Kur’an’ın Kelimeleri

KUR’AN’IN KELİMELERİ

Kur’an’da anlatılan insanlık tarihini temel aldığımızda insanlık tarihinin akışı hususunda hem din tarihçilerinin hem din dışı seküler tarihçilerin çok büyük bir yanılgı içinde olduğu görülmektedir.

Geçmişi bilip günümüze doğru bakış açıları ve doğru davranış kalıpları geliştirmek isteyenlerin hemen hemen tamamı, yanılgı içindeki işte bu iki kaynaktan beslenmektedir.

Her iki kaynağı oluşturanların bu kaynakları oluştururken kullandıkları bakış açıları, yöntemleri, enstrümanları hem çok sorunludur hem de daima eksik ve yanlıdır.

Bir kere her iki kesim de EVRENSEL düşünmeyi bilmemekte ve hatta hayal bile edememektedirler.

Varlığın temel yapısının tamamen evrensellik üzerine kurulduğunu, hiçbir olayın hatta hiçbir nesnenin dikey ve yatay çizgide kendi başına diğerlerinden bağımsız olmadığını hiç bilmemektedirler, kazara bilenler ise bunu ütopik düşünce yöntemi saymaktadırlar.

Varlık içinde diğerlerinden bağımsız olan tek şey varlığı var eden İLK MUHARRİK’tir. Onun dışında varlıkların hiçbiri zamansal ve mekânsal olarak asla bağımsız ve TİKEL değildir.

Varlığın içinde evrensel olan sadece var oluş değildir. Aynı zamanda her yok oluş da evrenseldir.

Tarih anlayışında evrensel ağın önemi

Çünkü hem kendi zamanına ve mekânına hem de gelecek zamanlara ve mekânlara etki etmeyen hiçbir yok oluş yoktur.

Günümüzde herhangi bir nesneyi -ister insan icadı ister yaratılan olsun- elimize alıp onu ortaya çıkaran sürece baktığımızda istemesek bile varıp gideceğimiz son nokta ilk muharriktir. Bu uzun sürecin herhangi bir yerindeki en küçük kopukluk o varlığı anlamlandırmayı engelleyecektir.

Varlığın tamamı zamansal ve mekânsal olarak da yatay ve dikey olarak da devasa bir NETWORK içinde ancak anlamlı olabilmektedir.

Biri diğerine bağlı olmayan hiçbir varlık yoktur.

Bu durum sadece varlıklar için değil aynı zamanda insanlığın bizzat kendisi için de böyledir.

“Tarih” dediğimiz olgu aslında zamansal derinliği olan devasa bir NETWORKtür ve insanın bunun dışında olabilmesi imkânsızdır.

İnsan türü seçimlerini tek başına yapar ama neyi seçerse seçsin yaptığı seçimi yaşaması için mutlaka bu networke ihtiyaç duyar ve her neyi seçerse seçsin mutlaka bu networkü etkiler.

Bilinmeyen bir zamanda bilinmeyen bir adamın bilinmeyen bir taşı oynatmasının bile etkisi kesinlikle evrenseldir.

Tarih bir zamansal ve mekânsal ağ

Ağaçlar yapraklarını bu network sayesinde döker, yağmur bu network sayesinde yağar, güneş bu network sayesinde doğar, insan bu network sayesinde nefes alır.

Şu an yaşadığımız AN’ı varlıkların ve insanların oluşturduğu zamansal ve mekânsal network sayesinde yaşamaktayız.

Yaşadığımız AN ilk muharrikten bu yana biri diğerine bağlı varlıkların ve ilk insandan bu yana biri diğerini etkileyen olayların sonucudur.

İşte bu akıl almaz networkün İNSAN ETKİSİNE “TARİH” denmektedir.

Dinler tarihçileri resuller üzerinden bir tarih resmederken, tarihin akışının sadece resuller ve onların muhatapları arasında gerçekleştiğini temel almış, bu yüzden etkisinin de sadece o dar çerçevede başlayıp bittiğini sanmışlardır.

Seküler tarihçiler ise başka bir körlüğü tercih ederek RİSALET ve İNSANLIK TARİHİ bağını tamamen yok saymışlardır.

İster seküler isterse din tarihçileri olsun tarihe bakarlarken çeşitli yöntemler ve enstrümanlar kullanarak elde ettikleri EDİNİLMİŞ bilgileri temel almaktadırlar.

Oysa edinilmiş bilgilerin tamamı ne kadar çok olurlarsa olsunlar devasa bir network olarak akan insanlık tarihinin sadece çok küçük bir kısmını ele verirler.

Bu durum tıpkı bir toprak tanesine bakarak evrenin tamamını görmeye çalışmak gibi bir şeydir.

Buraya kadar anlattıklarımızda yabancı terim kullanmaktan nefret ettiğim halde kullandığım “network” kelimesi bilinçli bir tercihti. Bu kelimeyi kullanmam şu örneği vermek içindi:

Bu “network” kelimesi bir sistem içindeki parçaların birbirleriyle iletişim içinde olduğunu, bir ağa dahil olmayı ifade eden bir kelimedir.

“Sosyal medya” gibi oldukça aldatıcı bir isimle nam bulan bu ağ, ağa dahil olan parçaların (bireylerin) hiçbir şekilde bütünü göremeyeceği interaktif bir ağdır.

Bütünü yani networkün tamamını ancak ve ancak bu network ağını var edenler bilmektedirler.

Bu ağa dahil olan bireylerin ağ üzerinde bıraktığı izler isterse tek seferlik olsun KAYBOLMAYAN izlerdir.

Bu izler sadece kaybolmakla kalmamakta aynı zamanda küçük ya da büyük bir şekilde ağın tamamını etkilemektedir. Fakat bu etkiyi de tam olarak ancak ve ancak ağın anahtarını elinde bulunduranlar ölçebilmektedir. İşte “tarih” dediğimiz şey tıpkı bu ağ; tarihçi dediğimiz kişi de tıpkı bu ağa dahil olanların etkisini ölçen network sahipleri gibidir. Daha doğrusu buna benzer bir iddia sahibidirler.

Fakat şu da var ki ne kadar kuşatıcı olurlarsa olsunlar “insanlık tarihi” dediğimiz bu ağa dahil olanların da bu ağda bırakılan küçük ya da büyük izleri gerçek boyutları ile kuşatmaları asla mümkün değildir.

Bu yüzden elde ettikleri hususunda ne kadar ciddi olurlarsa olsunlar, kullandıkları teknikler ve enstrümanlar ne kadar gelişmiş olursa olsun, onların bu networkten alacakları tek şey PAPARAZZİ gazetecilerinin aldığı şey kadar olacaktır.

Kur’an kelimelerinin evrensel ağırlığı

Çünkü “insanlık tarihi” dediğimiz bu ağ, varlığın tamamı içindeki küçücük bir detaydır. Bu küçük detayların bu bakış açısı ile insana doğru düşünceler vermesi, doğru tavırlar aldırması tüm insanlık bir araya gelse, cinleri kendilerine yardımcı olarak alsalar bile mümkün değildir.

İnsan türünün “tarih” denilen bu networke karşı doğru bir bakış sahibi olabilmesi için bir taşın yuvarlanmasından uzaktaki bir yıldızın yaydığı ışığa, bir yaprağın düşmesinden denizdeki bir balığın yumurtlamasına kadar olan tüm varlığı ve varlığın tüm hareketlerini yatay ve dikey olarak hem de AYNI ANDA görüyor, kavrıyor, anlıyor ve kuşatıyor olması gerekmektedir.

Çünkü bilinmeyen bir zamandaki bilinmeyen bir ağacın bilinmeyen bir sebeple yaprağını dökmesinin bile insanlık tarihi denen networke etkisi vardır.

Bu networkü doğru bir şekilde kuşatabilecek, doğru tanımlayabilecek, doğru yöntemler ve doğru enstrümanlar kullanabilecek, doğru kelimelerle bilinir hâle getirebilecek sadece bir tek kişi vardır: ‘el-Basir’, ‘es-Semi’, ‘el-Muhit’, ‘el-Alim’ olan YÜCE ALLAH.

Çünkü O sadece olayları kavramaz, aynı zamanda kavradığı olayları “karanlıklardan aydınlığa çıksınlar” diye kullarına bildirirken, o olayların en geniş manalarını kelimelerin içine koyar.

Kullandığı kelimeler insanın bildiği kelimelerdir ama onun kelimeleri evrensel zeminde anlam kazanırken insanların kullandığı kelimeler sadece gördükleri kadarıyla anlam kazanırlar.

Kur’an kıssalarındaki kelimeler işte o EVRENSEL düzlemin kelimeleridir.

Her bir kelimenin anlam ağırlığı, anlatılan olayların evrensel network üzerindeki etkilerini tanımlayacak kapasitededir.

Kavramlar: