Yed Kelimesi

‘YED’ kelimesi ile “ALLAH’IN İKİ ELİ” KONUSU

تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ
Mülk 4 / 1

Tebârake-lleżî biyedihi-lmulku ve huve ‘alâ kulli şey-in kadîr(un)

Müktesebâtın nokta ve hareke tercihlerine hiçbir şey demesek bile ANLAM tercihinde bulunurken yaptıkları bile asıl anlaşılması gerekenin önünde en büyük engel olarak durmaktadır.

MESELÂ, ulaştığımız bu mealde ‘MÜLK’ kelimesinin anlamının “Hakimiyet, yönetim, yetki” mi yoksa bildiğimiz manada “varlık” anlamına gelen “mülk” mü olduğunu sonraki ayetlere bırakmıştık. Fakat ‘YED’ kelimesinin üzerinde durmamıştık.

‘YED’ kelimesinin bildiğimiz manada bir organı ifade eden “el” anlamı olduğu gibi, mecazi olarak “inisiyatif, güç, kudret, yetki” gibi manaları da bulunmaktadır ve nitekim Kur’an’da bu kullanımların hepsi bulunmaktadır.

Normal şartlarda ben tek başıma çalıştığımda, üzerinde çalıştığım ayetle ilgili olarak gramer ve anlam açısından bozukluk, karışıklık ve çelişki oluşturmayacak bir anlama ulaştıktan sonra, ayette geçen her bir kelimenin ve hatta bazen harf-i cer ve edatların diğer ayetlerdeki kullanımlarına tek tek bakarak ulaştığım anlamın diğer ayetlerle de bir çelişkisi olup olmadığını kontrol ederim. Meselâ Mülk 1. ayette geçen ‘TEBAREK – YED – MÜLK – KADİR’ kelimelerinin geçtiği tüm bağlamlara bakar ve tercih ettiğim anlamın doğru olup olmadığını kontrol ederim.

Çalıştığım ayetteki geçen kelimeleri kontrol etmek için diğer ayetlere bakıyor olmam bir yandan her kelimenin tüm bağlamlarını kontrol etmemi sağlarken diğer yandan bir sürü yan konuyu da görmemi sağlamaktadır.

Bu çalışma metodu tıpkı bir pergele benzemektedir. Pergelin sabit ucu hiçbir şekilde üzerinde çalıştığım ayetten başka bir ayete kaymamakta. Pergelin bir ucu sabit olunca, pergelin diğer ucunun diğer ayetler üzerinde gezinmesi, üzerinde çalıştığım ayetle bağını sürekli canlı tutmakta.

Biliyorsunuz ki pergelin sabit ucu hiç değişmez ama pergelin sabit olmayan ucu sabit uçla arasındaki mesafeye göre daire çizer. Pergelin iki ucu arasındaki açı büyüdükçe çember de büyür.

Pergelin açısının giderek daha genişlemesi, sabit olmayan uca bağlıdır.

Eğer pergelin sabit olmayan ucu, sadece üzerinde çalışılan ayetteki kelimelerle sınırlı kalırsa bu çizilebilecek en küçük çemberdir ama yok eğer pergelin sabit olmayan ucu bakılan ayetlerdeki diğer kelimeleri de kapsarsa çember giderek büyüyor demektir.

Yahudiler Metni ve Yed Yorumu

Meselâ pergelin sabit ucunu anlamaya çalıştığımız MÜLK 1. ayete koyduk ve bu ayetteki kelimeleri anlamak için pergelin sabit olmayan ucunu anlamaya çalıştığımız ayetteki kelimeleri koordinat edinerek açtık diyelim. İlk açı şu şekilde olacaktır. Pergelin sabit ucu Mülk 1. ayette geçen ‘TEBAREK’ kelimesinde diğer ucu ‘TEBAREK’ kelimesinin geçtiği diğer ayetlerde gezinmekte.

‘BRK’ kökünden türemiş bu kelime çeşitli formlarda (ki çoğu tıpkı Mülk 1. ayette olduğu gibi tefa’ul babında) 32 defa geçmektedir… Biz üzerinde çalıştığımız MÜLK 1’de bu kelimeye “İSTİKRARI SAĞLAMAK / İSTİKRARLI HÂLE GETİRMEK / DEVAMLILIĞINI SAĞLAMAK” şeklinde bir mana tercih ettik. İşte pergelin diğer ucu diğer ayetlerde gezinirken tercih ettiğimiz bu mananın “doğru” bir tercih olup olmadığını kontrol edecektir.

Böylesine geniş bir perspektifle çalışmanın en temel zorluğu PERGELİN SABİT UCUNU KAYDIRMAMAK yani dikkatleri, üzerinde çalışılan ayetten başka yere kaydırmamaktır.

İtiraf edeyim ki ben henüz böylesine geniş bir perspektifle çalışıp da pergelin sabit ucunu devamlı sabit tutmayı tam olarak beceremiyorum. Tam olarak demeyeyim de çalışmanın gerektirdiği asgari ölçülerde diyeyim.

Fakat buna rağmen böylesi bir çalışmanın çok yavaş ama çok bereketli bir çalışma olduğunu ben kendim yüzlerce, binlerce kere tecrübe ettim.

Böylesi bir çalışma zaman zaman bizi müktesebatın saçma sapan anlamlar vererek tarih boyunca çözülememiş sorun olarak duran bazı konularla karşı karşıya bırakabiliyor.

Meselâ, üzerine çalıştığımız MÜLK 1. ayette geçen ‘YED’ kelimesi ile ilgili şu ayette olduğu gibi:

وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللّٰهِ مَغْلُولَةٌۜ غُلَّتْ اَيْد۪يهِمْ وَلُعِنُوا بِمَا قَالُواۢ بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِۙ يُنْفِقُ كَيْفَ يَشَٓاءُۜ وَلَيَز۪يدَنَّ كَث۪يرًا مِنْهُمْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًاۜ وَاَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۜ كُلَّمَٓا اَوْقَدُوا نَارًا لِلْحَرْبِ اَطْفَاَهَا اللّٰهُۙ وَيَسْعَوْنَ فِي الْاَرْضِ فَسَادًاۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ
Mâide 5 / 64

Vekâleti-lyehûdu yedu(A)llâhi maġlûle(tun) ġullet eydîhim velu’inû bimâ kâlû(m) bel yedâhu mebsûtatâni yunfiku keyfe yeşâ(u) veleyezîdenne keśîran minhum mâ unzile ileyke min rabbike tuġyânen vekufrâ(n) veelkaynâ beynehumu-l’adâvete velbaġdâe ilâ yevmi-lkiyâme(ti) kullemâ evkadû nâran lilharbi atfeeha(A)llâhu veyes’avne fî-l-ardi fesâdâ(en) va(A)llâhu lâ yuhibbu-lmufsidîn(e)

TDV Meali – Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır (sıkıdır) , dediler. Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet olasılar! Bilâkis, Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttırır. Aralarına, kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.

Mülk 1. ayette geçen ‘YED’ kelimesi bu ayetin ilk cümlesinde iki defa geçmektedir. Bu ayetle ilgili müktesebatın oluşturduğu sorunlardan bir tanesi yukarıdaki mealde de olduğu gibi “LÂNET OLASILAR” cümlesi ve “ALLAH’IN İKİ ELİ” ifadesidir.

Yukarıdaki ayetin ilk cümlesinde geçen غُلَّتْ اَيْد۪يهِمْ وَلُعِنُوا بِمَا قَالُوا (ġullet eydîhim velu’inû bimâ kâlû(m)) cümlesi bir BEDDUA cümlesi olarak görülmüş ve yukarıdaki mealde olduğu gibi “Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet olasılar” şeklinde bir mana tercih edilmiştir.

Geçmişteki ve günümüzdeki “tefsir, kelam, fıkıh, meal, filoloji vs.” bilumum ULEMÂ, cümleye böyle bir mana vermekte hiçbir beis görmemişlerdir. Onlara göre bu sözler Allah’a aittir ve BEDDUA EDEN bir Allah onların inancına sığabilmektedir.

Fakat ben BEDDUA EDEN bir Allah’a kendimi parçalasam bile imân edemiyorum.

Aklen, naklen, nas üzere, vicdanen beddua etmek demek, aciz kalmak demektir.

Daha önce de birçok kereler dile getirdim. “Beddua” demek “KÖTÜ İSTEKLER İÇEREN DUA” demektir. Yani birinin iyi olması için değil kötü olması için yapılan duadır.

Her ne şekilde olursa olsun, içeriği ne olursa olsun YÜCE ALLAH DUA ETMEZ!

Çünkü dua bir üst makama yapılır. Yüce Allah’ın üstünde biri mi var ki Allah dua etsin?

Dua, aciz kalınan bir konuda gücü yeten birine müracaat etmektir.

Mâide 64. ayetle ilgili anlaşılması gereken hususlardan bir tanesi de önce müfred olarak gelen sonra da tesniyeye dönüşen ‘YED’ kelimesidir. Meselâ, ayette geçen يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِۙ (yedâhu mebsûtatâni) ifadesi ne anlama gelmektedir?

Bu ifadedeki hem “O’nun iki eli” anlamına gelen يَدَاهُ (yedâhu) ifadesi hem de ism-i meful olarak gelen مَبْسُوطَتَانِۙ (mebsûtatâni) kelimesine müktesebatın verdiği anlamlar ciddi sorunlar ortaya çıkarmaktadır. “O’NUN İKİ ELİ” ne demektir? Hâşâ Allah’ın sağ ve sol eli mi vardır? Eli varsa parmakları, kolu, kolunun bağlı olduğu bir vücudu, vücudu oluşturan organları var demektir.

Üstelik ilginç bir şekilde ayetin başındaki cümle ile tam bir tezat oluşturmaktadır.

ŞÖYLE Kİ; yukarıdaki ve diğer meallere göre ayetin ilk cümlesi وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللّٰهِ مَغْلُولَةٌۜ (Vekâleti-lyehûdu yedu(A)llâhi maġlûle(tun)) ”Yahudiler dediler ki Allah’ın ELİ bağlıdır.” anlamına gelmektedir. İfadeye dikkat edilirse ‘YED’ kelimesi müfred bir kelimedir. Ayetin devamında “O’NUN İKİ ELİ” dendiğine göre bu ifade aslında şu manaya gelmektedir. “ALLAH’IN (BİR) ELİ BAĞLIDIR.”

Yani Yahudiler Allah’ın iki elinin değil BİR elinin bağlı olduğunu söylemiş olmaktadırlar.

Allah’a el, kol atfetmenin yanında müktesebatın bu ayete verdiği manayı doğru varsaysak bile ayetin başı başka, devamı bambaşka bir şey söylemiş olmaktadır.

Tarih boyunca kelamcı ve felsefecilerin bu ayetten yola çıkarak içine girdikleri “Allah’ın iki eli nedir?” tartışmalarını görmezden gelsek bile “İKİ EL” ifadesinin ne anlam ifade ettiği cevaplanması gereken bir soru olarak durmaktadır… Öte yandan eğer Kur’an’ın herhangi bir yerinde Yahudilerin Allah’ın elinin bağlı olduğuna dair bir karşılık bulunmaz ise bu söz hâşâ Yahudilere atılmış bir iftira konumuna düşecektir. Çünkü ne günümüz Yahudileri ne geçmişteki Yahudiler Allah’ın elinin sıkı olduğunu yani cimri olduğunu söy-le-me-miş-ler-dir. Yani böyle söylediklerine dair bir kanıt yoktur.

O halde;

  1. Yahudilerin hangi olay bağlamında “ALLAH CİMRİDİR.” dediklerinin ispatlanması gerekmekte.
  2. ‘EL YAHUD’ kelimesi topluluk ismi olduğu için bu kelimenin kapsamına tüm ‘YAHUD’ olanlar girmektedir. Yani bu söz sadece birkaç Yahudi’nin ağzından çıkan bir boş lakırdı değil, ‘YAHUD’ olanın inancı olmak zorundadır. Bu durumda bu inancın nerede ve ne şekilde olduğunun ispatlanması gerekmekte.
  3. Mealciler ve tefsirciler Yahudilerin “Allah’ın eli bağlıdır.” ifadesinin hâşâ “Allah cimridir.” anlamında olduğunu söylemiş ve buna göre tefsir yapmışlardır. Devamındaki “ALLAH’IN İKİ ELİ AÇIKTIR.” cümlesinin ise “Allah cömerttir.” anlamında olduğunu söylemişlerdir. Bu durumda şöyle bir soru çıkmaktadır. Madem ‘YED’ kelimesi tekil de gelse tesniye de gelse cimrilik ve cömertlik bağlamında anlaşılmaktadır o halde Yahudiler müfred olarak ‘YED’ derken, neden cümlenin devamında tesniye olarak ‘YEDA’ denmiştir?

Öte yandan ayette geçen hem مَغْلُولَةٌۜ (maġlûle(tun)) hem de مَبْسُوطَتَانِۙ (mebsûtatâni) kelimesi ism-i meful’dür. Yani her iki kelime de bir fiilden etkilenen kelimelerdir. Allah’ın elini ‘MAĞLUL’ hâle getiren kimdir?

‘MAĞLUL’ kelimesinin sözlük manaları şu şekildedir. “Emanete hıyanet etmek, hileli iş yapmak, haksızlık yapmak, kelepçe vurmak, bağlamak, tutuklamak, fırsatı değerlendirmek, sömürmek, düşmanlık, kin.”

Bilindiği gibi ism-i mefuller meçhul fiiller gibidirler.

Eğer ayette geçen وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللّٰهِ مَغْلُولَةٌۜ (Vekâleti-lyehûdu yedu(A)llâhi maġlûle(tun)) cümlesi malum çatıya taşıyacak olursak şöyle bir cümle çıkar karşımıza. Cümlenin وَقَالَتِ الْيَهُودُ (Vekâleti-lyehûdu) kısmı MAHKİ’dir yani cümlenin irabı şöyledir:

FİİL … وَقَالَتِ (Vekâleti)

FAİL … الْيَهُودُ (elyehûdu)

MEFULÜ BİH … يَدُ اللّٰهِ مَغْلُولَةٌۜ (yedu(A)llâhi maġlûle(tun))

Mefulü bih olan cümle kendi içinde bir iraba sahiptir. Görüldüğü gibi MÜPTEDA – HABER çatısında bir isim cümlesidir.

MÜPTEDA … يَدُ اللّٰهِ (yedu(A)llâh)

HABER … مَغْلُولَةٌۜ (maġlûle(tun))

Mağlul Kavramı ve El Metaforu

Bu durumda bu cümleyi MALUM çatıya getirirsek ve ‘MAĞLUL’ kelimesinin faili olarak da “Allah” kelimesini alırsak şöyle olacaktır. ‘ĞALLAL’LAHU YEDeHU’ – “ALLAH KENDİ ELİNİ TUTTU/BAĞLADI.” Yani ‘ĞALLE’ kelimesinin faili “Allah” olmaktadır.

Tabi ki haliyle bu cümledeki ‘YED’ kelimesi bildiğimiz manada “EL” manasına gelmeyecek, mecazi anlamda “CÖMERTLİK” manasına gelecektir. Oysa ‘YED’ kelimesinin böyle bir manası yoktur… Tabi ki hemen devreye “BU BİR DEYİMDİR.” açıklaması girecektir. Nitekim Türkçede bile “Adamın eli sıkı” şeklinde ve daha bir çok şekilde kullanılmaktadır.

İşte sorun tam da burada çıkmaktadır. Madem hem müfred olarak hem de tesniye olarak kullanılması durumunda tek bir anlama yani cömertlik anlaşılmaktadır o halde neden ayetin devamında tesniye gelmektedir? Hatta çoğul gelseydi de aynı olacaksa neden müfred kullanımın karşısına tesniye konulmaktadır?

Kaldı ki tam da bu ayette geçen kelimelerin de geçtiği başka bir ayette özellikle cömertlikle alakalı şu şekilde bir ayet bulunmaktadır:

وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً اِلٰى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَحْسُورًا
İsrâ 17 / 29

Velâ tec’al yedeke maġlûleten ilâ ‘unukike velâ tebsuthâ kulle-lbesti fetak’ude melûmen mahsûrâ(n)

TDV Meali – Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.

Dikkat edilirse bu ayettede ‘MAĞLUL’ ve ‘BASATA’ kelimesi geçmektedir. Ama ne tuhaftır ki TEKİL geçmektedir.

Daha da tuhafı bu ayette elin MEBSUT olması önerilen bir şey değil ÖNERİLMEYEN bir şey olarak takdim edilmektedir.

Bu ayetteki ‘KULLE’ kelimesinin durumu kurtardığı sanılabilir ama o bile durumu kurtarmamaktadır… “BÜSBÜTÜN ELİ AÇIK (cömert) OLMAK” ne demektir? “Büsbütün eli açık olmamak” nasıl bir davranıştır?

Bu ayette ‘MAĞLUL’ kelimesi FİİL gibi amel etmek zorundadır çünkü kendisinden sonra ‘İLE’ harf-i cer’i vardır.

Ne yazık ki TDV meali ayette geçen ‘İLE UNUKİKE’ ifadesini hiç görmemeyi tercih etmiştir.

“ELİNİ BOYNUNA BAĞLANMIŞ HÂLE GETİRME”

Ayetin en son cümlesi daha da ilginç… “ONU BÜTÜN AÇIKLIĞI İLE AÇMA, SONRA KINANMIŞ, ZARARA UĞRATILMIŞ OLARAK OTURURSUN.”

KİM KINAYACAK VE ZARARA UĞRATACAK?

“Cömert olmak” Allah içinse varsın dünya kınasın, “zarara uğramak” cömertlik yapılan insanların kıymet bilmemesi ise varsın bilmesinler. Allah’ın bilmesi yeterli değil mi? Ne yani, Allah bu ayette çok cömert olmayı mı yasaklıyor? Çok cömert olunmayacaksa AZ cömert olmanın ölçüsü nedir?

Bu ayetten şunu anlamalıyız…”Elinde, avucunda ne varsa ölçüsüzce sağa sola dağıtıp kendi çoluk çocuğunu muhtaç hâle getirme.” … Bu mudur?

E, peki Allah “Verenin verdiğine karşılık vereceğini, ona onun verdiğinden daha fazlasını vereceğini” vaat etmiyor mu?

Bu ayetten yola çıkarak nasıl bir davranış geliştirelim?

Bu soruları geriye dönüşlerimizde cevaplamak üzere diğer ayetlere bakarak sorularımızı çoğaltalım… Yani pergelin ucunu biraz daha açalım.

قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّۜ اَسْتَكْبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَال۪ينَ
Sâd 38 / 75

Kâle yâ iblîsu mâ mene’ake en tescude limâ ḣalektu biyedey(ye) estekberte em kunte mine-l’âlîn(e)

TDV Meali – Allah: Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin? dedi.

Bu ayet “İKİ EL” ifadesinin ALLAH’a atfen geldiği ikinci ayettir.

Bunun dışında “İKİ EL”in Allah’a atfen kullanıldığı başka bir yer yok galiba.

Bu ayetteki sorun ise şudur… Ayetin öncesine baktığımızda anlatılan kıssanın Adem kıssası olduğunu anlamaktayız… Meallerin ve tefsirlerin tamamının “İKİ ELİMLE YARATTIĞIM” şeklinde mana verdiği لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ (limâ ḣalektu biyedey(ye)) ifadesindeki ‘MA’ ism-i mevsul olarak görülmüş ve bu ism-i mevsulün de ADEM’E döndüğü söylenmiştir… İşte bu durum bizi akıllı varlık için akılsız varlıklara kullanılan ism-i mevsulün kullanılması sorunu ile yine karşı karşıya getirmektedir.

Yed Kelimesinin Fonksiyonel Kullanımları

Bu sorunu da dile getirdikten sonra yine soralım: “İKİ ELİMLE YARATTIĞIM” ne demektir? “İKİ EL” ne anlama gelmektedir?

İşte bu sorular bizi mecburen pergelin sabit olmayan ucunu biraz daha genişletmeye zorlamaktadır.

Çünkü özellikle ‘YED’ kelimesinin çok farklı anlamlara gelecek kullanımları bulunmaktadır. Bu kullanımların hepsini tek tek tespit etmek ve en sonunda MÜLK 1. AYETTE geçen ‘BİYEDİHİ MÜLK’ ifadesinin ne anlama geldiğini belirlemek zorundayız. Bu çaba sonucunda belki de ayetlere bakmadan verdiğimiz “KUDRET, HAKİMİYET” anlamına ulaşacağız. Ama ayetlere bakmadan o sonuca ulaşmakla ayetlere baktıktan sonra o sonuca ulaşmak arasında dağlar kadar fark olacaktır.

‘YED’ kelimesi Kur’an’da 120 defa geçmektedir. Fakat bu kullanımlardan birçoğu ‘BEYNE YEDEY’ şeklinde zarf olan kelimelerdir. Bunun haricindeki kullanımlara tek tek bakma zorunluluğu vardır.

Sizden önce bakan biri olarak en başa şu ayeti koyabilirdim:

وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ
Sâd 38 / 45

Veżkur ‘ibâdenâ ibrâhîme ve-ishâka ve ya’kûbe ulî-l-eydî vel-ebsâr

TDV Meali – (Ey Muhammed!), Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim, İshak ve Ya’kub’u da an.

Fakat kanaatimce kelimenin sıra dışı bir anlam kazandığı bu ayeti en sonlara bırakmak daha doğru olacaktır.

Kelimenin sıralamaya göre geçtiği ilk ayet BAKARA 66. ayettir ama bu ayette ‘BEYNE YEDEY’ olarak geçmiştir. Bu kullanımları geçersek BAKARA 79. ayet ilk bakacağımız ayettir.

فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْد۪يهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ لِيَشْتَرُوا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْد۪يهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ
Bakara 2 / 79

Feveylun lilleżîne yektubûne-lkitâbe bi-eydîhim śümme yekûlûne hâżâ min ‘indi(A)llâhi liyeşterû bihi śemenen kalîlâ(en)(s) feveylun lehum mimmâ ketebet eydîhim veveylun lehum mimmâ yeksibûn(e)

TDV Meali – Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için “Bu Allah katındandır” diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!

Meal yazarlarının hemen hemen hepsi bu ayette geçen ‘Bİ EYDİHİM’ ifadesine “elleriyle” şeklinde mana vermiştir. Fakat bu mananın tercih edilmesi durumunda ortaya çok saçma sapan bir anlam çıkmaktadır. Çünkü zaten yazı ELLE yazılır. Bİ EYD ifadesi olmasaydı ve şöyle denseydi: ‘YEKTUBUNEL KİTABE SÜMME’ … Bu cümleden, bu adamların ayaklarıyla kitap yazdığı mı anlaşılacaktı? Yazma işleminin ELLE yapıldığını hatta ondan başkası ile yapılamayacağını bilmeyen mi var ki ‘Bİ EYDİHİM’ densin?

Yani bu ifadeye “ELLERİYLE” manası verilmesi ifadeyi gereksiz bir kullanıma, gereksiz laf kalabalığına çevirmektedir. OYSA kelimenin “İNİSİYATİF” gibi bir manası da bulunmaktadır… Yukarıdaki TDV mealine biraz dikkatli bakarsanız marife olan ‘EL KİTAP’ kelimesini çevirirlerken parantez içine kelimeyi nekre yapacak “BİR” şeklinde bir açıklama konulduğunu göreceksiniz.

Yani mealin yazarları göz göre göre marife olan bir kelimeyi NEKRE yapmak için hiçbir fedakarlıktan(!) kaçınmamışlar… İnanın çok uzun bir İLTİFATI hak ediyor adamlar!

Aslında ayet tam da bu davranışa iltifat(!) eden bir ayettir… İlk cümlenin manası şu şekilde olmalıdır (daha önceki derslerimizde bu ayet üzerinde detaylıca durduğum için vereceğim meale nereden ulaştığımı uzunca anlatmayacağım):

BU YAZIYI KENDİ İNİSİYATİFLERİNE GÖRE DÜZENLEYİP SONRA DA AŞAĞILIK DEĞERLERİ SATIN ALMAK İÇİN “BU, ALLAH’IN İNDİNDENDİR.” DİYENLERE YAZIKLAR OLSUN!

Ya da en sonda başında ‘Lİ’ harf-i cer’i olan cümleyi mefulü li eclih yaparak şöyle mana verilebilir:

ONUN KARŞILIĞINDA AŞAĞILIK DEĞERLERİ SATIN ALMAK İÇİN BU YAZIYA (KİTABA) KENDİ İNİSİYATİFLERİNE GÖRE KURALLAR KOYDUKTAN SONRA “BU, ALLAH’IN İNDİNDENDİR.” DİYENLERE YAZIKLAR OLSUN!

İşte bu ayet tam da noktalama ve harekelemelerden bahsetmektedir. İşte bu ayet yazının kurallarını istedikleri şeye getirmek için kuralları eğip bükenlerden, kendi inisiyatiflerine göre yeni kurallar koyanlardan bahsetmektedir. Yani marife bir kelimenin önüne hiçbir İLKE gözetmeden onu NEKİRA haline getirmek için “BİR” kelimesini ekleyenlerden bahsetmektedir.

Bu ayetteki ‘YEKTUBU’ kelimesine neden “YAZMAK” anlamı vermediğim kafanızda bir soru olarak belirecektir. Bunu kısaca cevaplayayım:

Ayette geçen ‘YEKTUBUNE’ kelimesine “yazmak” manası vermek için ‘EL KİTAP’ kelimesinin nekira olması gerekmektedir. Çünkü “KİTAP”, yazmanın sonucunda ortaya çıkan bir şeydir. Oysa ayette kelime MARİFE olarak ‘EL-KİTAP’ şeklinde geçmektedir. Yani ortada yazılı bir şey vardır… O halde yazılı olanı yazmak gibi bir şey ortaya çıkacaktır.

Biz genelde “KİTAP YAZIYORUM.” deriz ama aslına bakılırsa bu söz “EN SONUNDA DERLİ TOPLU BİR KİTABA DÖNÜŞECEK BELLİ BİR KONUDA YAZI YAZIYORUM.” demiş oluyoruz.

Fakat dediğim gibi ayette zaten ortada bir yazı vardır. O halde ‘YEKTUBUNE’ ifadesine kelimenin sözlük manaları arasında bulunan ve Kur’an’da da kullanılan “KURAL KOYMAK, İLKE BELİRLEMEK” manası vermek kaçınılmaz olmaktadır.

‘Bİ EYD’ ifadesi ise Kur’an’da “İNİSİYATİF” anlamında kullanılmıştır. Az sonra bu anlamla karşılaşacağız.

وَلَنْ يَتَمَنَّوْهُ اَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ
Bakara 2 / 95

Velen yetemennevhu ebeden bimâkaddemet eydîhim(k) va(A)llâhu ‘alîmun bi-zzâlimîn(e)

İlahi Tercih ve Yed İlişkisi Tartışması

TDV Meali – Onlar, kendi elleriyle önceden yaptıkları işler (günah ve isyanları) sebebiyle hiçbir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah zalimleri iyi bilir.

Ayetlere verilen manalar hakikaten saç baş yolduracak ve epey uzun iltifatlar yaptıracak şekilde.

KENDİ İNİSİYATİFLERİNİ ÖNCELEMELERİ YÜZÜNDEN ONU ASLA TEMENNİ ETMEYECEKLER.

Ha bu arada “İNİSİYATİF” kelimesi, “sadece kendisini ölçü alarak tercihte bulunmak” manasındadır.

وَاَنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا تُلْقُوا بِاَيْد۪يكُمْ اِلَى التَّهْلُكَةِۚۛ وَاَحْسِنُواۚۛ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ
Bakara 2 / 195

Veenfikû fî sebîli(A)llâhi velâ tulkû bi-eydîkum ilâ-ttehluketi veahsinû inna(A)llâhe yuhibbu-lmuhsinîn(e)

TDV Meali – Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı güzel yapın; Allah güzel yapanları sever.

ALLAH’IN SEBİLİNDE (Allah’ın sebili için) İNFAK EDİN, KENDİ TERCİHLERİNİZE/İNİSİYATİFLERİNİZE GÖRE O TEHLİKEYE ATILMAYIN.

وَاِنْ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَمَسُّوهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَر۪يضَةً فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ اِلَّٓا اَنْ يَعْفُونَ اَوْ يَعْفُوَا الَّذ۪ي بِيَدِه۪ عُقْدَةُ النِّكَاحِۜ وَاَنْ تَعْفُٓوا اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۜ وَلَا تَنْسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Bakara 2 / 237

Ve-in tallektumûhunne min kabli en temessûhunne vekad feradtum lehunne ferîdaten fenisfu mâ feradtum illâ en ya’fûne ev ya’fuve-lleżî biyedihi ‘ukdetu-nnikâh(i) veen ta’fû akrabu littekvâ velâ tensevu-lfadle beynekum inna(A)llâhe bimâ ta’melûne basîr(un)

TDV Meali – Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna, affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvâya daha uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür.

Bu ayette sadece konumuzla ilgili kısma meal vereceğim:

اَوْ يَعْفُوَا الَّذ۪ي بِيَدِه۪ عُقْدَةُ النِّكَاحِۜ (ev ya’fuve-lleżî biyedihi ‘ukdetu-nnikâh(i))

VEYA NİKAHIN AKDİ İNİSİYATİFİNDE (yetkisinde) BULUNAN AFFETSİN…

فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِۙ قَالَ اِنَّ اللّٰهَ مُبْتَل۪يكُمْ بِنَهَرٍۚ فَمَنْ شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنّ۪يۚ وَمَنْ لَمْ يَطْعَمْهُ فَاِنَّهُ مِنّ۪ٓي اِلَّا مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِه۪ۚ فَشَرِبُوا مِنْهُ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْۜ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُۙ قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِه۪ۜ قَالَ الَّذ۪ينَ يَظُنُّونَ اَنَّهُمْ مُلَاقُوا اللّٰهِۙ كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَل۪يلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَث۪يرَةً بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ
Bakara 2 / 249

Felemmâ fasale tâlûtu bilcunûdi kâle inna(A)llâhe mubtelîkum bineherin femen şeribe minhu feleyse minnî vemen lem yet’amhu fe-innehu minnî illâ meni-ġterafe ġurfeten biyedih(i) feşeribû minhu illâ kalîlen minhum felemmâ câvezehu huve velleżîne âmenû me’ahu kâlû lâ tâkate lene-lyevme bicâlûte vecunûdih(i) kâle-lleżîne yazunnûne ennehum mulâkû(A)llâhi kem min fi-etin kalîletin ġalebet fi-eten keśîraten bi-iżni(A)llâh(i) va(A)llâhu me’a-ssâbirîn(e)

TDV Meali – Tâlût askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah’ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah’ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.

Bu ayetteki ‘YED’ kelimesinin anlamı sadece içinde geçtiği cümleyi ele almakla tespit edilemeyecek gibi duruyor.

Yukarıdaki mealde içinde ‘YED’ kelimesinin geçtiği cümleye “Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi.” manası verilmiş.

Cümlenin اِلَّا مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِه (illâ meni-ġterafe ġurfeten biyedih(i)) kısmına “eliyle bir avuç” şeklinde mana verilmiş… Cümleye dikkat edilirse fiilin kendi türünden bir mastar gelmiş ve bu mastar MASTARI BİNAİ MERRE sayılmış.

‘ĞURFE’ kelimesine ise “AVUÇ” manası verilmiş.

“ELİYLE BİR AVUÇ” – Arkadaş “avuç” kelimesi zaten EL ile yapılan bir şey değil mi? Yani ‘Bİ YED’ olmasa yine aynı şey anlaşılmayacak mı? “BİR AVUÇ” demekle “ELİYLE BİR AVUÇ” demek arasında ne fark var? Avuç elden başka bir yerde de mi oluyor?

Neyse uzatmayayım… Cümleye şu mana verilmesi daha doğru…

BİR KERE DAHİ OLSA KENDİ İNİSİYATİFİNE GÖRE İSTİFADE ETMİŞ OLANLAR DIŞINDA ONDAN FAYDALANMAMIŞ OLANLAR HİÇ ŞÜPHESİZ Kİ BENDENDİR…

قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ بِيَدِكَ الْخَيْرُۜ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Âl-i İmrân 3 / 26

Kuli(A)llâhumme mâlike-lmulki tu/tî-lmulke men teşâu vetenzi’u-lmulke mimmen teşâu vetu’izzu men teşâu vetużillu men teşâ(u) biyedike-lḣayr(u) inneke ‘alâ kulli şey-in kadîr(un)

TDV Meali – (Resûlüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.

O HAYR (hayr türünde ne varsa) SADECE SENİN İNİSİYATİFİNE GÖREDİR.

Veya HAYR SENİN İNİSİYATİFİNE/TERCİHLERİNE GÖRE OLANDIR.

وَلَا تُؤْمِنُٓوا اِلَّا لِمَنْ تَبِعَ د۪ينَكُمْۜ قُلْ اِنَّ الْهُدٰى هُدَى اللّٰهِۙ اَنْ يُؤْتٰٓى اَحَدٌ مِثْلَ مَٓا اُو۫ت۪يتُمْ اَوْ يُحَٓاجُّوكُمْ عِنْدَ رَبِّكُمْۜ قُلْ اِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّٰهِۚ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ
Âl-i İmrân 3 / 73

Velâ tu/minû illâ limen tebi’a dînekum kul inne-lhudâ huda(A)llâhi en yu/tâ ehadun miśle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum ‘inde rabbikum kul inne-lfadle biyedi(A)llâhi yu/tîhi men yeşâ(u) va(A)llâhu vâsi’un ‘alîm(un)

TDV Meali – Sizin dininize uyanlardan başka hiçbir kimseye inanmayın.» (Resûlüm!) De ki: Doğru yol ancak Allah’ın yoludur. Yine (onlar, kendi aralarında şöyle dediler:) «Size verilenin benzerinin başka herhangi bir kimseye verildiğine, yahut Rabbinizin huzurunda onların size karşı deliller getireceklerine de (inanmayın).» De ki: Lütuf ve ihsan Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah’ın rahmeti geniştir ve O her şeyi hakkıyla bilir.

Aslında bu ayet, üzerinde çok durulması gereken bir ayettir ama ben sadece konumuzla alakalı kısmına değineceğim yani şu cümleye … اِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّٰهِ (inne-lfadle biyedi(A)llâhi)

HİÇ ŞÜPHESİZ Kİ ERDEM, ALLAH’IN TERCİHLERİNE GÖRE OLANDIR.

ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۚ
Âl-i İmrân 3 / 182

Żâlike bimâ kaddemet eydîkum veenna(A)llâhe leyse bizallâmin lil’abîd(i)

Bî Basitin Fiilsel Okunma İncelemesi

TDV Meali – Bu, dünyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına zulmetmez.

BU (bu ayetten önce) BİLDİRİLENLER, KENDİ TERCİHLERİNİZİN ÖNCELENMESİNDEN DOLAYIDIR.

Aynı cümle NİSÂ 62’de de geçmektedir.

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ ق۪يلَ لَهُمْ كُفُّٓوا اَيْدِيَكُمْ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۚ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللّٰهِ اَوْ اَشَدَّ خَشْيَةًۚ وَقَالُوا رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَۚ لَوْلَٓا اَخَّرْتَنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۜ قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَل۪يلٌۚ وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقٰى وَلَا تُظْلَمُونَ فَت۪يلًا
Nisâ 4 / 77

Elem tera ilâ-lleżîne kîle lehum kuffû eydiyekum veakîmû-ssalâte veâtû-zzekâte felemmâ kutibe ‘aleyhimu-lkitâlu iżâ ferîkun minhum yaḣşevne-nnâse keḣaşyeti(A)llâhi ev eşedde ḣaşye(ten) ve kâlû rabbenâ lime ketebte ‘aleynâ-lkitâle levlâ aḣḣartenâ ilâ ecelin karîb(in) kul metâ’u-ddunyâ kalîlun vel-âḣiratu ḣayrun limeni-ttekâ velâ tuzlemûne fetîlâ(n)

TDV Meali – Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah’tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da «Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?» dediler. Onlara de ki: «Dünya menfaati önemsizdir, Allah’tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.»

KENDİLERİNE “KENDİ TERCİHLERİNİZİ ENGELLEYİN, SALATI İKAME EDİN, ZEKATI VERİN.” DENİLENLERİ GÖRMEDİN Mİ?…

سَتَجِدُونَ اٰخَر۪ينَ يُر۪يدُونَ اَنْ يَأْمَنُوكُمْ وَيَأْمَنُوا قَوْمَهُمْۜ كُلَّمَا رُدُّٓوا اِلَى الْفِتْنَةِ اُرْكِسُوا ف۪يهَاۚ فَاِنْ لَمْ يَعْتَزِلُوكُمْ وَيُلْقُٓوا اِلَيْكُمُ السَّلَمَ وَيَكُفُّٓوا اَيْدِيَهُمْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْۜ وَاُو۬لٰٓئِكُمْ جَعَلْنَا لَكُمْ عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا مُب۪ينًا۟
Nisâ 4 / 91

Setecidûne âḣarîne yurîdûne en ye/menûkum veye/menû kavmehum kulle mâ ruddû ilâ-lfitneti urkisû fîhâ(c) fe-in lem ya’tezilûkum veyulkû ileykumu-sseleme veyekuffû eydiyehum feḣużûhum vaktulûhum hayśu śekiftumûhum veulâ-ikum ce’alnâ lekum ‘aleyhim sultânen mubînâ(n)

TDV Meali – Hem sizden hem de kendi toplumlarından emin olmak isteyen başkalarını da bulacaksınız. Bunlar her ne zaman fitneye götürülseler ona baş aşağı dalarlar (daldırılırlar). Eğer sizden uzak durmaz, sulh teklif etmez ve ellerini çekmezlerse onları yakalayın, rastladığınız yerde öldürün. İşte onlar üzerine sizin için apaçık yetki verdik.

Bu ayette geçen وَيَكُفُّٓوا اَيْدِيَهُمْ (veyekuffû eydiyehum) ifadesi diğer kullanımlardan çok farklı bir anlama sahiptir. Bu kullanıma en sonlarda dönmek üzere not edebilirsiniz.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ هَمَّ قَوْمٌ اَنْ يَبْسُطُٓوا اِلَيْكُمْ اَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ اَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ۟
Mâide 5 / 11

Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû-żkurû ni’meta(A)llâhi ‘aleykum iż hemme kavmun en yebsutû ileykum eydiyehum fekeffe eydiyehum ‘ankum vettekû(A)llâh(e) ve’ala(A)llâhi felyetevekkeli-lmu/minûn(e)

TDV Meali – Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini unutmayın; hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de Allah, onların ellerini sizden çekmişti. Allah’tan korkun ve müminler yalnızca Allah’a güvensinler.

Bu ayetteki َنْ يَبْسُطُٓوا اِلَيْكُمْ اَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ اَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ (en yebsutû ileykum eydiyehum fekeffe eydiyehum ‘ankum) ifadesi de az önceki ayette olduğu gibi farklı bir anlama sahip bunu da not edebilirsiniz.

لَئِنْ بَسَطْتَ اِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَن۪ي مَٓا اَنَا۬ بِبَاسِطٍ يَدِيَ اِلَيْكَ لِاَقْتُلَكَۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ
Mâide 5 / 28

Le-in besatte ileyye yedeke litaktulenî mâ enâ bibâsitin yediye ileyk(e) li-aktuleke innî eḣâfu(A)llâhe rabbe-l’âlemîn(e)

TDV Meali – “Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”

Bu ayetle ilgili dikkat çeken ve çözülmesi gereken hususlardan bir tanesi de şu cümlenin irabıdır: مَٓا اَنَا۬ بِبَاسِطٍ يَدِيَ اِلَيْكَ لِاَقْتُلَكَۚ (mâ enâ bibâsitin yediye ileyk(e)(s) li-aktuleke)

Bu cümleye baktığımızda ‘Bİ BASİTİN’ kelimesinin mutlaka FİİL gibi amel etmesi gerektiği anlaşılıyor değil mi?

Peki, ‘Bİ’ harf-i cer’ini yok etmeden kelimeyi fiil gibi amel ettirerek mana verebilir miyiz?

28.12.2021 tarihli ses kayıtlarında devam ediyor.

Kavramlar: