Başlıklar
“KUR’AN’I KUR’AN İLE ANLAMA” ÇABASI İMÂNDANDIR
İMÂN; kişinin kendi gücüyle veya imkânlarıyla öyle olup olmadığını anlayamayacağı şeyler hakkında bir başkasının verdiği habere GÜVENMEK, o haberin doğruluğu hususunda kalbin tamamen karar kılması demektir. Doğruluğuna kesin olarak karar verilen bir haberin gerçek mi yalan mı eksik mi aldatmaca mı olduğunun anlaşılması ise verilen o haberin bizzat gerçekleşip gerçekleşmemesi ile mümkün olur.
Meselâ Kur’an bize öldükten sonra dirileceğimizi, yaptıklarımızdan veya yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan hesaba çekileceğimizi bize haber vermektedir. “Ölüm” denilen olayı her gün görmemize rağmen bizim bu haberi doğrulatma imkânımız yoktur. Yani şöyle yapamıyoruz; “Aramızdan birini gönderelim de gitsin bu haberin gerçekliğini araştırıp bize fotoğraf veya delil getirsin.” diyemiyoruz.
Bu noktada siz bu habere inanır ve o haberin mutlaka gerçekleşeceğine göre tavır alırsınız veya almazsınız.
İnanmayanlar konu dışıdır. İnanan kişi ise inanmakla doğru yapıp yapmadığını öldükten sonra anlayacaktır.
Tıpkı bunun gibi Kur’an’ı Kur’an ile anlamanın imânî bir zorunluluk olması ise şu şekildedir:
Vekeżâlike ce’alnâ likulli nebiyyin ‘aduvven mine-lmucrimîn(e)(k) vekefâ birabbike hâdiyen venasîrâ(n)
TDV meâli – (Resûlüm!) İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan düşmanlar peydâ ettik. Hidâyet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
Bu âyetin son cümlesine dikkat ederseniz “HÂDÎ olarak ALLAH yeter.” demektedir.
Biz de bu âyete inanıyor ve “Yeter tabii ki!” diyoruz.
İyi ama kılavuzluk konusunda Allah’ın yeterli olup olmadığını nasıl anlayacağız?
Allah’ın kılavuzluğu ve kitap
Ahirete inandığımızda öldüğümüz zaman inanmakla doğru yapıp yapmadığımızı anlayacağız ve ahirette artık ahirete inanmak diye bir şey olmayacak.
İşte bunun gibi “KILAVUZ OLARAK ALLAH YETER!” sözüne inandığımızda doğru yapıp yapmadığımızı nasıl anlarız?
Bunun tek bir yolu vardır… YÜCE ALLAH’IN KILAVUZ OLARAK YETMESİNİ YAŞAYARAK, GÖREREK, BİLEREK, ANLAYARAK, ŞÂHİT OLARAK ANLAYACAĞIZ.
Peki Allah “kılavuzluk, rehberlik” denen bu işi nasıl yapmaktadır?
Kul men kâne ‘aduvven licibrîle fe-innehu nezzelehu ‘alâ kalbike bi-iżni(A)llâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi vehuden vebuşrâ lilmu/minîn(e)
TDV meâli – De ki: Cebrail’e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah’ın izniyle Kur’an’ı senin kalbine bir hidâyet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.
Nezzele ‘aleyke-lkitâbe bilhakki musaddikan limâ beyne yedeyhi veenzele-ttevrâte vel-incîl(e)
Min kablu huden linnâsi veenzele-lfurkân(e)(k) inne-lleżîne keferû bi-âyâti(A)llâhi lehum ‘ażâbun şedîd(un)(k) va(A)llâhu ‘azîzun żû-ntikâm(in)
TDV meâli – 3, 4. (Resûlüm!) O, sana Kitab’ı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak tedricen indirmiş; daha önce de insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrat ile İncil’i indirmişti. Furkan’ı da indirdi. Bilinmeli ki, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah, suçlunun hakkından gelen mutlak güç sahibidir.
Yehdî bihi(A)llâhu meni-ttebe’a ridvânehu subule-sselâmi veyuḣricuhum mine-zzulumâti ilâ-nnûri bi-iżnihi veyehdîhim ilâ sirâtin mustakîm(in)
TDV meâli – Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.
Bunlar ve buraya almadığımız onlarca âyette Yüce Allah’ın kılavuzluğunu KİTAP göndererek yaptığı bildirilmektedir. Hatta birçok âyette kendisine kitap verilen resûllerin bile KILAVUZLUĞU kendilerine verilen o kitaba göre yapmaları emredilmekte dahası bunun dışına çıkmaları durumunda akıbetlerinin hiç de iyi olmayacağı tehditle bildirilmektedir.
Eğer Yüce Allah KILAVUZLUĞUNU kitap göndererek yapıyorsa ve en başa aldığımız FURKAN 31. âyette de “Kılavuz olarak Allah yeter.” deniyorsa o takdirde KILAVUZ olduğu onlarca âyette bildirilen KİTABIN yetmesi gerekmektedir.
Daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi Kitab’ın yetmemesinin KUSURU onu getiren resûllerin hânesine değil Yüce Allah’ın hânesine yazılacaktır.
Çünkü bakın şu âyette ne denmektedir:
Leyse ‘aleyke hudâhum velâkinna(A)llâhe yehdî men yeşâ(u)(k) vemâ tunfikû min ḣayrin feli-enfusikum(c) vemâ tunfikûne illâ-btiġâe vechi(A)llâh(i)(c) vemâ tunfikû min ḣayrin yuveffe ileykum veentum lâ tuzlemûn(e)
TDV meâli – (Ya Muhammed!) Onları doğru yola iletmek sana ait değildir. Lâkin Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir. Yapacağınız hayırları ancak Allah’ın rızasını kazanmak için yapmalısınız. Hayır olarak verdiğiniz ne varsa, karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.
(NOT: Bu âyetin mealinin başına parantez içinde eklenen “YA MUHAMMED!” ifadesinin aslında âyette olmadığına dikkat edelim.)
Bu âyette gâyet açık bir şekilde “ONLARIN KILAVUZLUĞUNU YAPMAK SENİN ÜZERİNDE DEĞİLDİR.” denmektedir.
O halde eğer kılavuzluğu Allah üstlenmişse ve bu kılavuzluğunu da KİTAP göndererek yaptığını söylemişse ÜSTÜNE bu kılavuzluğun yeterli olduğunu eklemişse DEDİĞİNİ İSPATLAMASI VE KILAVUZLUĞUNUN YETMESİ GEREKMEKTEDİR.
“Kılavuzluk” denilen şeyin yeterli olup olmadığı bir çırpıda anlaşılmaz. Onunla yolculuk yapmalı, onun yeterliliği uğradığınız duraklarda onun size verdiği bilgilerle, tehlikesiz yol güzergâhlarını seçmesiyle, sizi tehlikelerden korumasıyla anlaşılır. Yani kılavuzun yeterli olup olmadığını anlamanızın bir tek yöntemi vardır… ONUNLA YOLCULUK ETMEK.
Onunla yolculuğa çıkmayanın, onunla yola düşmeyenin onun yeterli bir kılavuz olup olmadığını anlaması asla mümkün değildir.
AMA onunla yolculuğa çıkmadan önce, NEREYE YOLCULUK YAPTIĞINIZA KARAR VERMENİZ GEREKMEKTEDİR.
Onunla yolculuğa çıkmadan önce sorulması gereken soru şudur… NEREYE?
Eğer kişi Kur’an’ın yeterli bir kılavuz olduğuna inanarak peşine takılmışsa ve yolun sonunun MUASIR MEDENİYETLER SEVİYESİNE çıkacağını hedeflemişse YANILMIŞTIR. Çünkü Kur’an kimseyi oraya götürmez ve hatta bunu varılacak bir hedef olarak bile görmez.
Kur’an bu amaçla peşine takılan kişiyi hayal kırıklığına uğratır.
Kur’an’ı kılavuz edinmekle dünyanın en güçlü ülkesi, toplumu, kişisi haline gelmek hedefleniyorsa kişi YANILMIŞTIR. Kur’an; zenginliği ve gücü insanın bir dakikasını harcayacağı bir hedef olarak bile görmez.
Kur’an’ı kılavuz edinmekle teknolojik ve bilimsel açıdan dünyanın en gelişmiş ülkesi olmak hedefleniyorsa kişi yanılmıştır. Kur’an insanı bunlara ulaştırmak için parmağını bile kıpırdatmaz.
Kur’an’ın tek bir hedefi vardır:
Kur’an ile yolculuğa çıkmak
ALLAH TARAFINDAN İNSAN OLARAK YARATILAN İNSANIN HAYAT YOLCULUĞUNDA İNSAN KALMASINI SAĞLAMAK.
Onun, yaratılıştan gelen ORİJİNAL hâlini bozmadan yaşamasını sağlamak.
Feekim vecheke liddîni hanîfâ(en)(c) fitrata(A)llâhi-lletî fetara-nnâse ‘aleyhâ(c) lâ tebdîle liḣalki(A)llâh(i)(c) żâlike-ddînu-lkayyimu velâkinne ekśera-nnâsi lâ ya’lemûn(e)
TDV meâli – (Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.
İnsan istemese de doğduktan sonra YAŞAM denilen bir YOLA düşmektedir.
Bu yaşam yolunda İNSAN doğup insan kalabilmek bir günde anlaşılacak bir mesele değildir. Kişi insan kalıp kalmadığını yaşadıkça, zorluk, kolaylık, neşe, sevinç, hüzün, keder, korku vs. gibi durumlarla karşılaştıkça anlar.
Her insan bunlarla karşılaşmadan kendisini İNSÂNÎ değerlere sahip sayar. Fakat bu durumlarla karşılaştığında İNSANA yakışmayan tavırlar alır.
İnsan korkuyla karşılaşmadan insan gibi korkup korkmadığını anlayamaz, insan bollukla karşılaşmadan insânî değerleri muhâfaza edip etmediğini anlayamaz, insan yoklukla karşılaşmadan insânî değerleri koruyup koruyamadığını anlayamaz.
Yani İNSAN KALMAK BİR YOLCULUK İŞİDİR. VE İŞTE TAM DA BU YOLDA KILAVUZ KUR’AN’DIR. AMACI İSE İNSANIN İNSAN KALMASINI SAĞLAMAKTIR.
Kur’an bizi bir yolculuğa çıkarmamaktadır. O bizi ZATEN düştüğümüz yaşam yolunda en iyi kılavuzun kendisi olduğuna çağırmaktadır.
Onu kılavuz edindiğimizde vaatleri arasında zenginlik, refah, gelişmişlik, rahatlık vs. gibi şeyler yoktur.
Tam tersi açlık, yokluk, zorluk, sıkıntı, yalnızlık, dert vâdetmektedir.
Çünkü İNSAN kalmak şu soruyu sormakla olur… NEDEN İNSAN KALAYIM Kİ?
Neden insânî değerler denilen saçmalığa inanayım ki? Böyle olmanın zorluğuna neden katlanayım ki? İnsan kaldım diyelim, elime ne geçecek?
İşte burada tek bir vaat vardır: CENNET.
Hem de öyle hayal edilen bir cennet değil… Kapısında son model arabaların beklediği, her odasında ebeveyn banyosu olan şâhâne döşenmiş, süslemeleri altından olan, devâsâ bahçeleri olan bir cennet değil.
En lüks yeri ırmak kenarlarındaki gölgelikler olan, çadırlarda yaşanan, son derece mütevâzî bir cennet…
AMMA! BOŞ SÖZÜN OLMADIĞI, HERKESİN AĞZINDAN ÇIKAN SÖZÜN DEĞERİNİ BİLDİĞİ, KİMSENİN DİĞERİNİ KISKANMADIĞI, KİMSENİN ART NİYET TAŞIMADIĞI, KİMSENİN BİR DİĞERİNE TAHAKKÜM KURMAK İÇİN HAKÎKATİ ÇARPITMADIĞI, KİMSENİN ZENGİNLİĞE DEĞER VERMEDİĞİ, EN DEĞERLİ ŞEYİN EN MÜTEVÂZÎLİK OLDUĞU BİR CENNET.
YALANIN OLMADIĞI, KİMSENİN BİR ŞEYİ ELDE ETMEK İÇİN YALAN SÖYLEME İHTİYACI HİSETMEDİĞİ BİR CENNET.
İNSANIN GÜVENİLEN VE GÜVENEN OLDUĞU VE HEM GÜVENMENİN HEM DE GÜVENİLİR OLMANIN HAKKINI VERDİĞİ BİR CENNET.
Kur’an’ın amacı insan kalmak
İşte insan hayat yolcuğunun sonunda eğer böyle bir yeri gitmeye değer, bunları da varmaya değer bir hedef görüyorsa o zaman tek kılavuz vardır; KUR’AN… İşte bu hedefte Kur’an’ın yeterli donanıma sahip bir kılavuz olup olmadığı yaşadıkça ortaya çıkacaktır.
Yani yolda yürüdükçe anlaşılacaktır. İnsanı bu hedefe götürürken eğer vâdettiklerinin dışında bir şeyle karşılaşırsak, eğer onun baş edemeyeceği bir durumla karşılaşırsak o zaman bu kılavuz yetersiz bir kılavuz demektir.
Hayat yolunun neresinde olursanız olun Kur’an’ın peşine takıldığınızda peşînen onun yeterli bir kılavuz olduğuna inanmanız gerekmektedir. Onun yeterli bir kılavuz olup olmadığı sadece yaşadıkça ortaya çıkacaktır.
İşte “Kur’an’ı Kur’an ile anlamak” bu PEŞÎNEN içselleştirilen inancın gerektirdiği İMÂNÎ bir zorunluluk olma vasfını bu durumdan kazanmaktadır.
Çünkü Kur’an bu yolculukta KENDİ KILAVUZLUĞUNUN YANINA, YÖRESİNE, ARKASINA, ÖNÜNE, ÜSTÜNE, ALTINA BAŞKA BİR ŞEYİN KONULMASINI ŞİDDETLE REDDETMEKTEDİR.
O halde KENDİSİ yetmeli, kendisi bizi hayal kırıklığına uğratmamalıdır.
Aslına bakılırsa Kur’an’ın bizi hayal kırıklığına uğratmayacağına ve bir gün bile yetersiz kalmayacağına dâir İNANÇ da peşînen bir inançtır.
Yolculuğa çıkmadan, yolda engellerle karşılaşmadan onun yeterli olup olmadığına şahit olmak mümkün değildir zaten.
İnsan türünün hayat yolculuğunda edindiği her düşünce sistemi aslında o kişinin kılavuzudur zaten.
Burada yapılması gereken tek şey edinilen kılavuzların NEREYE götürdüğünü görmektir.
Vemâ huve bikavli şeytânin racîm(in)
TDV meâli – O lânetlenmiş şeytanın sözü de değildir.
Fe-eyne teżhebûn(e)
TDV meâli – Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz?
İn huve illâ żikrun lil’âlemîn(e)
Limen şâe minkum en yestekîm(e)
TDV meâli – 27, 28. O, herkes için, sizden doğru yolda gitmek isteyenler için bir öğüttür.
Evet, sorulması gereken ilk soru… “NEREYE?” sorusudur.
İnsanı cennete götüren tek kılavuz Kur’an’dır… Başka kılavuzların hiçbirinin böyle bir hedefi yoktur.
İnsanı cennete götürürken insanlığından etmeyen tek kılavuz Kur’an’dır.
İşte bu bir İNANÇTIR… O inancın doğru olup olmadığı yaşarken ve öldükten sonra görülecek ve anlaşılacaktır. Gördükten sonra zaten imân gerekmeyecektir.
Fakat yaşarken Kur’an’ın tek bir kez bile olsa YETMEMESİ durumunda yolun sonunda varacağımızı söylediği yere karşı da GÜVENSİZLİK oluşur.
Bu dünyada bizi hayal kırıklığına uğratan bir kitabın ölümden sonrası için bizi yine hayal kırıklığına uğratmayacağını kimse söyleyemez, garanti edemez.
O halde böylesine büyük iddiaları olan bir kitabın her durumda YETMESİ gerekmektedir. Bunu anlamanın ise bir tek yolu vardır: ONU OKUMAK!
Bir önceki yazıda da belirtmiştim… Tam bu durumda iki tavır takınılır… Geçersiniz Kur’an’ın karşısına ve “HELE SEN NE KADAR YETERLİSİN ONU BİR GÖSTER DE ONDAN SONRA SENİ KILAVUZ EDİNİP EDİNMEYECEĞİME KARAR VERİRİM.” dersiniz.
Veya “HİÇBİR ŞEYİNİ BİLMİYORUM, DİLİNİ DE ANLAMIYORUM AMA SENİN HER DURUMDA YETERLİ BİR KİTAP OLDUĞUNA PEŞÎNEN İNANIYORUM… Sen beni yanıltamazsın, sen beni yarı yolda bırakamazsın, sen beni aldatamazsın, sen beni karanlığa mahkûm edemezsin, sen beni yalnız bırakamazsın, sen beni çıkmazlara götüremezsin ÇÜNKÜ SEN ALLAH’IN KİTABISIN.” dersiniz…
İkincisine “İMÂN” derler.
Felâ ta’lemu nefsun mâ uḣfiye lehum min kurrati a’yunin cezâen bimâ kânû ya’melûn(e)
Müminin göz aydınlığı ve dua
T.Diyanet (yeni) meâli – Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez.
Bu âyette “GÖZ BEBEĞİ OLACAK MÜKÂFATLAR” denmektedir. Şimdi şöyle bir soru soralım… BİR MÜMİN İÇİN GÖZ AYDINLIĞI / GÖZ BEBEĞİ OLACAK MÜKÂFAT NEYLE İLGİLİ OLABİLİR?
İşte sorun tam da burada başlıyor… Evet Yüce Allah gözlerin görmediği nice karşılıklar var diyor… Bu söz bizi bir beklenti içine sokuyor… Eğer bu sürprizlerden beklentilerimiz kapısında son model arabaların olduğu, yediğin önünde yemediğin ardında, havuzlu, jakuzili, altın kaplamalı tuvaletleri, son derece pahalı teşrîfatı olan dubleks, tripleks villalar ise BÜYÜK BİR SORUN VAR demektir.
Bir müminin gözünü ne aydınlatır?
Bir müminin gözlerini ışıl ışıl hâle getiren ne olabilir?
Altın? Mal? Mülk? Servet? Kadınlar/erkekler? Şehvet? İpek elbiseler? Altın bilezikler?
Bunlar müminin gözünü parlatan, göz aydınlığı olacak, göz bebeği olacak şeyler midir?
Yüce Allah’ın âyette belirttiği mümin için ‘KURRETİ AYNİN’ olacak şeylerin bunlarla en ufak bir ilgisi olması bile çok düşük seviye olacaktır.
Bir müminin gözünü aydınlatacak mükâfat insanın yaşamak için insanlığından ödün vermediği bir yaşamdır.
Sözler öyle anlam yüklü olacak ki duyan müminin gözü aydınlanacak. Yaşamak o kadar hakîkî olacak ki nefes alan müminin gözü aydınlanacak. Görüntüler o kadar hakîkî olacak ki müminin gözü parlayacak. İNSAN OLMAK O KADAR HAKÎKÎ OLACAK Kİ İNSANIN YÜREĞİ AYDINLANACAK.
Bir müminin göz aydınlığı; insan olmanın, insan kalmanın kolay ve yapılabilir olduğu bir yaşama kavuşmaktır.
Bu dünyanın sahte ve şeytânî düzenlerine İNSAN KALMAMIZI ZORLAŞTIRDIĞI İÇİN, İNSAN KALARAK YAŞAMA İMKÂNLARIMIZI ELİMİZDEN ALDIĞI İÇİN KARŞIYIZ!
Bu alçak düzenler insanın insan kalmasının önünü tıkıyor.
İnsanı aşağılık bir hamam böceğine çevirerek yaşamaya zorluyor. Karakterini, iç dünyasını, değerlerini târumar ederek yaşamaya zorluyor.
Bu şeytânî düzenlerde bir çakal, tilki, kurt, kaplan, sıçan, tavuk, keçi, koyun gibi yaşamak mümkündür. Hatta bunlara dönüşerek yaşandığında bu yaşamdan zevk almak da mümkündür. AMA İNSAN OLARAK, İNSAN KALARAK BU ŞEYTÂNÎ DÜZENLERDE YAŞAMAK, NEFES ALMAK ASLA MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Demokrasi, kapitalizm, komünizm, sosyalizm, egzistansiyalizm veya başka tür zıkkımların insana insan olarak yaşama imkânı vereceğini sanmak, şeytandan ebraillik yapmasını beklemeye denktir.
Allah’ım, biliyorum, şimdi söyleyeceklerim sadece bir sözdür ve sen sözlere yürekte, akılda, vicdanda, tasavvurlarda karşılığı varsa değer verirsin… Ben Sana razıyım Allah’ım. Ben senin kitabına razıyım Allah’ım. Biliyorum benim rızalığıma ne senin ne de kitabının ihtiyacı yoktur. Çünkü sen de kitabın da AZÎZDİR. Ama Ya Rab, ben muhtacım, ben aziz değilim, ben ĞANİ değilim, ben Fukarayım… Ya Rab, kitabını kılavuz edinince ona değer katmadığımı tam tersi onunla değer kazandığıma imân ediyorum… Fakat Allah’ım kendimi sana şikâyet ediyorum, güçsüzlüğümü sana arz ediyorum, çaresizliğimi sana arz ediyorum… Eksiğim, kitabına lâyık bir yolcu olamıyorum, kervandan kovma beni. Kitabın eteğine parmak uçlarımla tutunmuşum, ha koptu kopacak parmaklarım. Ya Rab, parmaklarımla değil dört elle ayaklarıyla, içiyle, dışıyla kitabına sarılmak istiyorum, ne olur beni kitabının üstünü kirleten bir mikrop durumuna düşürme!
- Ya Rab, kulların kullara kulluk ettiği bir dünyada sadece sana kul olmanın yüceliğini kavrayamadığım için, onun gereğini yerine getiremediğim için kovma beni. Senin adına yemin ediyorum ki tüm kalbimle yeryüzündeki hiç kimsenin senden başkasına kul olmasına razı olmadım, olmayacağım. Fakat gücüm yetmiyor, tâkatim kesiliyor, aklım ermiyor. Kendisini bile yola sokmaktan aciz olan ben Kur’an’ın ne muhteşem bir kılavuz olduğunu anlatamıyorum. Anlatmayı bırak her anlattığım ona gölge oluyor… Ey çaresizlerin çaresi, senden başka kapım mı var ki akıl dileneyim, senden başka çare mi var ki çare arayayım. Verdiğin hayatı yük haline getirip altında eziliyoruz. Ya rab, nefes almanın bu kadar zor olduğunu bilmiyordum öğrendim, gül bahçelerinde eziyet çekmeyi, gülün kokusundan hüzün duymayı öğrendim. Fakat ya RAB senden başkasına razı olmayı, kitabından başkasına razı olmayı bana öğretme, sen zaten öğretmezsin, benim bunu öğrenmeme müsaade etme. Eğer bir an olsun aklımdan dahî geçirirsem AL CANIMI!
Beni senden başkasına razı olmuş biri olarak YAŞATMA!
Her şeyin başım üstüne. Yalnızlıksa çekerim, acıysa katlanırım, yokluksa sabrederim. Bir tek gün dahî senin başıma getirdiklerinden şikâyet edersem YAŞATMA beni!
Gözlerim senin âyetlerinden başkasına hayran bakarsa KÖR ET!
Sen Allah’sın; sana İlâh olmak, GANİ olmak yakışıyor ama ben kulum; bana FUKARA olmak yakışıyor… Senden başkasının Fukarası olursam PARÇA PARÇA ET BENİ!
YA RAB, şu fukaralığımla sana bir tek fukaralığımın sözünü veriyorum. Ben senden başkasına Fukara olmamaya karar verdim. Fukaralığımı KABUL ET!