İslam’ın Önerdiği Allah’a İman

“Allah’ı aklın ve dilin nesnesi haline getirmek” ile “Allah’a bir Zat olarak inanmak” aynı şey değildir.

Allah’a iman etmek veya genel manada ‘iman’, varoluşumuzun ağırlığını sırtımızdan attığımız bir kaçış rampası değildir.

‘İman’, zihinsel problemlerimizi farkına vardıran bir akıl yürütmedir çünkü ‘iman’ bir duygu değildir.

‘İman’, düşünme biçimlerinin, düşünme aygıtlarının ve düşünme tabakalarının tamamının bir şey üzerinde değişmemek üzere karar kılmasıdır.

Paganist ve İslami İman Arasındaki Fark

Paganist iman ile İslam’ın önerdiği iman arasında şöyle bir fark vardır: Paganist imanda iman kesindir çünkü iman edilen şeylerin tamamı görünen şeyleredir fakat İslam’ın önerdiği imanın tamamı soyut şeyleredir. Görünmeyen İlah’a, görünmeyen ahirete, görünmeyen meleklere, kimsenin görmediği bir şekilde resule verilmiş kitaba iman etmek böyledir.

Paganist imanda, görünen şeyler üzerinden muhayyele devreye girer ve eşyaya eşyada görünmeyen taraflar yüklenir. İslam’ın önerdiği imanda ise muhayyeleye yer yoktur çünkü “haber” vardır; yani biri “görünenin ne olduğu” üzerine diğeri ise “görünenin ne olmadığı” üzerine bina edilir. Bir diğer deyişle biri “görünenden görünmeyene” diğeri ise “görünmeyenden görünene” doğrudur.

Müslüman kelamcılar görünmeyene dair haberleri anlamak için “GAYBIN ŞAHİDE KIYASI” şeklinde bir düşünme biçimi geliştirmişlerdir. İlk bakışta paganist bir düşünce gibi gözüken bu akıl yürütmeyi paganist düşünme yönteminden ayıran şey şudur: Paganist düşünme biçiminde görünmeyene dair haberler görünmeyenden değil insanın muhayyelesinden çıkar fakat kelamdaki “gaybın şahide kıyası”nda haberler görünmeyenden gelen haberlerdir.

Görünmeyene İman ve Muhayyelenin Rolü

Paganist düşünme biçiminde her şey sembolize edilir hatta “Tanrı” bile semboldür. İslam’da ise “Allah” bir sembol değil, bizzat kendi varlığı olan bir ZAT’TIR. İşte bu yüzden “Allah” aklın ve dilin nesnesi olamaz.

Sorun şudur: Görünmeyen ve görülmesi de mümkün olmayan bir Zat’a karşı nasıl davranış geliştiririz?

O’nun kendisi bizi her an gördüğünü hep biliyor da biz O’nun bizi gördüğünü hep ve aynı şekilde aklımızda tutamıyoruz. 

O’nun kendisi bizi her an duyuyor ve duyduğunu biliyor da biz O’nun bizi duyduğunu her an ve hep aynı şekilde aklımızda tutamıyoruz. 

O’nun kendisi, kendisinin her zaman ve her mekânda hazır ve nazır olduğunu biliyor da biz O’nun her zaman ve her yerde hazır ve nazır olduğunu hep ve aynı şekilde aklımızda tutamıyoruz.

O hem kendi Zat’ının hem de yarattığı her bir varlığın her yönüyle farkında da biz bu farkındalığı her zaman ve hep aynı şekilde aklımızda tutamıyoruz.

Peki, “Allah’a iman etmek”, her zaman ve hep aynı şekilde Yüce Allah’ı bir Zat olarak akılda tutmak mıdır?

Bu soruyu aklın semasına asıyorum.

İlgili içerikler