Başlıklar
MÂİDE 64, ÂL-İ İMRÂN 161, 75 ve MÜ’MİNÛN 8. AYETLERİ
Vekâleti-lyehûdu yedu(A)llâhi maġlûle(tun) ġullet eydîhim velu’inû bimâ kâlû(m) bel yedâhu mebsûtatâni yunfiku keyfe yeşâ(u) veleyezîdenne keśîran minhum mâ unzile ileyke min rabbike tuġyânen vekufrâ(n) veelkaynâ beynehumu-l’adâvete velbaġdâe ilâ yevmi-lkiyâme(ti) kullemâ evkadû nâran lilharbi atfeeha(A)llâhu veyes’avne fî-l-ardi fesâdâ(en) va(A)llâhu lâ yuhibbu-lmufsidîn(e)
TDV Meali – Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır (sıkıdır), dediler. Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet olasılar! Bilâkis, Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttırır. Aralarına, kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.
Ayetlerin yorumlanmasında görülen çelişkiler
Ayete verilen bu meal üzerinden günümüz Yahudilerine bakan biri sizce bu ayete inanır mı?
- Yahudiler “Allah’ın eli bağlıdır.” sözünü HİÇ DEMEDİLER.
- Ayetteki ‘beddua’ tutmamış çünkü elleri bağlı değil.
- ‘Lanet’ de tutmamış çünkü hâlâ varlar.
- Aralarında bir ‘düşmanlık’ ve ‘kin’ yok.
- Savaş ateşini her zaman yakıyorlar ama hiç sönmüyor.
“Allah’ın eli bağlıdır.” sözünü şöyle yorumluyorlar: Yahudiler dediler ki “Allah cimridir.” Bu yüzden onlara ‘ğullet eydihim’ yani “HAY ELLERİ BAĞLANASICALAR.” dendi. Bu yüzden Yahudiler hep cimridirler.
- Bu durumda cimrilik Yahudilerin isteseler bile farklı davranamayacakları KADERLERİ olmaktadır.
- Bu durumda suça verilen ceza babadan oğula geçecektir.
- Bu durumda Allah (hâşâ) tıpkı Yahudilerin ‘Yehva’sı gibi, suçluyla beraber onun neslinden olanı da cezalandıran bir tanrıdır.
- Üstelik suç ferdî, ceza topludur.
Haydi diyelim ki ‘ĞULLET EYDİHİM’, yani “Hay elleri bağlanasıcalar.” bedduası tuttu… İyi ama ‘LUİNU’ bedduası tutmamış… Aralarına kin sokmuşlar ama girmemiş, savaş ateşi yakmışlar ama sönmemiş; bunu ne edeceğiz?
İkinci bir örnek:
Vemâ kâne linebiyyin en yaġulle vemen yaġlul ye/ti bimâ ġalle yevme-lkiyâme(ti) śümme tuveffâ kullu nefsin mâ kesebet vehum lâ yuzlemûn(e)
TDV Meali – Bir peygambere, emanete hıyanet yaraşmaz. Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese -asla haksızlığa uğratılmaksızın-kazandığı tastamam verilir.
“Bir peygambere emanete hıyanet yaraşmaz.”
Emanete riayet kimlere yaraşır
PEKİ KİME YARAŞIR?
Yani diğerlerine yaraşabilir ama nebilere yaraşmaz, böyle mi anlayacağız?
Velleżîne hum li-emânâtihim ve’ahdihim râ’ûn(e)
SV meali – Ayrıca müminler, aldıkları emanetlere riayet eden ve verdikleri sözü yerine getirenlerdir.
“Emanete riayet” zaten her sıradan müminde olması gereken bir özellik… Mümine de yakışmaz ki emanete riayet etmemek… Peki başka kime yakışmaz?
Vemin ehli-lkitâbi men in te/menhu bikintârin yu-eddihi ileyke veminhum men in te/menhu bidînârin lâ yu-eddihi ileyke illâ mâ dumte ‘aleyhi kâ-imâ(en) żâlike bi-ennehum kâlû leyse ‘aleynâ fî-l-ummiyyîne sebîlun veyekûlûne ‘ala(A)llâhi-lkeżibe vehum ya’lemûn(e)
SV meali – Ehlikitaptan öyleleri var ki yığınla altını emanet etsen aldığı gibi geri verir. Öyleleri de var ki bir dinarı emanet etsen, tepesine dikilip durmadığın sürece geri vermez. Bunun sebebi, “Bizim, ümmilere karşı bir sorumluluğumuz yoktur.” demeleridir. Onlar Allah’a karşı, bile bile yalan söylerler.
‘Ehli kitab’a da “emanete hıyanet” yakıştırılmamış.
“Emanete hıyanet” edene nasıl bir ceza verileceğine dair Kur’an’da açık bir ceza yok… Ha, bu durumda nebiler hiç yapmamalı, ya da yapamaz da diğerleri yapabilir anlamında mı?
Mesela Âl-i İmrân 75. ayete şöyle bir soru soralım:
İki tür ehli kitap varmış…
- “Emanete hıyanet” etmeyen, emanet ettiğini sana zorluk çıkarmadan veren.
- “Emanete hıyanet” etmeyen ama emanet ettiğini kafasını şişirmeden sana geri vermeyen, bunların başında durup alacaksın.
PEKİ YA BAŞINDA DURSAN DA DURMASAN DA SAVAŞSAN DA SAVAŞMASAN DA EMANETİ SANA GERİ VERMEK İSTEMEYEN VE VERMEYEN ‘EHLİ KİTAB’A NE YAPACAĞIZ, NASIL DAVRANACAĞIZ?
Mealler ve dilbilgisi eleştirileri
Aloo, müktesebat efendi sana diyorum, orada mısın, cevabın ne?
“Duydum duydum, onun cevabı kolay. ŞÖYLE Kİ; Kem küm de kem küm, kem küm de kem küm, kem küm de kem küm… Efendim sonra şu şekilde, bir küm kem de küm, küm kem de küm, küm kem de küm…”
PEKİ verdiğin mealde bir sorun yok mu müktesebat efendi?
Sen şu cümleye وَمِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ اِنْ تَأْمَنْهُ بِقِنْطَارٍ يُؤَدِّه۪ٓ اِلَيْكَۚ (Vemin ehli-lkitâbi men in te/menhu bikintârin yu-eddihi ileyke) şu anlamı vermişsin: “Ehlikitaptan öyleleri var ki yığınla altını emanet etsen aldığı gibi geri verir.”
Verdiğin bu anlamda haber müpteda’ya sıfat olmuş, müpteda’nın sıfatı olan ve irab’tan mahalli olmayan sıla cümlesi de haber olmuş…
Buna bir cevabın var mı?
(………….) ‘SUMMUN, BUKMUN, UMYUN FE HUM LA YA’QİLUN’
Adamın asabını bozmaktan başka bir işe yaramıyorlar…