Başlıklar
YABANCI KELİMELERİN SÖZLÜK YAZIMINDA ETKİSİ
Bizim gibi Kur’an’daki lisanı anadil olarak doğal yollarla –ki bu doğal yol sadece tevarüs yoludur- öğrenmemiş ve konuşamayan insanların Kur’an’ı anlamaya çalışırken sözlüklere başvurması kaçınılmazdır. Arapçanın kurallarına vakıf olanlar Arapçadaki kelime türetme mekanizmasının yeryüzündeki tüm diğer lisanları çok geride bırakarak müstesna bir konuma kavuştuğunu bilirler. Hakikaten de Arapçadaki kelime türetme mekanizması muhteşemdir. Sözlükler işte bu mekanizmanın çalıştırılmasıyla ortaya çıkan kelimelerin o dildeki veya başka dildeki karşılığını yani tasavvurdaki resmini verirler.
“Kelime türetmek” ve “lisan” arasındaki bağın ilkeli olabilmesinin en vazgeçilmez şartı herhangi bir kökten ne kadar çok kelime türetilirse türetilsin türetilen kelimeler kök anlamla alâkasını yani anlam akrabalığını asla koparmamalıdır. Bu, ortaya çıkan her yeni kelimenin anlaşılmasının en temel kuralıdır. Değilse kelimelerin takibini yapmak ve insan türünün kelimenin anlamı üzerinde ittifakını sağlamak asla mümkün değildir.
Arapçada tüm müştak kelimelerin kökünde SULASİ MÜCERRED 6 BAB vardır. Bu altı babın tüm kelimeler üzerindeki etkisini göz önüne alarak çok rahat bir şekilde bu 6 bab’ın “lisanın kalbi” olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü tüm kelimeler işte bu 6 bab’tan başlayarak türetilirler. Elbette ki dilde rubai (4’lü), humasi (5’li) ve sudasi (6’lı) kök kelimeler de bulunmaktadır. Ama dilde biraz daha derine inenler 4’lü, 5’li, 6’lı kelimelerin de bir şekilde sulasi kök ile anlam akrabalığı içinde olduğunu bilirler.
Arapçada kök yapısı ve türetme mekanizması
Bir köke yaslanarak mezid hale getirilen ve yeni anlamlar ortaya çıkarak kelimelerin ne kadar harf eklenirse eklensin hem anlam olarak izini hem de vezin olarak kalıbını tespit etmek çok kolaydır ve çok kurallıdır. Nitekim “sarf” dediğimiz şey tam da bu işe yaramaktadır.
Fakat bunun dışında bazı kelimeler de vardır ki kelimedeki harfler aynı olmasına rağmen kök anlamla alâkası olmayan anlamlara kavuşmuştur. Nitekim Arapçada buna “camid kelimeler” veya “mürtecel kelimeler” denmiştir.
Özellikle Arapçadan başka bir dili konuşanların yazdığı Arapça-Türkçe sözlüklerde bir kök ile başlayan kelimelerin en sonda kök manası ile alâkası olmayan anlamlara kavuştuğu çok rahat bir şekilde görülecektir. Sözlük yazarlarının bu konudaki tek açıklaması “Araplar bunu böyle kullandı.” şeklindedir. Aslında bu açıklama camid isim ve mürtecel isim olan kelimeler için de kullanılan bir açıklamadır ki bunu sadece Arap olmayanlar değil ne yazık ki Araplar da kullanmaktadır.
Bir isme “camid” veya “mürtecel” demenin en sade karşılığı şudur: Sarf üzerinden gelerek bu kelimenin anlamı tespit edilemez, kelimenin anlamı bilinmeyen bir tarihte bilinmeyen bir Arap tarafından belirlenmiş ve ondan sonraki Araplar da bu kelimeyi onun belirlediği şekilde kullanarak nesilden nesile aktararak tevarüs ettirmişlerdir.
Biz de çalışmalarımızda “camid” ve “mürtecel” kelime olgusunu kesinlikle kabul etmekteyiz ama bu kelimelerin ortaya çıkışı ve sonraki nesillere tevarüsü hakkında söylenenlere kesinlikle muhalefet etmekteyiz. Fakat bu tartışmayı bu bağlamda yapmayacağız. Benim özellikle Arapça-Türkçe sözlükler hakkında dikkat çekmek istediğim husus, “camid isim kuralı”nın Türkçe sözlük yazarlarının kelimelere yeteri kadar çalışmamasına bahane olmasıdır.
Bu durumu bir örnekle daha anlaşılır hale getirmeye çalışayım:
Bilindiği üzere Kur’an’da ن ز ل (nun+ze+lam) kök harflerinden türemiş pek çok kelime bulunmaktadır. Bu kelimenin kök anlamı “inmek”tir. Bu kelimeyi anlamak için sözlüğe başvurduğumuzda kelimenin isim anlamları arasında “NEZLE, GASTRİT, BRONŞİT” gibi ilk bakışta kök anlamıyla bap kurmanın imkânsız gibi gözüktüğü isimler olduğunu görmekteyiz. Bu durumda ister istemez şöyle bir soru akla gelmektedir:
“Nezle ve bronşit gibi hastalıkların ortaya çıkışı en az insanlık tarihi kadar eskidir, nasıl olur da kök anlamı ‘inmek’ olan bir kelimeden ‘nezle’ gibi bir anlam elde edilir? ‘İnmek’ ile ‘nezle’ arasında nasıl bir bağ vardır?”
Sözlüklerde camid açıklamalarının eksikliği
Böylesi bir soruyu sözlük yazarına sorduğumuzda alacağımız cevap kesinlikle “Camid isimdir, Araplar bunu böyle kullanmışlardır.” şeklinde olacaktır. (Pratikte bunu yaşadığım için böyle kesin konuşuyorum.)
“Camid isimlerin hepsi böyledir.” demiyorum ama şu kesindir ki kesinlikle bu açıklama en azından her kelime için doğru değildir. Sözlük yazarının bu kelimeyi camid isim kategorisine sokması kelimenin Arapçadaki manasından değil Türkçedeki manasından kaynaklanmaktadır. Sözlük yazarı Arapçadaki ‘nezletün’ kelimesine bir hastalık olan “nezle” manasını verirken kelimenin Arapçadaki etimolojisini değil, Türkçedeki “nezle” kelimesinin Arapçadaki ‘nezletün’ kelimesi ile aynı anlama sahip olduğu varsayımı üzerinden hareket etmektedir çünkü Türkçedeki “nezle” kelimesinin içeriğine yüklenen anlam Arapçadaki ‘nezletün’ kelimesinin karşılığı değil Fransızcadaki ‘GRİP’ kelimesinin karşılığıdır.
Aslında sözlük yazarı Fransızcadaki ‘Grip’ kelimesinin de nasıl bir etimolojiye sahip olduğunu bilmemektedir. Az biraz merak edip ‘GRİP’ kelimesinin etimolojisini araştırsaydı ‘nezletün’ kelimesine “nezle” manası vermeyecek, “viral yollarla insana bulaşan hastalıklar” manası verecekti. Biraz daha detaylı araştırsaydı aslında ‘viral’ kelimesinin de “virüs” anlamı olduğuna oradan da “virüs” denen şeyin havada uçuşan mikrop anlamı olduğuna, oradan da bu virüsün (havada olduğu için) insana İNDİĞİNE ulaşacaktı. Üstelik Arapça ‘NEZLETÜN’ kelimesinin sonundaki kapalı ‘TA’ dan dolayı bunun MASTARI BİNA-İ MERRE olduğuna ulaşacak ve kelimenin camid değil müştak bir kelime olduğuna, kelimenin kök anlamı ile sıkı bir bağının olduğuna ulaşacaktı.
Hatta onun bu etimolojik çabası sadece Fransızcadaki ‘grip’ kelimesinin anlamını değil ‘nezletün’ kelimesindeki “İNMEK” anlamının da kapsamını ve şeklini öğrenecekti.
‘Grip’ kelimesinin etimolojisi elbette konumuz dışıdır. Ama sözlük yazarı ‘NEZLETÜN’ kelimesinin karşısına kelimenin Türkçe anlamı olarak “NEZLE” kelimesini yazarken kelimenin anlamını Arapçadan değil Fransızcadan almış “NEZLE” kelimesinden kastedilenin ‘GRİP’ olduğunu varsayarak bu anlamı vermiştir.
‘Grip’ kelimesi “tutmak, kavramak, pençesine almak” anlamlarına gelen bir kelimedir. Fransızların tasavvur dünyasında ‘grip’ hastalığı sadece hastalığın insan üzerindeki etkisi üzerinden yani bu hastalığın kendisini ne hale getirdiği üzerinden tanımlanmıştır. Bu tür bir tanımlama hastalığın kaynağı ile alâkalı değil sonucu ile alâkalıdır. Fakat “İNMEK” kökünden türeyen ‘NEZLETÜN’ kelimesi hastalığın insan üzerindeki etkileri üzerinden değil KAYNAĞI üzerinden getirilen bir tanımlamadır.
İşte bu iki tasavvur farkı lisanlardaki kelime türetmenin kökeninin nasıl bir sistem üzerine bina edildiğini de göstermektedir. Fransız kendisini pençesine alıp kıvrandıran hastalığın kaynağı hakkında bilgi sahibi değildir. Nitekim özellikle Avrupa’nın geçmişinde hastalıklar doğal yollara değil cinlere, şeytanlara, uğursuzluklara, lanete ve daha birçok dogmaya bağlanmıştır. Bu yüzden Fransız ona “pençesine alıp kıvrandıran” anlamına gelen ‘GRİP’ demiştir.
Arapça-Türkçe sözlük yazarları Arapça olan bir kelimeye yine Arapça bir mana verirken anlam olarak verdikleri kelimenin içeriğini Arapçadan değil başka dillerden Türkçeye geçmiş manalar vermektedirler.
Sözlüklerde ‘NEZLETUN’ = “NEZLE” olarak geçmektedir. Oysa her iki kelime de Arapçadır. Fakat Türkçe karşılık olarak verilen ikinci ‘NEZLE’ kelimesine yüklenen anlam kelimenin Arapçadaki karşılığı değil başka dillerdeki karşılığıdır.
İşte bu yüzden sözlüklere müracaat eden bizler bir fiil olan ‘NEZELE’ ile mastarı bina-i merre kalıbı olan ‘NEZLETÜN’ arasında etimolojik bir anlam ilişkisi kuramamakta ve sanki bu kelimenin de camid isim olduğuna hükmetmekteyiz.
Evet sözlük yazarları kadar kelimelere hâkim değiliz ama sarf ve iştikak ilminin değişmez kurallarını takip ederek sözlük yazarlarının içine düştüğü bu kasıtsız durumun etkilerinden kurtulabiliriz.
Mesela, sadece sarfı bile temel aldığımızda ‘NEZLETÜN’ kalıbı önümüze çok geniş imkânlar sunmaktadır çünkü kelimenin bu kalıbı sadece mastarı bina-i merre kalıbı değildir, aynı zamanda
MEÇHUL FİİL ANLAMLI MASTAR
İSM-İ FAİL ANLAMLI MASTAR
İslam medeniyetinin tıptaki katkıları
İSM-İ MEFUL ANLAMLI MASTAR
FİİL ANLAMLI MASTAR
gibi anlam alanlarını da açmaktadır. Açılan bu muhteşem alanda herhalde hastalık olan durum ile o hastalığı çok doğru bir şekilde ifade edecek bir anlama ulaşmak kelimeye “grip” anlamı vermekten daha tutarlı ve daha zengin olacaktır.
Unutmayalım ki özelikle viral hastalıkların mikroplar yüzünden olduğunu insanlığa öğreten MÜSLÜMANLARDIR.
Fransızlar hapşırmalarını cinlere, hasta olmalarını lanete, havale geçirmelerini şeytana bağlayıp şeytan çıkarmaya çalışırlarken, Müslümanlar hastalıkların insan vücudundaki nedenlerini bulmak için OTOPSİ yapıyorlardı.
Mağluplar galipleri taklit ederler buna isyan etsek de bunun toplumsal etkisini görmezden gelemeyiz. Buraya kadar istemesek de “tamam” diyebiliriz ama bundan sonrasında “İyi be adam, madem taklit edeceksin neyi taklit ettiğine bir bak!” deriz.
Şunu da unutmamak gereklidir. Kur’an rehberdir ve onun bu rehberliği sadece ahlak hakkında değildir. O; hastalıklar, sebepleri, çözüm yolları konusunda da rehberdir. Fakat ne yazık ki ‘TIBB-I NEBEVİ’ denilerek köpürtülen şarlatanlıklar Kur’an’ın bu yönde hiç ama hiç araştırılmamasına neden olmuştur.
Oysa Kur’an’ın birçok yerinde ‘MAREDAUN’ kelimesi de çok farklı bağlamlarda kullanılmaktadır.