İlim Hac 3 4 Bağlamında

HAC 3-4. ÂYETLERİ BAĞLAMINDA İLİM

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَر۪يدٍۙ
Hac 22 / 3

Vemine-nnâsi men yucâdilu fi(A)llâhi biġayri ‘ilmin veyettebi’u kulle şeytânin merîd(in)

SV Meali – Kimi insanlar, Allah hakkında bilgisizce tartışmaya girer ve her hayırsız şeytana uyar.

كُتِبَ عَلَيْهِ اَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَاَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْد۪يهِ اِلٰى عَذَابِ السَّع۪يرِ
Hac 22 / 4

Kutibe ‘aleyhi ennehu men tevellâhu feennehu yudilluhu veyehdîhi ilâ ‘ażâbi-sse’îr(i)

SV Meali – Şeytanla ilgili karar şudur: “O, kendini veli /dost edineni saptırır ve alevli ateşe yöneltir.”

Bakmadım ama Âsım kıraatinde (يُجَادِلُ) (yucâdilu) şeklinde yazılan bu kelime el yazmalarında CİM’den sonraki ELİF olmadan yazılı sanırım… Bu da o kelimenin MUFAALE, TEFAUL ve TEFA’UL babından olabileceğini gösterir. Hatırlarsanız aynı kelime üzerinde Mücadele suresini işlerken de durmuştuk. O derslerde kelimenin sadece Âsım kıraatinde mufaale babında okunduğunu, diğerlerinde ise ya TEFAUL ya da TEFA’UL babında okunduğunu görmüştük. Aynı durum burada da söz konusu olabilir. Peki bu ne verir?

Bu şunu verir… “ALLAH İÇİN KENDİ ARALARINDA HERHANGİ BİR İLİM OLMADAN POLEMİĞE GİRERLER.” gibi bir anlam verir.

İlim ve Allah’ı savunma tartışması

Hatta burada “GİRERLER” değil “KALKIŞIYORLAR, YAPIYORLAR” şeklinde şimdiki zaman anlamı olması daha uygundur.

Arkadaşlar dikkat çekmişti, fiiller hep müfred gelmiş. O halde ‘MEN’ kelimesi tekil mi çoğul mu? sorusunu da cevaplamak gerekir.

Bu ayetten çıkan kural şu olmaktadır… ŞEYTAN ONU DOST EDİNMEYENİ SAPTIRAMAZ, SAİRİN AZABINA SEVK EDEMEZ…

Peki, kim şeytana dost olur ve onu izler?

HERHANGİ BİR İLME SAHİP OLMADAN VEYA HERHANGİ BİR İLME DAYANMADAN ALLAH’I SAVUNANLAR, ALLAH HAKKINDA ONU SAVUNMAK İÇİN TARIŞMAYA GİRENLER.

PEKİ… “HERHANGİ BİR İLİM”den kasıt nedir?

‘İLİM’ kelimesi kesinlikle DOĞRUYU GÖSTEREN İSPAT EDİLMİŞ, DELİLLERİ OLAN BİLGİ DEMEKTİR… Yanlışı gösteren veya yanlışa çıkaran bilgiye ASLA ‘İLİM’ denmez, denemez!

Peki bu özelliklere sahip bilgi nerededir?

Kesinlikle Kur’an’dadır.

Aslında bu ayet KUR’AN HAKKINDA HİÇBİR BİLGİSİ OLMADAN ALLAH’I SAVUNANLARDAN BAHSEDİYOR.

Yoksa cübbelisi cübbesizi, diyaneti ilahiyatı, Hristiyan’ı Yahudi’si Allah’a Karşı değil, Allah’ı savunma adına mücadele ediyor.

Malumat ile ilim arasındaki fark

Geçmişte ve günümüzde tüm anlaşmazlıklar ALLAH – TANRI – İLAH hakkında değil mi?

Kur’an’da anlatılan resul kıssalarının tamamında resule ve getirdiklerine karşı olanların hemen hepsi resullere “SEN ALLAH’A İFTİRA ATIYORSUN!” diyorlar yani Allah’ı savunuyorlar.

Resul kıssalarının tamamında resullerin karşısında olanlar RİSÂLETE karşı değiller, tam tersi karşılarındaki resulün resul olmadığını, elindeki kitabın da resul tarafından uydurulmuş olduğunu söylüyorlar… Hiçbiri “RİSÂLET DİYE BİR ŞEY YOK, ALLAH’IN KİTAP GÖNDERMESİ DİYE BİR ŞEY YOK.” DEMİYOR.

“O sen değilsin, bu kitap da O kitap değil!” diyorlar.

Arkadaşlar, ‘İLİM’ kelimesi “malumat” anlamında değildir. Varlığın içindeki her bir yaratılmış hakkında malumat edinmek ‘İLİM’ değildir. ‘İLİM’ zaten “bir başka varlığı delillerle ispat ve işaret eden bilgi” demektir. Yaratılmış varlıklar hakkındaki MALUMAT eğer o malumat HAKİKATİ gösterirse İLİM olur… Peki, yaratılmış varlıkların tamamı neyi ispat ve işaret eder? KESİNLİKLE ALLAH’I… Bu yüzden her ne hakkında olursa olsun elde edilen malumat kişiyi o varlığın her tarafına işlenmiş Allah’a götürmüyorsa, Allah’ı göstermiyorsa sadece “malumat” olarak kalır.

Aslına bakılırsa “MALUMAT” kelimesini kullanmak da yanlıştır… Çünkü bu kelime de ‘İLİM’ kelimesinden türemiştir… Ben “malumat” kelimesine Türkçedeki “hiçbir amacı olmayan, hakikati de göstermeyen laf kalabalığı” anlamında kullandım.

İşte, ayetteki ‘YUCADİLU’ kelimesi tam da bu anlamda “LAF KALABALIĞI YAPMAK”tır.

Yolun kenarında üst üste konulmuş 3 taş görsek o gördüğümüzden bunu yapanın İNSAN olduğunu anlarız… Şehirlere, yollara, binalara, aletlere baktığımızda hiç kimse “Acaba bunları hangi varlık yaptı?” diye bir soru sormuyor. Çünkü onların hepsi İNSANI İSPAT VE İŞARET EDİYOR… O halde varlığın tamamının da ALLAH’I ispat ve işaret eden BİLGİLER ile dolu olması ve hatta sadece bu bilgi ile anlamlı olması zorunludur.

Bir tepenin üzerine çıkıp şehirlere baktığımızda o baktığımız şeyden bize bir bilgi geliyor. İlk gelen bilgi, bunların hepsinin İNSAN denilen varlığın eseri olduğudur. Ayasofya’yı yapanları günümüzde kimse görmedi ama o binayı yapanın insanlar olduğunu kimse tartışma konusu bile yapmıyor. Çünkü bu aptalca olur… Görmesek bile ortaya çıkan şeyden o şeyin yapanına hemen ulaşıyorsak ve hatta ilk ona ulaşıyorsak ister bilim ister teknoloji veya hangi karın ağrısı adına olursa olsun varlığa bakan her gözün aklına ilk gelmesi gereken bilgi BUNLARI YAPAN KİŞİ gelmek zorundadır. İşte bu ‘İLİM’DİR. Bu ilme ulaşmak için ‘alleme’ olmaya gerek yoktur. Varlığa sadece gören gözlerle bakmak yeterlidir.

Peki, baktığımız varlık ONLARI YAPAN hakkında bize SAHİH ve şaşmaz bilgiler verir mi? Evet, verir ama sahih olsa bile bu bilgiler üzerinde İTTİFAK etmek imkansızdır. Bu yüzden varlığı yapan hakkında elde edilecek ilmin varlığa bakıp akıl yürüterek elde edilecek bir bilgi değil, kesinlikle BİZZAT VARLIĞI VAR EDEN TARAFINDAN GÖNDERİLMİŞ, TARTIŞMAYA YOL AÇMAYACAK SAHİH VE KESİN BİR BAŞKA BİLGİ KAYNAĞI OLMASI GEREKMEKTEDİR.

“‘İlim’ de ‘AKL’ gibi eylemdir, sürekliliği olması gereken.” diyemeyiz… İlim aklın GIDASIDIR, eylem değildir!

Akletmek ancak doğru işleyince akletmektir. Yoksa sahtekarlar, yalancılar, zalimler, sapıklar, Yahudiler, Hristiyanlar vs. de akıl kullanır…

Ama o akıllar ‘İLİM’ ile değil ‘HEVA’ ile beslendiği için tıpkı boşa dönen değirmen taşları gibi sadece kendisini ÖĞÜTÜR.

‘İLİM’ bir aklın çalışma şeklini belirleyen koordinat bilgisidir. Bizzat ilimin kendisi HEDEF değildir. Hedef olan şey ‘İLİM’ olan bilginin İSPAT ve İŞARET ettiği şeydir.

ALLAH’I GÖSTERMEYEN, ALLAH’A GÖTÜRMEYEN, ALLAH’I BİLDİRMEYEN HİÇBİR BİLGİ ASLA ASLA ASLA İLİM OLMAZ, OLAMAZ!

Gramer, isnat ve ilmin temeli

Dikkat edin, “bir bilginin kendisinden başka bir şeyi göstermesi” demiyorum… Çünkü zaten her bir bilgi kendisinden başka bir şeye işaret eder… BİR BİLGİNİN ALLAH’I GÖSTERMESİNDEN BAHSEDİYORUM!

Aslına bakılırsa varlığın içindeki her bir şey zaten Allah’ı gösteriyor… Ama kör olası insan görmüyor, görmek istemiyor.

Allah aşkına, sadece suya baksak bile onun içindeki elementleri öğrenmeden de elde edeceğimiz bilgi Allah’ı göstermez mi?

Varlığın tamamı Allah’ın bilgisinin eseridir. Tüm varlığın O’nu göstermesinden daha doğal ne olabilir ki! Tam tersi varlığın içinde Allah’ı göstermeyen bilgi olması çok şaşılacak bir durum olurdu.

Allah hakkındaki en sahih ve hatta tek sahih bilgi Kur’an’daki bilgidir. Varlığın içindeki bilgiler de sahih bilgilerdir ama o sahih bilgilerin bir işe yaramasını sağlayan şey de yine Kur’an’daki Allah bilgisidir. Çünkü varlık hakkında elde edilecek bilgiler insanın kazanımları sonucu oluşan bilgilerdir ki buna insanın tecrübesi ve elde ettiği imkanlar yardımcı olmaktadır. Ama Kur’an’daki bilgi insan tecrübesi ile elde edilmiş bilgiler değildir.

Kitap’la birlikte HİKMET’in geçmesi… Hikmet, LİSAN’ın ilmi ise akletmenin yöntemi de lisan ise… Çünkü insan Lisan ile düşünür… Akletmenin doğru yöntemi lugati değil LİSAN’ı, lisan’ın ilmini bilmektir.

Çünkü insan kelimelerle düşünür, gramer kuralları ile isnadı öğrenir… O olmadan düşünmenin bile imkanı yoktur… “Lugat” adı üstüne LAGA LUGA’dır… Ama lisan, laga-luga olmayan, sahih ve kesin bilgi elde etmeyi sağlayan bir sistemdir.

Kelimeler olmadan varlık hakkında düşünemezsiniz ama kelimeler olsa bile gramer kuralları olmadan ne varlıklar arasında ne de kelimeler arasında İSNAT yapamazsınız.

“AYŞE YAZDI.” gibi iki kelimelik bir cümleyi anlamlı kılan ve kelimelerin kastettiği hakiki varlığı zihinde canlandıran şey KELİMELER VE KELİMELERİN İSNADIDIR.

Kelimelerin yanlışlığı isnadı imkansız hale getirir…

Mesela; KETEBE AİŞETÜ … KETEBET AİŞETÜ …

Her iki cümle de kelimelerden oluşmuştur ama ilk cümlede İSNAT bağı oluşturmak imkansızdır. Yani sadece kelime isnat olmadan hiçbir işe yaramaz.

İşte isnat denilen şeyi yapan şey GRAMER’dir ve gramer de kesinlikle HİKMETİN TA KENDİSİDİR.

‘İLİM’ denilen şey ise işte bunların ‘LİSAN’ olması durumunda elde edilebilecek bir şeydir.

Oysa sadece bir ‘TE’ işte, deyip geçilebilirdi değil mi?

O ‘TE’yi oraya koyan şey gramerdir ve o ‘TE’ olmadan fiili faile asla isnat edemiyorsunuz… Elde sadece kelime kalıyor…

Kelimeler cümle olunca anlamlıdır. Kendisiyle cümle kurulmayan hiçbir kelime işe yaramaz.

Kavramlar: