O Agaca Yaklasmayin

​​“O AĞACA YAKLAŞMAYIN!”

وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هَٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ
Bakara 2 / 35

(2/35) Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz” (DİB meali).

فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ ۖ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ ۖ وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ
Bakara 2 / 36

(2/36) Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik (DİB meali).

فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْآتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَٰذِهِ الشَّجَرَةِ إِلَّا أَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ أَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِدِينَ
Araf 7 / 20

Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.”

İblis ve şeytan ayrımının tartışması

Aynı olayın anlatıldığı tüm diğer yerlerde de Âdem ve eşine vesvese veren İblis değil şeytandır. Anlatılan olaylar birbirinin devamı olsa da isim değişmektedir. Geleneksel anlayışın, İblis ve Şeytanı aynı kişilik olarak belirtmesinin arkasında ne yazık ki yine Yüce Allah’ın kelimelerine İsrailiyat üzerinden mana yükleme girişimleri vardır. Daha önce de değindiğimiz gibi geleneksel anlayışa göre ilk insan bir erkektir ve eşi de o erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kur’an’dan hiçbir temeli olmayan bu anlayış İsrailiyat üzerinden kitlelerin inancının bir parçası haline getirilmiştir. Fakat ne yazık ki iş sadece burada da kalmamış tüm kıssa, tıpkı Yahudilerin dizayn ettiği hale sokulmuştur. Bugün elimizde bulunan ve Yahudiler tarafından tahrif edilmiş olduğuna Kur’an’ın şahitlik ettiği Tevrat’ta bu kıssa şöyle geçmektedir.

RAB Tanrı Adem’e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Adem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi. 

Adem, 

“İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, 

Etimden alınmış ettir” dedi, 

“Ona ‘Kadın denilecek, 

Çünkü o adamdan alındı.” 

Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. Adem de karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı.[1]

RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu. 

Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.” 

Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.” 

Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.  İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.[2]

İşte Tevrat’ta geçen bu kıssa neredeyse tüm İslam uleması tarafından olduğu gibi alınarak Kur’an’ın açıklaması denilerek tefsir kitaplarına konulmuştur. Aşağıdaki satırlar bir Yahudi hahamının Tevrat’ta geçen yukarıdaki pasajı açıklaması değil, çok muteber kabul edilen bir müfessirin Kur’an daha iyi anlaşılsın! diye açıklamalar yaptığı tefsirinden alınmıştır.

Âdem (a.s) zevcesi Havva (a.s)’dır. Ona bu ismi ilk veren yine Âdem’dir. Havva, Hz. Âdem’in kaburga kemiğinden farkına varmaksızın yaratılmıştır. Eğer bundan dolayı bir acı çekmiş olsaydı, hiçbir erkek hanımına şefkat göstermezdi. Uyandığında: Bu kimdir diye sorulmuş, Hz. Âdem de: Bu bir kadındır, cevabını vermiş. Ona: Adı nedir, diye sorulunca o da: Havva demiş. Niye bir kadındır (imrae) dedin diye sorulunca o: Çünkü (kişi anlamına gelen) mer’den alınmadır. Bu sefer: Neden peki Havva adını verdin, diye sorulunca, Hayy (diri)’den yaratılmıştır, cevabını vermiş.

İbn Mesud ve İbn Abbas der ki: Âdem cennete yerleştirilince, yalnızlıktan sıkıntılı bir halde yürüyüp durdu. Uykuya dalınca Havva, sol tarafından, kısa kaburga kemiğinden yaratıldı ki, onunla sükûn bulsun ve onunla yalnızlıktan kurtulsun. Âdem uyanıp da onu görünce sen kimsin, diye sormuş, o da: Ben bir kadınım, benimle sükûn bulasın diye, senin kaburga kemiklerinden yaratıldım, cevabını vermiş. İşte Yüce Allah’ın şu buyruğunun anlamı da budur: “Sizi tek bir candan yaratandır O. Bu candan da onunla sükûn bulsun diye eşini yaratmıştır.” (7/189)

İlim adamları derler ki: İşte bundan dolayı kadında bir eğrilik vardır. Zira kadın eğri kaburga kemiğinden yaratılmıştır…Denilir ki: Yasak ağaçtan ilk yiyen İblis’in aldatması ile Havva olmuştur ve İblis ilk olarak Havva ile konuşmuştur. Çünkü Havva yastığın vesvesecisidir (erkeğe vesvese kadından gelir anlamındadır). Kadınlar aracılığıyla erkeklerin ilk maruz kaldığı fitne de budur. İblis Havva’ya şöyle dedi: Sizin bu ağacı yemekten alıkonulmanızın tek sebebi bunun ebedilik ağacı olmasıdır. Çünkü İblis her ikisinin de ebedi kalmayı sevdiklerini öğrenmişti. O bakımdan onların hoşuna gidecek sevdikleri bir şeyi öne sürdü. Zaten kişinin bir şeyi çok sevmesi onu kör ve sağır eder. Havva, Âdem’e yeme teklifini yapınca o, bu teklifini reddetti ve Allah’ın kendisine verdiği emri hatırlattı. İblis, Havva’ya ısrar etti, o da Âdem’e ısrar etti. Nihayet Havva şöyle dedi: O ağaçtan senden önce ben yiyeyim. Bundan dolayı bana bir zarar gelirse sen kurtulmuş olursun. Havva ağaçtan yediği halde zararını görmedi. Âdem’e gelip: Ye, ben yedim ve bana bir zarar olmadı, deyince Âdem de yedi ve bu sefer onların ayıp yerleri görünmeye başladı…

Nakledildiğine göre yılan cennette Âdem’in hizmetçisi idi. Allah’ın düşmanı İblis’e böyle bir imkân vererek cennette Âdem’e karşı düşmanlığını açıkça ortaya koyarak Âdem’e ihanet etmiştir. Cennetten yeryüzüne indirilmeleri üzerine aralarındaki düşmanlık pekişti ve rızık olarak ona toprak verildi. Ona şöyle denildi: Sen Âdemoğlunun düşmanısın, onlar da senşn düşmanındır. Onlardan seni kim görürse başını ezer.

Sakine bint el-Cad, Serra bint Nehban el-Ğaneviyye’nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a)’ı şöyle derken dinledim: “Küçük olsun büyük olsun, siyah olsun beyaz olsun yılanları öldürünüz. Çünkü km yılan öldürürse bu onun cehennemden kurtulmalık fidyesi olur ve kim yılan tarafından öldürülürse o da şehid olur.[3]

Tefsir örnekleri ve israiliyat eleştirisi

Muteber! tefsircimizin yazdıkları sadece bununla sınırlı değildir. Fakat bu kadarı meseleyi anlamak için yeterlidir. Bu alıntının Kur’an’a iman ettiğini söyleyen bir müfessir tarafından yazılmış Kur’an tefsiri mi yoksa Yahudi bir hahamın yukarıdaki Tevrat pasajına getirdiği tefsir mi olduğunun takdirini vicdanlara bırakarak konuya devam ediyoruz.

İşte bu tefsirler üzerinden Yüce Allah’ın ayetlerindeki kelimelere mana verilmiştir. Bu anlatıma göre aşağıdaki ayette yasaklanan şey bir ağaçtır.

وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هَٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ
Bakara 2 / 35

Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz” (DİB meali).

Ayette geçen “ağaca yaklaşmayın” cümlesi üzerine getirilen tefsirleri okumaya da, aktarmaya da sabrımız yetmemektedir… Şunu belirtelim ki, “ağaç” diye mana verilen الشَّجَرَةَ (şecera) kelimesi ağaç anlamında değil, soy kabile, boy, zürriyet anlamındadır. Yüce Allah Âdem’e bir ağaca yaklaşmamayı değil, İblis soyuna yaklaşmamayı emretmiştir. Bu kelimeye ağaç manası verilmesi sadece ve sadece İsrailiyat’tan dolayıdır. İşte bu kelimeye ağaç manasının verilmesi, İblis ve şeytanın aynı kişilik olarak anlaşılmasına neden olmuştur. Oysa şeytanlar İblisin soyudur ve Yüce Allah’ın yaklaşmayın dediği ağaç değil, işte bu soydur. Takdir edilmelidir ki bu çalışmanın konusu “ilk yaratılış” meselesi değildir. Allah dilerse tüm bu konuların detaylıca ele alınacağı yaratılış meselesiyle ilgili bir çalışma yine bu sitede istifadeye sunulacaktır. Şimdilik bu konuyu burada kesip asıl konumuza dönelim.

Kökeni hakkında müfessirler arasında bir hayli tartışmanın bulunduğu İblis kelimesi بلس (ba+lam+sin) kök harflerinden türemiştir ve Kur’an’da bu kökten türemiş 16 kelime bulunmaktadır. Kök manası “aşırı ümitsizlikten kaynaklanan hüzün, keder, tasa” olan bu kelime Kur’an’da 11 defa İblisin ismi olarak geçmektedir. Aşırı ümitsizliğe düşene “mublis”, çoğunlukla suskun olduğundan ve kendisini ilgilendiren şeyleri unuttuğundan dolayı, bir kimse sustuğunda ve ortaya koyacak delili kalmadığında ona “eblesa” denmiştir.[4]

Aynı şekilde bu kökten: “Hayret etmek, şaşmak, hayretinden dolayı suskun kalmak, üzgün ve bezgin olmak, başını eğmek, sus pus olmak, cevap verememek” anlamlarına gelen fiiller ve “ümitsizlik, suskun, şaşkın, hücre gibi isimler türemiştir.[5]

Müfessirlerimiz tıpkı İblis kelimesinde olduğu gibi şeytan kelimesinin kökü ile ilgili de ihtilaf etmişlerdir. Hatta Kur’an’da 88 defa geçen bu kelimenin Arapça olmadığını söyleyenler bile çıkmıştır. ش ط ن (şın+tı+nun) kök harflerinden ismi tasğir bir isim olan bu kelime “uzak olmak, muhalefet etmek, karşı çıkmak” anlamlarındadır. Bu kelime sadece gayb aleminin varlıkları olan cinler için değil aynı zamanda insanlar içinde kullanılmıştır.

وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الْإِنْسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا ۚ وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ ۖ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Enam 6 / 112

İşte böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O hâlde, onları iftiralarıyla baş başa bırak (DİB meali).

Bu ayetten şeytanların cinlerden olduğu ve insanların da aynı isimle isimlendirilebileceği anlaşılmaktadır. Nasıl ki tüm insanlar şeytan değilse tüm cinler de şeytan değildir. Bu her şeytanın bir cin olduğu ama her cin’in şeytan olmadığı anlamına gelmektedir…

Gaybi varlıklarla ilgili Süleyman kıssaları bağlamında söyleyebileceğimiz şeyleri bu kadarla sınırlı tutmak, daha fazla uzatmamak gerekmektedir. Çünkü hem asıl konumuzdan bir hayli uzaklaştık hem de ele aldığımız konuların hepsi çok daha büyük çalışmaları hak edecek kadar önemlidir. Buraya kadar anlattıklarımız yeterli olmasa da gaybi varlıklarla ilgili genel bir bakış açısı oluşturacağını ümit etmekteyiz.

Asıl konuya dönmeden önce kısa bir hatırlatma yapmak yerinde olacaktır…

Hatırlanacağı üzere gaybi varlıklar konusuna girişimiz Kehf suresinde anlatılan Zel-Karneyn kıssasının bizi Süleyman’a götürmesinden dolayı idi. Zel-Karneyn, kendi emrine girmesi gerekirken kaçan dikbaşlı birinin peşinden yine kendi emrinde olan başka birini göndermişti. O gönderilen aracı, dikbaşlının kaçıp saklandığı yere gelmiş, onu bir kavme liderlik yapan dişi bir liderin gücünü kullanarak saklanırken bulmuştu. Yüce Allah Zel-Karneyn’i yani Süleyman’ı; kendi emrine girmesi gerekirken girmeyen o dik başlıyı sakladıkları ve ona arka çıktıkları için o kavmi cezalandırıp cezalandırmama konusunda muhayyer bırakmıştı. Bu kıssanın, Neml suresinde anlatılan Süleyman kıssasının bir parçası olduğunu söylemiştik. İşte o kıssa, zoraki olarak bize gayb aleminin varlıkları hakkında buraya kadar anlatılan açıklamaları yapmaya mecbur etti. Çünkü Süleyman kıssalarına gaybi varlıklar karışmış, onlar Süleyman’ın emrine verilmiştir. Bunun nasıl bir ortamda ve hangi ilkelerle gerçekleştiğinin ortaya konulması gerekmektedir…

Şimdi kıssaya kaldığımız yerden devam edebiliriz. Yoluna dürüstlükle gireni karanlıklardan aydınlığa çıkaran Yüce Allah’tır.

[1]Tevrat, Yaratılış 2/21-25

[2]Tevrat, Yaratılış 3/1-7

Sonuç, tarihsel ve metodolojik değerlendirme

[3]Kurtubi, El Camiu Li Ahkami’l Kur’an; c.1.s.596-599

[4]R. El İsfahani, El Müfredat BLS md.

[5]Yrd. Doç. Dr. İlyas Karslı, Yeni Sözlük BLS md.s.234.

Kavramlar: