Kuran Olmadan Kendin Olman Iyi Kalman Imkansiz

KUR’AN OLMADAN ‘KENDİN’ OLMAN, ‘İYİ’ KALMAN İMKÂNSIZ

Zübeyr’in, hanımlarını, çamaşır asılan çubukları, üzerlerinde kıracak şekilde dövdüğü ve bunu sıklıkla tekrarladığı aktarılmaktadır.

KAYNAK: (Abdurrezzâk, Ebû Bekr Abdurrezzâk b. Hemmâm es-San’ânî (211/827), el-Musannef, I-XII, thk: Habîburrahman el-’Azamî, el-Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut 1970, IX, 442; İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed el-Kûfî (235/849), el-Musannef, I-XVI, thk: Hamed b.Abdillah-Muhammed b. İbrahim, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 2004, VIII, 401.)

Onun hanımı Esmâ bnt. Ebî Bekrʼi sıkça sert bir şekilde dövmesi nedeniyle Esmâ’nın, Hz. Ebû Bekr’e kocasını şikâyetine, babası sabırlı olmasını tavsiye ederek cevap vermişti.

(KAYNAK:İbn Asâkir, Ebu’l-Kâsım Ali b. el-Hasan b. Hibbetillah b. Abdillah (571/1175), Târîhu Medîneti Dimeşk, thk: Ebû Saîd Ömer b. Ğarâme el-Amrâvî, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1995-1999, LXIX, 16.)

Hz. Ömer’in de hanımlarını, hizmetçilerini dövdüğü rivâyet edilmektedir.

(KAYNAK: Abdurrezzâk, Musannef, IX, 441; İbn Ebî Şeybe, VIII, 401.)

Hz. Peygamber’in azatlısı Selmâ, eşi Ebû Râfi’den dayak yediğini Hz.Peygamber’e ilettiğinde o, Ebû Râfi’ye bunun nedenini sormuş, “Karım bana eziyet ediyor” deyince de Selmâ’ya, eşine nasıl eziyet ettiği sorusunu yöneltmişti. Selmâ’nın verdiği cevap kadınların ne kadar basit meseleler yüzünden dayak yiyebildiklerine bir örnek teşkil etmektedir. Selmâ, eşi namaz kılarken abdestini yenilemesi gerektiğini söylemiş ve bu nedenle dayak yemişti. Olayı duyan Hz. Peygamber de, Selmâ’nın iyi bir şey yaptığını, onu dövmemesini kocasına ifade etmişti.

(KAYNAK: İbnu’l-Esîr, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed (630/1232), Üsdü’l-Ğâbe fî Ma’rifeti Sahâbe, I-VIII, thk, tlk: Ali Muhammed el-Muavvız-Âdil Ahmed Abdulmevcûd, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1996, VII, 148-149.)

Temîme bnt. Vehb isimli bir kadın, Rifâa adlı eşinden boşandıktan sonra Abdurrahman b. Zübeyr el-Kurazî ile evlendi. Kadın bir gün Hz. Âişe’ye gidip bedenindeki bir morartıyı göstererek eşini şikâyet etti. O sırada orada bulunan kadınlar birbirlerine destek verici sözler söylerken Resulullah gelmiş, Âişe ona, “Mümin kadınların çektiğinin benzerini hiç görmedim. Şu kadının vücudundaki morluk elbisesinin renginden daha koyu” diyerek kadını göstermişti. Bu arada karısının Resulullah’ın yanına geldiğini duyan Abdurrahman da başka bir hanımından olan iki oğluyla beraber oraya geldiğinde Hz. Peygamber’in olayı sorması üzerine o, karısının kendisiyle birlikte olmak istemediğini ve bu nedenle ona vurduğunu söyleyerek kendisini savundu. Kadının eşiyle beraber olmak istememesinin nedeni ise eski kocasını sevip ona dönmek istemesi olduğu ortaya çıkmıştı.

(KAYNAK: Buhârî, Libâs: 23.)

Enes b. Mâlik, annesi Ümmü Süleym’in, üvey babası Ebû Talhâ ile birlikte yaşadığı eve gittiğinde Ebû Talhâ’nın, annesinin üzerine kapıyı kapatıp onu dövdüğünü görmüş, “Bu ihtiyardan ne istiyorsun?” diyerek tepki göstermişti.

(KAYNAK: Rudânî, Muhammed b. Süleymân (1094/1683), Cemu’l-Fevâid min Câmii’l-Usûl ve’l-Fevâid, I-IX, trc: Hüseyin Yıldız, Ocak Yay., İstanbul 2011, IV, 113.)

Eşinden dayak yiyen Cemîle bnt. Abdillah’ın kardeşi de eniştesini Resulullah’a şikâyet etmişti.

(KAYNAK: Nesâî, Talâk: 53.)

Zübeyr b. Avvâm, eşi Esmâ bnt. Ebû Bekr’i dövdüğü bir seferde Esmâ bağırmış, annesinin sesini duyan Abdullah b.Zübeyr ise, onu babasının elinden almaya yeltenmişti. Zübeyr, Abdullah’a, annesini elinden almaya çalışırsa onu boşayacağını söylemişse de babasının tehdidine karşılık Abdullah annesini kurtarmış, Zübeyr ise tehdidini uygulayarak hanımını boşamıştır.

(KAYNAK: İbn Asâkir, LXIX, 17.)

Âişe, “Biz Medine’ye giderken Beydâ’da gerdanlığım düştü. Hz. Peygamber, devesini çökerterek indi, başını kucağıma koyarak uyudu. Ebû Bekr gelip beni kuvvetli bir şekilde tekmeledi ve “Bir gerdanlık için insanları yolundan ettin” dedi. Tekme canımı yakmasına rağmen Resulullah dizimde uyuduğu için ölü gibi hareketsiz durdum.

(KAYNAK: Buhârî, Tefsîr: Mâide 3.)

Bir seferinde de Hz. Peygamber, eşi Hz. Âişe ile aralarında geçen bir tartışmayı Hz. Ebû Bekr’e anlattığında, babası elini kaldırıp Âişe’nin göğsüne vurmuş, yaşanan hâdise Resulullah’ın ağrına gitmiş ve Ebû Bekr’e, “Ben böyle yapman için sana şikâyet etmedim” demişti.

(KAYNAK: Abdurrezzâk, Musannef, XI, 431.)

“Cariyelerinizi dövdüğünüz gibi hanımlarınızı dövmeyin”

(KAYNAK: Abdurrezzâk, Musannef, IX, 442; İbn Ebî Şeybe, VIII, 401. Ayrıca bkz. İbn Sa’d, Muhammed b. Sa’d b. Meni’ el-Hâşimî el-Basrî (230/845), Kitâbu’t-Tabakâti’l-Kebîr, I-XI, thk: Ali Muhammed Ömer, Mektebetü’l-Hancî, Kahire 2001, X, 194.)

Velîd b. Ukbe’nin hanımı Hz. Peygamber’e gelip, “Velîd beni dövüyor” diye şikâyette bulunmuş, Resulullah da ona, “Git, ona seni himayeme aldığımı söyle” demişti. Kısa bir süre sonra kadın yine gelerek kocasının onu eskisinden daha fazla dövmeye başladığını söyleyince Resulullah, elbisesinin kenarından bir ip demeti alıp kadına verdi, “Bunu ona göster ve Resulullah beni himayesine aldı de” dedi. Yine kısa bir süre sonra kadın tekrar gelip, “Beni daha fazla dövdü” diye şikâyetini yineleyince Resulullah, ellerini kaldırarak, “Allahım! Velîd’i sana havale ediyorum, bana iki kez karşı geldi”

(KAYNAK:Rudânî, IV, 114.)

Allah’ın dinini geçmişte yaşamış (sahabe-tabiin, etba tabiin vs. gibi) insanları kusursuz gösterip kutsallaştırmak, onların dirayetlerini ve rivayetlerini dinin temeli gibi göstermek isteyenlerin iki yüzlülüğü tiksindirici seviyeleri çoktan aşmış durumda çünkü sahabe ve onlardan sonraki dönemlere ait kadınlara yönelik:

  • Fiziksel şiddet
  • Cinsel istismar
  • Cinsel şiddet (tecavüz)
  • Ekonomik şiddet
  • Ekonomik istismar
  • Manevi şiddet
  • Manevi istismar
  • Kişilik haklarına saldırı

gibi konulardaki yüzlerce rivayeti es geçerek meseleye yaklaşmaları, sahabeyi ve tabiini (ve sonrakileri) birer sevgi pıtırcığı olarak göstermeleri dayanılacak gibi değil.

Sadece Medine döneminde kayda geçmiş (onlara göre sahih) onlarca vaka var, üstelik bu vakaların büyük bir kısmı “itiraf” şeklinde yani erkek itiraf edince ortaya çıkan olaylar. PEKİ YA ORTAYA ÇIKMAYANLAR, erkeklerin itiraf etmediği, istismara uğrayan kadınların da utancından söyleyemedikleri?

Sahabe rivayetlerinin çifte standardı

Hamile olmasına rağmen kocasından şiddet gördüğünden dolayı düşük yapan kadınlara dair en az 20 rivayet bulunmakta. Peki ya bunlar ne olacak?

Tecavüze uğrayan hür kadınlar, ulu orta hemen herkes tarafından elleme, öpme, sarılma gibi iğrenç saldırılara maruz kalan yüzlerce cariye ne olacak?

Artık dayanılmaz boyutlara varan iki yüzlülük günümüz Müslümanının karakteri haline gelmiş. Bu iki yüzlülüklerini ya “Oradaki ‘darabe’ şiddetle vurmak değil, misvakla ‘pıt, pıt, pıt’ diye vurmak.” diyerek ya da “Oradaki ‘darabe’ fiili ‘vurmak’ değil, ‘ayrılmak’.” diyerek izhar ediyorlar. Böyle yaparak kendi vicdanlarında evire çevire düzgün bir hâle getirdikleri iki yüzlülüklerini katlanılabilir bir hâle getirmeye çalışıyorlar.

Ne yapsalar boş, bu iki yüzlülük katlanılabilir gibi değil!

Böyle davranan ahmaklar istiyorlar ki herkes kendileri gibi ahmak olsun yani onlara göre dindar olmak onlar gibi ahmak olmaktır.

Rivayetleri dinin temeli haline getirerek aslında kendi dönemlerinde bile herkesi ilgilendirmeyen meseleleri tüm insanlığın kıyamete kadar çözemeyecekleri sorunları olarak kabul etmelerini istiyorlar.

Bu meseleler

  • FIKHİ
  • SİYASİ
  • İTİKADİ
  • USULİ

alanlarda ve farklı boyutlarda ortaya çıkıyor.

Mesela, “eşyada asıl olanın ibaha olduğu” söylemi kendisini fıkhi alanda; Ebubekr ile başlayan Osman’da yükselişe geçen, Ali’de zirve yapan “imamet” meselesi kendisini siyasi alanda; rivayetlerin dinde kaynak olacağı ise kendisini itikadi alanda göstermekte. Oysa bu sorunların hiçbiri İSLAM’IN veya KUR’AN’IN sorunu değildir. Bu sorunların hiçbiri Kur’an’ın ortaya çıkardığı sorunlar değildir.

Bunlardan bize ne?

Neden bu sorunları biz üstlenmek ve çözüm üretmek zorundayız?

Neden bunları ebedi bir kambur gibi sırtımızda taşımalıyız?

Neden günümüzde yaşayan herhangi biri bu sorunları çözmeden sağlıklı bir İslam’a sahip olamasın?

Neden geçmişlerin hayatları lanetli bir hayalet gibi bizim hayatımızda dolaşsın?

Rivayetlerin itikadi sonuçları ve tartışmalar

Neden biz kendimiz olamıyoruz?

Neden biz kendimizi, sadece kendimizi gerçekleştiremiyoruz?

Allah, resulüne ve resullerine dair söylenmesi gereken her şeyi söylemiş, risaletine dair olması gerekenlerin hepsini uzun uzadıya açıklamış; daha biz neden bunlarla yetinmiyoruz?

Neden biz “sahabe” gibi olmak zorundayız. NEDEN BİZ KENDİMİZ OLAMIYORUZ?

Kur’an mekân ve zaman farkı gözetmeksizin annesinden doğan her bir insana kendi ama sadece kendi olma, kendini gerçekleştirme imkânı verirken ya dini rivayetler ya seküler rivayetler yüzünden neden biz bu imkânı elimizin tersiyle itiyoruz?

Yorulduk, çok yorulduk. Kendimiz olamamaktan, yarış atları gibi sahte yarışlarda sahte idealler uğruna kan ter içinde koşmaktan yorulduk.

Yahu bu, bu kadar zor mu? Bu, bu kadar imkânsız mı? BİZ SADECE İYİ OLMAK, İYİ KALMAK VE İYİ OLARAK YAŞAYIP ÖLMEK İSTİYORUZ… Bu, bu kadar zor mu?

Kur’an merkezli kimlik ve sahabe baskısı

Bir “DİN” sunumu var ki İYİ OLMAK İMKÂNSIZ.

Bir “DİNSİZLİK” sunumu var ki İYİ OLMAK İMKÂNSIZ.

Yahu dine inansan da iyi olamıyorsun, dinsiz olsan da iyi olamıyorsun. NE YANİ, İYİ OLMAK İMKÂNSIZ MI?

Din yerine kendi hayallerini, dinsizlik yerine kendi egolarını koyanların “İYİ” tanımlamalarından sadece kötülük çıktığını anlamak için daha ne olması lazım?

Allah ‘insan’ yarattı, onu yalnız bırakmadı, onu tabiatı anlayacak şekilde donattı, ona tüm değerlere maruz kalacağı dilleri öğretti, resuller eliyle onlara karanlıklarda kalmaması için kitap gönderdi. İyi olmak, iyi kalmak ve iyi olarak yaşayıp ölmek isteyenlere şüphe duymadan, “Acaba?” demeden güvenle sarılacakları bir kulp gönderdi. Yahu bunu kabul etmek bu kadar mı zor?

Neden bu girift, karışık, çözümü zor, çok az insana hitap eden, kolaylıkla yaşanamayan olmak zorunda… Neden bu sade, gösterişsiz, kolay ve karmakarışık uzantılardan uzak olamıyor?

Neden yahu neden? Neden doğradığı soğanın acısıyla evlatlarına yemek pişirmek için çaba sarf eden bir annenin iyi olmasına, bu yemek yetmiyor?

Neden, kanıyla canıyla süzdüğü sütüyle bebesini emziren bir genç anne sırf bebesini emzirmesinden dolayı iyi olamıyor?

Neden alnından terler akıta akıta emek sarf eden bir kanalizasyon işçisi sadece bundan dolayı iyi olamıyor?

Niye yahu niye? Niye iyi olmak için bizim sade ve basit hayatlarımız yeterli olamıyor?

Niye iyi olmak için Şafi, Gazali, Razi, Debusi ve daha bilmem kim gerek?

Bizim kendi başımıza iyi olmamız bu kadar zor mu ki herkes güya iyi olmamız için bize yardım ediyor?

Niye yahu niye? Niye iyilik kaya gibi, dağlar gibi açık ve ortada değil de kılı kırk yarar incelikte, keskin bir kılıç gibi olmak zorunda?

Niye yahu niye? Niye yaşamak bu kadar zor olmak zorunda?

Niye yahu niye? Niye kötüler kendinden emin ve özgüvenli; iyiler ürkek, şüphe içinde ve kararsız olmak zorunda?

Niye yahu niye? Niye ben “Kur’an, sadece Kur’an, tek başına Kur’an!” demekle iyi olamıyorum? Neden benim iyi olmam için bu yeterli değil?

Ne yaparsanız yapın… Şu gözler bir kere Kur’an’ı gördü artık, şu akıl bir kere Kur’an’a “Merhaba!” dedi artık, şu eller bir kere Kur’an’ı tuttu artık, şu gönül bir kere Kur’an’a âşık oldu artık… Bundan sonra ondan başkasına bakarsam, ondan başkasıyla düşünürsem, ondan başkasına yapışırsam, ONDAN BAŞKASINI SEVERSEM, KANIM KURUSUN!

Kavramlar: