Başlıklar
YUSUF 31. ÂYET – YUSUF’A “MELEK” DENMESİ
Felemmâ semi’at bimekrihinne erselet ileyhinne vea’tedet lehunne muttekeen veâtet kulle vâhidetin minhunne sikkînen vekâleti-ḣruc ‘aleyhin(ne) felemmâ raeynehu ekbernehu vekatta’ne eydiyehunne vekulne hâşe li(A)llâhi mâ hâżâ beşeran in hâżâ illâ melekun kerîm(un)
SV Meali – Dedikoduları kadının kulağına gelince davetçiler gönderdi. Onlara portakal hazırladı; her birine bir bıçak verdi. Sonra Yusuf’a: “Haydi yanlarına çık” dedi. Kadınlar Yusuf’u görünce büyülendiler ve ellerini kestiler. Dediler ki “Olmaz böyle şey! Allah için bu insan değil, olsa olsa değerli bir melek olur.”
Yusuf kıssasındaki kadınların Yusuf için söyledikleri مَا هٰذَا بَشَرًاۜ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا مَلَكٌ كَر۪يمٌ (mâ hâżâ beşeran in hâżâ illâ melekun kerîm(un)) cümlesini anlamak için her şeyden önce bu kadınların Yusuf’la karşılaşmadan önce Yusuf’a ve kadına neler söylediklerinin dikkate alınması lazım.
Bunlar Yusuf hakkında “O, Yusuf’a âşık olmuş, Yusuf onun aklını başından almış.” demişlerdi. Bunu deme sebepleri işte bu kadının Yusuf’u muhtemel bir işkenceye karşı koruması ve onu himâye etmesiydi.
Bu durumun oluşmasına sebep olan şey ise YUSUF’UN kökeninin bilinmemesi ve Yusuf’un bunu kimseye söylememesiydi.
Kadınların davet edilmesi ve Yusuf’un bu kadınların karşısına çıkarılmasını sağlayan kişi YUSUF’UN SIRRINI bilen ama kimseye söylemeyen “AZİZ kadın”dı. Karşılaşmaya dikkat ederseniz o, Yusuf’la kadınların arasından çekiliyor ve hâdise tamamen kadınlarla Yusuf arasında geçiyor.
Kadın, az önce “Yusuf’a âşık olmuş, Yusuf da onun aklını başından almış.” diyen kadınlara karşı kendisini savunmak için hiçbir şey yapmıyor.
“Hayır, ben âşık olmadım, o da benim aklımı başımdan almadı, o sadece benin emrimde çalışan biridir” falan demiyor.
Oysa o kadınların nezdinde onun sözü Yusuf’unkinden çok daha değerlidir.
İşte o kadınların söylediği söz bu arka plâna göre söylenmiş bir sözdür.
مَا هٰذَا بَشَرًاۜ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا مَلَكٌ كَر۪يمٌ (mâ hâżâ beşeran in hâżâ illâ melekun kerîm(un))
BU BİR BEŞER DEĞİLDİR / BUNDA BİR BEŞERLİK YOKTUR… BU, ‘MELEKUN KERİM’DEN BAŞKASI DEĞİLDİR.
Melekun kerim ifadesinin yorumu
Burada ilk üzerinde durulması gereken kelime ‘MELEKUN’ değil ‘KERİMUN’ kelimesidir.
Eğer burada kadınlar bu tamlamadan “KERİM BİR MELEKTİR.” diyorlarsa ortaya şu soru çıkmaktadır: MELEKLERİN ‘KERİM’ OLMAYANI NASIL BİR ŞEYDİR?
Kerim olan melekle kerim olmayan melek nasıl ayırt edilir?
Kadınların böyle bir söz söyleyebilmeleri ancak ve ancak KERİM OLAN İLE KERİM OLMAYAN MELEK farkını bilmiş olmaları durumunda mümkündür.
Bu durumda tıpkı TEFSİR yazarlarının yaptığı gibi “BURADA bir mecaz vardır.” mı diyeceğiz?
O mecaz da şudur: Yusuf dillere destan güzelliğe sahiptir. İnsanlar tüm güzellikleri meleklere, tüm kötülükleri ve çirkinlikleri şeytanlara yüklerler. Onlar da Yusuf’un güzelliğini görüp böyle dediler.
İşte bu, “Dillere destan güzelliğe sahip Yusuf’un kadınların karşısına çıkması, onların da ELLERİNİ KESİP KOPARMASINA rağmen bunun farkına varmayıp hayran hayran baktığı” arka plânına göre yapılmış bir yorumdur.
Elbette ki bu arka plânın kabulü, devamında müktesebâtın ortaya koyduğu tüm arka plânı da kabul etmeyi beraberinde getirecektir.
Kadınların kurduğu cümlede ikinci olarak üzerinde durulması gereken kelime مَا هٰذَا بَشَرًاۜ (mâ hâżâ beşeran) cümlesidir.
Bu cümlede kadınların Yusuf’un beşer olmadığını söylemeleri “BUNU NERDEN BİLDİLER?” sorusunu sormayı zorunlu kılar.
Bu cümlenin hemen öncesinde aziz kadın Yusuf’a şunu diyor:
وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّۚ فَلَمَّا رَاَيْنَهُٓ اَكْبَرْنَهُ (vekâleti-ḣruc ‘aleyhin(ne) felemmâ raeynehu ekbernehu)
1- cümledeki ‘FELEMMA’ ifadesi ‘UHRUC’ kelimesine döner… ‘Uhruc’ kelimesi ise ‘ALA’ harf-i cer’i ile kullanılmıştır… Eğer bu cümle meal yazarlarının yaptığı gibi “Çık karşılarına!” anlamında olsaydı aradaki harf-i cer’in ‘ALA’ değil, ‘İLE’ olması gerekirdi.
‘UHRUC’ kelimesinin ‘ALA’ ile kullanılması kelimeye “Karşılarına çık!” anlamı değil, “K-A-R-Ş-I ÇIK!” anlamı vermektedir.
Yusuf onlara hangi hususta karşı çıkacaktır?
Elbette ki onların uydurduğu yalana ve iftiraya.
Bu yalan ve iftira neydi?
Vekâle nisvetun fî-lmedîneti-mraetu-l’azîzi turâvidu fetâhâ ‘an nefsih(i) kad şeġafehâ hubbâ(en) innâ lenerâhâ fî dalâlin mubîn(in)
SV Meali – Şehirdeki bazı kadınlar şöyle dedi: “Vezirin karısı hizmetindeki genci elde etmeye çalışıyormuş! Kara sevdaya tutulmuş. Biz onu gerçekten açık bir yanılgı içinde görüyoruz.”
Bu ve diğer meal yazarları ayette MÜZEKKER olarak geçen شَغَفَهَا (şeġafehâ) fiilini AZİZ kadının işlediği bir fiil olarak çevirmekte bir beis görmemişlerdir ama kelime müzekkerdir.
قَدْ شَغَفَهَا حُبًّ (kad şeġafehâ hubbâ(en) cümlesine “Kara sevdaya tutulmuş.” manası vermişlerdir.
Bu cümledeki MÜSTETİR HUCE zamiri kesinlikle Yusuf’a dönmektedir.
Peki kadınlar NEDEN Yusuf’a “O kadının aklını başından almış.” demektedirler?
Aziz kadın anlatısının toplumsal yankıları
Çünkü o kadın geçmişi karanlık ve saraya girmiş CASUS veya KÖTÜ NİYETLİ biri olma ihtimali olan birini SAVUNMAKTA ve HİMÂYE ETMEKTEDİR.
Kadını bu duruma sokan kişi ise geçmişi hakkında kimseye bilgi vermeyen YUSUF’TUR.
Yusuf 23 ve 24. âyetlerde (hani müktesebâtın (hâşâ) Yusuf için “Zina yapmak üzereydi.” dedikleri âyetler) tüm hikâyesini bu kadına anlatmıştır. Fakat Yusuf bu sırrını saklaması için kadından söz almıştır… Yusuf’un bu kadından sırrını kimseye söylememesi için söz aldığını nereden çıkarıyoruz?
Kıssanın ilerleyen bölümlerinde tüm gerçekler açığa çıktıktan sonra bu kadın şöyle demektedir:
Żâlike liya’leme ennî lem eḣunhu bilġaybi veenna(A)llâhe lâ yehdî keyde-lḣâ-inîn(e)
SV Meali – Yusuf şöyle devam etti: “O (kadının kocası)bilsin ki yokluğunda ona hainlik etmedim. Allah, hainlerin oyununu hedefine ulaştırmaz.”
“BEN ONUN ĞAYBINDA ONA HÂİNLİK ETMEDİM.”
İşte bu kadın her türlü zorluğa rağmen hatta statü kaybına rağmen SIRRI ifşâ etmemiştir.
İşte bu sırrı hiç ifşâ etmemiş olan kadın, Yusuf’un içine düştüğü suçlamalardan kurtulmasının tek yolunun kendisini ve Yusuf’u iki sevdalı olarak gösteren kadınlara bu sırrı açmasından geçtiğini bilmektedir. Bu yüzden kendisi değil de bu sırrı Yusuf’un açması için kadınları davet etmiş, Yusuf’la onları karşı karşıya bırakarak Yusuf’un bu durumu düzeltmesini istemiştir.
Bu karşılaşmada kadınların ‘MA HEZA BEŞERUN’ demeleri, Yusuf’un onlara tüm geçmişini anlattığını göstermektedir.
Yusuf’un başına gelen hadım edilme olayına rağmen kendisinin YAKUP yani RESÛL soyu olduğunu onlara söylemesi tıpkı bugün olduğu gibi aynı tepkiye neden olmuştur. “BU, YAKUP SOYUYSA BEŞERDİR, BEŞERSE NEBİDİR, NEBİYSE RESÛL OLMA POTANSİYELİ VAR DEMEKTİR AMMMAAA HADIMDAN RESÛL OLMAZ!”
Bu hâdise esnasında Yusuf henüz resûl olmamıştır.
Yusuf’un anlattığı olay öyle kolay kolay inanılacak bir olay değildir… Bir resûlün çocukları kendi kardeşleri veya kendi soylarından birine tuzak kuracaklar, onu hadım edecekler, bir köle olarak onu satacaklar ama ardından ona HIRSIZ damgası vuracaklar… Bu kolay kolay inanılacak bir hikâye değildir.
Evet, Yusuf açıkladı ama tıpkı babası gibi bu kadınlar da ona inanmadılar.
Onun için ona ‘MA HAZE BEŞERUN’ dediler… Çünkü o bir HADIMDI.
Yine hemen bu cümleden önce gelen قَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّ (katta’ne eydiyehun(ne)) cümlesine gelince… Bu cümlenin “Ellerini kesip kopardılar.” anlamına gelmesinin imkânsız olduğunu açıklamak sanırım gereksizdir.
Bu cümle “ONDAN ELLERİNİ ETEKLERİNİ ÇEKTİLER. / ONUNLA UĞRAŞMAYI BIRAKTILAR.” anlamındadır.
Fakat bu anlamın tercih edilmesi de izâha muhtaç noktalar barındırmaktadır.
Meselâ hemen şu soru gelecektir… Bu kadınlar Yusuf’un zindana atılmasını hatta işkence ile konuşturulmasını söyleyen kadınlardır. NASIL BÖYLE KOLAYCA SÖYLEMLERİNDEN VAZGEÇTİLER?
Bu kadınlar YUSUF’un Aziz kadının aklını başından aldığını söyleyen kadınlardır. Nasıl oldu da bu kadar kolayca o söylemi terk ediverdiler?
Cinsiyet, hadım olma ve etik tartışmalar
Bu kadınlar, bu toplantıdan sonra bir daha “aşk-meşk” söylemini hiç dillendirmediler. Bu kadar keskin bir söylem değişikliğini nasıl bu kadar kolayca yapabildiler?
Bir toplantıda onları böylesine ağır ithamlardan bir daha bahsini açmamak üzere NE VAZGEÇİRDİ?
İşte âyetteki ‘FELAMME’ edatı bu sorunun cevabıdır.
Evet kolayca vazgeçtiler çünkü YUSUF’un hadım olduğunu öğrendiler.
Ama işte bu bilgi, bir yandan onları kadın ile Yusuf arasında bir aşk hikâyesi olmadığına ikna ederken diğer yandan YUSUF’UN BEŞER SOYU OLDUĞUNA İKNA ETMEMİŞTİR.
İşte ‘MA HAZE BEŞERUN İN HAZE İLLA MELEKUN KERİM’ sözü de bu arka plandan sonra söylenen bir sözdür… Cümledeki ‘MELEK’ kelimesi “mulk, milk” şeklinde de okunmaya müsaittir.
Böyle okunmasa bile ‘MELEK’ kelimesi bildiğimiz “‘MELAİKE’lerden bir MELEK.” anlamında değil, “YETKİLİ, GÖREVLİ, İZİNLİ” mânâsındadır.
‘KERİM’ kelimesinin sıfât-ı müşebbehe mi yoksa mübalağa ile ism-i fâil mi olduğunun tespiti de bu kelimenin anlamının tamamlanmasına vesile olacaktır.
‘MELEKUN KERİM’ ifadesine hiçbir iştikâka başvurmadan bile “İŞİNİ İYİ YAPAN BİR YETKİLİ/GÖREVLİ” mânâsı verilmesinin önünde hiçbir engel yoktur.
Ama bu sıfat tamlamasına “O KERİM (BİR MELEKTEN) BAŞKASI DEĞİLDİR.” mânâsı verilmesi durumunda İZÂHI asla mümkün olmayan durumlar ortaya çıkmaktadır.
Yusuf’a MELEK demelerinin bir başka izâhı da şu olabilir. O gün de bugün de meleklerin CİNSİYETSİZ olduğuna inanılmaktadır. Yusuf’un hadım olduğunu öğrenmelerinden dolayı CİNSİYETSİZ anlamında ona ‘MELEK’ demiş olabilirler.
Fakat bu izah da diğer izahlar gibi açıklanması mümkün olmayan noktalar barındırmaktadır. MESELÂ, “Hadım olmak” cinsiyetsiz olmak demek değildir. Cinsiyet ise sadece cinsel organla alâkalı bir şey değildir. Kadın olan; en küçük hücresinden en büyüğüne, organların şekli ve çalışma biçiminden sahip olunan vücut yapısına kadar her şeyiyle kadındır.
Erkek olan da öyledir.
Dolasıyla hadım edilmek “cinsiyetsiz hâle getirilmek” demek değildir.
Kaldı ki hadım edilmek cinsî organın tamamen yok edilmesi demek değildir.
Çünkü erkeklerin boşaltım organı ile cinsî organları aynıdır.
Cinsî organı hiç olmayan bir erkek sadece cinsî münâsebetten yoksun kalmaz, aynı zamanda ‘BEVL’ini de yapamaz.
Hâdisenin yorumu ve kıssa tevili
Yani her halükârda hadım edilmek hem cinsî organsız kalmak değildir hem de cinsî organın yokluğu kişiyi cinsiyetsiz yapmamaktadır.
İşte bu durumda eğer o kadınlar Yusuf’a hadım olduğundan dolayı ‘MELEK’ demişlerse bu durumu hiç bilmiyorlar anlamına gelecektir ki bu da AKLEN MUHÂLDİR.
Sonuçta; kadınların kullandığı ‘MELEK’ kelimesi bildiğimiz mânâda “O meleklerden bir melek.” anlamında değildir.
اَكْبَرْنَهُ (‘EKBERNEHU’) ifadesi de “Yusuf’u olduğundan ‘büyük’ sanmaları” değil, “Onu çok zorladılar, onu her taraftan sıkıştırdılar.” anlamındadır.
Unutmayalım bu kadınlar Yusuf hakkında soruşturma açan, bu soruşturmadan dolayı onu zindana atmak isteyen ve hatta geçmişi hakkında bilgi almak için ona işkence etmeyi bile göze alan kadınlardır. Bu soruşturmadan dolayı AZİZ kadın ve YUSUF arasında gizli bir aşk ilişkisi olduğunu söyleyen kadınlardır. Bu toplantı da işte bu konular üzerine düzenlenmiş bir toplantıdır… İşte ‘EKBERBNEHU’ kelimesi de “Bu konuların hepsinde onu alabildiğine sıkıştırdılar, alabildiğine zora soktular.” anlamındadır. Nihâyetinde ‘MA HAZE BEŞERUN İN HAZE MELEKUN KERİM’ cümlesi de işte bu zorlama sonucunda elde ettikleri bilgiler üzerine kurulmuş bir cümledir.
Yani Yusuf’un gizlediği bilgilere ulaştılar demektir. Yani Yusuf onlara anlattı demektir.
YUSUF kıssası üzerine yaptığımız derslerde bu kıssa için şunu söylemiştim. YUSUF, kendisine hâdiselerin tevili öğretilen TEK RESULDÜR. Yusuf sûresi de bu esas üzerine anlatılmakta ve okuyucudan hâdiselerin teviline dikkat ederek okuması istenmektedir.
Meselâ kadınların ‘MA HAZE BEŞERUN İN HAZE MELEKUN KERİM’ dedikleri aktarılmakta. Bu sözün ne anlama geldiğinin anlaşılması ise HÂDİSENİN TEVİLİNE BAĞLANMAKTADIR.
Hâdisenin tevili hâdiseyi YORUMLAMAK değildir. SON SEBEBİN İZİNİ SÜREREK SÖZÜN KAYNAĞINA İNMEKTİR
Hâdiselerin tevili İLK SEBEBE BAKIP O İLK SEBEBİN NASIL SONUÇLANACAĞINI BİLMEK VE EN ÖNEMLİSİ BUNA DOĞRU ÖNLEM ALMAKTIR.
Yusuf kıssasının dizaynına dikkat edilirse tüm kıssanın buna göre anlatıldığı çok rahatlıkla görülecektir.