Sehr’e Yağmur Yağıyor

ŞEHRE YAĞMUR YAĞIYOR

Yağmurun şehre gelişi ve çağrışımı

Hafif rüzgârla birlikte şehre yağmur yağıyor. Yağmurun yağdığını yağmur tanelerinin saçlarımı ıslatmasından, saçlarımdan süzülüp boynumdan içeri girmesinden veya teneke çatılarda o kendine has vuruşlarından değil, sokak lambasının ışıklarından geçişlerinden anlıyorum. Oysa ne kadar severim yağmurda sırılsıklam olmayı.

Birazdan sabah ezanı okunacak. Herkes uyuyor, bir ben bir de yağmur uyumuyoruz. Mutfak penceresinin perdelerini sonuna kadar açarak evin tüm ışıklarını dinlendirdim. Bu duygusal ortamda yağmurla ilgili yığınlarca anımın hayalimi canlandıracağını umuyordum. Fakat hiç beklemediğim bir şekilde, Kur’an’ın birçok yerinde geçen “Gökten bir su indirir ve o suyla ölü toprağa can veririz.” cümlesi geliverdi aklıma.

Her tarafı betonla kaplı bir şehre gökten bir su iniyor ama o su ölüyken diriltecek toprak bulamıyor. Damlara, asfalta, beton zeminlere düşen sular borularla kanalizasyona akıyor. Çünkü yağmur şehre yağıyor. Bu şehri biz yaptık. Şehri yaparken her şeyi hesap ettik. Deprem yıkmasın diye kalın kalın betonlar döktük. Sel olmasın diye her yere kanalizasyonlar koyduk. Arabalarımızı park etmek için kapalı ve açık otoparklar inşâ ettik. Çocuklarımızın okuyacağı okullar, hamburger yiyecekleri alışveriş merkezleri inşâ ettik. Fazla kilolarından kurtulsunlar diye baylar ve bayanlar için spor merkezleri kurduk. Dünyaya açılacak şirketlerin ofislerinin bulunduğu gökdelenler inşâ ettik. Arabalarımızın daha uzun ömürlü olması için geniş geniş yollar yaptık. Aylak aylak dolaşanlar için koca koca meydanlar yaptık. Partilerin miting düzenlemesi için toplantı alanları yaptık. Sâhil kenarlarında yürüyüş yapılsın diye doldurduğumuz denizin üstüne kaymak gibi betonlar döktük. Devâsâ gemiler yüklerini boşaltsınlar diye limanlar, en büyük uçaklar rahat konsun diye havaalanları, araba yarışları için pistler, köprüler, tüneller yaptık. Her şeyi hesapladık, ince ince planladık ve güzel güzel inşâ ettik.

İşte bu şehre yağmur yağıyor ama diriltecek toprak bulamıyor. Hadi yağmurun yerine Kur’an’ı, şehrin yerine de kendimizi koyalım. Aslında tam da öyledir zaten. Her insan bir şehir gibidir. İstekleriyle, arzularıyla, korku ve ümitleriyle bir kişilik inşâ eder ve ardından inşâ ettiği o şehrin sokaklarında dolaşır. Kendisini tanımak isteyenleri bu şehrin sokaklarına davet eder. “Şu binayı görüyor musun? O benim planlarımın binasıdır. Baksana ne kadar muhteşem. Şu meydanı görüyor musun? O benim isyanlarımın gösteri merkezidir. Baksana ne kadar da lirik. Şu parkı görüyor musun? O benim duygusallığımın eseridir. Baksana renkler ne kadar uyumlu ve çiçekler ne kadar bakımlı. Şu otoyolu görüyor musun? Amacıma beni rahat ulaştırsın diye ne kadar geniş yaptığımı görüyorsun değil mi? Şu heykele bakar mısın? İşte o beni temsil ediyor. Ne kadar da sanatsal değil mi?”

Bizi tanımak isteyeni peşimize takar, baş dönene kadar iç dünyamızda kurduğumuz şahane şehirde gezdiririz. Evet her şey düşünülmüş, her şey inceden inceye planlanmıştır da yağmur yağınca diriltecek toprak kalmamıştır. Bu şehirde yağmur, ölü toprağa can veren değildir. Yolları çamur yapan, arabaları kirleten, döktüğümüz betonları çürüten, konforlu yaşamımızı engelleyen bir şeydir. Ona karşı önlem almalıyız. Yollar çamur olmasın diye her yeri ya betonlamalı ya da asfaltlamalıyız. Beton dökemediğimiz yerlere andezit taşından kaldırımlar yapmalıyız. Betonlar arasında süs olsun diye bıraktığımız toprağın üzerini İngiliz çimiyle kaplamalıyız. Yani yağmur toprakla buluşup onu diriltmesin diye her şeyi yaparız.

Sonra, sonrası ise daha acâyip. Yağmurun toprakla buluşmasını tamamen engellediğimiz bu şehirlerin içindeki betondan evlerde nehir kenarlarındaki ahşap kulübeler hayali kurarız. Yağmurun toprakla buluşmasını sadece hayal ederiz.

Kişiliğin betonlaşması ve diriliş umudu

Her tarafını betonla kapladığımız kişiliğimize Kur’an yağıyor, tıpkı bu şehre yağmur yağdığı gibi. Betonla kaplı kişiliğimize yağan Kur’an, diriltecek toprak bulamıyor, tıpkı bu şehirde olduğu gibi.

Şehre yağmur yağıyor ama dirilmiş toprak kokusu yok.

Kavramlar: