Başlıklar
MÜMİN TOPLUMUN KURUCU UNSURU
İnsanlık arenasına tarif edilebilir bir bütün olarak çıkmış, efradını cami ağyarını mâni haline getiren her insan kitlesinin TOPLUM olarak varlığını sürdürebilmesi için YASAMA, YÜRÜTME ve YARGI temeline oturmuş sistematik bir organizasyona sahip olması zorunludur fakat bunlar toplumların var olabilmesi için değil varlıklarını sürdürebilmesi içindir.
Resmî ideoloji ve toplumun meşruiyeti
İnsan bireylerinin bir araya gelip TOPLUM olarak varlık sahnesine çıkabilmesi için de üzerinde ittifak ettikleri ve bu birlikteliğin ve her şeyinin anlamını kendinden aldığı SOYUT DEĞERLERE sahip olması gerekmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken şey soyut değerin iyi, güzel, kötü, yanlış olması değildir tam tersi soyut değer ne olursa olsun asıl olan şey toplumu oluşturan bireylerin o soyut değer üzerinde İTTİFAK etmeleridir.
İşte üzerinde ittifak edilen bu soyut değere RESMİ İDEOLOJİ veya RESMİ İNANÇ denir. Yasama, yürütme ve yargı işte bu ittifakın oluşmasından sonra devreye girer ve her üç kurum da anlamını ve meşruiyetini işte bu resmî ideolojiden alır.
Toplumların resmî ideolojileri ise toplumu oluşturan bireylere dayatılarak ya da onların ikna edilmesiyle kabul ettirilir. İster dayatma isterse ikna yöntemi olsun resmî ideolojinin bireyler tarafından en ince detayına kadar bilinmesi gerekmemektedir. Genel halk kitlesinin, içeriğini bilmeden o ideoloji hakkında GENEL BİR KANAATA sahip olması yeterlidir.
Tüm bu süreçlerden amaçlanan şey;
- Bireylerin bir asıl üzerine bir araya gelmelerini sağlamaktır. Bu durum KALABALIK ve TOPLUM arasındaki temel farktır çünkü “kalabalık” soyut değer birlikteliği olmadan bir araya gelmiş fertlerin toplanmasıdır. “Toplanmak” ile “topluluk olmak” kesinlikle aynı şeyler değildir.
- Bir araya gelen bireylerin resmî ideolojiye yaslanarak oluşturulan yasalar çerçvesinde yaşayıp “olası durumlar için ÖNGÖRÜDE bulunmalarını sağlamak.” (YASAMA)
- Bir araya gelmekten kaynaklanan bazı zoraki durumları toplumdaki her bireyin üzerine yük olmadan ve kesinlikle yasalara göre yerine getirecek kurumlar oluşturmak ve bu kurumları işler hâle getirmek. (YÜRÜTME)
- Hem yasaların hem de yürütmenin düzgün işlememesi durumunda aksaklıkları giderecek veya yasalara aykırı hareket edilmesi durumunda kişilerin haklarını arayacak mekanizma. (YARGI)
İşte “devlet” dediğimiz şey bu dört unsurdan meydana gelen bir mekanizmadır.
Devletin yapıtaşı ve güdüleyen ilke
1. madde devletin unsuru olmaktan ziyade toplumların varlığını sürdürmesi ile alakalıdır. Devlet mekanizması kurulduktan sonra 1. madde de devlet mekanizmasının sorumluluğu altına girer.
1. madde devlet mekanizması kurulana kadar MOTİVE edici temel doktrindir ama devlet kurulduktan sonra yüklenilmesi gereken bir göreve dönüşür.
İnsan topluluklarının oluşumu ve bu oluşumu devam ettirme açısından KUR’AN’a bakıldığında aynı durumun Kur’an için de geçerli olduğunu görmekteyiz.
Devlet mekanizmasının sürdürülebilir ve tüm toplum katmanlarına ulaşabilen bir nitelikte olabilmesi için yasama, yürütme ve yargı organlarının uyumlu bir şekilde çalışması şarttır.
Bu üç kurumun bozulması, ahenksiz ve uyumsuz çalışması, güç dengelerinin kaybolması, kişilerin kötü temsiliyeti veya bunlara benzer başka şeylerin tamamı ARAZdır ve düzeltilmesi mümkündür fakat az önce saydığımız 1. maddedeki unsurun kötü, yanlış, eksik, kusurlu, hatalı, yetersiz vs. olması durumunda yasama, yürütme ve yargı unsurları muhteşem bir ahenkle çalışsa bile hiçbir zaman toplum, toplum olamaz.
Bize anlatılan Müslümanların tarihindeki tarihi bilgileri doğru varsayarak meseleye yaklaştığımızda dört halife döneminden Osmanlı’ya, Osmanlı’dan İran İslam Cumhuriyeti’ne kadar toplumların üzerinde ittifak ettiği kurucu unsur olarak görülen temel değerin eksik görülmesinden dolayı hiçbiri sürdürülebilir bir toplum kuramamıştır.
Bu toplumların hepsinin temel motive edici değeri İSLAM’DIR. Yani o toplumu oluşturan bireylerin neredeyse tamamı İSLAM üzerinde ittifak ettikleri için bu toplumlar kurulmuştur fakat “İslam” denilince akla gelen şey hiçbir zaman “SADECE KUR’AN” olmamıştır çünkü bu devletlerin tamamı Kur’an’ı eksik ve yetersiz görmüşlerdir.
Bir toplum düşünün ki herkes İSLAM üzerinde İttifak etmiş, İslam’ı MOTİVE edici temel unsur olarak kabul etmiştir. Fakat aynı toplum aynı zamanda İSLAM’ın tek kaynağının eksik ve yetersiz olduğunu da düşünmektedir. İşte bu durum hem oluşturulan toplumların olmazsa olmaz mekanizmaları olan yasama, yürütme ve yargının toplumun tüm katmanları için kuşatıcı olmalarının önüne geçmiş hem de toplumların sürdürülebilirliğinin önünü tıkamıştır çünkü temel ve biricik kaynağın eksik ve yetersiz olduğunun kabul edilmesi durumunda “O eksiği ve yetersizliği kim, nerden, nasıl ve ne kadar giderecektir?” sorusu ortaya çıkacaktır. İşte müslümanların tarihindeki ihtilafların tamamının kökeninde de bu yatmaktadır.
Siyasi, itikadi ve fıkhi mezhep farklılıklarının temeli de budur. Aslına bakılırsa SİYASİ, İTİKADİ VE FIKHİ MEZHEP FARKLILIĞI demek toplumun kurucu unsuru için aynı şeyler üzerinde ittifak edilmemiş demektir.
Tarihsel örnekler ve kurucu kaynağın eksikliği
Bugün yaşadığımız dünyada özellikle halkı müslüman olmayan Avrupa, Rusya gibi Batı; Çin, Japonya gibi Doğu; Güney Amerika, Avusturalya gibi Güney; Finlandiya, İsveç gibi Kuzey ülkelerinin tamamında yaşayan halk, toplumlarının kurucu unsuru olan ideolojileri üzerinde İSTEYEREK İTTİFAK etmişler yani İKNA olmuşlardır. Fakat halkı Müslüman olan ülkelerin hiçbirinde resmî ideoloji ikna yoluyla gelmemiş ve toplum o kurucu değer üzerinde ittifak etmemiştir.
Bu yüzden halkı Müslüman olan ülkeler, kurucu unsur olarak kabul ettikleri DEMOKRASİ üzerinde tam bir ittifak sağlayıncaya kadar asla BİRLİK oluşturamayacaklardır ya da bu şeytan icadı üzerinde değil de KUR’AN üzerinde ittifak sağlayıncaya kadar asla birlik olamayacaklardır.
YANİ; halkı Müslüman olan ülkeler eğer dünya sahnesinde rol oynamak ve kendi kaderlerini kendi ellerine almak istiyorlarsa YA CANI GÖNÜLDEN KAFİR YA DA CANI GÖNÜLDEN MÜMİN OLMAK ZORUNDALAR.
“Mümin olmak” derken müktesebatın zaten yetersiz ve ihtilaflı dinine olan imanı kastetmiyorum, sadece Kur’an’ı kastediyorum.