Resullerin Bir Daha Hiç Soylenmeyecek Sözü

RESULLERİN BİR DAHA HİÇ SÖYLENMEYECEK SÖZÜ

Bundan asırlar önce etrafı çorak topraklarla çevrili, hiçbir zirai faaliyetin yapılamadığı, bahçelerinin bağlarının olmadığı, en yakın ağacın bile kilometrelerce uzakta bulunduğu, etrafı volkanik kara dağlarla sarılı küçük ve dar bir vadide, geçmiş hayatında hiçbir liderlik iddiası ve hevesi olmamış, akranlarına ve sülalesine göre nispeten oldukça mütevazi hayat süren kırk yaşındaki orta halli bir adam, günlerden bir gün, önce kendi akrabaları ve hemşerilerini daha sonra tüm insanlığı derinden etkileyecek bir söz söylemeye başladı: “Ben Allah’ın resulüyüm.”

Resulün ilanı ve kitabın temel mesajları

O bu sözü ilk söylediğinde ne hemşerileri ne akrabaları ne de kendisi bu kısacık cümlenin insanlığı bir daha eskisi gibi olamayacak şekilde değiştireceğini biliyordu. Onun bu söylemi yakın zamanda Hıristiyan olmuş ve Bizans İmparatoru’nun da desteğini alarak kendisini vadinin kralı ilan etmeye hazırlanan Osman b. Hüveyris’in söylemine de benzemiyordu. Çünkü o her türlü ayartıcı teklife rağmen ne mal ne mülk ne taç ne taht ne teba ne tebâsının kendisine mutlak itaatini ne de insanlardan herhangi bir karşılık istiyordu ve bekliyordu. O sadece bir tek şey istiyordu:

“Allah sizi karanlıklardan, cehaletten, kokuşmuşluktan, akılsızlıktan, insan onuruna yakışmayan bir hayat biçiminden kurtarıp aydınlığa çıkarmam için bana bir kitap veriyor, bu kitaba inanın.”

الٓرٰ۠ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِاِذْنِ رَبِّهِمْ اِلٰى صِرَاطِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ
İbrahim 14 / 1

Elif. Lâm. Râ. (Bu Kur’an), Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip (ve) övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır. (TDV meali)

Bu kitap, zaten Allah’ı bilen ve inanan kişilere “Allah’a inanın.” demiyordu. Bu kitap, “Bildiğinizi zannettiğiniz Allah bildiğiniz gibi değildir. Size Allah’ı yanlış tanıtmışlar. Kafanızda kurguladığınız o tanımlamaları terk edin ve bu kitapta anlatılan Allah’a iman edin.” diyordu.

Bu kitap, zaten bildikleri ve hatta kendilerini onun soyu saydıkları “İbrahim’e inanın.” demiyordu. Bu kitap, “Bakın sizin atanız olarak bildiğiniz İbrahim sizin bildiğiniz gibi değildir. İbrahim hakkında bildiğiniz ve inandığınız o tanımlamaların hepsini terk edin ve bu kitapta size anlatılan İbrahim’e inanın.” diyordu.

Bu kitap, zaten bildikleri, tavaf ettikleri hatta avlusunda oturup günlük meselelerini tartıştıkları Kabe’ye çağırmıyordu. Bu kitap “Bakın atanız İbrahim mirası saydığınız bu ev, sizin hiç düşünmeden put dikeceğiniz bir ev değildir. Bilinçsizce etrafında döneceğiniz sosyal aktivite mekânı değildir. Bu ev hakkında bildiklerinizin tamamı yanlış. Burası insanlığın toplanma merkezidir, burası insanlığın umut arayışının merkezidir. Bu ev hakkında bildiğiniz o saçma tanımlamaların hepsini terk edin ve bu evin doğru bilgisini gelin bu kitaptan alın.” diyordu.

Kitaba karşı çıkanların itirazları ve savunmalar

Bu kitap, komşuları olan Yahudi ve Hristiyanlardan zaten binlerce kez duydukları, “Yahudilerin Musa’sına, Hıristiyanların İsa’sına inanın.” demiyordu. Bu kitap “Bakın ne İsa ne Musa ne de duyduğunuz resullerin hiçbiri onların anlattığı gibi değildir. Onlar durmadan yalan söylediler, siz de onların yalanlarını hakikat sanarak Musa’ya ve İsa’ya değer vermediniz. Sapık saydığınız Yahudi ve Hıristiyanlardan uzaklaşalım derken onların yalan dolu anlatımları yüzünden sadece insanlığın hayrı için Allah tarafından gönderilmiş Musa’dan ve İsa’dan uzak durdunuz. Siz, onların anlattığı İsa ve Musa tanımlamalarını terk edin ve bu kitapta size hakikati anlatılan İsa’ya ve Musa’ya inanın.” diyordu.

Bu kitap onlara yepyeni, hiç duyulmamış, hiç bilinmeyen şeyler söylemiyordu. Bu kitap öteden beri bilinen şeylerin onların bildiği gibi olmadığını, bildiklerini zannettikleri şeylerin eskilerin biriktirerek topladıkları ve her toplayanın kendisinden bir şeyler ekleyerek “gelen-ek” haline getirdikleri şeyler olduğunu, bildiklerini zannettikleri şeylerin tamamının en duru, en saf, en sahih, zerre miktarı yanlış karışmamış hakikatlerinin işte bu kitapta olduğunu söylüyordu.

Bu kitap eklene eklene tanınmayacak hâle getirilmiş müşriklerin İbrahim’ine, Yahudilerin Musa’sına ve Hıristiyanların İsa’sına çağırmıyordu. Bu kitap hiç kimsenin ekleme yaparak “gelen-ek” haline getirmediği İbrahim’in, Musa’nın, İsa’nın (ve tüm resullerin) ilk haline çağırıyordu. Sonuçta bu kitap hiç kimsenin bilmediği, hiç kimsenin duymadığı ve hiç kimsenin akledemediği yepyeni bir söze değil, sözlerin en eskisine, tüm sözlerin ilkine çağıyordu: ‘LA İLAHE İLLALLAH’

“Ben Allah’ın resulüyüm.” diyen, volkanik dağlarla çevrili dar vadideki mütevazi adam, insanlardan ne bir teşekkür ne bir minnet ne de en ufak bir ücret bekledi ve kalan ömrünü sadece bu kitabın insanlığa ulaşmasına harcadı. Horlandı, aşağılandı, engellendi, tecrit edildi, halk düşmanı ilan edildi, sapkınlıkla suçlandı, tüm himâyelerini kaybetti, sürüldü, öldürülmek istendi, aç kaldı, ordularla üstüne gelindi, dostlarını kaybetti, en yakın akrabaları sırtını döndü ama O ısrarla “Sadece bu kitap” demeye devam etti.

İşin garip tarafı elindeki kitap “İbrahim’in, Musa’nın, İsa’nın izinden gidin, onların yolundan milim şaşmayın.” diyordu ama O’na karşı çıkıp düşmanlık edenler yine “Biz İbrahim soyuyuz, biz Musa’nın izindeyiz, biz İsa’nın izinden gidenleriz.” diyenler oldu.

Sadece onlar da değil. O kitap “özgürlük” diyordu ama kitaba karşı çıkıp düşmanlık edenler, özgürlük şarkılarıyla insanlığı peşlerine takmış olanlar oluyordu. Bu kitap “adalet” diyordu ama kitaba karşı çıkıp düşmanlık edenler “adalet” diyerek yeri göğü inletenler oluyordu.

Resullerin arasındaki süre boşluğu ve süreçler

Bu kitap “akledin” diyordu ama O’na karşı çıkıp düşmanlık edenler, “Akıl en büyük nimettir.” diyerek felsefe kurgulayanlar oluyordu. Bu kitap “İlim esastır.” diyordu ama ona ilk karşı çıkanlar “En hakiki mürşid ilimdir.” diyenler oluyordu.

Bu kitap “Resullerin yolu esastır.” diyordu ama O’na ilk karşı çıkanlar resullerin yolunda olduğunu söyleyenler oluyordu. Bu kitap “Allah’ın kitabı yeter.” diyordu ama O’na ilk karşı çıkanlar yine “Kitap yeter.” diyenler oluyordu. Bu kitap “insanlık onuru” diyordu ama O’na ilk karşı çıkanlar insanlık onuru adına insanlara ders verenler oluyordu.

Kısacası Yahudi’sinden Hıristiyan’ına, “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” diyen demokratından, toplumun komün halde yaşaması gerektiğini söyleyen komünistine, “Bir ben var benden içeri.” diyen vahdet-i vücud’cusundan “Nefis tezkiyesi esastır.” diyen sofisine, Budist’ine, Brahman’ına, güce tapan krallarından zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan kölesine varana kadar herkes ama herkes bu kitaba karşı durdu ve tüm hayatını bu kitabın insanlığa ulaşması için harcayan adama;

“Bu kitap, eskilerden bahsediyor ve eskiye çağırıyor. Oysa insanlık ilerledi, gelişti, daha akıllı oldu. Şimdi sen İbrahim’in üzerinden 2600 yıl, Musa’nın üzerinden 2100 yıl, en yakında olan İsa’nın bile üzerinden 7 asır geçmişken kalkıp “Onların izinden gidelim, onların arı duru, eklenmemiş öğretisine dönelim.” diyorsun. Biz de “Musa” diyoruz ama Musa zamanındaki hayat ile şimdiki hayat bir mi? Musa’nın öğretisini onun hadisleri, onun has adamlarının (sahabelerinin) uygulamaları, her biri kendisini Musa için adamış Kohen’lerin tefsirleri, ittifak ve icma ile kabul edilmiş Sanhedrin’in içtihatları, hahamların zamana göre uyarlanmış yorumları olmadan nasıl günümüzde uygulayacaksın ki? Hatta bırak 2100 yıl önce gelmiş Musa’yı, şunun şurasında hepi topu 7 asır önce gelen İsa’nın öğretisine dair havarilerinin (sahabelerinin) uygulaması, Aziz’lerin rivayetleri, kardinallerin, papazların, rahiplerin tefsirleri olmadan nasıl anlayabilirsin ki? Evet İbrahim’in, Musa’nın, İsa’nın tecrübelerinden faydalanıp, onların hikayelerinden hikmetli dersler çıkaralım ama ‘Onların ilk öğretisine hiçbir şey eklemeden, ferdinden toplumuna, ülkesinden kıtasına, kıtasından dünyasına kadar bir hayat nizâmı haline getirelim.’ demek de neyin nesi?” dediler.

Dar vadideki “Ben Allah’ın resulüyüm.” diyen o mütevazi adam hiçbir şeye aldırmadan hayatının geri kalanını bu kitabı insanlığa ulaştırmak için harcadı ve bir gün “yüce dostlar katına” diyerek her ölümlü gibi o da son nefesini verdi.

O “Ben Allah’ın resulüyüm.” dediğinde İsa’nın üzerinden (resmi tarih kronolojisine göre) 7 asır, Yunus’un üzerinden 11 asır, Süleyman ve Davut’un üzerinden 14 asır geçmişti.

Mesajın sonuçları ve ümmet için çıkarımlar

Yıl 2022: “Ben Allah’ın resulüyüm.” diyen bu adamının üzerinden Davut ve kendisi arasındaki zaman kadar bir zaman geçti. Davut ve O’nun arasında geçen zamanda yani ondan Davut’a kadar olan zamanda, O’nun haricinde “Ben Allah’ın resulüyüm.” diyen çok adam oldu.

Süleyman, Eyyüp, Yunus, Lokman, Üzeyr, Zekeriyya, Yahya, İsa tıpkı onun gibi kendisinden önceki o 14 asırda “Ben Allah’ın resulüyüm.” diyen adamlardı. Yani ondan önce insanlık tarihinde hiçbir zaman bir önceki resulün üzerinden 14 asır geçtikten sonra gelen bir resul olmadı. İnsanlık hiçbir zaman bu kadar uzun süre resulsüz kalmadı.

Şu gök kubbede “Ben Allah’ın resulüyüm.” cümlesi tam 14 asırdır hiç söylenmedi ve bir daha da söylenmeyecek.

Abuk sabuk beklentiler içine girip İsa’nın gökten ineceği veya Mehdi’nin geleceğini bekleyenler hâlâ bir resulün geleceği beklentisi içindeler ama kitap onların bu beklentilerinin boş hayallerden başka bir şey olmadığını söylüyor. Kitap, kitabı ondalık bir sayının bendesi haline getirenlerin, kendi kafalarından şunu bunu resul ilan etmelerine sadece “sapıklık” diyerek geçiveriyor.

Kim ne derse desin, kim hangi hayale dalarsa dalsın, insanlık, o dar vadiyi çevrelemiş kara dağlarda yankılanan “Ben Allah’ın resulüyüm.” cümlesini bir daha hiç duymayacak.

Kavramlar: