Başlıklar
NİSÂ 172. ÂYETİ MEÂLİ ve ‘MUKARREB’ MELEKLER
Müktesebâtın nokta ve hareke tercihlerine hiçbir şey demesek bile ANLAM tercihinde bulunurken yaptıkları bile asıl anlaşılması gerekenin önünde en büyük engel olarak durmaktadır. MESELÂ…
Len yestenkife-lmesîhu en yekûne ‘abden li(A)llâhi velâ-lmelâ-iketu-lmukarrabûn(e) vemen yestenkif ‘an ‘ibâdetihi veyestekbir feseyahşuruhum ileyhi cemî’â(n)
SV Meali – Mesih, Allah’a kul olmaktan geri durmaz. Mukarreb melekler de öyle. Kim ona kulluktan geri durur da kibirlenirse Allah, onların hepsini huzuruna toplayacaktır.
Bu ayette geçen يَسْتَنْكِفَ (yestenkife) kelimesi bu ve diğer meallere “GERİ DURMAK” şeklinde yansımıştır… Bu kelimeye “geri durmak” anlamı verilince yine istifal bab’ından gelen وَيَسْتَكْبِرْ (veyestekbir) kelimesine de KİBİRLENMEK manası verilmiştir.
Oysa يَسْتَنْكِفَ (yestenkife) kelimesinin temel anlamı şu şekildedir:
YANİ bu kelimenin anlamı içinde “GURURLANMAK, KİBİRLENMEK” zaten vardır.
Kelime “GERİ DURMAK” anlamında değildir.
Bu kelimeye “geri durmak” anlamı verilince aslında bambaşka bir şey için cümlede olan وَيَسْتَكْبِرْ (veyestekbir) kelimesine de “KİBİRLENMEK” manası verilmiştir… Oysa bu kelimenin kibirlenmek manası TEFA’UL babından gelen anlamdır… ‘TEKEBBÜR’.
Meleklerin kibir iddiası sorgulanması
Ortaya çıkan anlamın Kur’an ile çeliştiği de muhakkaktır. ŞÖYLE Kİ;
Ayette “MELEKLER ALLAH’A KUL OLMAKTAN GERİ DURMAZLAR VE KİBİRLENMEZLER.” denmektedir. Üstelik bu ‘LEN’ ile “tekidi nefi istikbal” olarak gelmiştir… Eğer melekler ASLA böyle değilse ve olmadılarsa İBLİS kıssası nedir o zaman? Meleklerin içinde olan İblis hem kulluktan geri durmuş hem de büyüklenmiştir.
Ayetin “ASLA…” dediği şey bizzat yine Kur’an tarafından yalanmış bir olgu olarak anlatılmaktadır.
Kelimelerin hangi bab’tan geldiğine asla önem vermeyen yani BİZZAT KENDİ NOKTA TERCİHLERİNE BİLE SÂDIK KALMAYAN müktesebat, istifal bab’ından gelen kelimeye TEFA’UL bab’ından gelen bir anlamı vermekte beis görmeyince önceki ayetlerden beri gelen anlatımın da üstü kapanmaktadır.
İblis kıssalarında da kullanılan bu kavram ORADA da aynı şekilde anlamlandırılmıştır. Meselâ;
Kâle yâ iblîsu mâ mene’ake en tescude limâ ḣalektu biyedey(ye)(s) estekberte em kunte mine-l’âlîn(e)
SV Meali – Allah ona, “İblis, elimle yarattığıma secde etmeni engelleyen ne oldu? Büyüklendin mi, yoksa kendini yüce görenlerden mi oldun?
“BÜYÜKLENDİN Mİ, YOKSA KENDİNİ YÜCE GÖRENLERDEN Mİ OLDUN?”…
Her iki kelimeye yüklenen anlam anlatılmak istenen şeyin önünü kapatmıştır… ‘İSTİKBARTE’; “terfî etmek, yetkili olmayı arzulamak.”
‘ALİN’ kelimesine gelince… Bu kelime Yüce Allah’a da sıfat olan bir kelimedir hatta esmâsından birinin köküdür… Kelime “KENDİNİ BÜYÜK GÖREN” anlamında değil “GERÇEKTEN büyük olan” anlamındadır.
Şeytan cevap veriyor:
Kâle enâ ḣayrun minh(u)(s) ḣalektenî min nârin ve ḣalektehu min tîn(in)
İblis kıssasında kibir ve cevaplar
SV Meali – İblis dedi: “Ben ondan iyiyim; beni ateşten yarattın ama onu balçıktan yarattın.”
Sorulan soru ile verilen cevabın ne alakası var?
İblis kıssası bağlamında geçen bu kelime A’RÂF sûresinde bu sefer ‘SAĞİRİN’ kelimesinin karşısına konumlandırılmaktadır.
Kâle fehbit minhâ femâ yekûnu leke en tetekebbera fîhâ faḣruc inneke mine-ssâġirîn(e)
SV Meali – Allah dedi ki: “İn oradan! Orada büyüklük taslamaya hakkın yoktur. Çık dışarı! Sen aşağılıklardansın.”
SÂD sûresinde “DEFOL!” denilmeden önce sorulan soru, A’RÂF sûresinde “Defol!” dendikten sonra cevaplanmaktadır.
Şimdi lütfen “DEFOL!” denilen cümlede söylenen sözün üzerinde biraz durun… “İN ORADAN, ORADA BÜYÜKLÜK TASLAMAYA HAKKIN YOK.”…
SORU: NEREDE BÜYÜKLÜK TASLAMAYA HAKKI VAR?
“Orada büyüklük taslama ama başka yerde taslayabilirsin.”…
Büyüklük taslamanın meşrû olduğu bir yer veya bir zaman mı var ki ‘FİHA’ deniliyor?
Kelimelere verilen bu şekildeki anlamlar aslında sadece kelimelere sâdık kalınması durumunda kolayca ulaşılabilecek anlamlar için “iğne ile kuyu kazmak” zorunda kalınıyor.
Şimdi NİSÂ suresindeki ayete geri dönecek olursak;
Len yestenkife-lmesîhu en yekûne ‘abden li(A)llâhi velâ-lmelâ-iketu-lmukarrabûn(e) vemen yestenkif ‘an ‘ibâdetihi veyestekbir feseyahşuruhum ileyhi cemî’â(n)
SV Meali – Mesih, Allah’a kul olmaktan geri durmaz. Mukarreb melekler de öyle. Kim ona kulluktan geri durur da kibirlenirse Allah, onların hepsini huzuruna toplayacaktır.
Ayette ‘melaike’ kelimesi bir sıfat almıştır.
الْمَلٰٓئِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ (el-melâiketu-lmukarrabûn(e))
Bu durumda ayetin belirttiği hüküm sadece ‘MUKARREB’ MELEKLER’i kapsamakta, diğer melekler yani ‘mukarreb’ olmayan melekler bu hükmün dışında kalmaktadır.
Fakat kısaca belirteyim ki hem yukarıdaki ayette ve de hemen sonrasındaki ayette geçen يَسْتَنْكِفْ (yestenkife) kelimesi (bu kelime Kur’an’da 3 defa geçmektedir) “GERİ DURMAK” anlamında değildir. “KİBİRLERENEREK GERİ DURMAK” anlamındadır… Buna mukabil hem bu ayette hem de başka ayetlerde geçen وَيَسْتَكْبِرْ (veyestekbir) kelimesi de “kibirlenmek” anlamında değildir. Tıpkı İblis kıssalarında olduğu gibi “ÜST YETKİLİ OLMAK, kendi yetkisinin dışında çıkmaya çalışmak” anlamındadır.
NİSÂ 171-172-173. ayetlerdeki konu tam da bununla alakalıdır. Aynı şekilde bu ayette ‘MELAİKE’ kelimesinin “YETKİLİ, MEŞRÛ YETKİLİ” anlamının altı çizilmektedir. ‘EL MELAİKETUL MUKARREB’ ifadesi bir sıfat tamlamasıdır. Kelimelerin anlamlarını doğru varsayarsak bile ifadenin anlamı “YAKINLAŞTIRILMIŞ YETKİLİLER” anlamındadır. Bu sıfat tamlaması tüm meleklerin (yani yetkililerin) aynı kararlılıkta olmadığını, bu kararlılığın sadece ‘MUKARREB’ olanlarla alâkalı olduğunu bildirmektedir.
Nitekim meleklerin içinde bulunan İBLİS yetkisi olmadığı halde yetkisini aşmış, ‘ALİN’LERDEN biri olmadığı halde ‘ALİN’LER gibi davranmış bir MELEKTİ.
“BİZ DEDİK Kİ ÂDEM’E SECDE EDİN.” cümlesinde emir verenlerin bizzat kendileri ÂDEM’E secde etmemişlerdir. İşte bunlar ALİN’LERDİR.
Meal yazarlarının ilgili ayetteki hem ‘İSTİKBAR’ hem de ‘ALİN’ kelimelerine “BÜYÜKLENDİN Mİ YOKSA KENDİNİ YÜCE GÖRENLERDEN Mİ OLDUN?” şeklinde mana vermeleri asla doğru değildir.
Çünkü büyüklenmek, zaten kendini yüce görmektir, kendini yüce görmek zaten büyüklenmektir.
İblis’in Âdem’e secde etmemesi için iki şey lazımdır… Bulunduğu konumdan daha üst bir makamda olmak veya “‘KULNA’” diyenlerden biri olmak.
İsa’nın yetki meseleleri ve çeviri sorunları
Nis 172. ayetten hemen bir önceki ayete bakılması durumunda konunun İSA’NIN ÜÇÜNCÜ ilâh bağlamında döndüğü görülecektir. İSA’nın İlâh olması (tanrı anlamında değil) onun bulunduğu RESÛLLÜK konumundan daha üst bir makama TERFİ ettirilmesiyle mümkündür (konu daha da derindir).
İşte bu noktada İSA da ‘MUKARREB’ YETKİLİLER de böyle bir yetkide olduklarını ASLA iddia etmemişlerdir. Bu savunmayı onlar adına ALLAH yapmamaktadır. Bu savunmayı onlar adına RİVÂYET eden yapmaktadır. Çünkü rivâyet edenin aktardığı söz içerisinde ALLAH kelimesi 3. tekil şahıs olarak kullanılmıştır.
Kısacası ayetler İSA’NIN DA ‘MUKARREB’ MELEKLERİN DE (meleklerin hepsi değil) HİÇBİR ZAMAN YETKİLERİNİ AŞMADIKLARINI VE DAHİ AŞMAYACAKLARINI İFADE ETMEKTEDİR.
Bu ayet bir tek kelimeye olduğu bab’ın manasının verilmemesi ve kelimenin sözlük anlamlarındaki KÜÇÜCÜK bir eksiltmenin nelere mâl olduğuna en güzel örnektir.
Manası “büyüklük taslayarak geri durmak, kibirden dolayı geri durmak” anlamına gelen ‘İSTENKEFE’ kelimesine “GERİ DURMAK” manası vermek ayetlerdeki diğer kelimelerin anlamlarının ortaya çıkmamasına neden olmuştur.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da anlattıklarımız anlatamadıklarımızın çok küçük bir parçasıdır.