Kur’an’ı Müktesebata Göre Şekillendirmek

KUR’AN’I MÜKTESEBATA GÖRE ŞEKİLLENDİRMEK

El yazmalarında kullanılan 15 işaretli yazı ile günümüzde kullanılan 29 harfli yazı arasındaki farklı işaretler en fazla ‘HEMZE’ konusunda karışıklık oluşturmakta. Her şeyden önce ne 15 işaretli alfabede ne de 29 işaretli alfabede HARF olmayan yani herhangi bir sesin karşılığı olmayan tek harf ‘ELİF’tir. El yazmalarında kullanılan 15 işaretli alfabede hem ‘hemze’ hem de ‘elif’ aynı işaretle karşılanmış. Bu yüzden ‘hemze’ konusu sonradan alfabeyi 29 harfe çıkaranların en zorlandıkları ve karmaşadan kurtulamadıkları bir konu haline gelmiştir. ‘Hemze’ konusunda noktasız ve harekesiz 15 işaretli yazıdaki ‘hemze’ ile günümüzde kullanılan 29 harfli yazı arasındaki uyum ve uyumsuzlukların anlaşılması için meseleye daha geriden bakmak gerekmektedir.

Yazı dönüşümü ve yöntemler

15 işaretten oluşan yazı 29 harfe çıkarılırken iki yöntem izlenmiştir. Bu iki yöntem el yazmalarındaki yazının ‘RESMU’L MESAHİF’ olarak kabulü üzerine oturtulmuştur ve onlar şunlardır:

  1. HATT-I ISTILAHİ
  2. HATT-I KIYASİ

HATTI ISTILAHİ: Mushafların özel imla özellikleri ve harfler arasında ‘ziyade, hazf, ibdal, fasl ve vasl’ gibi hallerini temel alarak yazılan hattır.

HATT-I KIYASİ: Bir kelimenin telaffuz edildiği gibi genel hat/yazı kurallarını temel alan yazıdır.

Bu iki yazı arasındaki farkları inceleyen ve sebeplerini ortaya koyan disipline ise ‘İLMU RESMİ’L MESAHİF’ denmektedir.

Günümüzde Diyanet tarafından basılan mushaflar ‘Aliyyü’l Kari’ ve (ismini yanlış hatırlıyor olabilirim) Damat Hasan Paşa “karma imlası” ile yazılan mushaflardır. Tayyar Altıkulaç, Diyanet tarafından basılan mushafların ne kıyasi ne de ıstılahi hatta uyduğunu acı acı anlatır (bkz: Mesahiful Kadime)

Hatta bahsi geçen kitapta buna dair epey örnekler de verir. Bu yüzden elimizdeki mushafların kıyasi mi yoksa ıstılahi mi olduğunu söylemek de güçtür.

Bu duruma özellikle kökünde illet harfi bulunan kelimelerin sarf edilmesi durumunda ortaya çıkan ‘ibdal, ilal, vasl, hazf’ gibi durumlar da eklenince mesele daha da karışık hale gelmektedir.

Bunun üstüne özellikle illetli kelimelerin ism-i faillerine hem ‘elif’ eklenmesi hem de heyete ‘hemze’nin dahil olması eklenince ortalık hepten karışmaktadır.

Mesela buna bir örnek verecek olursak: KEHF suresinin 19. ayetinde geçen ve elimizdeki mushaflarda şu şekilde (قَٓائِلٌ) yazılan kelimenin el yazmalarındaki yazımına bakalım:

212_Kurani_Muktesebata_Gore_Sekillendirmek

Bu yazım şekillerine dikkat edilirse iki farklı heyet olduğu görülecektir. Ayrı ayrı resimleri şöyledir:

212_Kurani_Muktesebata_Gore_Sekillendirmek

Tübingen Ma VI 165 nüshasında ve Londra 2165 nüshasında ‘QALE’ fiilinde hem fiil halinde ‘ELİF’ yoktur hem de ism-i failinde ‘elif’ ve ‘hemze’ yoktur.

İllet, ibdal ve eklemeler

Aslında bu durum ‘hemze’nin durumundan önce şu sorunun cevabının bulunmasını daha gerekli hâle getirmiştir:

  1. EN BAŞTA ‘HEMZE’ VE ‘ELİF’LER VARDI DA SONRADAN ÇIKARILDI MI?
  2. YOKSA ‘ELİF’ VE ‘HEMZE’LER YOKTU DA EKLENDİLER Mİ?

Bir üçüncü soru olarak şu da sorularbilir: ‘elif’ eklenmiş yazı hatt-ı kıyasi mi yoksa hatt-ı ıstılahi mi?

Öte yandan “Kök harfleri ‘QAF+VAV+LAM’ olan bir kelimenin ism-i failinde neden kendi kök harfi açığa çıkmaz da ona ‘HEMZE’ eklenir?” sorusu da önemli bir sorudur.

Bunların hepsinden öte elimizdeki mushaflarda قَٓائِلٌ şeklinde yazılan yazının el yazmalarında bitişik ve ne ‘hemze’ ne de ‘elif’ olmadan yazılması akla ister istemez “Acaba bu kelimenin kökü başka olabilir mi?” sorusunu da getirmektedir. Üstelik heyet olarak tıpatıp aynı olan başka bir kelime daha varsa bu soru daha da önem kazanmaktadır.

212_Kurani_Muktesebata_Gore_Sekillendirmek

Mesela İlyas Karslı Sözlüğü’nün 1834. sayfasında geçen bu kelime ‘QAF+VAV+LAM’ kök harflerine sahip kelime ile birebir aynı heyete ve hatta aynı harekelemeye sahiptir yani iki farklı kök olmasına rağmen قَٓائِلٌ (qailun) heyeti hem “konuşmacı, sözünü dinleten” anlamına gelmektedir hem de “öğle sıcağında uyuyan, istifa eden, görevi terk eden” anlamına gelmektedir.

Belki bu kelimeler arasında bariz farklar olduğu düşünülerek kelimeyi “konuşmacı” şeklinde manalandırmanın doğru olduğu düşünülebilir. Fakat öyle kelimeler vardır ki aralarındaki fark nüans derecesinde azdır ama cümlenin anlamını tamamen değiştirir.

İşte bu durum “Kıraat imamları kelimeleri noktalarken ve harekelerken veya kelimelere ‘hemze’ ve ‘elif’ eklerken neyi temel aldılar?” sorusunu görmezden gelinmeyecek şekilde karşımıza dikmektedir.

Kıraat uygulamaları ve tartışma

Kıraat imamlarının kelimelere hareke tercihlerinde bulunurken epey saçmaladıklarına dair mebzul miktarda örnek getirmek mümkündür. Yani hareke konusunda sabıkaları oldukça kabarıktır. Nokta tercihlerinde de birbirlerine çok ciddi manada muhalefet ettiklerini hatta el yazmalarındaki heyetlere bile uymadıklarını dün yaptığımız derste bile görmüştük.

Hemze ve elif ekleme konusunda da durum bunlardan farklı değildir. Mesela dünkü derste ‘KELBUHUM’ kelimesini ‘KELEİHİM’ şeklinde okuyan kıraat imamları örneğini vermiştim. Bu okuyuş kelimenin HEYETİNE aykırı bir okuyuştur.

Kıraat imamlarının işi içinden çıkılmaz hâle getirmelerinin arka planında yanlış hareke ve nokta tercihleri yapmaları veya ‘elif’ ve ‘hemze’ eklemeleri değildir. Asıl sebep BUNA DAİR HİÇBİR GEREKÇE SUNMAMIŞ OLMALARIDIR.

Hepsi “Bu kıraat falandan, falandan, falandan, o da Allah resulünden gelmedir.” demekte ve kendi kıraatlerinin Allah resulü Muhammed’den geldiğini iddia etmektedir.

İşte asıl sorun da budur.

Bunun üstüne o kıraatlerin Kur’an kabul edilip noktasız ve harekesiz mushafların müzelere terkedilmesi bu sorunu KATMERLİ hâle getirmiştir.

Yahudilerin elindeki 7 farklı Tora’yı kastederek “Sizin 7 tane farklı kitabınız var.” diyerek veya Hristiyanların ellerindeki İncil’i kastederek “Sizin elinizde 4 farklı İncil var.” diyerek onları mahkûm edenler, kendi ellerindeki yirmi farklı kıraatin yirmisinin de Allah resulünden geldiğini iddia ederek Kur’an’a iman edenleri Yahudi ve Hristiyanlardan daha lanetli bir kadere mahkûm ettiklerini hiç ama hiç fark etmemektedirler.

Bu da yetmezmiş gibi bugüne kadar ne olduğunu kimsenin bilmediği “KUR’AN 7 HARF ÜZERİNE İNMİŞTİR.” şeklinde bir hadis uydurarak üstüne yirmi farklı kıraati meşrulaştıracak şekilde ‘KIRAAT FARKLILIKLARI İLMİ’ gibi sahte bir disiplin ortaya çıkararak müminlerin kendilerine sunulandan başka bir tarafa kaymamaları sağlanmıştır.

İşte bugün oluşan müktesebat dininin arka planında bu vardır… ‘Hemze’ konusu küçük ve basit bir konu değildir, irdelendiğinde görülecektir ki asıl konu “noktasız ve harekesiz metni oluşmuş müktesebata göre şekillendirmek”tir.

Kavramlar: