Başlıklar
KUR’AN YABANCI DİLDE DEĞİLDİR
Hem Müslümanların hem de Müslüman olmayanların tarih yani geçmiş bilgilerini, o konuda oluşmuş dini müktesebat (İslam tarihi – Yahudilik tarihi – Hıristiyanlık tarihi) veya seküler müktesebat üzerinden oluşturmaları sadece tarih yani geçmiş bilincinde bir sapmaya neden olmamıştır. Bu sapma iğneden ipliğe her konuda kendisini göstermiş hemen her konuya az veya çok menfi yönde etki etmiştir.
Bu tarih anlayışından menfi yönde etkilenen konulardan biri de Kur’an’da yabancı kelime olup olmadığı meselesidir. Müslüman ulema her konuda olduğu gibi bu konuda da ihtilaf etmiş ve üç gruba ayrılmıştır:
- KUR’AN’DA YABANCI KELİME OLMADIĞINI SAVUNANLAR (Mesela; Şafii, Taberi, Bakıllani, Ebu Ubeyde)
- KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER OLDUĞUNU KABUL EDENLER (Mesela: Amr b. Şurahbil, Said b. Cübeyr, Ata b. Ebi Rebah, Sibeveyh, Cüveyni)
- BU KONUDA UZLAŞMACI TAVIR TAKINANLAR
Ulemanın farklı görüşleri
Kur’an’da yabancı kelimeler olduğunu savunanlar delil olarak Kur’an’da geçen “İbrahim, İsmail, İshak, Musa vs.” gibi isimleri ileri sürerlerken, Kur’an’da yabancı kelime olmadığını savunanlar ise Kur’an’da geçen ‘Kuranen arabiyyen’ (Arapça Kur’an) ifadelerini ileri sürmüşlerdir. Fakat fikirler böylesine siyah-beyaz olacak şekilde birbirlerine karşı olmalarına rağmen her üç grup da tarih hususunda aynı şeyleri söylemektedirler. Musa’nın İbrani, İsa’nın Arami, Muhammed’in Arap olduğu hususunda hepsi de aynı şeyi söylemektedir. Hepsine göre Yüce Allah Musa’ya İbranice, İsa’ya Aramca ve Muhammed’e Arapça kitaplar göndermiştir.
Yine hepsine göre bu kitapların dili ne olursa olsun o kitaplar sadece İbranilere, Aramilere veya Araplara değil tüm insanlığa gönderilmiştir. İşte bu durum şöyle bir tabloyu ortaya çıkarmaktadır.
- Musa zamanında İbranice bilmeyenler de İbranice bir kitaptan sorumlu tutulmuşlardır.
- İsa zamanında Aramca bilmeyenler de Aramca bir kitaptan sorumlu tutulmuşlardır.
- Muhammed zamanında Arapça bilmeyenler de Arapça bir kitaptan sorumlu tutulmuşlardır.
Bu kitaplar içindeki yabancı kelimeler bizzat o dilleri konuşanlar tarafından böylesi bir sorun oluşturuyorsa Arapça bilmediği halde Arapça bir kitaptan sorumlu tutulanlar ne yapacaktır? Madem kitabın dilinin ne olduğu hiçbir önem taşımamaktadır ya da dünyadaki diğer insanlar da o kitabın dilini bilip bilmemeleri fark etmeden sorumlu tutulmaktadır o halde Kitab’ın içindeki kelimeler kime göre “yabancı” kime göre “yabancı” değildir? Meselâ, şu an dünyada Arapça olmayan bir dili konuşan “İngilizlere, Fransızlara, Türklere, Kürtlere, Çinlilere, Japonlara, Malezyalılara kısacası Arapça konuşan 300 milyon haricindeki tüm insanlara göre Kur’an’daki kelimelerin tamamı YABANCI değil midir?
Eğer Yüce Allah’ın gönderdiği kitaplardaki kelimelerin yabancı olması veya olmaması kitabın kendisine gönderildiği muhatapları açısından ele alınacaksa, bu kitaplar tüm insanlığa gönderilmiştir. O halde insanlığın büyük çoğunluğuna göre bu kitapların sadece birkaç kelimesi değil tüm kelimeleri yabancıdır.
Yok eğer bu kitabın içindeki kelimeleri gönderilenlere göre değil de GÖNDERENLERE göre ele alacaksak o takdirde üç farklı dilde kitap gönderenlerin hangisinin kendi dilleri, hangisinin onlar açısından yabancı dil olduğunun tespit edilmesi gerekmektedir. Mesela, her üç kitabı indirenin de Cebrail olduğu kabul edilmektedir. O halde “Kur’an’da yabancı kelime var mıdır, yok mudur?” sorusundan önce “Cebrail için ‘yabancı dil’ hangisidir?” sorusunun cevaplanması gerekmektedir. Ya Cebrail’in ana dili İbraniceyse?
“Kur’an’da yabancı kelime var mıdır, yok mudur?” tartışmasını yapanların bu tartışmaya girmeden önce “yabancı” derken merkeze kimi ya da kimleri aldıklarını ortaya koymaları gerekirdi.
Merkezde kimi almak gerekir
Eğer ulemanın yaptığı gibi merkeze Kureyş kabilesini ve Kureyş kabilesinin konuştuğu Arapçayı koyarak meseleye yaklaşacak olursak o takdirde bu kitabı gönderenlerin Kureyş’in anlama kapasitesini aşacak kelimeler kullanması veya cümleler kurması asla doğru olmazdı ve dahası Kureyş dışındaki insanların bu kitaptan asla sorumlu tutulmaması gerekirdi.
Bunun yanında “YABANCI” kelimesi oldukça göreceli bir kelimedir. Meselâ, kan bağı olmayan kişiler aynı dili konuşsalar da birbirlerine yabancıdırlar. Kureyş kabilesini merkeze alırsak Arapça konuşan Huzaa kabilesi yabancıdır ve Kureyş kabilesi tüm tarihi boyunca Huzaalılara kendilerinden olmayan yabancı muamelesi yapmışlardır. Üstelik onların konuştuğu Arapça ile Kureyş’in konuştuğu Arapça birbirinden farklıdır ve her ikisine göre de birbirlerinin dilinde -dilleri Arapça olmasına rağmen- oldukça fazla yabancı kelime vardır.
“Yabancı” derken neyin baz alındığının da ortaya konması gerekirdi. Irk mı, bölge mi, ülke mi, dil mi, ten rengi mi, göz biçimi mi? Nedir birini “YABANCI” diğerini “BİZDEN” yapan şey?
Eğer Kur’an’ın kullandığı YABANCI DİL vurgusunda Kureyş’in konuştuğu Arapça merkeze alınıyorsa Kureyş dili yabancı olmayan, Kureyş dışındaki insanlığın tamamı yabancı dili olanlar şeklinde tasnif edilmek zorundadır. Fakat bu sadece KUREYŞ ve bir de Kureyş’e bu kitabı verenler açısından böyledir. Dünyanın geri kalan kısmı içinse KUREYŞ “yabancı” olacaktır.
Diyelim ki bu kitabı gönderenler YABANCI DİL vurgusunu Kureyş’in konuştuğu dli merkeze alarak ‘LİSANUN ACEMİYYUN’ (yabancı lisan) dediler. İyi de İbranice olan Tevrat’ı, Aramca olan İncil’i de aynı kişiler getirmedi mi? O zaman İbranice olan Tevrat YABANCILARDAN BİR GRUBA VERİLMİŞ YABANCI DİLLERDEN HERHANGİ BİR DİLDEKİ YABANCI BİR KİTAP MI OLMAKTADIR?
Musa ortaya çıktığında Araplar vardı. O zamanlar İbranice de onlar için yabancı bir dildeki kitap oluyordu. O halde Tevrat ortaya çıktığında yabancı olanlar bu sefer Araplar mı oldular?
Kur’an’ın dili ve anlaşılma sorunu
Günümüzdeki Arapların Kur’an’ı anlamadıkları artık tüm dünyaya aşikârdır. Onların Kur’an’ı anlamamaları, üzerinde düşünmediklerinden dolayı değildir. Günümüz Arapları AMMİ ARAPÇA konuşurken Kur’an’ın dili FASİH (fusha) ARAPÇADIR. Yani düşünmediklerinden dolayı değil o dili bilmediklerinden dolayı anlamamaktadırlar. Şimdi ne oldu? Kur’an Araplara göre de yabancı olmadı mı?
Bu karmaşanın sebebi nedir? Elbette ki Yüce Allah’ın “BENİM AYETLERİM” dediği dillerin (lisanların) O’ndan alınıp ayet olmaktan çıkarılıp uydurma ırklara nispet edilmesidir. Diller insanların değil ki “BENİM” diyebilsinler. Diller insanların değil ki “Arapların dilini” merkeze alıp diğerlerini “YABANCI” olarak niteleyebilsinler. Kur’an’ın merkezinde Arapların dili değil YÜCE ALLAH’IN AYETLERİNDEN BİR AYET OLAN KUR’AN’IN DİLİ VARDIR VE YERYÜZÜNDEKİ HİÇ KİMSE ALLAH’IN AYETİNE GÖRE YABANCI DEĞİLDİR. Kur’an’ın bir dili vardır ve bu dil Allah’tan başka hiç kimsenin malı değildir. Yeryüzündeki hiç kimse hangi dili konuşursa konuşsun bu dil merkeze alınarak “YABANCI” olarak nitelenemez.
Peki ya Aramca, İbranice ve başka dillerde gönderildiği söylenen kitapların dili?
Hep söyledik yine söylüyoruz. Resullerin hepsi tek bir soyun çocuğudur ve hepsi de birbirleriyle birinci dereceden akrabadır. Resullerin farklı farklı ırklardan olduğu söylemi bir müminin asla ağzına almayacağı çok cahilce bir söylemdir. Çünkü IRKlar UY-DUR-MA-DIR. Sahte ilahlardır, insanların zihinlerine dikilmiş PARÇALAYACI RABLERDİR. Yüce Allah’ın kitabının dili de başka başka değildir. Yüce Allah tek bir dilde ve tek bir kitabı göndermiştir. Resuller de Allah’ın kitabı da ne insanlıktan herhangi bir grubu YABANCI olarak niteler ne de İnsanlık onlara YABANCI diyebilir. Yüce Allah bir kitap göndermiştir. Dilini bilmiyor olman senin ona yabancı veya onun sana yabancı olduğun anlamına asla gelmez- gelemez. Annesi Kürt olup Kürtçe bilmeyenler annelerine yabancı mıdırlar? Babaları Arnavut olup Arnavutça bilmeyenler atalarına yabancı mı demektedirler? Osmanlıca konuşan bir neslin torunları olan bizler tek kelime Osmanlıca bilmememize rağmen onlara “yabancı” mı demekteyiz?
BİR MÜMİNİN BİR BAŞKASINA “YABANCI” DEMESİNİN TEK BİR ÖLÇÜTÜ VARDIR. ALLAH’A, RESULLERE VE O’NUN KİTABINA SADAKAT. Buna uyan herkes hangi dili konuşursa konuşsun hangi ten rengine sahip olursa olsun BİZDENDİR. Buna uymayan herkes isterse babamız, oğullarımız, eşlerimiz olsun BİZDEN DEĞİL, YABANCIDIR.
Kur’an’ın dilinin bizim bilmediğimiz anne ve babamızdan doğal yollarla öğrenmediğimiz bir dil olması bizi ona onu da bize asla yabancı yapmaz. Bu yabancılığın veya ondan olmanın ölçüsü değildir. Bu sadece İMTİHAN KONUSUDUR.
Aidiyetin ölçütü iman ve sadakat
Sadece çoluk çocuğunun geçimini sağlamak için evinden 12 bin km. uzağa gitmiş ve gittiği yerin dilini şakır şakır konuşan, yazısını okuyup yazabilen birine (bu ben oluyorum) yabancı bir dili öğrenmiş diyebilirsiniz. Ama Kur’an’ın dilini öğrenmek için çırpınan birine asla “yabancı bir dili öğreniyor” diyemezsiniz. “KENDİ KİTABININ DİLİNİ ÖĞRENİYOR” dersiniz.
Ne Kur’an’ın dili özdür ne de diğer dilleri konuşan yabancıdır. Yabancılık ve öz, dili okuyup yazmakta değil ALLAH’A İMAN VE SADAKATTEDİR.
Ne Arap bunun merkezindedir ne Türk bu merkezden uzaktaki bir yabancıdır.
Kur’an hakkında geliştirilen, “ONDA YABANCI KELİME VAR MIDIR, YOK MUDUR?” tartışması asla Kur’an’ın malzeme olacağı bir tartışma değildir veya Kur’an bu tartışmanın nesnesi olacak bir tartışma değildir. Bu tartışma tarih bilincini UYDURMALAR üzerine kurmuş ULEMANIN Müslümanların kucağına bıraktığı SAHTE bir tartışmadır. Tarih bilincini Kur’an’dan almamanın en tipik örneğidir. Dedik ya tarih bilincindeki sapmalar sadece bir konuyu değil uzak-yakın her konuyu az veya çok menfi yönden etkilemektedir. İşte bu tartışmanın kaynağı budur.
Allah’a hamdolsun ki O bize lütfetti ve Kur’an’ın bize rehberlik etmesine müsaade etti de her adımında bin çelişki doğuran bu çarpık dinden kurtulduk. Kirleri pasları hâlâ üzerimizde dursa da biz o dini reddettik. Bizim rehberimiz var, bizim aklımızın rehberi var. Biz Kur’an’dan resullerin tek bir soya mensup olduğunu, hepsinin birinci dereceden akraba olduğunu, Yüce Allah’ın gönderdiği kitapların hepsinin dilinin tek olduğunu, Arapların asla ve asla -binlerce kere asla- bu dinin merkezinde olmadığını, bu dinin merkezinde iman ve sadakatin olduğunu öğrendik.
Binlerce yıldır içinden çıkılmayan tartışmaların aslında ne kadar boş ve anlamsız tartışmalar olduğunu öğrendik. HEPSİNDEN ÖNEMLİSİ, KUR’AN’IN YABANCI DİLDEKİ BİR KİTAP DEĞİL, ÖZ BE ÖZ BİZİM KİTABIMIZ OLDUĞUNU ÖĞRENDİK!