Başlıklar
‘RACİM’ (رجم) KELİMESİ ÜZERİNE
Tüm dillerde bazı kelimeler vardır ki üç zamanı birden kapsayabilirler yani şümulü açısından onu sınırlandırabilecek bir zaman olmayan kelimeler vardır. İşte, ‘racim’ kelimesi de bunlardan biridir. İsim, fiil ve mastar olarak Kur’an’da 14 kez geçen bu kelimenin kullanım şekillerine baktığımızda hem bilinen hem de bilinmeyen hem hazırda olan hem de hazırda olmayan için de kullanıldığını görmekteyiz. Mesela, bilinmeyenler için Kehf 22’ye, bilinenler için Hûd 91. ayete bakılabilir.
Kelimenin sülasi mücerred kökünde fiil olarak (‘re-ce-me’) anlamı: “Taşlamak, üzerine taş atmak, taşa tutmak, üzerine taş koymak, tahminle konuşmak, (sabit bir) bilgiye dayanmadan konuşmak” şeklindedir. Mesela, bu kökten türeyen ‘recmun’ kelimesi hem “taş” hem “ele alınıp atılan şey” hem “zan” hem “tahmin” hem “gayb” hem de “dost” anlamına gelen bir kelimedir.
Biz bu yazıda kelimenin diğer anlamlarından daha çok “tahminle konuşmak” anlamı üzerinde duracağız. Takdir edilir ki ‘racim’/‘recmen’ kelimesine karşılık olarak verilen “tahminle konuşmak” anlamı Türkçe bir tanımlamadır fakat ne gariptir ki ‘TAHMİN’ kelimesi de Arapça bir kelimedir. ‘Tahmin’ kelimesi tefil babından bir fiil olan ‘hammene’ (خمّن) kelimesinin ‘tahminen’ (تخْميناً) şeklindeki mastarıdır. Kelimenin sözlük manası “tahmin etmek, fikir ve kanaatini söylemek, oranlamak, zannını söylemek, takdiren söylemek, değer biçmek, fiyat belirlemek, yaklaşık olarak söylemek, kabaca söylemek” şeklindedir.
(ÖNEMLİ BİR NOT: Arapça-Türkçe sözlüklerin Arapça sözcüklere aslı Arapça olup Türkçeye geçmiş kelimelerle karşılık yazması çok yanıltıcıdır. Mesela, sözcüğün anlamına baktığımız İlyas Karslı’nın Arapça-Türkçe Yeni Sözlük’ünde Arapça ‘hammene’ (خمّن) kelimesinin karşısına yine “tahmin etmek” şeklinde bir karşılık vermesi zaten bilinmeyen bir kelimeyi yine bilinmeyen başka bir kelimeyle hatta bizzat kendisi ile karşılamasıdır. Öğrenilmek istenen şey “‘Tahmin etmek’ ne demektir?” ama Arapça kelimenin karşısına yine “tahmin etmek” yazılmıştır. Bir kelimenin en güzel karşılığı yine kendisidir ama bu bir TOTOLOJİDİR. Totoloji ise asla bilgi içermez.
Tıpkı şunun gibidir:
O nedir? (Soru)…
O, o’dur. (Cevap)…
Evet, bu en doğru cevaptır ama bu cevap bilgi vermez. “‘Tahmin etmek’ ne demektir?” sorusuna cevap yine “‘Tahmin etmek’, tahmin etmektir.” olmaz.
Tahmin ve kelime anlamı ayrımı
‘Tahmin etmek’ kelimesinin TDK sözlüğündeki anlamı ise şu şekildedir:
‘TAHMİN’: Akla, sezgiye veya bazı verilere dayanarak olabilecek bir şeyi, bir olayı önceden kestirme; kestirim.
‘TAHMİN ETMEK’: Yaklaşık olarak değerlendirmek, oranlamak.
Kur’an’da ‘HAMMENE’ köküne ait hiçbir kelime bulunmamaktadır. Arapça bir kelime olan ‘re-ce-me’ (رجم) kelimesinin karşılığının yine Arapça bir kelime olan ‘hammene’ (خمّن) ile karşılanması mecburen “Bu iki kelime eş anlamı mıdır?” sorusunu gerekli kılmaktadır. Aslına bakılırsa hiçbir dilde 100% aynı anlama gelen iki kelime yoktur. Dahası dillerde temel kural “Kelimelerin farklılığı anlamın farklılığına delalet eder.” şeklindedir. O halde anlamları birbirine çok yakın olsa bile ‘RCM’ köküne sahip ‘racim’ kelimesi ile ‘hammene’ köküne sahip ‘tahmin’ kelimesi arasında nüans denecek kadar az olsa bile mutlaka bir fark olmak zorundadır.
‘Racim’ kelimesi Türkçeye geçmemiş bir kelimedir ve bu kelimenin Arapça karşılığı “zanna/tahmine dayalı konuşmak” şeklindedir. Fakat ‘tahmin’ kelimesi Türkçeye geçmiştir ve o kelimenin anlamı “verilere dayanarak olabilecek bir şeyi önceden kestirmek”tir. Kur’an’daki ‘racim’ kelimesi “kınama” bildiren kötü bir tanımlamadır. Oysa “birtakım verilere dayanarak olabilecek şeyler hakkında tahminde bulunmak” kınanacak bir şey değildir hatta bu hayatın normal akışı içerisinde olmazsa olmaz bir davranış ve düşünme biçimidir. Tahmin etmeyi yani birtakım verilere dayanarak olabilecek şeylerle ilgili şeyleri kestirmeyi hayatımızın içinde çokça yapmaktayız. Kelimenin Kur’an’daki kullanımlarının tamamında ‘racim’ kelimesi hiç iyi bir anlamda kullanılmamıştır. Daha çok ‘İblis’ ve ‘Şeytan’a sıfat olarak kullanılan ‘racim’ kelimesi tüm bağlamlarında kötü bir fiil veya isim olarak zikredilir. İnsan için tahmin edici olması kınanacak bir durum değildir ama insanın ‘racim’ olması kesinlikle kınanacak bir durumdur. İşte bu da göstermektedir ki ‘racim’ kelimesinin anlamı asla “tahmin etmek” olamaz.
Ayrıca ‘racim’ kelimesine karşılık olarak verilen “zanna dayalı konuşmak” anlamı da son derece yanlıştır çünkü “zan” bir bilgi kaynağıdır. Hatta tüm hükümler zanna dayalı olarak verilirler. Üstelik ‘zan’ kelimesinin Kur’an’daki bağlamlarına baktığımızda kelimenin hem iyi hem de kötü anlamda kullanıldığı görülmektedir.
Mesela, şu ayette zan kelimesi iyi anlamda kullanılmıştır:
Elleżîne yazunnûne ennehum mulâkû rabbihim veennehum ileyhi râci’ûn(e)
TDV meali – Onlar, kesinlikle Rablerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini düşünen ve bunu kabullenen kimselerdir.
Vemâ yettebi’u ekśeruhum illâ zannâ(en) inne-zzanne lâ yuġnî mine-lhakki şey-â(en) inna(A)llâhe ‘alîmun bimâ yef’alûn(e)
TDV meali – Onların çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan (ilimden) hiçbir şeyin yerini tutmaz. Allah onların yapmakta olduklarını pek iyi bilendir.
Bu ayette ise ‘zan’ kelimesi sanki kötü anlamda kullanılıyormuş gibi gözükmektedir. Oysa ayette “zannetmek” değil “sadece zannetmek”, zan türü bilginin dışında bir bilgiye müracaat etmemek kınanmaktadır.
Zanni bilgi kınanacak bir bilgi değildir. Kınanan veya kınanması gereken durum, elde bulunan zanni bilginin bir ilme yaslanarak zannilikten kurtarılmaması ve hâlâ zan üzere bırakılmasıdır ki bu zan iyi yönde de kötü yönde de olabilmektedir.
Yûsuf /110
حَتّٰٓى اِذَا اسْتَيْـَٔسَ الرُّسُلُ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَٓاءَهُمْ نَصْرُنَاۙ فَنُجِّيَ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ
Hattâ iżâ-stey-ese-rrusulu vezannû ennehum kad kużibû câehum nasrunâ fenucciye men neşâ/(u) velâ yuraddu be/sunâ ‘ani-lkavmi-lmucrimîn(e)
TDV meali – Nihayet peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Fakat) suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.
Mesela, bu ayette bizzat resullerin bile zanni bilgiyle hareket ettikleri buyurulmaktadır.
‘Racim’ kelimesine karşılık olarak verilen “zanna dayalı konuşmak” anlamının yanlış olduğuna bu kadar ayet yeterlidir ki daha onlarca ayet vardır.
Kur’an’da “zanna dayalı konuşma” anlamına gelen başka bir kelime daha vardır: ‘Hars’ (خرص)
Râgıb el-İsfahânî ‘HARS’ kelimesinin anlamı için şunları söylemiştir: (خرص) kelimesi “meyvenin korunağı veya kabuğu” demektir. (خِرْص) ise “bu şekilde korunmuş olan meyve”dir. Bunun gerçeği ise şöyle anlaşılabilir: Zan ve tahmine dayalı olarak söylenen her söz için (خَرْصٌ) kelimesi kullanılır. Söylenen bu söz ister hakikate uygun olsun ister olmasın fark etmez; zira, ona söylenen, bilerek, zannı galibe dayanarak veya kesin bir şey duyarak söylemiş değildir; aksine sadece zan ve tahmine dayanmıştır, tıpkı yalancının yalan söylerken yaptığı gibi. Bu şekilde herhangi bir söz söyleyen herkes yalancı diye adlandırılır, isterse kavli, makûla/sözü, haber verdiği şeye uygun olsun, fark etmez.
İsfahânî’nin açıklamalarındaki şu cümleye dikkat çekmek isteriz:
“Söylenen bu söz ister hakikate uygun olsun ister olmasın fark etmez; zira, ona söylenen, bilerek, zannı galibe dayanarak veya kesin bir şey duyarak söylemiş değildir; aksine sadece zan ve tahmine dayanmıştır.”
Bilgiye veya bir zannı galibe yaslanmadan yapılan her zan, isabet etse bile yalandır, işte ‘RACİM’ kelimesine karşılık olabilecek anlam da budur.
Düşünce türleri ve zannın yeri
İnsan türünün üç türlü düşünce biçimi vardır:
- TÜMDENGELİM
- TÜMEVARIM
- TÜMDENGELİM ŞEMSİYESİ ALTINDA TÜMEVARIM
Zanna dayalı bilgi sadece ve sadece tümevarım şeklinde olan düşünce biçiminde kullanılır. Eğer tümevarımda kullanılan bu zanni bilgi herhangi bir ilme yaslanmıyorsa isabet etse bile asla ona “bilgi” denmez. Ona ‘HARS’ denir.
‘Tahmin’ – ‘zan’ – ‘racim’ – ‘hars’ gibi kelimelerin hepsi düşünceyle alâkalı kelimelerdir. Bu kelimeler düşünce yani akıl yürütmelerin sonucunda içine girilen hallerdir.
Bunların ilk ikisi (‘tahmin’ ve ‘zan’) verileri yani elde bulunan bilgileri dikkate alan bilgilerdir. ‘Racim’ ve ‘hars’ kelimeleri ise “verileri dikkate almadan” varılan sonuçlardır. İşte “tümevarım” dediğimiz şey tam da budur.
Günümüzde bilimin temelinde kesinlikle “tümevarım” vardır fakat bilimin ilerlemesi için faydalı olan tümevarım, felsefi bir düşünceye temel olduğunda bu artık tümevarım değil ‘HARS’ ya da ‘RECM’ olmaktadır.
Tam burada Aristo’nun Yorum Üzerine (Peri Hermeneias) adlı eserinin 9. bölümündeki deniz savaşı metaforunu örnek vermek yerinde olacaktır.
Aristo şöyle bir şey söyler:
Eğer ben bugün “Yarın deniz savaşı olacak.” desem ve yarın deniz savaşı olsa benim dün söylediğim bugün doğruysa bu o söz 10.000 yıl önce söylense de doğru olurdu.
Anlaşılan o ki bunları söyleyen Aristo tıpkı günümüzdekiler gibi ‘tahmin’ – ‘zan’ – ‘racim’ – ‘hars’ kelimeleri arasındaki farkı bilmemektedir ya da böylesi anlamların da olduğundan bihaberdir çünkü eğer hiçbir belirti olmadan ve hiçbir veriye dayanmadan “Yarın deniz savaşı olacak.” dense ve farzı misal yarın da deniz savaşı olsa buna sırf deniz savaşı çıktı diye doğru denmez. Bu her durumda ‘HARS’ olur, bu her durumda ‘RECM’ olur.
Verilere dayanmadan söylenen şeylerin hayatta gerçekleşmesi asla ve asla doğrunun ölçüsü olamaz. Aslına bakılırsa bu tür akıl yürütmeler “Ben demiştim.” şeklinde sıkça hayatta kullanılmaktadır.
Mesela, birisi sizin arkadaşınız hakkında hiçbir veriye dayanmadan “Senin şu arkadaşın kötüdür, sana zarar verebilir.” dese, siz de hiçbir veriye dayanmadan konuşan bu arkadaşınızın uyarılarını kulak arkası etseniz, sonra da arkadaşınızın kötü dediği kişi size bir kötülük etse, arkadaşınız hemen kendisini doğru sözlü olarak tanımlayıp “BEN SANA DEMİŞTİM.” diyecektir.
Oysa isabet etmiş olsa bile bu kişinin yaptığı şey sadece ‘HARS’tır.
‘Şeytan’ ve ‘İblis’e sıfat olan ‘RACİM’ kelimesi şeytanın veya iblisin tahmine dayalı konuştukları anlamına asla gelmez. Onlar hiçbir veriye dayanmayan tahminlerde bulunmaktadırlar. Velev ki bu tahminleri olduğu gibi çıksa bile bu onları ‘İblis’ ve ‘Şeytan’ olmaktan kurtarmamakta, onları aklamamaktadır. Nitekim şu ayet bunu göstermektedir:
Velekad saddeka ‘aleyhim iblîsu zannehu fettebe’ûhu illâ ferîkan mine-lmu/minîn(e)
TDV meali – Andolsun İblis, onlar hakkındaki tahminini doğruya çıkardı. İnanan bir zümrenin dışında hepsi ona uydular.
(Ne yazık ki bu mealin sahipleri ayette geçen ‘zan’ kelimesine “tahmin” anlamı vermişlerdir. Oysa ‘tahmin’ verilerle yapılır. ‘Zan’ ise hem verilerle yapılır (ki bu tür zannın bilgi değeri vardır) hem de “verilere dayanmadan yapılır (ki bu tür zan sadece ‘hars’tır ve isabetli olunsa bile bilgi değeri yoktur. Nitekim bu ayette zannı çıkan İblis aklanmamış, iblis olmaktan kurtulmamış ve doğrular arasına katılmamıştır çünkü hâlâ ona ‘İBLİS’ denmektedir.)
Bu durum bize şunu göstermektedir. Doğru düşünme biçimi asla sonuçları üzerine temellendirilemez. Doğru düşünme biçimi daima doğru sonuçlara çıkacak diye bir durum da asla olamaz.
İblis, şeytan ve racim ilişkisi
Doğru düşünme biçimleri sonuçlarından bağımsız olarak ÖNCÜL İLKELER üzerine bina edilir. Sonuçların doğruluğu eldeki bilgiye ve bu öncüllerin doğru kullanılıp kullanılmadığına bağlıdır. Doğru düşünme biçimi yanlış bir sonuca ulaşınca bu o düşünme biçiminin temellerinin yanlış olduğu anlamına asla gelemez.
Üstelik “Yanlış düşünme biçimleri asla doğru sonuçlar elde edemez.” diye bir kural da yoktur fakat az önce ‘HARS’ kelimesi hakkında İsfahânî’den yaptığımız alıntıda olduğu gibi yanlış temeller üzerine bina edilmiş bir düşünme yöntemi doğru sonuçlara ulaşsa bile ulaşılan doğrular asla o düşünme biçimini ‘doğru’ yapmaz hatta o ulaşılan doğru sonuç hiçbir zaman doğruya hizmet etmez.
Burada mesele, düşünme biçimlerinden her ne olursa olsun doğru sonuçlar elde etmek değil, sonuçları her ne olacaksa olsun düşünme biçimlerini daha en baştan doğru temeller üzerine inşa etmektir çünkü sonuçlar daima GÖRECELİDİR ve üstelik birtakım şartlara MUKAYYET’tir.
Düşüncenin doğru temeller üzerine inşa edilmesi ancak ve ancak sabit-değişmez değerlerle mümkündür ki işte bu sabit-değişmez değerler ‘İLİM’dir.
Bir mümin için ‘İLİM’ sadece ve sadece “Kur’an” olmak zorundadır.
Tam burada ‘ilim’ ve ‘bilim’ kelimeleri arasındaki ayrıma dikkat çekmek gerekmektedir. Gerçi çekeceğimiz dikkat birazcık HABER konusunun tanımıyla çelişecektir ama yine de dikkat çekelim.
‘İLİM’: YALANLANMASI MÜMKÜN OLMAYAN SABİT BİLGİDİR.
‘BİLİM’: YALANLANMADIĞI DURUMDA DONUKLAŞAN VE GELİŞMEYEN BİLGİDİR.
‘Bilim’ dediğimiz şey tümevarım ile elde edilir.
‘İlim’ dediğimiz şey ise sadece TÜMDENGELİM’dir.
Tümevarımda daima, her zaman yanlış çıkma ihtimali bulunan ara sonuçlar vardır.
Tümdengelimde ise yalanlanması veya yalan çıkması mümkün olmayan BAŞLANGIÇLAR vardır.
Biri sonuçları itibariyle değer kazanır veya kaybeder; diğeri ise sonuçtan bağımsız olarak başlangıcı itibariyle değer kazanır.
Tümevarım, bulmaca çözerken bile eğer elde bir tümel yoksa asla işe yaramaz ve hiçbir zaman kesin bilgi vermez.
Tümdengelim ise kesin olmayan bilgiyi yanına bile yaklaştırmaz.
İlim ve bilim yöntemleri ayrımı
Tümevarımda önce kesin olmayan sonuçlar, sonra kesin olmayan bu sonuçlara göre belirlenen hiçbir zaman kesin olmayacak ve her an değişebilecek ilkeler konulur.
Tümdengelimde ise sonuç ne olursa olsun kesin ve asla değişmeyen ilkeler kabul edilmeden yaprak bile kıpırdamaz.
İşte şeytanın ve İblisin ‘RACİM’ oluşları bu temel altında anlaşılmalıdır. Onlar davranışlarına ve düşüncelerine hiçbir sabit değeri olmayan “tümevarım” yöntemini temel almışlardır. Hatta Sebe’ suresi 20. ayete göre bu düşüncelerinden bazılarında isabet bile kaydetmişlerdir fakat bu düşünme biçiminin ilkeleri asla sabit bir değer üzerine inşa edilmemiştir. Hatta bu düşünme biçiminde, her düşünen doğru olsun ya da olmasın kendi ölçülerini kendisi belirlemekte yani bir nevi rab’leşmektedir.
Bu durumda İLKE ŞUDUR; Yüce Allah’ın belirlediği sabit değerler üzerine inşa edilmemiş her düşünme biçimi ŞEYTANLIK ve İBLİSLİKTİR; bunu ‘ins’ de yapsa ‘cin’ de yapsa şeytanlıktır, iblisliktir.
Şeytan ve İblis ‘RACİM’ olarak sıfatlandırılmıştır. ‘Racim’ kelimesi “herhangi bir bilgiye veya veriye dayanmadan tahminde bulunmaktır” ki bu, düşünme biçimi olarak TÜMEVARIMdır.
O halde bir tümelden bağımsız olarak kullanılan her tümevarım düşünme biçimi ŞEYTANIN ve İBLİSİN düşünme biçimi yani ŞEYTANIN HUTUVETİ’dir.
Daha da açıkçası ŞEYTANIN SEBİLİ, ŞEYTANIN YÖNTEMİ, ŞEYTANIN METODUDUR.
Bir adım ileri gideyim… Günümüzde tümevarım yöntemi üzerine oturmuş bilim, ŞEYTANIN YÖNTEMLERİNİ KULLANMAKTADIR.
Tümevarım yöntemini kullanan her türlü felsefe veya kelam kesinlikle ŞEYTANIN YÖNTEMİDİR.
Elinde Kur’an bulunan ve Kur’an’a iman ettiğini iddia eden hiçbir mümin, elinde Kur’an varken asla tümevarım mantığını kullanamaz çünkü Kur’an mümin için her durumda başvurulacak TEMEL ve DEĞİŞMEZ veriler barındırır. Bu verileri yok sayarak hayata anlam vermeye çalışan her kişi bilmelidir ki bu yöntem şeytanın yöntemidir çünkü ŞEYTAN ‘RACİM’dir yani temel verileri dikkate almadan zanda bulunandır.