Israil Ogullari Isminin Kokeni

‘İSRAİL OĞULLARI’ İSMİNİN KÖKENİ

Kur’an’da kronolojik bir sıra takip edilerek anlatılan tek kıssa Yusuf kıssasıdır. Elimizdeki Mushaflarda 12. sırada bulunan sure, baştan sona bir İsrail oğulları kıssasıdır. Kur’an bu sureye, “Ahsene’l Kasas” (kıssaların en güzeli)[1] diyerek ona müstesna bir yer verir. Fakat bu sure baştan sona bir İsrail oğulları kıssası olmasına rağmen, İslami kaynaklarda Yusuf kıssasının diğer kıssalarla bağı sadece birkaç noktayla sınırlı kalmıştır. Oysa Yusuf kıssası İsrail oğulları kıssalarının temelini oluşturur. Zira Yusuf (as) da dahil kıssada geçen tüm diğer kardeşler İsrail oğulları olarak bilinenlerin ilk atalarıdır.

Hem Müslüman alimler hem de ehli kitap alimleri İsrail isminin İbrahim’in torunu olan Yakup’un lakabı olduğu hakkında hem fikirdirler. Fakat Yakup’un bu lakabı nasıl ve nerede aldığı Kur’an’da geçmez. Yakup’un isminin İsrail lakabına evirilmesi ve bu lakabın Yakup isminin önüne geçip oğullarından devam eden soyun kendilerini atalarının ismine değil de lakabına nispet etmesi Tevrat kaynaklıdır.

Böylece Yakup arkada yalnız kaldı. Bir adam gün ağarıncaya kadar onunla güreşti.  Yakup’u yenemeyeceğini anlayınca, onun uyluk kemiğinin başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakup’un uyluk kemiği çıktı. Adam, “Bırak beni, gün ağarıyor” dedi. 

Yakup, “Beni kutsamadıkça seni bırakmam” diye yanıtladı. 

 Adam, “Adın ne?” diye sordu. 

“Yakup”

 Adam, “Artık sana Yakup değil, İsrail denecek” dedi, “Çünkü Tanrı’yla, insanlarla güreşip yendin. (Yaratılış 32/24-28)

Tevrat, Yakup’un adının “Tanrı’yla, insanlarla güreşip yenen” manasındaki İsrail’e evrilmesini böyle anlatır. Fakat Tevrat bunu bir adım daha ileriye taşıyarak İsrail isminin kalıcı olmasını sağlar.

Yakup Paddan-Aram’dan dönünce, Tanrı ona yine görünerek onu kutsadı. “Sana Yakup diyorlar, ama bundan böyle adın Yakup değil, İsrail olacak” diyerek onun adını İsrail koydu. (Yaratılış 35/9.10)

Bundan sonra Yakup artık İsrail, Yakup oğulları ise İsrail oğullarıdır. Tevrat’a göre Yakup’un isminin İsrail olarak değiştirilmesi, Yusuf ve kardeşleri arasında geçecek olaylardan hemen önce olmuştur. Yani Kur’an’ın da anlattığı Yusuf kıssası sırasında Yakup artık İsrail olmuştur. Tevrat’a göre Yusuf kıssası, İsrail ve İsrail oğulları arasında cereyan etmiş bir kıssadır.

İsrail adının Kur’an’daki kullanımı

Yakup’un isminin, lakabı olan İsrail’e evirilmesi kıssası Kur’an’da hiç geçmez. Hatta İsrail oğulları (Beni İsrail) ibaresi 41 defa geçmesine rağmen İsrail kelimesi sadece 2 defa[2] geçer. Kur’an’ın, adını 16 kere kullandığı Yakup’a İsrail demekten ısrarlı bir biçimde kaçınması, sonradan ona atfedilen İsrail lakabını benimsemediğinin en açık göstergesidir. İki defa kullanılan İsrail ismi ise, Yakup’u tanımlamaktan çok başka bir olayı anlatmak için kullanılır. Kur’an; Yakup’a sonradan verildiği belli olan İsrail lakabının Yakup’a atfını benimsememekle beraber, İsrail oğulları ibaresini bir tanımlama olarak kullanır. Kur’an’ın bunu yapmasın da bir hikmet olmalıdır. Zira Kur’an’da kıssaları en fazla anlatılan İsrail oğulları iyi bir örnek olarak değil hep olumsuz bir örnek olarak geçmektedirler. Allah’ın elçilerini öldürmek, vahyi gizlemek, tahrif etmek, değiştirmek, insan sözü karıştırmak, Allah’a verilen sözlerin hiçbirinde durmamak, bozgunculuk yapmak onlar hakkında anlatılan kötü davranışların sadece bir kaçıdır.

Kur’an, onları bu kötü davranışlarla anarken, Yakup oğulları olarak değil hep İsrail oğulları şeklinde tanımlar ve Yakup ile İsrail oğulları adlarını yan yana hiç kullanmaz. Bunun nedeni Yahudilerin Allah’ın vahyini tahrif ettikleri gibi isimleri ve kıssaları da tahrif etmeleri olmalıdır. İlk ataları Yakup’a reva gördükleri “Tanrı ve insanlarla güreşip yenen” gibi bizzat Yakup ismine yükledikleri anlam, isimlerde yaptıkları tahrifatın çok ileri boyutlarda olduğunun göstergesidir.

Doğum vakti gelince, Rebeka’nın ikiz oğulları oldu. İlk doğan oğlu kıpkırmızı ve tüylüydü; kırmızı bir cüppeyi andırıyordu. Adını Esav koydular. Sonra kardeşi doğdu. Eliyle Esav’ın topuğunu tutuyordu. Bu yüzden İshak ona Yakup adını verdi. Rebeka doğum yaptığında İshak altmış yaşındaydı. (Yaratılış 25/24-26)

Yakup isminin İbranice karşılığı hakkında yazarları Pastör Dr.. Behnan Konutgan, Pastör Levent Kınran, Pastör İhsan Özbek ve Dr. Mine Yıldırım olan “Kutsal Kitap Sözlüğü” adlı çalışmada şu tarif geçmektedir:

“Yakup İsrail oğullarının üçüncü büyük atasıdır. İÖ 1800 yıllarında yaşadı. İshak’ın Rebaka’dan doğan ikizlerden biri. İkizlerden, önce Esav, hemen ardından Yakup doğdu. Adını doğumunda gerçekleşen bir olaydan almıştır. Yakup doğduğunda eliyle kardeşi Esav’ın topuğunu tutmuştur. Bu yüzden İshak ona, İbranicede “topuk tutar” anlamına gelen bu adı verdi”[3].

Kitabı Mukaddes Şirketi tarafından basılan sözlük böyle derken, yine aynı şirket tarafından basılan Kutsal Kitap’ta Yakup’un doğum anını anlatan yukarıya aldığımız bölümün (Yaratılış 25/24-26-s.29) dipnotunda Yakup isminin İbranice anlamının “topuk tutar ya da hileci” olduğu geçmektedir.

Yakup isminin anlamının “topuk tutar veya hileci” olduğu ile “Tanrı ve insanlarla güreşip yenen” anlamındaki İsrail lakabının Yakup’a Tanrı tarafından verildiği iddiası, Kur’an’la uyuşmayacağı gibi tarihi arka planla da uyuşmaz.

Yakup isminin tarihsel anlamı

Kur’an’la uyuşmamaktadır çünkü; Yahya[4], İsa[5], Ahmet[6] gibi isimleri, daha bu ismi taşıyacak olanlar doğmadan çok önceleri Allah’ın belirlediği gibi İshak ve Yakup isimleri de Allah tarafından belirlenmiştir.

وَامْرَأَتُهُ قَائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ وَمِنْ وَرَاءِ إِسْحَاقَ يَعْقُوبَ
Hud 11 / 71

Karısı ayakta duruyordu; hemen gülüverdi. Biz de ona İshak’ı, İshak’ın arkasından da Yakub’u müjdeledik. 

Yüce Allah daha babası bile doğmadan hem babasını hem de Yakup’u ismen dedesi İbrahim ve ninesi Sare annemize müjdelemektedir. Yüce Allah insanların insanlara kötü lakaplar takmasını yasaklarken[7] kendisinin hem de resul olacak bir kuluna “hileci, topuk tutar” anlamında bir isim vermesi düşünülemez. Hele bundan sonra “Tanrı ve insanlarla güreşir” anlamındaki bir lakabı elçisine uygun görmesi asla mümkün görülemez.

Yakup’tan yüzlerce yıl sonra Allah elçisi olan Zekeriyya, bir çocuk vermesi için Allah’a dua ederken atasına takılan İsrail lakabını değil Yakup ismini zikreder.

يَرِثُنِي وَيَرِثُ مِنْ آلِ يَعْقُوبَ ۖ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا
Meryem 19 / 6

Hem bana hem Yakup oğullarına mirasçı olsun. Rabbim! Onu beğenilen bir kişi yap.

Tüm zamanlarda Allah’a iman edenlerin izlemesi gereken yolu tanımlayan Kur’an bizlere Yakup ismini izlememizi söyler.

قُولُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنْزِلَ إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَمَا أُوتِيَ النَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
Bakara 2 / 136

Siz şöyle söyleyin: “Biz Allah’a inanıp güvendik; bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilene, Rableri tarafından Nebîlere ne verilmişse hepsine inandık. Hiçbirini diğerinden ayırmayız. Biz Allah’a teslim olmuş kimseleriz.” 

Bu yönüyle Kur’an’la uyuşmayan Yakup (as)’a verilen İsrail isminin Tevrat’ta anlatılan anlamları, tarihi arka planla da uyuşmamaktadır. Yakup kelimesine verilen “hileci ya da topuk tutar” anlamı İbranicedir. Yakup ismine İbranice verilen bu anlamın kabul edilmesi demek İbrahim’in de İbranice konuştuğu anlamına gelir. Oysa tarihi arka plana baktığımızda İbrahim’in bir Keldani/Asuri[8] olduğu görülür. Keldaniler bugün tüm dünyada çok az konuşanı olan “hertevince” (keldanice) denilen bir dili konuşmaktaydılar. Haliyle o kavme gönderilen İbrahimin’de bu dili konuşmuş olması gerekmektedir. Çünkü her resul gönderildiği kavmin diliyle tebliğini yapmıştır.

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ ۖ فَيُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
İbrahim 14 / 4

Biz, her resulü kendi halkının dili ile gönderdik ki onlar için her şeyi ortaya koysun. Bundan sonra Allah, sapıklığı tercih edeni sapık sayar, hidayeti tercih edeni de yoluna kabul eder. Daima üstün ve bütün kararları doğru olan O’dur. 

Bu durumda İbrahim (as) İbranice değil gönderildiği kavmin diliyle konuşmuş olmalıdır.

‘İbrani’ kelimesinin ortaya çıkması, İbranicenin Yahudiler tarafından konuşulan bir dil olması ve İsrail oğullarının kendilerini İbrani olarak tanıtması İbrahim’den çok sonraları olmuştur. Bu durum bizzat ehli kitap tarafından bile kabul edilmektedir.

“İbraniler: İbrahim soyundan gelenler, İsrailliler için kullanılan bir isimdir. İbranicede “İvri”dir; ‘İ’ ekinin eklenmesiyle oluşturulmuş bir sıfattır. Bu ekin eklenmemiş haliyle sözcük “eber”dir. Ever, Sam soyundan gelen birkaç halkın atasıdır (Yaratılış 10/24-25; 11/14-15 ve Tarihler 1/18-19). Ancak İbrani isminin Ever’e dayanmış olması zayıf bir olasılıktır. Çünkü Ever’in soyundan gelen diğer halklar için kullanılmamıştır; örneğin Aramiler için İbrani ismi kullanılmamaktadır.

Başka bir açıklama da sözün kökü olan “eber”in, ‘üzerinden geçmiş olan’ anlamı taşıyan bir biçime sahip olmasıdır. Septuaginta’da Yaratılış 14/13’te “İbrani Avram”, üzerinden geçen Avram şeklinde Grekçeye çevrilmiştir, hahamların kullanımına göre bu kullanım, İbranilerin Kızıldeniz’i (Kamış Denizi) geçmesinden türemiştir[9].

İsrail oğullarının İbraniler olarak adlandırılması ve konuşulan dilin İbranice olması İbrahim’den yüzyıllar sonrasında olmuştur. Bu durumda adı Allah tarafından belirlenen Yakup’un isminin İbranice karşılığı olan “topuk tutar ya da hileci” anlamı, tarih açısından da doğru olmamaktadır.

Fakat genel olarak Yahudilere göre insanlığın ilk konuştuğu dil İbranice’dir. Bu dil cennette yaratılan Adem’e Tanrı tarafından öğretilmiştir. Sonrasında gelen tüm Allah elçileri Adem’in çocukları olduğu için haliyle onlar da İbranice konuşmuşlardır.

Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler. 

Birbirlerine, “Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim” dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar. Sonra, “Kendimize bir kent kuralım” dediler, “Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.” 

RAB insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi. “Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar” dedi, “Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.” Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. Bu nedenle kente Babil adı verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı. (Yaratılış 11/1-9)

Bu Tevrat pasajının tefsirini yapan Yahudi din bilginleri İbranice ve diğer diller ile ilgili şunları söylemektedirler.

“Rambam, “More Nevuhim- Şaşırmışlar için Rehber” adlı eserinde Tora’nın temel ilkelerinden biri olarak, Tanrı’nın evreni sıfırdan yaratmış olduğunu ve insan soyunun Adam Arşon’dan (Adem) itibaren başladığını açıklar. İnsan soyunun tüm dünyaya dağılmış olup, birbirlerinden çok farklı dilleri konuşan değişik ırklara bölünmeleri, tek bir insandan geldikleri konusunda şüphe yaratabilirdi. Bu yüzden Tora, milletlerin soy ağacını sıralamakta, insanların dağılmalarının ve farklı diller konuşmalarının sebebini açıklamaktadır.

Bu pasajda anlatılan olaylar dünyanın yaratılışının 1996. yılında, Tufan’dan 340 yıl sonra meydana gelmektedir. Noah (Nuh) ve çocukları halen hayatta, Tanrı’yı keşfetmiş olan Avraam (İbrahim) ise 48 yaşındadır (Seder Olam). Dünyada bulunan tüm milletler bugünün Irak (Babil) topraklarında yoğunlaşmıştır ve herkes tek bir dili; “Loşan Akodeş- Kutsal Dil” olan İbraniceyi konuşmaktadır (Raşi)- ki bu, dünyanın yaratılışında kullanılan dildir. (Mizrahi). (Gözlem Yayınevi; Türkçe Çeviri ve Açıklamalarıyla TORA ve Aftara. 1.Kitap Bereşit. S.71)

Yahudiler yeryüzünde konuşulan ilk dilin İbranice olduğunu bu şekilde açıklamaktadırlar. Ama bu durum yine bizzat Yahudiler tarafından yalanlanmıştır. Yahudilerin ilk olarak İbraniceyi konuşmaya başlamaları Mısır’dan çıktıktan sonraları gelip yerleştikleri Kenan diyarında olmuştur.

Yakup isminin dilsel tartışmaları

Yakup ismine İbranice “topuk tutar ya da hileci” şeklinde bir anlam verilmesi büyük bir ihtimalle çok sonraları olmuş olmalıdır.

Yakup’a verilen İsrail lakabı Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanlar tarafından kabul görmüştür. Fakat Müslüman alimler lakabı kabul etmekle birlikte İbranice anlamına itiraz etmişlerdir. İsrail kelimesinin “İsra” kısmının arapça “İl” kısmının ise İbranice olduğunu iddia ederek “gece yürüyen kul, Allah’ın kulu, Allah’ın gayretli kulu” gibi anlamlara geldiğini söylemişlerdir.

Müslüman alimlerin birçok rivayet aktararak sadece İsrail kelimesine yüklenen İbranice “Tanrı ve İnsanlarla güreşip yenen” anlamına itiraz etmeleri çok tutarlı gözükmemektedir. Zira bu itiraz esasen İsrail lakabını, anlamı her ne olursa olsun meşrulaştırmaktadır.

Kur’an’da anlatılan Yakup soyunun kıssalarını kronolojik olarak anlamaya tabi tutarsak, bu soyun kendilerini Ben-i İsrail olarak adlandırmaları, Yusuf zamanında gelip yerleştikleri Mısır döneminde olmaktadır. Fakat Yusuf suresinde uzunca anlatılan Yakup oğulları kıssasında ne Yakup’a İsrail ne de oğullarına Ben-i İsrail denmemektedir.

Tevrat’a göre 430 yıl[10] süren Mısır dönemi hem İslami kaynaklarda hem de diğer kaynaklarda hakkında en az malumat bulunan dönemdir. Her türlü olayı en ince ayrıntısına kadar detaylandıran Tevrat bile bu dönemle ilgili olarak tek kelime etmemektedir. Oysa Yusuf ile başlayan Yakup oğullarının Mısır dönemi, çok büyük değişikliklerin olduğu ve bu değişikliklerin onların bundan sonraki hayatlarına bir daha çıkmamak üzere kalıcı izler yerleştirdiği dönemdir.

Yakup oğulları Mısır’a geldiklerinde çok büyük avantajlara sahiptiler. En başta, biri babaları diğeri kardeşleri olmak üzere ailelerinde iki Allah resulü vardı. Bunun yanında resul olan kardeşleri Yusuf, koca bir ülkeyi mahvedecek kıtlığı başarıyla aşmanın getirdiği prestijle yabancı oldukları Mısır’a hazine bakanı olmuştu. Yakup oğulları her açıdan o gün yeryüzünde yaşayan tüm insanlardan daha çok, Allah’ın iltifatını görmüşlerdir.

وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَآتَيْنَاهُ أَجْرَهُ فِي الدُّنْيَا ۖ وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
Ankebut 29 / 27

İbrahim’e İshak’ı ve Yakub’u bağışladık. Soyundan gelenlere nebîlik ve kitap verdik. Böylece onu Dünya’da ödüllendirmiş olduk. O Ahirette de iyilerden olacaktır. 

İki resul ve biri diğerini tasdik eden iki kitap ve hazine bakanı bir kardeşle Mısır’a yerleşen Yakup oğulları, geçen zaman içinde babaları ve kardeşlerinin kendilerine bıraktığı vahiyden uzaklaşmış, uymaya söz verdikleri halde[11] Allah’ın dinden başka bir din oluşturmuşlar, Allah’ın atalarına verdiği Yakup ismini İsrail lakabıyla değiştirmişler, özgürlüklerini kaybedip köleleşmişlerdir.

Yüce Allah Yakup’tan sonra gönderdiği tüm resulleri onun 12 oğlunun soyundan gelenler arasından seçmiştir[12]. Bu soyun başından geçen her olayı, geçirdikleri her değişimi doğru anlamak, aslında Allah’ın seçtiği resulleri anlamaktır. Bunu doğru bir şekilde yapmanın tek yolu; Kur’an’da anlatılan İsrail oğulları kıssalarını Kur’an bütünlüğü içinde anlayıp, İsrailiyatın tahrip edici yönlendirmesinden kurtulmaktan geçmektedir.

Zira Yahudiler kendilerine gönderilen vahiyleri tahrif ettikleri gibi kendilerine gönderilen Allah resullerinin kıssalarını da tahrif etmişlerdir. Kıssalarda geçen kişi ve yer isimlerini değiştirmiş, zamanları farklılaştırmışlardır. Yakup oğulları ismini değiştirip İsrail oğulları ismini benimsemeleri bunun en tipik örneğidir.

İSRAİL OĞULLARI YAHUDİ MİDİR?

Kur’an’da anlatılan İsrail oğulları kıssalarının daha iyi anlaşılması için Kur’an’ın tanımlamak maksadıyla ortaya koyduğu kavramların yerli yerinde kullanılması gerekmektedir. Kur’an, Yakup oğulları soyundan gelen ve ilahi bir vahye muhatap olanlar için “Esbat, Yakupoğulları, İsrailoğulları, Hedu, Yahudi, Yahudiyyen, Utul Kitap, Ehli Kitap,” kavramlarını kullanmaktadır. Genelde meal ve tefsirlerde bu kavramların hepsi biri diğerinin yerine kullanılmaktadır. Oysa kelimelerin farklılığı anlamın farklılığının en büyük göstergesi olmak zorundadır.

Kur’an, Yakup ile başlayan İsrailoğulları kıssalarına yaklaşık bin ayet ayırmıştır. Bu bin ayeti bir kronolojiye tabi tutarsak ve Yakup’un, tahmini olarak MÖ 1800’lü yıllarda yaşamış olduğunu farz edersek, Kur’an’ın inişine kadar geçen zaman dilimi yaklaşık 2500 yıla tekabül eder. Kur’an’ın kullandığı Esbat, İsrail oğulları, Hedu, Yahudi, Yahudiyyen kavramları, bu uzun zaman dilimi içerisinde Yakup oğulları soyunun geçirdiği değişimi ve her bir kavramla kıssaların başka yönlerinin anlatımının sağlanması için olmalıdır.

Bu kavramların birinin diğerinin yerine kullanılması ise kastedilen kişilerin ve dönemlerinin anlaşılamamasına, muhatapların birbirine karışmasına neden olmuştur. Muhataplar karışınca ayetlerin bahsettiği zaman ve mekanlar da karışmaktadır. Mesela Bakara 40. ayetten itibaren anlatılan kıssa, “Ey İsrailoğulları” diye başlar. Bu hitabın muhataplarının genelde Allah resulü Muhammed (a.s) zamanında yaşayan Yahudiler olduğu söylenmiştir. Oysa Kur’an, İsa’dan sonraki zaman diliminde yaşayan hiçbir ehli kitap için İsrail oğulları kavramını kullanmamaktadır. Onlar için kullandığı kavram hep “Hedu” şeklinde olmuştur. Kavramların yerli yerinde kullanılmaması; Musa’dan bile önceki bir zaman dilimini anlatan ayetlerin muhataplarının, 2000 yıllık bir zaman kaymasıyla Medineli Yahudiler olduğu yanılgısına sebep olmuştur. En önemlisi de, bu yanlış tanımlama ile Kur’an boyunca anlatılan kıssaların birbirinden kopuk parçalar halinde anlaşılmasına neden olunmasıdır.

Kur’an, ne kıssaları ne de kelimeleri itibari ile asla birbirinden kopuk parçalardan oluşmuş bir kitap değildir. Tam tersi her bir kelimesi, her bir kıssası çok boyutlu bağlarla birbirine bağlıdır. Zaten Kur’an’a parçacı yaklaşmak bizzat Kur’an tarafından kınanmış bir yaklaşım biçimidir.

الَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْآنَ عِضِينَ
Hicr 15 / 91

(91) Bu Kur’ân’ı parça parça edenlere. 

فَوَرَبِّكَ لَنَسْأَلَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
Hicr 15 / 92

(92) Rabbine yemin olsun ki hepsini sorguya çekeceğiz, 

عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Hicr 15 / 93

(93) Yaptıkları bu işlerden dolayı. 

Kur’an’ın ve Kur’an’ın anlattığı kıssaların birbirinden kopuk parçalar haline gelmeden anlaşılması ancak, kıssaları anlatırken kullanılan kavramların anlamlarının yine Kur’an’dan tespiti ve tespit edilen kavramların da Kur’an’ın kullandığı diğer kavramlarla olan bağlarının keşfedilmesi ile mümkün olabilir.

Kur’an’ın, kıssaları anlatırken konu edindiği kişileri tanımlamak için kullandığı kavramların ayrıştırıcı anlamlarının, Kur’an yerine İsrailiyat ve rivayet üzerinden tespit edilmesi, farklı anlam ve zamanları tanımlamak için kullanılan kavramların birbirine karışmasına neden olmuştur. Yakup’tan sonra gelen tüm elçilerin Muhammed (a.s) hariç geri kalanların tamamının Yakup soyu olduğu bir Kur’an gerçeğidir. Haklarında en fazla kıssa anlatılanların Yakup soyu olduğu da bir Kur’an gerçeğidir.

Esbat kavramının metin içi kullanımı

Yakup soyuna tahsis edilmiş ayetlere bakıldığında, bu soyun zaman içinde farklı kavramlarla tanımlandığı görülecektir. Mesela Yakup ve Yusuf kıssalarının anlatıldığı ayetlere bakıldığında, onun soyu için Esbat kelimesinin kullanıldığı rahatlıkla görülecektir.

Yakup’tan asırlar sonra gelen Musa zamanında ise İsrail oğulları kavramı kullanılmış ama hiçbir şekilde bu kavram Yakup ve soyu ile özdeşleştirilmemiştir. Musa kıssaları kronolojik bir dizilimle okunduğunda Musa ile ilgili son ayetlerin “Mukaddes Topraklar” da yaşadıkları ile alakalı olduğu görülecektir. İşte bu kutsal topraklarda İsrail oğullarını tanımlamak için yeni bir kavram ilk defa kullanılmaya başlanmıştır. “Hedu”.

Döndüklerinden dönenler anlamında kullanılan Hedu kavramı, kutsal topraklardan Medineye, oradan da günümüze kadar hala kullanılan bir kavramdır. Bu kavramların hiçbiri diğerinin yerine kullanılan kavramlar değildir.

Yani ne Esbat İsrail oğullarıdır ne de İsrail oğulları Yahudidir.

أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ ۗ قُلْ أَأَنْتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللَّهُ ۗ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللَّهِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Bakara 2 / 140

Yoksa İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Esbat’ın Huden (Hedu) veya Nasara olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: “Siz mi iyi bilirsiniz, Allah mı?” Allah’ın, kendisine gösterdiği bir gerçeği gizleyenden daha kötü kim olabilir? Yaptığınız hiçbir şey, Allah’a gizli kalmaz. 

Bu ayet, gayet açık bir şekilde Yakup’un İsrail, çocuklarının İsrailoğulları ve hedu (Yahudi) olmadığını söylemektedir. Yakup’un çocukları Esbat olarak anılmış ve onların Musa zamanında ortaya çıkan Hedu kavramıyla anılamayacağını bildirmiştir.

Esbat kelimesinin kökü SBT (Sin Be Tı) harflerinden oluşmaktadır ve asıl anlamı, rahat bir şekilde yayılmaktır. Kıvırcık olmayan düz saç, sarkmak, güzel huy, cömertlik anlamlarına geldiği gibi oğlun oğluna da “Esbat” denir. Bunun yanında aynı babanın soyundan gelen her bir kabile içinde bu kelime kullanılır.[13]

Kur’an’da 5 kez geçen bu kelime; 4 kez El Esbat şeklinde geçmişken, 1 kez Esbat şeklinde Arapçadaki belirlilik takısı “El” almadan geçmiştir. Kavram, El Esbat şeklinde geldiği 4 yerde hep şu şekildedir.

قُولُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنْزِلَ إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَمَا أُوتِيَ النَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
Bakara 2 / 136

Siz şöyle söyleyin: “Biz Allah’a inanıp güvendik; bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Esbat’a indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilene, Rableri tarafından Nebîlere ne verilmişse hepsine inandık. Hiçbirini diğerinden ayırmayız. Biz Allah’a teslim olmuş kimseleriz.” 

أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ ۗ قُلْ أَأَنْتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللَّهُ ۗ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللَّهِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Bakara 2 / 140

Yoksa İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Esbat’ın Huden veya Nasara olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: “Siz mi iyi bilirsiniz, Allah mı?” Allah’ın, kendisine gösterdiği bir gerçeği gizleyenden daha kötü kim olabilir? Yaptığınız hiçbir şey, Allah’a gizli kalmaz. 

قُلْ آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا وَمَا أُنْزِلَ عَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَالنَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
Al-i İmran 3 / 84

De ki “Biz Allah’a inandık ve güvendik. Bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve Esbat’a indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilene; Nebilere Rableri tarafından ne verilmişse hepsine inandık. Hiçbirini diğerinden ayırmayız. Biz Allah’a teslim olmuş kimseleriz.” 

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَىٰ نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِنْ بَعْدِهِ ۚ وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَعِيسَىٰ وَأَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهَارُونَ وَسُلَيْمَانَ ۚ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
Nisa 4 / 163

Biz, Nuh’a ve ondan sonra gelen nebilere nasıl vahyettiysek sana da öyle vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, Esbat’a, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyetmiş, Davud’a ise Zebur vermiştik. 

Bu dört ayete dikkat edildiğinde Esbat kelimesi bir sıralamanın içinde gelmektedir. İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Esbat, Musa, İsa. Bu silsile içerisinde Esbat kelimesi hep Yakup’tan sonraya yerleştirilmiştir. Bu silsilenin geçtiği her yerde Yakup’tan sonra Allah resulü olduğu Kur’an’ da sabit olan Yusuf’un ismi geçmez. Bu durum; Esbat kelimesinin içinde Yusuf’un da olduğu Yakup oğullarını ve oğulların soyundan gelenlerin kastedildiğini göstermektedir. Dikkat edilirse bu ayetlerde ne Yakup İsrail ne de onun soyu İsrail oğulları olarak adlandırılmamıştır.

Bu ayetlerde en çok dikkat çeken şey ise Yakup’tan sonra gelen tüm Allah elçilerinin onun soyundan olmasına yani hepsi de onun Esbat’ı (oğullarının oğulları) olmasına rağmen, tüm soyu sayılmakla beraber esbat kelimesinin ayrıca kullanılmış olmasıdır. Bu durum, Esbat kelimesinin kapsamının daha dar bir çerçevede ele alınmasını zorunlu kılar. İçinde Esbat kelimesinin geçtiği ayetlerde İbrahim, İsmail, İshak’ın adı geçmektedir. bu üç isim Yakup’un ataları olan ondan önceki elçilerdir. Yakup isminden sonra gelen Esbat kelimesinin ardından adı geçen elçiler ise şunlardır. Musa, Harun, Davut, Süleyman, Eyüp, Yunus, İsa.

Eğer Yakup kelimesinden sonra Esbat kelimesi geçmiş ve diğer elçilerin adı verilmemiş olsaydı Esbat kelimesinin kapsamını çok daha genişletebilirdi. Zira Muhammed (a.s) hariç Yakup’tan sonra gelen tüm elçiler Yakup’un soyundan seçilmiştir.

وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَآتَيْنَاهُ أَجْرَهُ فِي الدُّنْيَا ۖ وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
Ankebut 29 / 27

İbrahim’e İshak’ı ve Yakub’u bağışladık. Nübüvvet ve kitabı onun zürriyyeti içinden belirledik. Böylece onu Dünya’da ödüllendirmiş olduk. O Ahirette de iyilerden olacaktır. 

Tüm Allah elçileri Yakup soyu olmasına rağmen ayetlerde; “oğullar, torunlar” anlamına gelen kelimeden sonra diğer elçilerin adlarının da sayılması Esbat şeklinde nitelendirilenlerin başka birilerinin de kastedilmiş olduğunu göstermektedir.

Yukarıdaki ayetlere bakıldığında isimlerin bir kronoloji gözetilerek sayıldığı görülecektir. İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Esbat, Musa, İsa. Bu kronoloji; Esbat diye nitelendirilenlerin, Yakup ile Musa arasında kalan zaman diliminde olduklarını göstermektedir.

 

وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ ۚ كُلًّا هَدَيْنَا ۚ وَنُوحًا هَدَيْنَا مِنْ قَبْلُ ۖ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِ دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَىٰ وَهَارُونَ ۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
Enam 6 / 84

Biz ona İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik; bunlara ve onun soyundan gelen Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’a, Yusuf’a, Musa’ya ve Harun’a doğru yolu gösterdik. Daha önce Nuh’a da doğru yolu göstermiştik. Biz, güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz. 

Hedu ve Yahudi kavram ayrımları

Bu ayette ise Yakup soyu sayılırken Esbat kelimesi kullanılmamış bunun yerine Yusuf adı kullanılmıştır. Bu durum bize Esbat şeklinde anılanların içinde Yusuf’un ve Yakup’un 12 oğlunun da olduğunu göstermektedir.

وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أَسْبَاطًا أُمَمًا ۚ وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ إِذِ اسْتَسْقَاهُ قَوْمُهُ أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ ۖ فَانْبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا ۖ قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ ۚ وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَأَنْزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ ۖ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ ۚ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Araf 7 / 160

Esbat imamlar olarak onları on ikiye ayırmıştık. Topluluğu (kavmi) ondan su isteyince: “Değneğini taşa vur” diye vahyettik; taştan on iki pınar fışkırdı. Tüm insanlar onların su içeceği yeri bildi. Üzerlerine bulutları gölgelik yaptık. Onlara kudret helvası ile bıldırcını adeta yağdırdık. “Size verdiğimiz temiz ve lezzetli rızıklardan yiyin” dedik. Onlar yanlışı bize yapmadılar, aksine yanlışı kendilerine yapıyorlardı. 

Bu ayet bize Esbat şeklinde anılanların Yüce Allah tarafından her biri imam olacak şekilde 12 parçaya ayrıldığını söylemektedir. 12 boya ayrılmış olan bu Esbat Yakup oğulları olmasına rağmen Kur’an onları İsrail oğulları olarak adlandırmamaktadır. Bu da bize Esbat’ın yani Yakup oğullarının kendilerini İsrail oğulları olarak adlandırmalarının çok sonraları olmuş olacağını göstermektedir. Sonuçta Esbat kelimesinin; Yakup’un soyundan gelenlerin, İsrail oğulları adıyla adlandırılmasından daha önceki durumu gösteren bir kavram olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bunun yanında İsrail oğulları Kur’an’da hep olumsuz bir örnek olarak anılırken, Esbat diye nitelendirilenler hep olumlu yönden anılmaktadır. Esbat kelimesinin “torunlar” manasını göz önüne aldığımızda Yakup oğullarının kendilerini İsrail oğulları olarak adlandırmaları, en azından dört beş nesil sonrasında gerçekleşmiş olmalıdır.

Her ne olursa olsun Kur’an, İsrail ismini Yakup’a yakıştırmaktan bilinçli bir biçimde kaçınmaktadır. Bir tanımlama olarak bunu kabul etse de İsrail isminin olumsuz manasını Yakup’a yakıştırmamaktadır.

قُولُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنْزِلَ إِلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَمَا أُوتِيَ النَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
Bakara 2 / 136

Siz şöyle söyleyin: “Biz Allah’a inanıp güvendik; bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilene, Rableri tarafından Nebîlere ne verilmişse hepsine inandık. Hiçbirini diğerinden ayırmayız. Biz Allah’a teslim olmuş kimseleriz.” 

Bu ayet Yakup’tan yaklaşık 2400 yıl sonra inmiş bir ayettir. Eğer sonradan Yakup’a takılan İsrail lakabı Kur’an tarafından kabul görmüş olsaydı, ayette geçen Yakup yerine İsrail, Esbat yerine ise İsrail oğulları kelimelerinin gelmesi gerekirdi. Kur’an her yerde inananlara izlemeleri gereken yolun Yakup’un yolu olduğunu söylemektedir.

أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىٰ ۗ قُلْ أَأَنْتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللَّهُ ۗ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللَّهِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Bakara 2 / 140

Yoksa İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Esbat’ın Hedu veya Nasara olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: “Siz mi iyi bilirsiniz, Allah mı?” Allah’ın, kendisine gösterdiği bir gerçeği gizleyenden daha kötü kim olabilir? Yaptığınız hiçbir şey, Allah’a gizli kalmaz. 

Daha önce değindiğimiz gibi bu ayet ise Esbat’ın yani Yakup soyunun Hedu ve Nasara olmadıklarını bildirmektedir. Bu durum; Kur’an’da kullanılan ve genelde meal ve tefsirlerde Yakup soyu olarak tanımlanan “Beni İsrail, Hedu, Yahudi, Yahudiyyen, Nasara, En Nasara” kavramlarına farklı yaklaşım biçimleri geliştirmemizi zorunlu kılmaktadır. Zira Kur’an’a göre ne Yakup oğulları İsrail oğullarıdır ne İsrail oğulları Hedu’dur, ne de Hedu Yahudidir. Hepsi Yakup, Yakup’un soyu ve onlara tabi olanların tarih sahnesindeki başka bir gerçeğine işaret eden ve kıssaların başka bir yönünü ortaya çıkaran kavramlar olmalıdır.

‘HEDU’ KAVRAMINA “YAHUDİ” MANASI VERİLEBİLİR Mİ?

Kur’an’da 21 defa هَادُوا şeklinde geçen kavramın kök harfleri ه و د şeklindedir. Bu kelimenin anlamları ile ilgili şunlar söylenmektedir.

Hevdun; hakka dönmek, tevbe etmek, yumuşak bir biçimde dönüş yapmak. Tehvid; Yumuşak, gecikmeli, ağır biçimde yürümek. Örfte “Hevdun” kelimesi tevbe anlamında kullanılır.

Bazıları derki: Asıl itibariyle Yehud (Yahudiler) ifadesi “Hudne ileyke” (7/156) “biz sana döndük”, sözünden alınmıştır. Bu daha önce, medih için kullanılan bir isimdi. Sonra şeriatleri nesh edilince, artık medih anlamı kalmasa da, onlar için kullanılmaya devam etti.

Din konusunda Yahudilerin yoluna giren kişiye “Hede fulanun” denmektedir. “Hud” kelimesi aslında tevbe eden anlamına gelen “Heide” sözcüğünün çoğuludur. Bu aynı zamanda bir resulün ismidir.[14]

Bu kelimenin Kur’an’daki 21 kullanımının;

§  Yedi tanesi هود şeklinde Allah resulü Hud (a.s)’un ismi olarak geçmektedir.

§  Üç tanesi هودا şeklinde isim olarak Araf 156. ayette ise Musa’nın dilinden “döndük” şeklinde geçmiştir.

§  Geri kalan 10 kullanımın tamamı هَادُوا (dönmüşler) şeklinde ve fiil olarak geçmiştir.

Yukarıda El Müfredat’tan yaptığımız alıntıda anlamı “dönenler, tevbe edenler” olan bu kelimenin Yahudiler şeklinde anlaşılması şu şekilde açıklanmıştı: “Asıl itibariyle Yehud (Yahudiler) ifadesi Hudne ileyke (7/156) biz sana döndük, sözünden alınmıştır. Bu daha önce, medih için kullanılan bir isimdi. Sonra şeriatleri nesh edilince, artık medih anlamı kalmasa da onlar için kullanılmaya devam etti.”

Rağıp El İsfahani bu kelimenin Yahudilere isim olmasını böyle açıklasa da, Kur’an bu kelimeyi hiçbir şekilde medih olarak kullanmamıştır. Bunun yanında kelime 10 kez fiil olarak geçmesine rağmen tüm tefsir ve meallerimiz bu kelimeyi hep isim olarak karşılamışlardır. Kelime isim olarak çevrilse bile bildiğimiz anlamda Yahudi olarak çevrilmesi doğru değildir. Kelimenin Yahudi şeklinde çevrilmesi, Kur’an’ın bir gerçeği (fiili) ifade etmek için verdiği “dönücüler, dönenler, dönekler” manasının üstünü örtmektedir.

Kur’an’ın bu kelimeleri kullanması, uzun bir tarihi döneme yayılmış Yakup oğulları kıssalarının geçirdiği evreleri anlatmak içindir. Yakup’un kıssalarının anlatıldığı hiçbir yerde ne ona İsrail ne de oğullarına İsrail oğulları denmez, Musa ile beraber Kur’an gündemine alınan İsrail oğulları kıssalarında ise muhataplara Hedu ya da Yahudi denmez…

He ve de (ه و د) Kök harflerinden türetilen isim ve fiillere kök mana üzerinden anlam yüklenmesi bir zorunluluktur. Ana manası “bir durumdan başka bir duruma evrilmek, dönmek” olan   fiilinden türetilen هَادُوا (Hedu) kelimesi geçmiş zaman kipinde gelen bir fiildir ve çoğuldur (Fiili mazi-cemi-müzekker-ğaib). Bu fiilin manası “dönmüş(ler)” şeklindedir. Bu yüzden kelimeyi, bir ismi belirtir şekilde Yahudiler olarak çevirmek asla doğru değildir.

Kur’an’da fiil olarak kullanılan هَادُوا kelimesi ile Arapça olmadığı gibi kökeni ile ilgili bambaşka bir dayanağı bulunan Yahudi kelimesi birbirine karıştırılmıştır. Oysa Yahudi kelimesi Kur’an inmeden hatta İncil inmeden önce de kullanılan bir kelimeydi. Yahudi kelimesi bir dine mensup olanlardan daha çok bir soya bir ırka mensup olanlar için kullanılmıştır. Dini bir tanımlama ile alakası yoktur. Hatta bugün bile Yahudilerin dinine giren herkese Yahudi denmemektedir. Yahudi olmak ancak Yahudi bir anneden doğmakla mümkündür.

Yahudi kelimesi köken olarak Yakup’un Lea isimli karısından olma dördüncü oğul Yahuda (kelimenin İbranice anlamı “Övgü”dür)’ya dayanmaktadır.

 Dördüncü kez hamile kaldı ve bir erkek çocuk daha doğurdu. “Bu kez RAB’be övgüler sunacağım” dedi. Onun için çocuğa Yahuda adını verdi…(Yaratılış 29/35)

Bu Tevrat pasajını tefsir eden Yahudi din bilginleri şöyle demektedirler.

“Yeuda”- Bu isim, Tanrının ağza alınamayacak kadar Yüce isminin (Y-E-V-E) tüm harflerini içerir. Aynı zamanda bu ismin kökü “şükran” ve “övgü” anlamındadır (Sforno). Bu nedenle bu isimde “Tanrı’ya teşekkür” anlamı vardır. Lea özellikle bu noktada Tanrı’ya çok minnettardır. Çünkü Yaakov (Yakup)’un oniki oğlundan üçte birinin annesi olmuş, kendisine, payına düşen üç çocuktan fazlası bağışlanmıştır (Raşi)[15]”.

“Hiduşe Arim “Yahudiler” tanımının, Yeuda isminden geldiğine dikkat çeker. Günümüzde yaşayan tüm Yahudiler’in Yeuda’nın soyundan gelmediği göz önünde bulundurulduğu zaman bu özellikle ilgi çekicidir (Zira en azından Koen ve Levi soyadlı olanlar Levi kabilesine mensupturlar)[16]”.

Bizzat Yahudi din alimleri bile Yahudi kelimesinin nereden geldiğini bu şekilde açıklarlar. Kitab-ı Mukaddes üzerine ciddi bir çalışma yapan Hıristiyan din alimleri ise şöyle söylerler.

YAHUDİ; İlk atalardan biri olan Yehuda’nın isminden gelir. İlk olarak Yehuda’da yaşayanları betimlemek için kullanılmıştır. Bunlar diğer on oymağın oluşturduğu İsrail’den farklı bir isim taşımışlardır[17].

Babil sürgününden sonra (İÖ 587) yaygın bir şekilde bütün İbrani halkı için kullanılmaya başlanmıştır. Yahudilik ulusal bir kimliktir ve Yahudi halkını öteki uluslardan ayırır. Yahudi dili, Yahuda’da (Yahuda krallığı) konuşulan dili betimlemek için kullanılmıştır. Yeni ahit’te de bu halkı, Samiriyeliler, Tanrı’dan korkanlar ve öteki uluslardan ayırmak için kullanılmıştır[18].

Görüldüğü gibi Yahudi ve Hıristiyan din adamlarına göre bile Yahudi kavramı tüm ehli kitabı kapsamamaktadır. Kur’an’da fiil olarak geçen هَادُوا Hedu kelimesini ve isim olarak geçen  هُودًا “Huden” kelimesini “Yahudiler” şeklinde çevirmek doğru bir tanımlama olmamaktadır. Zira yukarıdaki alıntılardan da anlaşılacağı gibi Yahudi kavramının hem kökeninin söylendiğinden çok farklı olması hem de çerçevesi, Tevrat’a uyanların tamamını kapsamamaktadır. Yahudi kavramının ilk defa kullanılmaya başlaması Kur’an’ın inişinden çok öncelere uzanmaktadır.

Tefsir ve meallerimiz; fiil formunda gelen Hedu kelimesine ve isim formunda gelen Huden kelimesine Yahudiler manası verdiği gibi Kur’an’da 9 defa kullanılan الْيَهُودُ “El Yehudu” kelimesine de Yahudiler manası vermişlerdir. Kur’an’ın bilinçli olarak farklı kavramlar kullanmasını göz ardı ederek birbirinden çok farklı içeriğe sahip olan kelimelerin hepsi aynı anlamda çevrilmiştir. Eğer bu kelimelerin tümü aynı anlama gelecekse Rabbimizin farklı kavramlar kullanmasının anlamı nedir? Eğer her bir kavram diğeriyle aynı olsaydı Yüce Allah’ın farklı kelimeler kullanmasının hiçbir anlamı kalmazdı. Kaldı ki Arapçanın en temel kurallarından biri “kelimelerin farklılığı anlamın farklılığına delalet eder” dir. Bu temel kural bilinmesine rağmen 10 kez fiil olarak geçen هَادُوا “dönmüş(ler)” kelimesine Yahudiler şeklinde isim anlamı vermenin hiçbir izahı yoktur.

Kur’an’da geçen kavramlara sonradan veya daha önceden terimleşmiş anlamlar yüklemek bizi Kur’an’ın anlattığı gerçeklerden başka yerlere götürecektir. Bu yüzden هَادُوا kelimesi “dönmüş(ler)” هُودًا kelimesi ise “dönücüler, dönenler, dönücüler” şeklinde çevrilmek zorundadır. Kelimelere bu anlam verildiği zaman bir soru kendiliğinden gündeme gelecektir.

( هَادُوا) Hadû fiili nasıl bir dönmeyi ve nereden dönmeyi anlatıyor?

( هُودًا) Huden İsmi kimlere ve neden konuyor?

Diğerlerinden farklı olarak belirlilik takısıyla (el) gelen ( الْيَهُودُ) El Yehud isim kelimesi kimleri kastetmektedir?

Metin sonu kavramsal değerlendirme

Bu sorular çalışmanın ilerleyen bölümlerinde geniş açıklalarla cevaplandırılmaya çalışılacaktır. Şimdilik; Esbat, Beni İsrail, Hedu, Huden, El Yehudu ve Yahudiyyen kelimelerinin hiçbirinin diğeri yerine kullanılamayacak Kur’an kavramları olduğunu söylemiş olalım… Bu kavramların her biri, Yakup’tan sonra birçok Allah elçisiyle muhatap kılınanların geçirdiği evreleri anlatmaktadır. Bu evreler Kur’an’da anlatılan tüm İsrail oğulları kıssalarının yine Kur’an’a göre bir kronolojiye tabi tutularak okunması halinde rahatlıkla görülecektir.

[1] Yusuf 12/3

[2] Ali İmran 3/93 – Meryem 19/58

[3] Kutsal Kitap Sözlüğü; Yakup md.s.797

[4] Meryem 19/7

[5] Al-i İmran 3/45

[6] Saff 61/6

[7] Hucurat 49/11

[8] El Bidaye ve’n Nihaye. İbn Kesir. C.1. s.199

[9] Kitab-ı Mukaddes Şirketi; Kutsal Kitap Sözlüğü S.295 İbraniler md.

[10] Çıkış 12/40

[11] Bakara 2/133

[12] Muhammed (a.s) buna dahil değildir. O ismail’in soyundan gelmiştir. Kur’an’da adı geçen Yusuf, Harun, Musa, Davut, Süleyman, Üzeyr, El Yesa, İlyas, Eyüp, Yunus, Zekeriyya, Yahya, İsa (as) hepsi Yakup’un 12 oğlunun soyu arasından çıkmışlardır. Bunun yanında 2/246-251 arasında anlatılan kıssada olduğu gibi İsrail oğullarından olduğu bildirilen ama adı verilmeyen resuller de Yakup soyundan çıkmıştır.

[13] Rağıp El İsfahani; El Müfredat SBT md.

[14] El Müfredat. HVD maddesi

[15] Yahudi alimleri burada Yakup’un dört karısı olduğuna ve 12 sayısı dörde bölündüğünde her kadının payına 3 erkek evlat düştüğüne fakat Lea’nın dört evlat doğurarak bu paydan daha çok hisse aldığına dikkat çekmektedirler. İlgili pasaj için Kitab-ı Mukaddes; Yaratılış 29 a bakılabilir.

[16] Türkçe Çeviri ve Açıklamalarıyla TORA ve Aftara. Birinci kitap. Bereşit. S.222

[17] Müellif burada Süleyman’dan sonra M.Ö 930 ikiye ayrılmış Yahuda ve İsrail krallıklarını kastetmektedir.

[18] Kutsal Kitap Sözlüğü. Prof. Behnan Konutgan. Pastör Levent Kınran. Pastör İhsan Özbek. Dr. Mine Yıldırım. S.795.

Kavramlar: