Başlıklar
YAZI OLARAK İNEN KUR’AN’I OKUMANIN KURALLARI
Yâ eyyuhâ-lmuzzemmil(u)
Kumi-lleyle illâ kalîlâ(n)
Nisfehu evi-nkus minhu kalîlâ(n)
Ev zid ‘aleyhi ve rattili-lkur-âne tertîlâ(n)
İnnâ senulkî ‘aleyke kavlen śekîlâ(n)

Eğer okunması söylenen metin buysa ayette geçen hem ‘RETTİL’ ve ‘TERTİL’ kelimeleri hem de ‘KUR’AN’ kelimesi farklı anlamlar kazanacaktır.
Yok, okunan metin bu değil de şu olacaksa ‘RETTİL’ emri farklı bir anlam kazanacaktır:
Şöyle ki; Okunması istenen metin noktasız ve harekesiz yazı olunca “her şeyi olması gereken yerine göre sıraya dizmek” anlamına gelen ‘rettil’ kelimesi, yazıda kullanılan işaretlerin sıfatlarından, mahreçlerden başlayacak, kelimelerin tüm iştikakları bilinecek ve kelimenin birden fazla iştikakından hangisinin okunacağı ile işe başlanacak demektir.
Ama okunacak metin noktalı ve harekeli yazı olunca ‘rettil’ kelimesi anlamını tamamen yitirecek ve sadece SES çıkarmaya dönüşecektir.
Çünkü ‘RETTİL’ kelimesinin anlamı yukarıda da belirttiğimiz gibi “her şeyi olması gereken yerine göre sıraya dizmek” şeklindedir. Ama noktalı ve harekeli metin zaten her şeyin sıraya dizildiği metindir. Yani ‘RETTİL’ fiilini okuyan değil, noktayı ve harekeyi koyan kişi yapmış demektir.
Okuyan kişiye kalan tek şey, o noktayı ve harekeyi koyan kişinin tercihinin peşinden gitmek olacaktır.
Ayrıca ayette geçen ‘tertilen’ (تَرْت۪يلًاۜ) kelimesi “mefulü mutlak” olan bir kelimedir. Mefulü mutlaklar fiil cümlesindeki fiilin mastarı veya o fiilin anlamına yakın başka bir fiilin mastarlarından yapılırlar ve bunlar iki türlüdürler:
- MASDAR-I BİNAİ MERRE: Bunlar fiilin sayısını belirten mastarlardır ve sonunda daima bir kapalı ‘ta’ bulunur.
- MASDARI BİNA-İ NEVİ: Bunlar ise fiilin çeşidini bildirirler.
Ayette geçen تَرْت۪يلًاۜ (tertilen) kelimesi “Masdar-ı bina-i nevi” dir. Bu durumda bu kelime en baştaki وَرَتِّلِ (rettil) fiilinin “ne şekilde yapılacağını” bildiren bir kelime olmaktadır.
Ayette geçen وَرَتِّلِ الْقُرْاٰنَ تَرْت۪يلًاۜ bu emir cümlesini en basit şekilde Türkçeye çevirecek olursak şöylesi bir anlam karşımıza çıkmaktadır: “KUR’AN’I NEVİ ŞAHSINA MÜNHASIR BİR ŞEKİLDE OKU.”
Sadece bu cümle bile rivayet edilen ve adına “kıraat ilmi” denilen kıraat farklılıklarının temelsiz olduğunu göstermeye yeterlidir. Çünkü bu ayet “KUR’AN’I 20 DEĞİŞİK ŞEKİLDE KIRAAT ET.” dememektedir.
Kıraat ve rivayet tartışması
Ayrıca her biri bir rivayete dayanan kıraatlerin, ortaya çıkış ve ulema nezdinde meşruluk kazanmasının da bir temeli olmadığını göstermektedir. Şöyle ki;
Bütün ulemaya göre Cebrail Kur’an’ı Muhammed’e sözlü olarak vermiş ve Muhammed de bunu tahta, taş, kemik, deri üzerine yazdırmıştır ama asıl olan Muhammed’in yazdırdığı değil CEBRAİL’in ona okuduğudur. Yine rivayetlerde, her Ramazan ayında Cebrail ile Muhammed’in mukabele yaptığı yani Muhammed’in okuyup Cebrail’in doğru mu yanlış mı okuyor diye kontrol ettiği geçmektedir.
Yani Muhammed Cebrail’e kendi yazdırdıklarını değil, hafızasında olanı okumaktadır. Bu durumda eğer Kur’an’ın, Muhammed’in hafızasında olan şey olduğunu kabul edersek Müzzemmil suresinde geçen ayetin “KUR’AN’I CEBRAİL’İN SANA ÖĞRETTİĞİ ŞEKİLDE OKU.” şeklinde bir emir vermesi gerekmektedir.
Çünkü bu durumda Cebrail’in getirdiği Kur’an da bir rivayet olmaktadır.
Kıraat imamları, okudukları kıraatlerini bir tarik ile Muhammed’e dayandırırlar… Oysa Kur’an’ın kaynağı Muhammed değil Allah’tır. Bu durumda Muhammed ile Allah arasında aracılık yapan Cebrail de bir RÂVİ olmaktadır. Yani Allah’tan aldığı Kur’an’ı Muhammed’e rivayet etmiş olmaktadır.
İşte bu durumda Kur’an’ın herhangi bir yerinde “KUR’AN’I CEBRAİL’İN SANA RİVAYET ETTİĞİ KIRAATE GÖRE OKU.” diye bir emir bulunması gerekmektedir. Çünkü Muhammed’in elindeki Kur’an’daki yazı 15 işaretten oluşmuş bir yazıdır ve hem her kelimenin birden fazla (bazen 100, 200 ve hatta 500) iştikakı vardır hem de her bir cümlenin binlerce değişik şekilde kurulması mümkündür. Yani şu an noktasız ve harekesiz metin karşısında bizim durumumuz neyse Muhammed’in de aynı durumda olması gerekir.
Mesela Muhammed Müzzemmil suresinin başında geçen ‘MÜZZEMMİL’ kelimesini nasıl okuyacak ve okuduğu şeyin doğru olduğundan nasıl emin olacaktır ya da ‘RETTİL’ kelimesini nasıl okuyacaktır?
Ya da hemzesiz de yazılan ‘Kur’an’ kelimesindeki hemzeyi nereden bulacak ve bulduğundan nasıl emin olacaktır?
Yani nasıl ki kıraatler bir rivayet ile Muhammed’e dayandırılıyorsa Muhammed’in de CEBRAİL RİVAYETİ İLE ALLAH’A DAYANDIRMASI GEREKMEKTEDİR.
Öyle olduğunu kabul etsek bile eğer Muhammed Cebrail’den aldığını, her kelimenin birçok şekilde okunması mümkün olan noktasız ve harekesiz yazıya göre yazdırmışsa bu sefer Cebrail’den aldığını değil, herkesin kendine göre okuyacağı bir şeyi yazdırmış olacaktır.
Bir örnekle buna açıklık getirelim:
Tüm rivayetlere göre ASIM B. BEHDELE kıraatini Muhammed’den almıştır. O kıraate göre Müzzemmil suresindeki şu ayete bakalım:
Veżkuri-sme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(n)
İddiaya göre bu ayetin bu şekilde okunması Muhammed’e dayandırılmaktadır.
Oysa Muhammed’in yazdırdığını söyledikleri metin şu şekildedir:

Şimdi olay şöyle olmaktadır:
Muhammed Cebrail’den şunu duymuş ama aynı cümleyi birçok şekilde okunması mümkün olacak noktasız ve harekesiz yazı ile yazmıştır:
–ki o yazıda mesela ‘TEBEDDEL’ kelimesinin tam 125 değişik şekilde okunması ‘TEBDİL’ kelimesinin ise 625 değişik şekilde okunması mümkündür.
Bu durumda Muhammed duyduklarını zihninde tutmuş ama yazıya çok farklı biçimlerde okunacak şekilde geçirmiştir.
Yazının noktasızlığı ve okuma sorunları
İşte buna göre Muhammed’in zihnindekini noktasız ve harekesiz yazı kullanarak yazdırması ile yazdırmaması arasında hiç bir fark kalmamaktadır. Hatta hiç yazılmasaydı daha iyi olurdu.
Çünkü nasıl olsa yazı Muhammed’in kafasında olan Kur’an’ın tek bir okuyuşunu vermemektedir.
Bu durumda asıl olan Kur’an Muhammed’in yazdırdığı değil kıraat imamlarının rivayet ettikleri olmaktadır.

Mesela Muhammed, Cebrail’den aldığı Kur’an’ı bu şekilde yazmıştır. Bu yazıma göre resimde görülen kelime tam 90 değişik şekilde okunabilmektedir. Harekeleri de eklersek bu sayı en az 270’e çıkacaktır. Cezm ve şedde eklersek bu en az 1080’e çıkacaktır.
Muhammed Allah’ın resulüdür. Cebrail’den aldığını en anlaşılır şekilde insanlığa ulaştırmak zorundadır. Cebrail ona bir kelime söylemiş ama o Cebrail’den aldığı kelimeyi 1080 değişik şekilde okunması mümkün olan bir yazı ile yazdırmıştır. Doğru okuyuş ise sadece onun zihnindedir.
Ama Asım b. Behdele, herhalde o resulden daha çok resul olacak ki 1080 değişik şekilde okunması mümkün olan yazıyı sadece tek bir okuyuşa indirmiş ve kelimeyi حَسِبْتَ şekline sokmuştur.
Bunu kabul etmemiz durumunda Asım b. Behdele resulden daha resul, resulden daha düşünceli, resulden daha çok risalete düşkün biri olmaktadır.
Eğer Asım b. Behdele olmasaydı biz şu ayetin hangi okuyuş olduğunu asla bilemeyecektik.
Fedarabnâ ‘alâ âżânihim fî-lkehfi sinîne ‘adedâ(n)
Bu noktalar ve harekeler olmasaydı en baştaki فَضَرَبْنَا (Fedarabnâ) kelimesini tam 100 değişik şekilde okurduk, harekeleri de katsak tam 700 değişik şekilde okurduk.
Eh, bu durumda Kur’an’ı bize ulaştıran Muhammed değil Asım b. Behdele olmaktadır.
Çünkü Cebrail ona فَضَرَبْنَا عَلٰٓى اٰذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِن۪ينَ عَدَدًاۙ BUNU rivayet etmiş ama o kalkıp şunu yazdırmıştır:

Asım b. Behdele olmasaydı biz tam otuz değişik şekilde okunması mümkün olan سِن۪ينَ (sinîne) kelimesini nasıl okuyacaktık? İyi de madem Muhammed’in yazdırdığı yazı bir işe yaramamaktadır o halde neden EBU BEKİR döneminde yine o yazıya göre Kur’an toplatılmıştır? Madem Muhammed’in yazdırdığı bir işe yaramamaktadır asıl olan rivayet yoluyla gelen sözlü okumadır neden Osman zamanında yine bu yazı kullanılarak Kur’an çoğaltılmış ve çeşitli merkezlere gönderilmiştir? Madem Muhammed’in yazdırdığı karışıklık çıkarmaktan başka hiçbir işe yaramamaktadır neden 3 asır o yazının hattına bir şey eklemek haram sayılmıştır?
Müslimleri, müminleri böylesi bir kadere mahkûm eden bu anlayış ne lanetli bir anlayıştır… Bizzat kendi resulünün yazdırdığını küçük görüp, rivayetleri o yazının üstünde TEK belirleyici olarak gören bu ahmakça yöntem kesinlikle şeytanın yöntemidir. İnsanın aklı almıyor… Koca bir müktesebatın böylesi bir ahmaklığın üzerine bina edildiğine insanın aklı almıyor. Karşınızda bir yazı var ama rivayet olmadan okuyamıyorsunuz, okusanız bile sahih sayılmıyor, dünyanın en güzel cümlesi bile olsa kabul edilmiyor… İlla bir rivayet olacak? Bir de utanmadan sanki ortada bir kıraat ile alâkalı bir şey varmış gibi buna “KIRAAT İLMİ” diyorlar. “Kıraat” diye insanlara dayattıklarının tamamı sadece RİVAYET. O rivayetlerde ne yazı ne yazının kuralları ne sarf ne nahiv ne iştikak ne de başka bir şey rol oynuyor… Sadece rivayet rol oynuyor. Kıraatlerin ne kökeninden ne nasıl çıktığından ne oluşumunda rivayetin rol oynadığından ne sultanların baskısından ne israiliyattan ne tefsirlerden ne hadislerden ne yazıdan ne yazı türlerinden haberi olan Diyanet teşkilatının Asım kıraati ve Aliyül kari imlasının karmasına göre basılan mushafların Kur’an olduğunu sanan zavallı insanlar oluşan çelişkilerin altında ezilerek din edinmeye çalışıyorlar.
OYSA…
Bu ayet Kur’an’ı okumanın NEVİ ŞAHSINA MÜNHASIR bir okuma biçimi olduğunu ve resullerin görevlerinin de bu okuma biçimin insanlara öğretilmesi olduğunu söylemektedir. Oysa bu ayet, noktasız ve harekesiz yazıyı her önüne gelenin kafasına göre noktalayıp harekelemesinin mümkün olmadığını söyleyen bir ayettir. Oysa bu ayet, Kur’an’ın birçok yerinde gelen “SANA KİTABI VE HİKMETİ ÖĞRETECEK.” ayetinin yine Kur’an’ın birçok yerinde gelen “İÇLERİNDEN ONLARA KİTABI VE HİKMETİ ÖĞRETEN RESUL GÖNDERDİ.” ayetlerinin tefsiridir. Oysa bu ayet Kur’an’ı yazılı gönderen Yüce Allah’ın, o yazının hangi kurallara göre okunması gerektiğini bildiren bir ayetidir.

Noktasız ve harekesiz bir yazıyı “İNCİ GİBİ SIRAYA DİZEREK OKUMAK” demek, onları boy sırasına göre dizmek demek değildir.
Noktasız ve harekesiz bir yazıyı inci gibi sıraya dizmek, “sesleri bulmak” demek değildir.
Noktasız ve harekesiz bir yazıda işaretlerin, kelimelerin ve cümlelerin hakkını vererek okumak mahreç ve uzatmalara riayet etmek değildir.
Noktasız ve harekesiz yazı İDEOGRAFİK bir yazı türüdür. Bu yazı türünde bir kelimenin ne olduğunu anlamaya, O KELİMENİN NE OLMADIĞI İLE BAŞLANIR.
Bir kelimenin ne olmadığı ile başlamak ise kesinlikle dehşetengiz bir kelime haznesi gerektirir.
Bir kelimenin ne olmadığı ile başlamak ise her şeyden önce “DİL” denilen olgunun bizzat kendisinin nasıl bir mekanizma olduğunun bilinmesini gerektirir.
Kur’an’ın yazılı yapısı ve hükmü
Bir kelimenin ne olmadığı ile başlamak ise karşıdaki metnin ana fikrini daima göz önünde bulundurmayı ve maksimum gayret ve dikkat gerektirir.
Bir kelimenin ne olmadığı ile başlamak ise o metindeki tüm kelimelerin birbiriyle olan sımsıkı bağlarını görmeyi gerektirir.
Yeryüzünde NOKTASIZ VE HAREKESİZ yazıdan daha iyi bir şekilde anlam ile yüzde yüz bağ kuran ikinci bir yazı türü bulmak imkansızdır.
Muhammed kesinlikle bir Allah resulüdür ve o Yüce Allah’ın kendisine yüklediği risalet vazifesini tastamam ve eksiksiz bir şekilde yapmıştır.
O, Yüce Allah’tan aldığını eksiltmemiş, fazlalaştırmamış, saklamamış, kendi sözlerini karıştırmamış ve asla bir daha asla BAŞKALAŞTIRMAMIŞTIR.
Yüce Allah bu kitabı ona YAZILI olarak vermiştir ve o da tek bir işaretine bile dokunmadan olduğu gibi insanlığa iletmiştir.
Yüce Allah o yazılı belgeyi okumanın dosdoğru kurallarını ilk önce ona öğretmiş o da öğrenmek isteyen her insana onu öğretmiştir.
Bunun aksini söyleyen bir milyon tane rivayet olsa bile, ses kaydı veya video görüntüsü olsa bile bu BÖYLEDİR.
KUR’AN YAZILI BİR BELGEDİR VE O YAZININ OKUNMA KURALLARI ‘TERTİL’ İLE BAŞLAMAKTADIR.
Kur’an’ın yazılı belge olarak Muhammed’e verildiğine dair pek çok ayet vardır ama Kur’an’ın Muhammed’e sözlü olarak verildiğine, onun da katiplere yazdırdığına dair rivayetlerden başka tek bir tane bile ayet yoktur.
(A)llâhu nezzele ahsene-lhadîśi kitâben muteşâbihen meśâniye takşe’irru minhu culûdu-lleżîne yaḣşevne rabbehum śümme telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ żikri(A)llâh(i)(c) żâlike huda(A)llâhi yehdî bihi men yeşâ/(u)(c) vemen yudlili(A)llâhu femâ lehu min hâd(in)
SV MEALİ – Allah en güzel sözü, (ayetleri) birbirine benzer, ikişerli yapıda bir kitap halinde indirmiştir. Rablerinden çekinenlerin bundan dolayı derileri ürperir, sonra derileri ve kalpleri Allah’ın zikri/kitabı karşısında yumuşar. İşte bu kitap, Allah’ın rehberidir. O, gereğini yapan kullarını bu rehberle hidayete erdirir. Allah’ın sapık saydığını yola getirecek kimse yoktur.
Bu ve buna benzer meal yazarları ayetteki ‘MESANİ’, ‘MÜTEŞABİH’ kelimelerini görmekte ve ona dair yüzlerce sayfa yazılar yazmaktadırlar ama kendi verdikleri mealde bile “ALLAH EN GÜZEL SÖZÜ KİTAP HALİNDE…” yazmalarına rağmen hâlâ Kur’an’ın hitap olduğunu söylemeye devam etmektedirler.
Hangi türde olursa olsun BİR YALANI ÇOK İNSAN SÖYLÜYOR DİYE O YALAN DOĞRU OLMAZ.
İsteyen istediği taşa başını vursun, ASIM B. BEHDELE kıraati SADECE BİR MEALDİR.
KIRAATLERİN TAMAMI SADECE BİR MEALDİR.
KUR’AN, YÜCE ALLAH’IN NEZDİNDEN NOKTASIZ VE HAREKESİZ BİR YAZI HALİNDE İNDİRİLMİŞTİR.
Ve bu yazının okuma kuralları KESİNLİKLE KUR’AN’IN İÇİNDE VARDIR.
Müktesebat yüzyıllardır bu gerçeği görmezden gelmiştir.
İdeografik ve fonografik yazı türleri
Müzzemmil suresinde geçen ‘RETTİLİL KURANE TERTİLE’ ifadesindeki ‘TERTİLEN’ kelimesi “BİR OKUYUŞ BİÇİMİ” anlamına gelmektedir (bkz. Karslı s.1009, soldaki sütun 4. satır)
Kelime “masdarı binai nevi” olduğu için cümle “Kur’an’ın kendisinden kaynaklanan bir okuyuş biçimi ile oku” anlamını vermektedir.
Yazı noktasız ve harekesiz olduğu için o türden bir okuyuş biçimi kastedilmektedir. Yazıda 15 işaret vardır ve yazı İDEOGRAFİK yazıdır. “İdeografik yazı” kelimesinin Kur’an’daki karşılığı ‘RAKİM’ kelimesidir.
İdeografik yazılar günümüzde bile tüm dilciler, filologlar tarafından dünyanın en gelişmiş yazı sistemi olarak kabul edilirler.
Günümüzde kullanılan 28 harfli Arap alfabesi FONOGRAFİK bir yazı türüdür ve Fonografik yazı kelimesinin Kur’an’daki karşılığı ‘EA’CEMİYYUN’ kelimesidir.
Kur’an, insan türünün kullandığı yazı türünün iki temel üzere olduğunu söylemektedir:
‘EA’CEMİYYUN’
‘ARABİYYUN’
Yazıların “FONOGRAFİK” ve “İDEOGRAFİK” olarak iki tür şeklindeki tasnifi yeryüzündeki eski-yeni tüm filologların tasnifidir.
Her iki yazının hem yazma hem de okuma kuralları farklıdır. Kur’an’ın ideografik (yani ‘arabiyyun’) yazısının fonografik (yani ‘ea’cemiyyun’) yazısına çevrilmesi asla bir iyilik getirmemiştir.
Getirdiği tek kazanç; yazıyı anlamadan da okunan bir yazı haline getirmesidir.