Başlıklar
‘LAHİD’E DÖNÜŞME!
Hani derler ya “Allah bu varlığı ‘bilinmek için’ yarattı.”
Eğer bu doğru olsaydı Kur’an’da لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ (lâ ilâhe illâ huve) veya لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌۚ (leyse kemiślihi şey-un) veya فَلَا تَجْعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَادًا (felâ tec’alû li(A)llâhi endâden) gibi veya bunlara benzer ibareler olmazdı çünkü bunlar ve bunlara benzer ibarelerin tamamı en sonunda kişiyi bir BİLİNENE değil, BİR BİLİNMEYENE ve hatta bilinemeyecek olana götüren ibarelerdir.
Allah’ın benzersizliği ve ifadenin yorumu
‘LEYSE KEMİSLİHİ ŞEY’UN’ … Bu küçük ifadenin anlamı en sade şekliyle, “‘ŞEY’ TÜRÜNDEN OLAN HERHANGİ BİR ŞEY O’NUN MİSLİ GİBİ DEĞİLDİR.” Bu ifade Yüce Allah hakkındaki her türlü karşılaştırmayı dışladığı gibi her türlü teşbihi de yok eden bir ifadedir.
İfadeye dikkat edilirse burada “yok” denilen şey, (hâşâ) “Allah gibisi yok.” değildir.
Burada olmayan ve olamayacak olan şey, ‘Allah gibi’ değil, ‘Allah’ın misli gibi bir şey’dir yani kendi Zât’ının değil, mislinin benzeri yoktur.
Bu ifadeden İLTİZAMİ olarak şöyle bir mana çıkar: MİSLİ GİBİ OLAN BİR ŞEY YOKSA ZÂTI GİBİ OLAN BİR ŞEY ZATEN YOKTUR.
Veli(A)llâhi-l-esmâu-lhusnâ fed’ûhu bihâ veżerû-lleżîne yulhidûne fî esmâ-ih(i) seyuczevne mâ kânû ya’melûn(e)
TDV meali – En güzel isimler (‘el-esmâü’l-hüsnâ’) Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin. O’nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.
O’nun misli gibi bir şey yoktur ama O’nun ESMALARI VARDIR. Buradaki ‘leyse ke mislihi şeyun’ ifadesini ASIL, bu ayeti de o asıldan hareketle anlayacağımız FER yaparak ‘esmâü’l-hüsnâ’ hakkında şunu diyebiliriz: “‘ESMÂÜ’L-HÜSNÂ’, Yüce Allah’ın misli gibi olan isimler değillerdir.”
Neden böyle demeliyiz? Çünkü her isim bir müsemma ister ve her müsemma ise ŞEY’dir, en azından insan için bu böyledir.
Ayet şu cümle ile başlamaktadır: وَلِلّٰهِ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰى فَادْعُوهُ بِهَاۖ (Veli(A)llâhi-l-esmâu-lhusnâ fed’ûhu bihâ): “‘El-esmâü’l-hüsnâ’ O’nun içindir, O’NA ONLARLA / ONLARA GÖRE DUA EDİN.”
Aslında tek başına bu ifade bile ‘el-esmâü’l-hüsnâ’nın, O’nu tanımlayan, O’nu betimleyen veya O’nun akılla kuşatılabilen bir şey olmadığını; ‘esmâü’l-hüsnâ’nın yüzünün O’na değil insana dönük olduğunu anlamaya yeterlidir.
Ayetin devamındaki ifade ise bunu daha da açık hâle getirmektedir: وَذَرُوا الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اَسْمَٓائِه۪ۜ (veżerû-lleżîne yulhidûne fî esmâ-ih(i)): “Esmaları hakkında ‘İLHAD’ yapanları bırakın.”
Sülasi mücerred kökünde anlamı “kazmak, gömmek” olan ayetteki يُلْحِدُونَ (yulhidûne) fiili ifal babından sülasi mezid olarak gelmiştir, anlamı “sapmak, yan çizmek, bir şeye uygun olmayan bir şey katmak” şeklindedir.
Bu kelime Türkçeye ‘isim’ olarak geçmiş bir kelimedir.
‘LAHİT’: “Duvarları taş veya tuğladan, üstü taş bir kapakla örtülü mezar; taş veya mermerden oyma mezar.”
İnsan, isim ve anlam ilişkileri
“Bir cenazeyi taş veya tuğladan örülmüş bir mezarın içine koymak” anlamı fiilin “bir şeye uygun olmayan bir şey katmak” anlamına uygun bir durumdur.
“Hem taştan hem de tuğladan yapılan yapılar içine bir insan cesedi koymak” anlamı “yapının içine uygun olmayan bir şey koymak” anlamındadır.
Bu anlamdan yola çıkarak ayetteki ‘YULHİDUNE Fİ ESMAİHİ’ ifadesine bakacak olursak öncelikle cümledeki kelimenin LAZIM olduğunu görmekteyiz. Bu durumda kelimeye lazım mana verilmesi gerekmektedir.
Buna göre az önceki mealde verilen “İsimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın.” anlamı doğru bir anlam olmamaktadır.
Ayetteki ifade kavramlaşmış bir ifadedir: الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اَسْمَٓائِه۪ۜ (elleżîne yulhidûne fî esmâ-ih(i))
Fiil, lazım olduğu için anlamı “‘LAHİD’LEŞENLER” şeklinde olmalıdır yani ‘İLHAD’ fiili faillerin üzerinde kalmalıdır.
“‘LAHİD’ OLANLAR” / “‘LAHİD’LEŞENLER” / “‘LAHİD’E DÖNÜŞENLER”
“O’NUN ‘ESMA’SI HAKKINDA ‘LAHİD’LEŞENLER”
Allah’ın esmaları ve kavramsal örnekler
Tam burada şu inceliği belirtmek gerekmektedir; eğer bu ifade harf-i cersiz ‘YULHİDUNE ESMAEHU’ şeklinde gelseydi İSİMLER ‘lahid’ olurdu.
Bu ayette insana “isimlerin içine konulacağı bir ‘lahid’e dönüşmemesi” söylenmektedir.
Ne yazık ki bu ayet sanki “Allah’ın isimleri bozuluyormuş” gibi anlaşılmıştır oysa burada isimlerin bozulmasından değil; insanın, kendisiyle varlığı anlamlı hâle getireceği isimleri içinde barındıracak insanın bozulmasından bahsedilmektedir.
İsimlerin içine isimlere uygun olmayan manalar karıştırmak değil, insanın o isimlere uygun olmayan bir mekân olmaması gerektiğinden bahsedilmektedir.
Dahası insanın mekân, isimlerin o mekâna giren şeyler olduğundan değil; isimlerin mekân, insanın ise onun içine girmesi gerektiğinden bahsedilmektedir.
İsimler aklımızın kuşatabileceği şeyler değildir çünkü mislinin bile GİBİSİNİN olmadığı Zât’ın esmasının da GİBİSİ olmaz.
O’nun esmasından biri ‘er-RAHMAN’dır ama ‘LEYSE KE MİSLİHİ İSMUN’dur.
O’nun esmasından biri ‘er-RAHİMDİR’ ama ‘LEYSE KE MİSLİHİ İSMUN’dur.
O’nun esmasından biri ‘el-MELİK’dir ama ‘LEYSE KE MİSLİHİ İSMUN’dur.
O’nun esmasından biri ‘es-SAMED’dir ama ‘LEYSE KE MİSLİHİ İSMUN’dur.
O’nun esmasından biri ‘el-AZİZ’dir ama ‘LEYSE KE MİSLİHİ İSMUN’dur; vs…