La Istisna Edatinin Anlama Etkisi

‘LA’ İSTİSNÂ EDATININ ANLAMA ETKİSİ

Soru: Hûd sûresi 119. âyet, daha önce bahsi geçen Âl-i İmrân 88. âyet gibi ‘İLLA’ istisnâ edatıyla başlıyor. Bu da gramer açısından sorun gibi duruyor. Devamında gelen “Rabbinin şu sözü tamamlandı: ‘Kesinlikle cehennemi insanlar ve cinlerle dolduracağım.’” kısmını nasıl anlamalıyız?

R.D.:

Bahsettiğiniz her iki âyette de gramer açısından meâllere yansıyandan daha farklı bir durum var:

اُو۬لٰٓئِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ اَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللّٰهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَۙ
  • Ali ‘Imran
  • 3 / 87
  • آل عمران

Ulâ-ike cezâuhum enne ‘aleyhim la’neta(A)llâhi velmelâ-iketi ve-nnâsi ecme’în(e)

خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَۙ
  • Ali ‘Imran
  • 3 / 88
  • آل عمران

Ḣâlidîne fîhâ lâ yuḣaffefu ‘anhumu-l’ażâbu velâ hum yunzarûn(e)

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
  • Ali ‘Imran
  • 3 / 89
  • آل عمران

İllâ-lleżîne tâbû min ba’di żâlike veaslehû fe-inna(A)llâhe ġafûrun rahîm(un)

Her şeyden önce, bu âyetler “sırf kafiye uysun diye” en olmayacak yerlerden bölünmüştür.

Meselâ, 88. âyetin başında geçen خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ (Ḣâlidîne fîhâ) ifadesi bir önceki âyetteki son cümlenin ‘mefulü fih’ (mekân ve zaman zarfı)’idir.

وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙ
  • Hûd
  • 11 / 118
  • Hûd

Velev şâe rabbuke lece’ale-nnâse ummeten vâhide(ten) velâ yezâlûne muḣtelifîn(e)

اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ وَلِذٰلِكَ خَلَقَهُمْۜ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَ
  • Hûd
  • 11 / 119
  • Hûd

İllâ men rahime rabbuk(e) veliżâlike ḣalekahum vetemmet kelimetu rabbike leemleenne cehenneme mine-lcinneti ve-nnâsi ecme’în(e)

Şimdi, bu iki âyette çok ilginç bir durum var:

Bir kere, 119. âyet اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ (İllâ men rahime rabbuk(e)) istisnâ edatı ile başlamış.

Eğer bu istisnâ, kendisinden önceki şu cümlenin parçasıysa durum acayip bir hâl alıyor:

وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِفٖينَ۝ اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَ (lâ yezâlûne muḣtelifîn(e) İllâ men rahime rabbuk(e))

Eğer böyle olursa -ki meâl yazarları böyle almış-, bu durumda RABBİNİN RAHMET ETTİĞİ HÂRİÇ, MUHTELİF OLMAYI SÜRDÜREMEZLERDİ gibi bir anlam çıkıyor karşımıza.

İSTİSNÂLAR iki türlüdür:

  1. TAM istisnâ
    1. Muttasıl
      1. Olumlu
      2. Olumsuz
    2. Munkatı
      1. Olumlu
      2. Olumsuz
  2. MÜFERRAĞ istisnâ

Meâl yazarlarının bu istisnâ türlerinden hangisini seçmiş oldukları yaptıkları meâlden anlaşılır.

Meselâ, şu meâle bakalım:

وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙ
  • Hûd
  • 11 / 118
  • Hûd

Süleymaniye Vakfı Meâli – Gerekeni Rabbin yapsaydı elbette insanları bir tek ümmet/hepsini Müslüman yapardı. (Tercihi insanlara bıraktığı için) muhalif olmayı sürdüreceklerdir.

اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ وَلِذٰلِكَ خَلَقَهُمْۜ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ
  • Hûd
  • 11 / 119
  • Hûd

Sadece Rabbinin ikramda bulundukları (İslam’a) muhalif olmazlar. O, insanları bunun için (birbirlerine muhalif olmaları için) yaratmıştır. Rabbinin şu sözü kesinleşti: “Cehennemi (Kitaplarıma muhalefet eden) cinlerle ve insanlarla dolduracağım.”

Bu meâl yazarları, 118. âyette geçen وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙ (lâ yezâlûne muḣtelifîn) cümlesine “Muhalif olmayı sürdüreceklerdir.” mânâsını vermişler. Cümlenin başındaki لَا (la) ibâresini hiç görmemişlerdir.

Nahiv kitaplarında cümlenin başında gelen لَا (la) edatının olumsuzluk dışında kullanıldığı yerler anlatılmaktaysa da meâl yazarları o ‘LA’dan dolayı cümleye olumsuzluk anlamı vermemişlerdir. “Peki, ama o ‘LA’ olumsuzluk değilse nedir?” sorusuna da cevap vermemişlerdir. Yani GÖR-ME-MEYİ tercih etmişlerdir.

Bir başka meâle bakalım:

Erhan Aktaş Meâli – Rabb’in dileseydi¹, bütün insanları tek bir ümmet yapardı. İhtilaf edenler olarak sürüp gitmezlerdi.

Bu meâl yazarı ise gördüğünüz gibi o ‘LA’yı olumsuzluk edatı olarak görmüş ve cümleyi şöyle kurmuş “İhtilaf edenler olarak sürüp gitmezlerdi.”

Fakat hemen bir sonraki âyetin başındaki istisnâ edatı ile başlayan cümleyi bu âyetin sonu ile birleştirirsek şöyle oluyor:

Erhan Aktaş Meâli – Ancak Rabb’inin rahmet ettikleri hariç. Bunun için yarattı onları. Kesinlikle Rabb’inin takdir ettiği, “Cehennem’i cinlerden ve insanlardan dolduracağım” hükmü gerçekleşecektir.

Şimdi, 118. âyetin sonu ile 119. âyetin başını birleştirelim:

İhtilaf edenler olarak sürüp gitmezlerdi… Ancak Rabb’inin rahmet ettikleri hariç.

Bu cümle ne diyor?

İSTİSNÂ edatı, kendinden önceki âyetin son cümlesinin bir parçası olması durumunda -ki meâllerin hepsi öyle almış- cümle şöyle oluyor:

RABBİNİN RAHMET ETTİKLERİ DIŞINDAKİLER İHTİLÂF ETMEYİ SÜRDÜREMEZDİ.

Yani eğer RAB insanları tek ümmet yapsaydı ihtilâf edenler sadece Rabbin rahmet ettikleri olurdu. Diğerleri ihtilâf etmeyi sürdüremezdi.

Şimdi, âyette geçen ‘LA’ edatını ‘inne’ ve kardeşlerinden bir edat sayıp cümleye olumlu mânâ veren meâllere gelince -ki meâllerin çok büyük bir kısmı böyle almıştır-, bildiğim kadarıyla bu ‘LA’ isimlerin başına gelir. Çünkü ‘İNNE’ ve kardeşleri fiilin değil İSİM cümlesinin başına gelirler.

Kaldı ki bu edat, ‘İNNE’ ve kardeşlerinden de olsa ‘olumsuzluk etkisi kaybolmaz’.

Şimdi, şöyle bir soru soralım: ‘LA’ edatı olumsuzluk edatı değilse ve ‘İNNE’ ve kardeşlerinden de olmuyorsa NEDİR?

‘LA’ edatının kullanıldığı yerler şu şekildedir:

  1. NEFİ (olumsuzluk edatı)
  2. Duâ veya bedduâ ‘LA’
  3. Atıf edatı olan ‘LA’. Bu durumda:
    1. Kendinden önceki cümle olumlu olmalı.
    2. Kendisinden önce ‘VAV’ ve benzeri edatlardan biri olmamalı. (Âyette ‘VELA’ şeklinde geldiği için bu olmaz)
  4. Cevap edatı olan ‘LA’. Bu edat daha önce geçen bir soruya olumsuz cevap vermek için kullanılır ve cümle hazfedilir. (Bu da değil)
  5. ‘LEYSE’ye benzeyen ‘LA’. (Bu da olumsuzluk mânâsı içerir)
  6. NEHÎ EDATI OLAN ‘LA’. Muzâri fiillerden önce gelir, fiilin son harekesini cezmeder ve fiile olumsuzluk anlamı verir. (Bu da değil)
  7. ‘İNNE’ VE BENZERLERİNDEN OLAN ‘LA’. Bu, cins ismin başına gelir. (Bu da olumsuzluk anlamı verir)

Şimdi, buna göre âyette başında ‘LA’ olan cümlenin meâllerde nasıl yazıldığına bakalım:

Bayraktar Bayraklı Meâli – Rabbin dileseydi bütün insanları tek bir millet yapardı. Fakat onlar ihtilâf etmeye devam ediyorlar.

Diyanet Vakfı Meâli – Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilâfa düşmeye devam edecekler.

Edip Yüksel Meâli – Rabbin dileseydi halkı tek bir toplum yapardı. Fakat onlar sürekli olarak (gerçeği) tartışıp duracaklar.

Mustafa İslamoğlu Meâli – Zaten, eğer Rabbin tercih etseydi insanlığın tamamını tek bir ümmet yapıverirdi. (O bunu tercih etmediği içindir ki) onlar, farklı görüşler benimseye gelmişlerdir.

Meâllerin büyük çoğunluğu böyle. (Hepsini yazmaya gerek yok)

Şimdi, âyette geçen وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙ (lâ yezâlûne muḣtelifîn(e)) cümlesinin başındaki ‘LA’, meâllere HANGİ ‘LA’olarak yansımıştır?

Yukarıda örneklerini verdiğim ‘LA’, meâllere olumsuzluk edatı olarak yansı-ma-mış. O hâlde ‘LA’ olumsuzluk edatı değilse HANGİ ‘LA’dır?

Bir de yemin anlamı veren ‘LA’ vardır, onu da işin içine katabilirsiniz. Oradaki ‘LA’ nedir?

Mustafa İslamoğlu ‘LA YEZELUNE’ = benimseye gelmişlerdir

Edip Yüksel ‘LA YEZELUNE’ = sürekli olarak

Diyanet Vakfı ‘LA YEZELUNE’ = devam edecekler

Bayraktar Bayraklı‘LA YEZELUNE’ = devam ediyorlar

Bu meâl yazarlarına kelimenin başında ‘LA’ olmasına rağmen OLUMLU mânâ verdiren o ‘LA’ hangi ‘LA’dır?

O ‘LA’ olumsuzluk ‘LA’sı olsaydı ve muzâri fiile de şimdiki/geniş/gelecek zaman mânâsı verilseydi şöyle olurdu:

RABBİNİN RAHMET ETTİĞİ KİŞİ/LER DIŞINDA KİMSE İHTİLÂF EDEMEZ/EDEMİYOR/EDEMEYECEK.

Meâl yazarlarına göre muzâri fiilin başında gelen o ‘LA’ ZÂİDDİR. Yani sadece söze güzellik katmak için getirilmiş, hiçbir etkisi olamayan, varlığı ile yokluğu arasında fark bulunmayan bir edattır.

Bir yargıya varmak acele etmeyelim çünkü ‘LA YEZELU’ şeklinde gelen ‘kalıplar’ vardır. Bunlara Arapçada “HÂL” KALIBI denmektedir.

Bu kalıplar; ‘LA YEZELU’‘LEM YEZEL’‘MA YEZELU’ şeklinde geliyor.

Önce Hûd 118’de geçen وَلَا يَزَالُونَ (lâ yezâlûne) kelimesinin geçtiği diğer âyetlere bakalım:

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ ف۪يهِۜ قُلْ قِتَالٌ ف۪يهِ كَب۪يرٌۜ وَصَدٌّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَكُفْرٌ بِه۪ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِخْرَاجُ اَهْلِه۪ مِنْهُ اَكْبَرُ عِنْدَ اللّٰهِۚ وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ د۪ينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُواۜ وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
  • Bakara
  • 2 / 217
  • Bakara

Diyanet Vakfı Meâli – Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah’ı inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.

فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةًۚ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ
  • Mâide
  • 5 / 13
  • Mâide

Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine öğretilen ahkâmın (Tevrat’ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.

لَا يَزَالُ بُنْيَانُهُمُ الَّذ۪ي بَنَوْا ر۪يبَةً ف۪ي قُلُوبِهِمْ اِلَّٓا اَنْ تَقَطَّعَ قُلُوبُهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ۟
  • Tevbe
  • 9 / 110
  • Tevbe

Yaptıkları bina, (ölüp de) kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerine devamlı olarak bir kuşku (sebebi) olacaktır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙ
  • Hûd
  • 11 / 118
  • Hûd

Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler.

وَلَوْ اَنَّ قُرْاٰنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ اَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْاَرْضُ اَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتٰىۜ بَلْ لِلّٰهِ الْاَمْرُ جَم۪يعًاۜ اَفَلَمْ يَا۬يْـَٔسِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ لَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ لَهَدَى النَّاسَ جَم۪يعًاۜ وَلَا يَزَالُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا تُص۪يبُهُمْ بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ اَوْ تَحُلُّ قَر۪يبًا مِنْ دَارِهِمْ حَتّٰى يَأْتِيَ وَعْدُ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُخْلِفُ الْم۪يعَادَ۟
  • Ra’d
  • 13 / 31
  • Ra’d

Eğer okunan bir Kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı yahut onunla ölüler konuşturulsaydı (o Kitap yine bu Kur’an olacaktı). Fakat bütün işler Allah’a aittir. İman edenler hâla bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi? Allah’ın vâdi gelinceye kadar inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir belâ gelmeye devam edecek veya o belâ evlerinin yakınına inecek. Allah, vâdinden asla dönmez.

وَلَا يَزَالُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتّٰى تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً اَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَق۪يمٍ
  • Hac
  • 22 / 55
  • Hac

İnkâr edenler, kendilerine o saat ansızın gelinceye, yahut da (kendileri için hayır yönünden) kısır bir günün azabı gelinceye kadar onun (Kur’an) hakkında hep şüphe içindedirler.

Bu meâller âyetlerde geçen وَلَا يَزَالُونَ (lâ yezâlûne) kelimesine HÂLÂ kalıbında mânâ verildiği görülecektir. Hûd 118. âyete de aynı şekilde mânâ verilmiştir.

وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙ
  • Hûd
  • 11 / 118
  • Hûd

Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilâfa düşmeye devam edecekler.

Şimdi bu âyete verilen mânâyı anlamaya çalışalım. (Asıl konumuz bir sonraki âyetin başında gelen İSTİSNÂ cümlesiydi – bunu unutmayalım)

Bu meâlin anlaşılması için mutlaka bir sonraki âyetin meâli şarttır. Çünkü o âyet bu âyetin sonuna getirilen bir İSTİSNÂ edatı ile başlıyor.

O hâlde iki âyetin meâlini birlikte verelim:

“Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilâfa düşmeye devam edecekler.”

“Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnâdır.”

Bu meâl ‘ANCAK’ diyerek İSTİSNÂ edatını bir önceki cümleden koparmış, sanki o istisnâ, kendisinden önceki cümlenin alâkası yokmuş gibi anlaşılmıştır.

Eğer âyette geçen وَلَا يَزَالُونَ (lâ yezâlûne) ifadesini ‘hâlâ’ kalıbında olumlu olarak alırsak cümledeki istisnâ türü TAM istisnâ olur. TAM istisnâların ‘muttasıl’ ve ‘munkatı’ şeklinde ikiye ayrıldığını, bunların da ‘olumlu’ – ‘olumsuz’ şeklinde tekrar ikiye ayrıldığını belirtmiştik.

Bu durumda ilk tespit etmemiz gereken, bu istisnâ’nın ‘muttasıl’ mı ‘munkatı’ mı olduğunu bulmaktır.

İstisnâlı cümlelerdeki istisnânın hangi tür olduğu cümlenin yapısından anlaşılır.

İstisnâ cümlelerinde şu öğeler olmalıdır.

  1. MÜSTESNÂ MİNH (edattan önce gelen kelimeler)
  2. İSTİSNÂ EDATI
  3. MÜSTESNÂ (istisnâ edatından sonra gelen kelimeler)

Şimdi, eğer sondan başlarsak cümlenin MÜSTESNÂSI 119. âyetin başında gelen اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ (İllâ men rahime rabbuk(e)); ‘İLLA’ edatından sonraki مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ (men rahime rabbuk(e)) cümlesidir.

Arapça bilenler bu cümledeki ‘MEN’ edatının ism-i mevsûl, devamında gelen رَحِمَ رَبُّكَۜ (rahime rabbuk(e)) kelimesinin de sıla cümlesi olduğunu anlamışlardır sanırım. Yani 3 kelime de olsa bu cümle MÜFRED hükmündedir.

Bu cümlede asıl olan kelime ‘MEN’ edatıdır ve MÜSTESNÂ da bu kelimedir. Peki bu kelime kimden İSTİSNÂ edilmiştir?

RABBİN DİLESEYDİ… Neyi dileseydi?

Cevap: ‘EN NÂS’ı tek ümmet yapmayı.

‘LEV’ edatıyla gelen cümleden anlıyoruz ki RABBİ ‘en nâs’ı tek ümmet yapmayı dilememiş.

ONLAR İHTİLÂFA DÜŞMEYE DEVAM EDECEKLER… Hangi konuda?

Cevap: Âyetin metnine bakarsak “tek ümmet” husûsunda.

TEK ÜMMET olmak ne demektir?

Âyetin metnine baktığımızda ‘en nâs’ı tek ümmet yapmayı ‘dile-me-yen’ Allah, dilemediği için yapmamış. O hâlde insanların muhtelif olmaması mı lazım?

Eğer ‘ümmet’ kelimesine -meâllerde olduğu gibi- ‘inanç’ mânâsı verirsek insanları tek inançta yapmayan Allah oluyor… Yani ümmetlerin farklılığı da Allah’tan olmuş oluyor.

ALLAH İSTESEYDİ -demek ki istememiş- ‘EN NÂS’I ‘ÜMMETEN VAHİDETEN’ YAPARDI (istemediği için demek ki yapmamış). O hâlde doğal olan muhtelif olmaktır.

Bunun yanında ‘ÜMMETEN VAHİDETEN’ ifadesindeki ‘vahideten’ kelimesi sayı olarak 1 (bir) anlamına gelmez.

Sayılar sayılandan sonra gelirse sayı değil sıfat olurlar.

Anlamı da 1 (bir) değil, tek tür, karşıtı olmayan, benzersiz, eşsiz demektir.

Eğer ‘ÜMMET’ kelimesine ‘İNANÇ’ anlamı verirsek şöyle bir şey çıkıyor:

Eğer Allah dileseydi ‘en nâs’ı tek tür inançlı yapardı.

Ne yani, şimdi, Allah ‘en nâs’ın farklı türlerde inanca sahip olmalarını mı diledi?

Bu soruları burada bırakarak bir sonraki âyete bakalım:

اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ وَلِذٰلِكَ خَلَقَهُمْۜ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ
  • Hûd
  • 11 / 119
  • Hûd

Bu âyetin başındaki اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ (İllâ men rahime rabbuk(e)) cümlesi bir önceki âyetin İSTİSNÂSI sayılıyor.

Tamam, bunu kabul edip âyetin devamına bakalım:

لِذٰلِكَ خَلَقَهُمْۜ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ (liżâlike ḣalekahum vetemmet kelimetu rabbike leemleenne cehenneme mine-lcinneti ve-nnâsi ecme’în(e))

Dikkat ederseniz cümle; لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ (leemleenne cehenneme mine-lcinneti ve-nnâsi ecme’în(e)) ile bitiyor

Bu cümlede herhangi bir istisnâ yok.

Âyete verilen meale bakalım

Bayraktar Bayraklı Meâli – Rabbin dileseydi bütün insanları tek bir millet yapardı. Fakat onlar ihtilaf etmeye devam ediyorlar.

Diyanet Vakfı Meâli – Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler.

Edip Yüksel Meâli – Rabbin dileseydi halkı tek bir toplum yapardı. Fakat onlar sürekli olarak (gerçeği) tartışıp duracaklar.

Mustafa İslamoğlu Meâli – Zaten, eğer Rabbin tercih etseydi insanlığın tamamını tek bir ümmet yapıverirdi. (O bunu tercih etmediği içindir ki) onlar, farklı görüşler benimseye gelmişlerdir.

اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ وَلِذٰلِكَ خَلَقَهُمْۜ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ
  • Hûd
  • 11 / 119
  • Hûd

Süleymaniye Vakfı Meâli – Sadece Rabbinin ikramda bulundukları (İslam’a) muhalif olmazlar. O, insanları bunun için (birbirlerine muhalif olmaları için) yaratmıştır. Rabbinin şu sözü kesinleşti: “Cehennemi (Kitaplarıma muhalefet eden) cinlerle ve insanlarla dolduracağım.”

Şimdi, bu ayetin başındaki اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ (İllâ men rahime rabbuk(e)) cümlesini tüm meâl yazarları önceki cümlenin istisnâsı saydıkları için devamında gelen cümlede ve hatta sonra gelen âyetlerde de istisnâ olmadığı için tüm cin ve ins türünden olan varlıkların hepsi cehenneme gidecek, istisnâsı olmadan, çünkü âyet لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ (leemleenne cehenneme mine-lcinneti ve-nnâsi ecme’în(e)) şeklinde istisnâ olmadan geliyor.

Dahası, ‘ECMAİN’ şeklinde altı çizilerek belirtiliyor.

Acaba 119. âyetin başında gelen لَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ (İllâ men rahime rabbuk(e)) cümlesi yine aynı âyetin sonunda gelen اَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ (leemleenne cehenneme mine-lcinneti ve-nnâsi ecme’în(e)) cümlesinin MÜSTESNÂSI olabilir mi?

Yani Türkçe olarak; ELBETTE CEHENNEMİ RABBİNİN RAHMET ETTİĞİ HÂRİÇ OLANLAR DIŞINDA KALAN İNS VE CİN İLE DOLDURACAĞIM…?

Edip Yüksel Meâli – Rabbinin acıdıkları hariç. Bunun içindir ki onları yarattı. Rabbinin sözü yerine gelmiştir: “Cehennemi cinler ve insanlarla, topluca dolduracağım

Erhan Aktaş Meâli – Ancak Rabb’inin rahmet ettikleri hariç. Bunun için yarattı onları. Kesinlikle Rabb’inin takdir ettiği, “Cehennem’i cinlerden ve insanlardan³ dolduracağım” hükmü gerçekleşecektir.

Mustafa İslamoğlu Meâli – Tabii ki Rabbinin rahmetiyle (yol gösterdiği) kimseler hariç. Oysa O, (tüm insanları) bu (rahmete nail olmak) için yarattı. Ne ki, (rahmete ısrarla sırt çevirenler için de) Rabbinin, “Andolsun ki Ben Cehennemi bütünüyle görünmeyen ve görünen tüm iradeli varlıkların (kötüleriyle) tıka basa dolduracağım” sözü, elbet gerçekleşmiş olacaktır.

Genetikçi hocamız istisnâyı (kötüleriyle) diye yapmış ve meseleyi çözmüş.

Aslında âyete verilen meâllerin neresinden tutarsanız tutun elinizde kalıyor.

RABBİ’NİN RAHMET ETTİKLERİ HARİÇ… Kim bunlar?

Eğer Kur’an’a uyanlar ise KUR’AN, RAHMETÜL LİL ALEMİN değil mi?

Daha noktasal sorarsak RAHMET ETMEK ne demek?

Hadi daha noktasal sorarsak, RAHMET ne demek?

057_La_Istisna_Edatinin_Anlama_Etkisi

057_La_Istisna_Edatinin_Anlama_Etkisi

…DEVAM EDECEK…

Kavramlar: