Başlıklar
‘VALİDEYYE’ ve ‘NİMET’
Neml 27/19
فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضٰيهُ وَاَدْخِلْن۪ي بِرَحْمَتِكَ ف۪ي عِبَادِكَ الصَّالِح۪ينَ
(Fetebesseme dâhiken min kavlihâ vekâle rabbi evzi’nî en eşkura ni’meteke-lletî en’amte ‘aleyye ve’alâ vâlideyye veen a’mele sâlihan terdâhu veedḣilnî birahmetike fî ‘ibâdike-ssâlihîn(e))
TDV meâli – (Süleyman) onun sözünden dolayı gülümsedi ve dedi ki: Ey Rabbim! Beni, gerek bana gerekse ana-babama verdiğin nimete şükretmeye ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya muvaffak kıl. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat.
Süleyman kıssasında geçen ‘VALİDEYYE’ kelimesinin bağlamında, verilen nimetin gereğini yerine getirmek var.
Yani Süleyman ‘VALİDEYYE’ dediği kişilerin günahı için af dilenmiyor, tam tersi onlara da verilmiş olan nimetin karşılığını vermek, gerekeni yerine getirmek için yardım dileniyor.
Kur’an, Süleyman’ın babası DAVUT için; kendisine verilen görevi yerine getiren, kendisine verilen görevin hakkını veren bir resûl olarak bahsediyor.
Süleyman’da valideyye kavramı
Bu durumda SÜLEYMAN’IN bahsettiği ‘VALİDEYYE’ kesinlikle ANNESİ-BABASI olamaz.
Bunun yanında âyette geçen ‘NİMET’ kelimesi اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ (en eşkura ni’meteke-lletî en’amte ‘aleyye ve’alâ vâlideyye) görüldüğü gibi ism-i mevsûl ve sıla cümlesi ile birlikte geliyor.
EĞER biz âyetteki ‘VALİDEYYE’ kelimesini Süleyman’ın anne-babası olarak alırsak bu durumda bahse konu olan ‘NİMET’i anne-baba üzerinden anlamamız gerekecektir… Süleyman’ın babasından bahsedilmektedir ama Süleyman’ın annesinden bahsedilen bir âyeti ben bilmiyorum.
Şöyle bir yorum getirilebilir… “Ne fark eder ki; o nimetin, babası Davut üzerinden anlatılması aynı zamanda annesi için de geçerlidir. O hâlde annesinden bahsetmiş olması ya da olmaması durumu değiştirmez.”
Bu son derece yanlış ve bir o kadar da haksız bir yorum olur. Çünkü annesinden bahis açan biz değiliz, Kur’an’dır. Madem fark etmeyecekti neden o hâlde ‘VALİDEYYE’ kelimesi kullanılıyor?
“BABAMA verdiğin nimet” diyebilirdi ama denmemiş, ‘VALİDEYYE’ denmiş.
O hâlde mutlaka bir fark var ki Kur’an bu kelimeyi kullanmış.
‘NİMET’ kelimesi TÂRİFİ YAPILMIŞ, ONAYI VERİLMİŞ, ŞEKLİ-ŞEMÂLİ AÇIKLANMIŞ GÖREV/TAHSÎSAT anlamındadır.
‘Nimet’ kelimesine yüklenen “ekmek, su, yiyecek, içecek” mânâsı son derece yanlış bir mânâdır.
Meselâ, herkesin bildiği Fâtiha sûresindeki âyeti ele alalım:
TDV meâli – Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!
Bu meâldeki ‘NİMET’ kelimesini kaldırıp meâl ve tefsirlerde ‘nimet’ kelimesine yüklenen “yiyecek, içecek” mânâsını koyalım.
“KENDİLERİNE YİYECEK, İÇECEK VERDİKLERİNİN YOLUNA”
Böylesine saçma bir mânâ çıkar.
Nimetin tanımı ve anlamı
Kur’an bize YOLLARINDAN GİDİLECEK TEK KİŞİLERİN RESÛLLER OLDUĞUNU YÜZLERCE YERDE SÖYLEMEKTEDİR. Bize onlardan başkasının yoluna gitmememizi onlarca yerde söylemektedir.
Yani ‘NİMET’ VERDİKLERİNİN YOL-LA-RI-NA dememekte; “‘Nimet’ verdiklerinin O BİR TEK YOLUNA” demektedir.
Yani ‘Nimet’ verilenler çok olsa da NİMET bir tanedir.
YOL bir tanedir.
Resûllerin bir tek görevi, bir tek işi vardır. Hatta hepsinin varlık sebebi bir tanedir: İNSANLIĞI O SIRAT’A ÇAĞIRMAK!
İşte o görevin adı NİMET’TİR!
Yani târifi yapılmış, râzı olunmuş, çerçevesi çizilmiş ve hepsinden önemlisi ONAY verilmiş GÖREV.
Şimdi Süleyman اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ (en eşkura ni’meteke-lletî en’amte ‘aleyye ve’alâ vâlideyye) derken BİTMİŞ BİR GÖREVDEN DEĞİL, tamamlanmamış bir görevden bahsetmektedir.
‘VALİDEYYE’ME DE YÜKLEDİĞİN, SENİN ONAYINDAN GEÇMİŞ GÖREVİ TAMAMLAMAMA / KARŞILIĞINI VERMEME YARDIM ET.” demektedir.
Bu bağlamda ele aldığımızda Süleyman’ın bahsettiği ‘VALİDEYYE’, babası ve annesi değildir.
Hatta babası olan DAVUT hiç değildir.
Ondan bir geriye gittiğimizde ikisi de aynı anda yaşamış ve ikisi de aynı görevle görevlendirilmiş HARUN VE MUSA vardır.
Bu iki resûl, risâlet sayfasında daha öncesinde hiç kimseye yüklenmeyen bir görevle görevlendirilmişlerdir.
İşte bahsettiği ‘NİMETEKE’ Harun ve Musa’ya yüklenen ama tam bir başarı elde edemedikleri GÖREVDİR.
Süleyman onlara yüklenen görevi bitirmek için dua etmektedir.
Yani Süleyman kıssalarındaki ‘VALİDEYYE’ kavramı Süleyman, Musa ve Harun bağlamında anlaşılması gereken bir kavramdır.
İBRAHİM’E gelince…
TDV meâli – “Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!”
Bu duanın geçtiği İBRAHİM sûresindeki bağlama bakarsak İbrahim bu duayı BEYTİN yanında yapmaktadır.
Sürece dikkat edersek bu dua İbrahim’in babasından uzaklaşmasından çok sonralara dayanmaktadır.
Süleymaniye Vakfı meâli – İbrahim’in babasının bağışlanmasını istemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Babasının Allah’a düşman olduğunu iyice anlayınca o işten uzak durdu. İbrahim çok içli ve pek yumuşak huyluydu.
Bu âyette babasının düşman olduğunun anlaşılmasından sonra İbrahim’in babası için bağışlanma dilemekten vazgeçtiği bildirilmektedir. O hâlde İbrahim’in İbrahim sûresindeki duasının babası ile hiç alâkası olmaması gerekir.
Çünkü babasının düşman olduğu, İbrahim’in Beytin yanına gelmesinden çok önceleri açığa çıkmıştı.
Bunun yanında Kur’an’da İbrahim’in annesinin hiç bahsi geçmemektedir (daha doğrusu ben bilmiyorum).
Öyleyse İbrahim kim için bağışlanma dilemiştir?
Kur’an’a baktığımızda hem annesinden hem de babasından bahsedilen ve hem annesi hem de babasının bağışlanması gereken GÜNAHI olan hiçbir resûl yoktur!!!!
Anne ve babasından bahsedilen hangi resûl var diye Kur’an’a baktığımızda karşımıza YAHYA çıkmaktadır. Fakat Yahya’nın babasının kıssası vardır ama annesi sadece anlatım olarak vardır. Annesinin ne günahından ne de kıssasından bahsedilir.
İbrahim kıssası ve duası
Başka kim var diye baktığımızda hem annesinden hem de babasından bahsedilen hiçbir resûl yoktur.
AMA tüm resûllerin ANNE-BABASINDAN ve dahî her ikisinin günahından bahseden âyetler vardır ve bu âyetler bizi ÂDEM ve EŞİNE çıkarmaktadır.
Evet, Âdem ve eşi tüm resûllerin ‘VALİDEYYE’sidir.
Ve her ikisinin de bağışlanması gereken GÜNAHI vardır.
TDV meâli – “Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!”
BU şekilde dua eden İBRAHİM, kendi varlığını ÂZER’E değil, ÂDEM ve EŞİNE atfetmekte ve hatta ÂZER ile olan tüm bağlarını KOPARMAKTADIR.
Kaldı ki hemen yanı başında DUA ettiği BEYTİN varlığı ÂZER üzerinden değil ÂDEM ve EŞİ üzerindendir… İbrahim’in oraya MİRASÇI olması da Âzer üzerinden değil ÂDEM ve EŞİ üzerindendir.
İBRAHİM’İN dua ederken bahsini açtığı, bağışlanma dilendiği ‘VALİDEYYE’si Âzer ve eşi değil, İbrahim’in resûl olmasının ana dayanağı olan ÂDEM ve EŞİDİR.