra, tüm formalar yer bezine, tüm kupalar çiçek saksısına dönüşür. Bu takımı kuranlar da ligdeki diğer takımları kuranlar da yıllarca biriktirdiklerinden olurlar. İnsanlar maç seyretmekten, oyuncular oynamaktan mahrum kalır.

İşte tüm bunların toplamına ‘HÜSRAN’ denir.

Büyük planlarla, büyük kurgularla, daha büyük imkânlara kavuşma arzusuyla, büyük imkânlar harcayarak en ince ayrıntısına kadar tüm olumlu ve olumsuz ihtimalleri düşünülmüş bir şeyden hiç kimsenin hesap edemeyeceği ve ihtimal vermediği her şeyi yok eden bir sonuç çıkmasıdır ‘hüsran’.

(İonna Kuçuradi hocamıza selam.)

Kavramlar: