Vazedilmiş Din Vazedilmiş Kitap

VAZEDİLMİŞ DİN, VAZEDİLMİŞ KİTAP

İslam dinine inanan ve onun kitabını bu dinin tek kaynağı olarak görenlerin ve buna inananların her şeyden önce bilmesi gereken en önemli konu, İslam’ın VAZEDİLMİŞ bir din, Kur’an’ın da VAZEDİLMİŞ bir kitap olduğunu bilmeleridir.

Dinin ve kitabın VAZEDİLMİŞ olması ne anlama gelmektedir?

İşte bu sorunun cevabı basitçe kelimelerin lügat ve ıstılah manalarını öğrenmeyle bitecek bir şey olmadığıdır. Çünkü VAZ’ konusu her şeyden önce İKİ AKILLI VARLIĞIN ve BİR DE ONLARIN DIŞINDAKİ ŞEYLERİN VARLIĞINI ZORUNLU KILAR.

VAZ’ her şeye konulur ama bir şeyin vaz’dan dolayı olup olmadığını sadece akıllı varlıklar anlar.

Dolayısıyla eğer herhangi bir şeyin vazedildiği yazı veya sözle dile getiriliyorsa muhatap sadece ve sadece akıllı varlıklar demektir. Bunun haricinde vaz’a konu olan şeyler bu vaz’ işlevi sırasında sadece nesnelerdir.

Vaz ve vazedilmişlik kavramı

Herhangi bir şeyin vazedilmesi zaten sadece akıllı ve iradeli bir varlığın yapabileceği bir şeydir. Akılsız varlıklar ne vazedebilirler ne de vaz’ı anlayabilirler.

Varlıkların şekilleri, biçimleri, kapasiteleri, akıllı veya akılsız varlık olacakları, varlıklarını devam ettirebilmek için vazgeçilmez olan şeylere olan ihtiyaçları, hatta ihtiyaçsızlıkları ve daha birçok şey BİR SEÇİM SONUCU DEĞİL BİR VAZ’ SONUCU BELİRLENMİŞTİR.

Bu açıdan, “Etrafımızda gördüğümüz veya görmediğimiz, ulaştığımız veya ulaşamadığımız varlıkların varoluşlarının tamamı bir VAZ’IN ESERİDİR.” desek asla yanlış yapmamış oluruz.

Eğer varlık bir VAZ’ eseriyse ve vazedilen bu varlıklar içinde akıllı ve iradeli varlıklar da varsa bu VARLIĞI VAZEDENİN, YAPTIĞI VAZ’I AKILLI VE İRADELİ VARLIKLARIN ANLAMA ALANLARINA AÇMIŞ OLMASI ANLAMINA GELMEKTEDİR. Zira bunun kapalı ve ulaşılamaz olması durumunda ne vaz’ bir anlam kazanır ne de akıllı ve iradeli varlıkların bir anlamı olabilir.

Bu karışık paragrafı biraz daha açayım:

Herhangi bir varlığa isim vazettiğinizi düşünün… Eğer o ismin karşılığının ne olduğunu anlayabilecek bir varlık yoksa o vaz’ anlamsız bir VAZ’ olacaktır.

Bu noktada bir müminin varlıkla ilişkisi VAZEDEN İLE VAZEDİLENLER arasındaki ilişki çerçevesinde olmak zorundadır.

Allah vazedendir, insan akıllı ve iradeli varlık olarak vazedilendir.

Bu durum VAZEDEN İLE VAZEDİLEN ve vazedilmekle kalmayıp aynı zamanda hem vazedeni hem de vazedileni kavrama, anlama, bilme kapasitesinde yaratılan varlık arasındaki ilişkinin işte bu vaz’ üzerinden çerçevelendirildiği bir ilişkiyi zorunlu hâle getirmektedir.

Nasıl ki birinci sınıftaki bir öğrenci vazedilmiş olsa ve hatta erişimine açık olsa bile trigonometriyi anlayacak seviyede değilse ve bu öğrencinin vazedilmiş trigonometriyi kavraması için bulunduğu kapasite ile trigonometriyi anlayacak kapasite arasındaki diğer vazedilmiş şeyleri de üstelik tam bir sırayla bilmesi gerekiyorsa ve bu sırayı da öğrenci değil vazeden yapıyorsa, Allah ile insan arasındaki ilişkinin de böyle olması gerekmektedir.

İnsanın vazedilenleri anlayacak kapasitede olması demek hangi durumda olursa olsun her şeyi o an bilebilir, anlayabilir anlamına asla gelmemektedir.

Üstelik insanın ne kadar vazedilmiş varlık varsa onları bir anda anlayacak şekilde olması insana bir lütuf değil tam tersi tarifsiz bir zulüm olacaktır.

Vaz’ meselesini genelden daha özel bir çerçeveye taşıyacak olursak Yüce Allah’ın kitabındaki her şey O’NUN VAZETTİĞİ ŞEYLERDİR.

Kitabın dizaynından cümlelerin kuruluşuna, kelimelerin seçiminden yazının stiline, işaretlerin belli bir sıraya göre dizilip kelimeleri oluşturmalarından bir kelimenin cümle içindeki konumuna kadar her şey O’nun tarafından VAZEDİLMİŞTİR.

Kur’an’ın vazedilişi ve ilahi tasarım

Nasıl ki maymunu, deveyi, kuşu, kuzuyu, balığı, böceği, gezegenleri, galaksileri, nebulaları, yani mikro ve makro boyuttaki her şeyi VAZEDERKEN herhangi birine akıl danışmamış, herhangi birinin tecrübesine, ilmine, gücüne, kuvvetine ve daha başka bir şeyine müracaat etmemişse, Kitabının oluşması için de hiç kimseye müracaat etmemiş, kitabını da kendi ilmiyle oluşturmuştur.

İnsanın şu varlık içindeki herhangi bir şeyi anlamasının yolunun VAZEDİLENLERİ doğru bir sıralamayla anlamasına bağlı olduğu gün gibi aşikardır.

Bu durum sadece varlıkları anlamak için değil BİZZAT KUR’AN’I ANLAMAK İÇİN DE GEÇERLİ BİR DURUMDUR.

Şimdi, Kur’an okuyan insanlar kesinlikle birtakım sorular biriktirmektedirler. Bilmedikleri ama olgu olarak VAZEDİLMİŞ olduğunun farkına vardıkları şeyi anlamak istemektedirler. Sorulan her bir soru, soru sorana bir yandan haklılık kazandırırken diğer yandan sorduğu sorunun arkasında nasıl durduğuna göre o kişinin iç dünyasını da ele vermektedir. Bu konuda, Musa’ya hangi ineği keseceklerini soran Yahudilerin soruları çok harika bir örnektir.

O Yahudilerin sordukları sorular haklı bulunmuş ve cevaplanmıştır ama verilen her cevap onların sahtekar kişiliklerini daha da açığa çıkaran bir şeye dönüşmüştür. Eğer Musa onlara “İnek kesin!” dediğinde onlar içlerinde zaten var olan hain kişiliklerini izhar edecek sorular sormasaydılar onların sahtekarlıklarının anlaşılması da mümkün hâle gelmeyecekti.

Şimdi olayı biraz anlamaya çalışalım.

Musa onlara “Rabbiniz size bir inek kurban etmenizi emrediyor.” diye bir haber iletiyor… Bu haber bir VAZ’ mıdır? Evet kesinlikle bir VAZ’dır.

Peki VAZEDEN kimdir? “RABBİNİZ” dediğine göre onların da RABLİĞİ hususunda itiraz etmedikleri bir kişi olduğu bellidir. (Merak etmeyin “Rab” tartışmasına girmeyeceğim.)

O zaman, daha önce RABLİĞİ vazedilmiş ve bu vazedilme de Musa’nın yanındakiler tarafından kabul görmüş biri vazetmektedir. Şimdilik bu birinin Allah mı, başka bir rab mi, yehva mı olduğunun bir önemi yoktur, zaten konu da bu değil bambaşka bir şeydir.

Yani Musa “RABBİNİZ İNEK KESMENİZİ EMREDİYOR.” demeden çok önceleri bu kişiler ile RAB arasında bir ilişki kurulmuştur ve onlar da Rabbin rabliğini kabul etmişlerdir.

Nitekim Musa onlara “RABBİNİZ BİR İNEK KESMENİZİ EMREDİYOR.” dediğinde onlar “RAB mi? O da kim? Biz rab falan tanımıyoruz.” gibi sözler söylemiyorlar.

Şimdi eğer bunlarla RAB arasında hiyerarşik bir ilişki biçimi kurulmuşsa O İLİŞKİNİN HANGİ TEMELLER ÜZERİNDE OLMASI GEREKTİĞİNİN DAHA EN BAŞTA VAZEDİLMİŞ OLMASI GEREKMEKTEDİR.

Yani RAB ve onlar arasındaki ilişkide “Kim nerede duracak, kimin yetkileri nerede başlayıp nerede bitecek, karşılıklı beklentilerin çerçevesi ne olacak, karşılıklı tavırların çerçevesini ne belirleyecek, kimin borusu ne kadar ötecek? şeklindeki soruların daha en başta cevaplarının verilmiş olması gerekmektedir.

Vaz sıralaması ve Rab-insan ilişkisi

Peki bu ilişkide neyin ne olacağını ya da olmayacağını bildiren şeylerin VAZ’ sıralamasını kim belirleyecektir? Eh, ona “RAB” dendiğine göre RAB belirleyecektir.

Aslında doğal olan da zaten budur. Nasıl ki okula yeni başlayan bir çocuk hangi şeyi ne zaman ve hangi sıralamaya göre öğreneceğini belirlemiyorsa ve hatta bu çok saçma bir şey olursa, tıpkı RAB-insan arasındaki vazedilenlerin hangi sıralamaya göre belirleneceğini de sadece Rab yapabilir ve hatta diğerleri buna güç yetiremez demektir.

Yani, vazedenle vazedilenler arasındaki ilişkide olması gereken şeylerin VAZ’ zamanını, vaz’ mekanını, vaz’ sıralamasını ve hatta vaz’ oranını belirleyecek ve buna gücü yetebilecek tek kişi rabdir.

İşte tam da bu durum insan denilen varlığın eğer bir RABBE inanıyor ve onun Rabliğine de razı oluyorsa bu aynı zamanda RABBİN ONA NEYİ NE ZAMAN, NE ŞEKİLDE, NE ORANDA ÖĞRETECEĞİNE DE razı olması anlamına gelmektedir.

Peki, RAB NEDEN VAZEDER?

Aslına bakılırsa bu sorunun cevabı zaten RAB kelimesinin anlamında yatmaktadır. EĞİTMEK, ÖĞRETMEK, GELİŞTİRMEK, DÜZEN GETİRMEK, İLKELİ OLDURMAK, İLKELERİ ÖNEMSETMEK için öğretir.

Şimdi, biraz önce bir vazetme sıralamasının olduğundan bahsettim… Ama elimizde tamamı bulunan ve her bir tarafı da aynı oranda erişime açık olan bir kitaptan nasıl bir VAZ’ SIRALAMASI ÇIKACAKTIR?

Rab söyleyeceğini söylemiş, vazedeceğini vazetmiş ve sözlerinin tamamını derleyip toparlayarak hem de hiçbir sıralama olmayan bir kitap haline getirmiştir. Karşımızda böyle bir kitap varken HANGİ VAZ’ SIRALAMASINDAN BAHSEDEBİLİRİZ Kİ?

Kitabın elimizde bir bütün olarak durmasını yine bir metaforla anlatacak olursak… Okula yeni başlayan birinin önüne üniversite bitene kadar göreceği tüm dersleri koymak ve bu derslerin hepsini hiçbir sıralamaya tabi tutmadan o kişiyi derslerin tamamından sorumlu tutmak gibi bir şeye benzemektedir.

Daha da zor olanı, öğretmen hiç görünmemekte, hiç duyulmamakta ve ona hiçbir soru sorulmamaktadır… Yani bu öğrenci merak edip “HOCAM, NE DURUMDAYIM?” diyememekte, öğretmen de ona “Aferin, güzel öğrendin.” dememektedir.

Bu durumda öğreten ve vazedenle öğrenen ve vazedilen arasında nasıl düzenli ve ondan da önemlisi sürdürülebilir hiyerarşik bir ilişki kurulabilir ki?

“1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9” Bu rakamları bu şekilde doğru bir sıralama ile bize dizdiren şey, birin bir, ikinin iki, üçün üç, dördün dört, beşin beş, altının altı, yedinin yedi, sekizin sekiz ve dokuzun dokuz olduğunu bilmemizdir. Şimdi aynı sayıların hangisinin bir, hangisinin iki olduğunu ve diğerlerini hiç bilmediğinizi ve bu sayıların da hiçbir sıralama olmadan önünüzde durduğunu düşünün, bu durumda doğru bir sıralama yapmak mümkün müdür?

Sayı değerinin ne olduğunu bilmediğiniz rakamları nasıl doğru bir sıralamaya koyabilirsiniz ki?

Dil, ittifak ve vaz’ın önceliği

Şimdi bir soru soralım… KUR’AN’DA VAZEDİLENLER; SAYI DEĞERİNİ BİLEMEDİĞİMİZ VE HEPSİ DE KARIŞIK BİR ŞEKİLDE ÖNÜMÜZE KONULMUŞ, HANGİSİNİN ÖNCE, HANGİSİNİN SONRA OLDUĞUNU BİLMEDİĞİMİZ SAYILAR GİBİ MİDİR?

NE DERSİNİZ, ÖYLE MİDİR?

İşte tam burada başka bir şey devreye girmektedir: VAZEDİLEN ŞEYLERDE AKILLI VE İRADELİ VARLIKLARIN İTTİFAK ETTİRİLMESİ.

Evet, varlığın tamamı sadece VAZ’ değildir. Aynı zamanda akıllı ve iradeli varlıkların VAZEDİLENLER hususunda ittifak ettirilmesi de vardır… “Maymun” denilen varlığı biri “MONKEY”, diğeri “MAYMUN”, diğeri “ABİZYANA” şeklinde isimlendirebilir. (Kaldı ki bu isimlendirmeler bile insan ürünü değildir.) Burada asıl olan ittifak, o kelimelerin farklı telaffuz edilmeleri değil, kelimeler farklı olsa bile tüm insanların farklı dillerdeki kelimelerin hangi varlık için vazedildiği hususunda İTTİFAK ettirilmelerdir.

Şimdi Türkçe konuşan bize biri gelip “’MONKEY’ İngilizcede “maymun” anlamına gelmemektedir.” derse biz hemen “Yanılıyorsun.” deriz ve o kelimenin İngilizcede “maymun” anlamına geldiğinde diretiriz. Oysa biz Türkçe konuşuyoruz, bir başka dildeki kelimenin anlamının o olduğuna bizi bu kadar emin hâle ne getirmektedir?

el-CEVAP: O dili konuşanların o kelimenin anlamı üzerinde ittifak etmelerini görmemiz, duymamızdır.

İşte bu tür davranış kalıplarında -sanıldığının aksine-, özellikle o dili bilmeyenler açısından ÖNCE İTTİFAK sonra da VAZ’ bilinir. Yani sıralama tersine döner.

Aynı dili konuşan insanların konuştukları dili kendi çocuklarına aktarırken de durum tersine işlemektedir. ÖNCE İTTİFAK, SONRA VAZ’ BİLİNİR.

Kavramlar: