Başlıklar
‘MÜŞRİK’ KELİMESİNİN BAĞLAMA GÖRE FARKLI ANLAM KAZANMASI
Mübarek kitabımızda ش ر ك kökünden çeşitli formlarda türemiş 168 tane kelime bulunmaktadır. Her kelimede olduğu gibi bu kelimede de bağlamına, geldiği bab’a, mef’ul alıp almamasına veya mefulünü harf-i cer’le alıp almamasına göre farklı anlamlara gelebilmektedir. Kelimenin sözlük manaları şu şekildedir:
Sulasi manaları: (‘şerike’ – ‘şirken’ – ‘şirketen’) = “ortak olmak, hisse sahibi olmak”
Terimin kökeni ve dilsel anlamları
Bu kelime sulasi olarak farklı bir mastarla “bir bağın kopması, bir bağın kesilmesi” manasında da kullanılmaktadır. Mesela, ‘şeriketi’n na’le’ ifadesi “ayakkabı bağı koptu/kesildi” anlamında kullanılmaktadır.
Bu sulasi kullanımlara göre kelime hem “bir şeye dahil olmak, hisse sahibi olmak, ortak olmak” hem de “dahil olunan veya bağlı bulunan bir şeyden kopmak, kesilmek, ayrılmak” manalarında kullanılmaktadır.
Kelimenin Kur’an’daki kullanımlarının kahir ekseriyeti mezid bab’lardandır ve neredeyse tamamı if’al babındandır. Sadece bir yerde iftial babından müştak bir kelime olarak gelmektedir.
Geleneksel tefsir ve meallerde kelime, mefulü olsun veya olmasın, müştak olsun veya olmasın hep tek manada “ortak koşanlar” manasında alınmıştır. Bu manadan da “Allah’a ortak koşanlar manasına ulaşılmıştır. Fakat kelimenin geçtiği bağlamlarının tamamına birazcık dikkat ederek baktığımızda bu kelimenin kimi yerde “Allah’a ortak koşanlar”, kimi yerde “kendilerine ortak alanlar”, kimi yerde “ortaklık iddiasında bulunanlar”, kimi yerde ise “bağı koparanlar” manasında olduğu rahatlıkla görülecektir.
Mesela, şu ayete dikkat edelim:
Veyevme nahşuruhum cemî’an śümme nekûlu lilleżîne eşrakû eyne şurakâukumu-lleżîne kuntum tez’umûn(e)
TDV Meali – Unutma o günü ki, onları hep birden toplayacağız; sonra da Allah’a ortak koşanlara: Nerede boş yere davasını güttüğünüz ortaklarınız? diyeceğiz.
Bu meal yazarları ayette kelime bir ism-i mevsul ile gelmiş olmasına ve sıla cümlesinde fiil mef’ul almamış olmamasına rağmen لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُٓوا (lilleżîne eşrakû) ifadesini “Allah’a ortak koşanlar” şeklinde çevirmişlerdir. Oysa “Allah’a ortak koşanlar” manası verilebilmesi için ifadenin ‘lillezine eşreku billahi’ şeklinde gelmesi gerekirdi. Fakat böyle olmamasına rağmen meal yazarları ayette olmayan ‘Allah’ lafz-ı celilini hem de parantez içi bile olmadan ayete ekleyerek ayette muhtemelen anlatılmak istenen bambaşka şeylerin anlaşılmasının önünü kesmişlerdir.
Ayetin devam cümlesine baktığımızda gelen ifade bu meal yazarlarının ne kadar yanlış yaptığını açıkça ortaya koymaktadır. اَيْنَ شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ (eyne şurakâukumu) ifadesi “Ortaklarım nerede?” veya “Bana ortak koştuklarınız nerede?” değildir, “ORTAK-LA-RI-NIZ nerede?” şeklindedir. Yani bu ayette “Allah’a koşulan ortaklar”dan değil, “KENDİLERİNE KOŞULAN ORTAKLAR”dan bahsedilmektedir.
Geleneksel anlayışın bu yaklaşım biçimi ‘ŞİRK’ kavramının kapsamını oldukça daraltmakta ve ‘müşrik’ olarak adlandırılanların sadece “Allah’a ortak koşanlar” şeklinde anlaşılmasına neden olmuştur.
Geleneksel tefsirin dar çerçevesi
Kelimenin hiçbir mef’ul almadan gelen bağlamlarında ise durum daha da vahim bir hal almaktadır.
Mesela, şu ayete bakalım:
Mâ kâne ibrâhîmu yehûdiyyen velâ nasrâniyyen velâkin kâne hanîfen muslimen vemâ kâne mine-lmuşrikîn(e)
TDV Meali – İbrahim ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi; müşriklerden de değildi.
Bu ayette İbrahim için وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ (vemâ kâne mine-lmuşrikîn(e)) ifadesi kullanılmaktadır. Bu cümledeki ‘el-Müşrikin’ ifadesi hiçbir meful almamış, if’al babının ism-i faili olan bir kelimedir.
Bu cümlenin düz çevirisi:
“O (ibrahim), müşriklerden biri olmadı.” veya
“O (İbrahim), müşriklerden biri değildi(r).” şeklindedir.
Kelime herhangi bir mef’ul almadığı için bu kelimeye verilecek ilk mananın da lazım mana olması gerekmektedir. Kelimenin if’al babından ism-i fail olarak gelmesi onun illa da geçişli olması gerektiği anlamına asla gelmemektedir. Çünkü if’al babı fiillere sadece geçişli manalar verdiren bir bab değildir, üstelik kelimenin “bağı koparmak, bağı kesmek” gibi sulasi kökünde lazım bir manası zaten vardır. Bu durumda وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ (vemâ kâne mine-lmuşrikîn(e)) ifadesinin “O, bağı koparanlardan biri olmadı.” veya “O, ortaklık iddiasında bulunanlardan biri değildir.” bir mana olması daha isabetli olacaktır.
Aslına bakılırsa kelimenin mef’ul aldığı yerlerde zaten ortak mı koşulduğu, bağların mı koparıldığı, yoksa ortak mı olunduğu zaten kolayca anlaşılmaktadır.
Mesela, şu ayete bakalım:
Lâkinne huva(A)llâhu rabbî velâ uşriku birabbî ehadâ(n)
TDV Meali – “Fakat O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.”
Bu ayette gayet açık bir şekilde وَلَٓا اُشْرِكُ بِرَبّ۪ٓي اَحَدًا (velâ uşriku birabbî ehadâ(n)) denmiş, kelime bir mef’ulünü harf-i cer’siz diğer mef’ulünü harf-i cer’le almıştır. Yani kelimenin geçişli olduğu ayan beyan ortadadır. Bu durumda böylesi kullanımlarda mana “BEN HERHANGİ BİRİNİ RABBİME ORTAK TAYİN ETMEM / ORTAK KABUL ETMEM.” şeklinde olacaktır.
Veyevme yekûlu nâdû şurakâ-iye-lleżîne ze’amtum fede’avhum felem yestecîbû lehum vece’alnâ beynehum mevbikâ(n)
TDV Meali – Yine o günü (düşünün ki, Allah, kâfirlere): Benim ortaklarım olduklarını ileri sürdüğünüz şeyleri çağırın! buyurur. Çağırmışlardır onları; fakat kendilerine cevap vermemişlerdir. Biz onların arasına tehlikeli bir uçurum koyduk.
Yine bu ayette ifade شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ (şurakâ-iye-lleżîne ze’amtum) şeklinde gelmiş ve ‘ŞURAKEİYE’ ifadesi bir isim tamlaması olduğu için kastedilen ortaklığın “Allah’a koşulan ortaklık” olduğu açıktır. Buna benzer kullanımlar مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ اَلَّا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔاۜ şeklinde veya اَنَّكُمْ اَشْرَكْتُمْ بِاللّٰهِ şeklinde veya مَا تُشْرِكُونَ بِه۪ٓ şeklinde veya بِمَٓا اَشْرَكُوا بِاللّٰ şeklinde meful alarak gelmiştir.
Fakat buna mukabil olarak mesela Yûnus suresinde kullanımlar bambaşka şekillerde gelmiştir:
Yûnus 28 … نْتُمْ وَشُرَكَٓاؤُ۬كُمْۚ
Yûnus 28 … شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ
Yûnus 34 … شُرَكَٓائِكُمْ
Yûnus 35 … شُرَكَٓائِكُمْ
Yûnus 71 … وَشُرَكَٓاءَكُمْ
Bu kullanımların hepsi “sizin ortaklarınız” veya “onların ortakları” şeklindedir.
İsrâ suresindeki bir kullanım ise ‘şirk’ kavramına bambaşka bir boyut katmaktadır:
Vestefziz meni-steta’te minhum bisavtike ve eclib ‘aleyhim biḣaylike veraclike veşârik-hum fî-l-emvâli vel-evlâdi ve’idhum vemâ ye’iduhumu-şşeytânu illâ ġurûrâ(n)
Şirk kavramının metin odaklı genişletilmesi
TDV Meali – Onlardan gücünün yettiği kimseleri dâvetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına, evlâtlarına ortak ol, kendilerine vaatlerde bulun. Şeytan, insanlara, aldatmadan başka bir şey vadetmez.
Mesela bu ayette “ONLARA ORTAK OL” denmektedir. Yani İblis hiçbir şekilde Allah’ın otoritesinde bir ortaklık iddiasında bulunmamakta tam tersi İNSAN İRADESİNE BİR ORTAKLIĞI OLDUĞU ANLAŞILMAKTADIR.
İşte bu farklı kullanımlar müktesebat eliyle zihnimize yerleştirilmiş olan ‘ŞİRK’ ve ‘MÜŞRİK’ kavramlarını yeniden ele almaya bizi mecbur bırakmaktadır. Çünkü Kur’an sadece Allah’a ortak koşanlara ‘müşrik’ dememektedir. Buna ‘müşrik’ demekle beraber aynı zamanda kendi iradesine ortak alana da Yüce Allah ile bağı koparana da bizzat kendi iradesini Yüce Allah’ın otoritesinde söz sahibi olarak görene de ‘MÜŞRİK’ demektedir.