Lagv Kelimesi Ve Mufessirlerin Ilkesizligi

‘LAĞV’ KELİMESİ ve MÜFESSİRLERİN İLKESİZLİĞİ

قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ
Mü’minûn 23 / 1

Kad efleha-lmu/minûn(e)

اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ
Mü’minûn 23 / 2

Elleżîne hum fî salâtihim ḣâşi’ûn(e)

وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ
Mü’minûn 23 / 3

Velleżîne hum ‘ani-llaġvi mu’ridûn(e)

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ
Mü’minûn 23 / 4

Velleżîne hum lizzekâti fâ’ilûn(e)

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ
Mü’minûn 23 / 5

Velleżîne hum lifurûcihim hâfizûn(e)

اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ
Mü’minûn 23 / 6

İllâ ‘alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe-innehum ġayru melûmîn(e)

فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ
Mü’minûn 23 / 7

Femeni-bteġâ verâe żâlike feulâ-ike humu-l’âdûn(e)

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ
Mü’minûn 23 / 8

Velleżîne hum li-emânâtihim ve’ahdihim râ’ûn(e)

وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ
Mü’minûn 23 / 9

Velleżîne hum ‘alâ salevâtihim yuhâfizûn(e)

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ
Mü’minûn 23 / 10

Ulâ-ike humu-lvâriśûn(e)

اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Mü’minûn 23 / 11

Elleżîne yeriśûne-lfirdevse hum fîhâ ḣâlidûn(e)

Lağv kavramı ve tarihsel bağlamı

Mü’minûn suresinin bu 11 ayeti müminlerin hayat boyu sürdürdükleri çok önemli özelliklerinden ve ilkelerinden bahseder.

Bahsedilen şeylere genel olarak baktığımızda içlerinden bir tanesi diğerlerine nazaran bahsedilen konuya pek uygun düşmemiş gibi gözükmektedir. Üstelik diğerlerine göre nispeten daha önemsiz ve karşılığında ceza olmayan o şey diğerlerinden daha önce sayılmıştır.

Söz söylerken cümlelerin ve kelimelerin dizilimde kullanılan öncelik ve sonralık eğer kelimelerin takdim ve tehirinde nahvi bir gerekçe yoksa bu, o kelimelerin ve cümlelerin bir önem sırasına göre dizildiği anlamına gelir.

Diğerlerine göre daha önce gelmiş ve nispeten daha önemsiz dediğimiz şey 3. ayette bahsedilen وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ (Velleżîne hum ‘ani-llaġvi mu’ridûn(e)) cümlesidir.

Bahsedilen şeyleri sıra ile yazacak olursak şöyle bir tasnif çıkar karşımıza:

  1. SALAT (namaz) … Yapılması durumunda mükafat, yapılmaması durumunda ceza vardır.
  2. LAĞV (“boş söz” diye çevriliyor) … Ne yapılmasında bir mükafat ne de yapılmamasında bir ceza vardır.
  3. ZEKÂT (maddi bedel ödemek) … Yapılmaması durumunda ceza, yapılması durumunda mükafat vardır.
  4. FERCİ MUHAFAZA ETMEK (cinsel suça bulaşmamak) … İşlenmesi durumunda ceza, uzak durulması durumunda mükafat vardır.
  5. EMANET VE AHDE RİAYET (sözünde ve sözleşmesinde durmak) … Yapılmaması durumunda ceza, yapılması durumunda mükafat vardır.

Diğerlerine göre çok daha önemsiz ve hepsinden daha önemlisi de sabit bir tarifi olmayan şey neden diğerlerinden daha önce sayılır?

“Sabit bir tarifi olmayan” dememizin sebebi, bir sözün boş veya dolu olduğunun neye göre ölçüleceğinin bilinemiyor olmasından dolayıdır.

Aristo’nun mantık önermesindeki lafızları didik didik eden ulema Kur’an’da geçen bu kavramla ilgili aklı başında tek söz etmemiştir, ettikleri sözler ise meseleyi anlaşılır kılmaktan ziyade içinden çıkılamaz hâle getirmektedir.

Mesela, Mâtürîdî bu ayetle alâkalı olarak şu açıklamayı yapmıştır:

“Anlamsız, yararsız şeylerden uzak dururlar. ‘Lağv’ kelimesi sanki bâtıl olan, boş ve önemsiz sayılan her şeyin adıdır. Allah Teâlâ haber verdi ki onlar her türlü bâtıldan ve yasaklandıkları fiillerden yüz çevirirler.”

Kök anlamı sözle alâkalı olan bu kelimeye tefsir olarak “her türlü bâtıldan ve yasaklandıkları şeyden yüz çevirirler” cümlesini kurmak, insana “Bu adamlar baktıklarını görmüyorlar mı ya da tefsirini yaptıkları cümleyi hiç hesaba katmıyorlar mı?” dedirtiyor.

BEYDÂVÎ:

Metin içi bağlam ve dilsel analiz

“Onlar ki, boş şeylerden” malayani söz ve işten “yüz çevirenlerdir”, çünkü o kadar meşgullerdir ki, ona vakit bulamazlar.

EBUS SUUD:

Yani onlar her zaman malayani sözlerden ve fiillerden yüz çevirenlerdir

KURTUBİ:

ed-Dahhâk der ki: Buradaki “lağv (boş şeyler)”den kasıt şirktir. el-Hasen ise; bütün masîyetlerdir, demiştir. Bu da kapsamlı bir açıklama olup bunun şirk olduğunu söyleyenlerin görüşleri de şarkı olduğunu söyleyenlerin görüşleri de buna dahildi.

ER-RAZİ:

Boş Şeylerden Uzak Dururlar

Üçüncü sıfat: Bu, “Onlar ki boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler” ayetinin ifade ettiği husustur. Buradaki “lağv” ile ilgili olarak şu açıklamalar yapılmıştır:

  1. Buna, her türlü haram ve mekruh işler ile, insanın yapmaya mecbur olmadığı (bazı) mubah işler girer.
  2. Bu, sadece haram işleri ifade eder. Bu görüş, birincisinden daha sınırlıdır.
  3. Bu, özellikle konuşmada vaki olan masıyetlerdir. Bu da, ikinci görüşe göre, daha dardır.
  4. Bu, yapılması mecbur olmayan mubah işlerdir. Bu görüşü benimseyen, “Allah, yeminlerinizdeki lağvden dolayı, sizi hesaba çekmez” (Bakara. 225) ayetini delil getirerek, “Binaenaleyh bu, kendisinden sorumlu tutulacak günahlar manasına hasıl hamledilebilir” demişlerdir. Önceki görüşleri ileri sürenler de “lağv, ilgi edilen her şeye denir. Dolayısıyla dinen lağvedilmesi gereken her şey, bu şekilde, nitelendirilebilir. Bu sebeple, her haramın lağv olması gerekir. Hem sonra “lağv” bazen “küfür” manasına gelir. Nitekim Cenâb-ı Hak, “O kâfirler şöyle dediler: Kur’an’ı dinlemeyin. O’nun hakkında lağviyyat (manasız yaygaralar) yapın…” (Fussilet 26) buyurmuştur. Bazen de “yalan” manasına gelir. Nitekim Allahü teâlâ, “O (cennette), hiçbir lağv (yalan) duymazsın.” (Gâşiye 11) ve “Onlar, orada ne bir lağv, ne günaha sokacak bir şey işitirler” (Vakıa 25) buyurmuştur. Yine Cenâb-ı Hak, müminleri bu tür lağviyattân yüz çevirdikleri için övmektedir. Bunlardan yüz çevirmek ise böyle şeyleri yapmamak, bunlardan hoşlanmamak ve bunları yapanlarla içli-dışlı olmamakla mümkündür. İşte bu manada Cenâb-ı Hak, “Onlar, boş ve kötü lakırdıya rastladıkları zaman şerefli olarak (yüz çevirip) geçerler” (Furkân 72) buyurmuştur. Bil ki Allahü teâlâ o müminleri, “namazlarında huşûlu olan kimseler” diye tavsif edince, mükellefiyetin iki temeli olan ve insan nefsine çok ağır gelen fiil ve terki (yapmaları ve yapmamaları) bir arada bulundurdukları için, bunun peşi sıra onları, “lağviyattân yüz çevirenler” olarak tavsif etmiştir. Allah en iyi bilendir.

Bunlar müfessirlerin tefsirleridir. İçlerinde en ilginci Razi’dir. Çünkü o da Mâtürîdî gibi ‘LAĞV’ kelimesini “boş işler” olarak çevirdikten sonra, bu manayı temel alarak tefsir etmiştir.

Bu beyefendilerin hepsi ayetteki ‘LAĞV’ kelimesine ya “malayani sözler” manası vermişlerdir ya “yapılması mecbur olmayan mübah işler” ya da “konuşmada kişiyi masiyete iten sözler” demişlerdir.

Bu ayetteki ‘LAĞV’ kelimesine bu anlamları veren müfessirlerin tamamının tefsir usullerinde Arap Cahiliye şiiri Kur’an’ın ŞEVAHİDLERİNDENDİR yani bunlara göre şirkten, putlardan, ırkçılıktan, sevgiliye duyulan aşktan, Araplar Araplık özelliklerinden bahseden Arap Cahiliye şiiri ‘LAĞV’ olmamaktadır.

Bunun yanında Kur’an’ı anlamanın temel başvuru kaynaklarından biri olan İSRAİLİYAT da ‘LAĞV’ olmamaktadır.

Bunun yanında içinden çıkamadıkları Kehf ve Zülkarneyn kıssaları gibi kendilerince müşkil ve mücmel addettikleri meseleleri anlamak için başvurdukları her türlü mitolojik anlatım da ‘LAĞV’ olmamaktadır.

Kavramlar: