Başlıklar
Özellikle Kur’an’ın İ’CÂZ’ı ve tefsiri ile alâkalı eser ortaya koyan müktesebat ulemasının
en çok önem verdiği ve belki de en fazla meşgul olduğu konuların başında ‘TENASÜB’
meselesi gelmektedir.
‘TENASÜB’ ne demektir?
“Uyum, orantı, yakışma, ilişki” gibi sözlük anlamlarına sahip olan bu kelime, ‘NAZMÜ’L KUR’AN’ konusunun alt başlıklarından biridir.
Müfessir ve Kur’an’ın nazmı ile uğraşan ulemanın tamamı Kur’an’ın tüm kelimelerinin birbiriyle kopmaz bağlarının olduğunu ve hepsinin de tek bir kelime gibi olduklarını söylemektedirler. Bu yüzden özellikle anlam bağı yokmuş gibi duran ayetler arasında mutlaka bir ilişkinin olması gerektiğini savunurlar. İşte bu ilişkiyi ortaya çıkarmaya ‘TENASÜB’ denir.
Kur’an’daki ayetlerin tertibinin tevkîfîi olduğu hususunda hiçbir itiraz yoktur. Fakat tevkifi olan ayetlerin ve surelerin birbirleriyle olan alâkası hakkında hadis, yorum, rivâyet gibi getirilen metin dışı bağlamdan ziyade metin içi bağlamların tespiti büyük önem arz etmektedir.
‘Tenasüb’ ilminde asıl olan şey, kolayca kurulan ilişkilerden ziyade ilişki kurulması çaba gerektiren ayetler arası münasebettir.
Yani daha çok aralarında bir bağ yokmuş gibi duran ayetler ve sureler bu ilmin konusudur. Bu konuyu inceleyen kitaplarda konu ‘MÜNASEBETÜ’L AYAT VE’S SÜVER’ başlığı altında incelenmektedir. Ayetlerin tamamının birbiriyle ilgisinin olması gerektiğini savunanların başında Ebu Bekir İbnü’l Arabi, ZEMAHŞERÎ, RÂZİ gibi ulema gelmektedir. Bu konuyu inceleyen bir makalede şunlar söylenmektedir:
Bizzat Allah’ın indirdiği ve koruyacağını vadettiği Kur’ân’ın tertîbi, O’nun iradesi doğrultusundadır. Dolayısıyla, Allah’ın iradesi dışında tertib edilen bir Kitab değildir. Bilhassa surelerinin tertibi de tevkîfîdir. Bütün bu hususlar, ayet ve sureler arasındaki münasebet konusunun temelinde yatan gerçeğe bir ölçüde açıklık getirmektedir. Zira hem ayetlerin hem de surelerin tertîbinde İlâhî iradenin rolü bulunduğuna iman edilirse, her kelimesi hatta her harfi Allah kelamı olduğu hususunda en küçük bir şek, şüphe, zan, tereddüt edilmeyen Kur’an’ın ayet ve sureleri arasında bir tenasübün varlığı da kendiliğinden ortaya çıkar. Çünkü Kur’an’da hiçbir ihtilaf ve tenâkuz yoktur. O, kesin gerçeğin ta kendisidir.
Kur’an-ı Kerim’in nazm ve tertibindeki ahenk; ayetleri ve sureleri arasındaki tenasüb ve insicam, lafız ve mana bütünlüğü, içerisinde verilen mesajlarındaki tutarlılık hiçbir beşer kelamında yoktur. Zira Kur’an metni ne şiirdir ve ne de nesirdir. Dünyada yazılı hiçbir edebî esere benzemez. İçerik itibariyle, ihtiva ettiği konular; insanı hayrete düşüren ve bir benzerinin dahi yapılmasından aciz bırakıldığı bir mahiyettedir. Kur’an’ın gayb haberlerini içermesi, ölüm ötesi âlem hakkında mukni cevaplar vermesi, nazmı, belagati, ruhlara derinlikli tesiri vb. unsurlardan teşekkül etmesi, O’nun “mu’ciz/âciz bırakan” ve “mûciz/az sözle çok mana ifade eden” oluşunun en önemli göstergeleridir.
Allah Te’ala’nın ayetleri göndermesinden, insanın bu ayetler karşısındaki inanma veya inanmama davranışına kadar, kısaca Kur’an’ın başından sonuna kadar her ayet, her lafız, birbirini tutan insicamlı bir kavram sistemi meydana getirmektedir. Bu sistemde bulunanlar, öyle birbiriyle uyumlu, sıkı bir bağ vücuda getirirler ki, sistemdeki bütün kelimeler, sistemin diğer öğeleriyle özel bir münasebet kurmaktadır. Her kelime, mutlaka sistemdeki diğer kelimelerin az çok rengini taşımaktadır ve asla rastgele, tesadüfî değil; Kur’an içindeki yerlerine özenli ve sistematik bir yerleştirilmişlerdir.
Kur’an-ı Kerim’in doğru anlaşılabilmesi için, metin içi ilişkiler ağının ilk adımı, ayet içi bütünlüktür. Ayetlerdeki kelimeler, cümlenin bir unsuru olarak ayetlerin içindeki bu bütünlüğün bir parçasıdır. Bazen bir kelime, münferit anlamından başka bir anlama gelebilmektedir. Meşhur ve sürekli bilinen manasından başka özel bir manada kullanılabilmektedir. Dolayısıyla, Kur’an’ı yanlış anlamamak adına, ayetlerde geçen kelimelerin hakiki anlamlarını bulabilmek için, geçtikleri ayetlerdeki söz diziminin mutlaka dikkate alınması son derece önemlidir. Ayet içi bütünlükten sonra ikinci unsur ise “ayetler ve sureler arası münasebet” olgusudur. Bağlamsal bir unsur olan ayetler arası münasebetten ne anlaşılması gerektiği ve bundan; “anlama”da nasıl ve ne ölçüde faydalanılabileceği gibi hususlara her açıdan mukni cevaplar verilmelidir. Kelimenin geçtiği siyâk/bağlam bilinmelidir ki anlamı tespit edilebilsin. Aynı şekilde Rickman; ifadelerin siyâk/bağlam içinde anlaşılması gerektiğini belirtmekte, dolayısıyla herhangi bir kelimenin cümle içinde; bir cümlenin paragraf içinde, bir paragrafın ise kitabın bütünlüğü içinde, nihayet kitabın da kendi edebî ekolü içinde değerlendirilerek anlaşılabileceğini söylemektedir.
(ALİ GALİP GEZGİN, MAKALE: AYETLER VE SURELER ARASINDAKİ TENASÜB İLE SURELERİN TERTİBİNİN TEVKİFİLİĞİ’NİN KUR’AN’IN METİN İÇİ BAĞLAMI AÇISINDAN ÖNEMİ)
Peki sözü geçen tüm müfessirler ve Kur’an nazmı hakkında kitap yazan bu müellifler mutlaka olması gereken ‘TENASÜB’ü Kur’an’ı tefsir ederken veya meal yazarken uygulamışlar mıdır?
Bunu anlamak için epey fazla örnek getirmek mümkündür ama buna en güzel örneklerin başında KEHF suresi gelmektedir. Bu surede 4 tane kıssa anlatılmaktadır ve bu kıssaların Kur’an’ın diğer yerleri ile bir ‘TENASÜB’Ü olduğunu bugüne kadar ortaya koyan ulema olmamıştır.
Kehf suresindeki Kehf kıssası zaten hiçbir şekilde Kur’an’ın diğer yerleri ile hiç tenasübü olmayan bir kıssa olarak hem tefsirlerde hem de meallerde hâlâ durmaktadır. Öyle ki bırakın metin içi bağlamı, metin dışından getirilen rivayetlerin hiçbiri bile bu kıssayı hiçbir resulle alâkalandıramadıkları gibi Kur’an’ın hiçbir yeri ile bile alâkasını kuramamaktadırlar.
Mevcut dini anlayışın tenasüb hususunda en çok çuvalladığı yer yine Kehf suresinde anlatılan Musa ve bir kul kıssasıdır.
Kur’an’da kıssası en fazla anlatılan kişi ve en çok ismi geçen resul hiç şüphesiz ki Musa’dır. Fakat böyle olmasına rağmen Kehf suresinde anlatılan Musa ve bir kul kıssasının Kur’an’ın diğer yerlerinde anlatılan Musa kıssaları ile alâkası bugüne kadar henüz kurulabilmiş değildir.
Yine aynı şekilde Zülkarneyn kıssası da ne metin içi ne de metin dışı hiçbir şekilde Kur’an’ın diğer yerleri ile ilişkilendirilememiştir.
Kur’an’ın nazmı hususunda parlak sözler söyleyen ve sonu gelmez övgüler dizen ulemapratikte tamamen çuvalladıklarının ve Kur’an’ı birbirinden kopuk parçalar haline getirdiklerinin farkına bile varamamışlardır.
Kehf suresinin ilk 5 ayeti ile 6. ayeti, 6. ayeti ile 7 ve 8. ayetleri arasında her türlü rivayete sarılmış olmalarına rağmen ve metni tahrif etme pahasına bir türlü ‘TENASÜB’ ilişkisi kuramamışlardır.
Kehf kıssasının kendi içinde bile ayetler arası ‘TENASÜB’ ü tamamen koparan mealler vermelerine rağmen hala ‘TENASÜB’ çığırtkanlığı yapmaktan da geri durmamış ve halen durmamaktadırlar.
Mesela; meal ve tefsirlere göre 9. ayette anlatılmaya başlanan Kehf kıssası 16. ayete kadar başka bir bağlamdan bahsederken birdenbire bambaşka bir bağlama geçmekte, 17. ayetin ne öncesi ne de sonrası ile bir bağ kurulmaktadır. Bunu anlamak için önce üç ayet mealini art arda yazalım:
Kehf 16: SV Meali- (Birbirlerine şöyle demişlerdi:) “Madem ki siz onlardan ve Allah’ın dışında kulluk ettiklerinden ayrıldınız, o zaman mağaraya sığının! Rabbiniz size ikramından bol bol versin ve feraha kavuşmanızın şartlarını oluştursun.”
Bu mecrada akan söz birdenbire dümen kırmakta ve araya ne amaçla söylendiği asla bilinmeyen bir söz girmektedir.
Kehf 17: SV Meali- (Orada olsaydın) Güneş doğunca mağaralarının sağ tarafından kayıp gittiğini, battığı sırada da onları soldan yalayıp geçtiğini görürdün. Onlar ise mağaranın geniş bir yerindeydiler. İşte bu, Allah’ın ayetlerindendir. Allah’ın, doğru yolda olduğunu onayladığı kişi hidayete ermiş olur. Yoldan saptığını onayladığı kişiler için de yol gösterecek bir dost bulamazsın.
Kıssa anlatılırken söz yarıda kesilip “SEN ORADA OLSAYDIN…” şeklinde bir cümle ile kendisinden önceki meal arasında nasıl bir ‘TENASÜB’ vardır?
“Sen orada olsaydın güneşin şöyle doğduğunu böyle battığını görürdün…” cümlesinin kendisinden önceki ayet ile nasıl bir bağı vardır ve böylesi bir sözü söylemenin kıssa açısından amacı nedir?
İnsafsız eleştiriler getirmek istemiyoruz ama hem Kur’an’ı birbirinden kopuk parçalar haline getirecekler ve buna göre bir din oluşturacaklar hem de karşımıza geçip Kur’an’ın nazmı hususunda sonu övgüler dizecekler… İşte buna ne kadar çaba göstersek de hoşgörü ile bakmak mümkün değildir.
Biraz önce de belirttiğimiz gibi ‘TENASÜB’ zaten aralarında bağ olan ayetler arasındaki ilişkiyi değil, ilk bakışta aralarında hiçbir ilişki yokmuş gibi duran ve aradaki ilişkiyi ortaya çıkarmak için çaba gerektiren ayetlerle alâkalı bir disiplindir.
Kehf kıssasındaki ayetlere baktığımızda 1. ayetten ta 31. ayete kadar tüm ayetlerin atıfla, zamirlerle, ism-i mevsul’lerle, marife ve nekre kelimelerle zaten çok sıkı bir ilişki içinde olduğu görülmektedir.
Ulema, önce gayet açık olan bu bağları yok saymakta, metin dışı bağlamlar tespit ederek ayetleri birbiriyle hiç alâkası olmayan söz dizesi haline getirmekte, daha sonra da Kur’an’ın nazmından, i’câz’ından, ayetler ve sureler arası kopmaz bağlarından bahsetmektedirler.
Onlardan bir hayır çıkmayacağı artık yüzlerce kere ispatlanmıştır. İş başa düşmüş ve Kur’an’ı anlama ameliyesi bizim gibi ehliyetsiz insanların eline düşmüştür.
Kur’an’ı anlamaya çalışan bizlerin, en ufak bir zamiri veya herhangi bir edatı atlamadan ayetler ve sureler arasındaki bağları mutlaka ve sadece “KUR’AN’I KUR’AN İLE ANLAMA” metodu çerçevesinde tespit etmemiz gerekmektedir.
Kur’an’ı anlamaya çalışan bizlerin bir meselede sonuca gitmek gibi bir şeyi amaçlamaktan daha ziyade ayetler ve sureler arasındaki alâkayı tespit edecek yetenekleri elde etmeye uğraşmamız gerekmektedir. Bu yetenekler zaten meselelerde sonuca gitmeyi beraberinde getirecektir.
Kehf suresinin ilk ayeti ile son ayeti arasındaki tüm anlatılanların hem kendi içinde hem de tüm Kur’an ile kesinlikle bir ‘TENASÜB’ü vardır. Bunun aksini akıldan geçirmek bile abestir.
Asıl olan “Kur’an’ı Kur’an ile anlama” metodu çerçevesini hiç kaybetmeden ve çerçeve dışına çıkmadan bu bağları kuracak ilmi elde etmektir. Bu bir nevi balık tutmayı öğrenmektir.
Kehf suresinin 1-32 ayetleri ‘TENASÜB’ü önceleyerek incelenmesi durumunda her edat ve hatta her kelimenin buna yönelik anlaşılması gerekmektedir. Burada göz önüne alınması gereken bir durum da şudur: Kur’an’ı noktalayanlar ve harekelendirenler, üstüne bunun i’râbını yapanların hiçbiri tenasübü gözetmemiştir.
Bu durumda ‘TENASÜB’e en baştan başlanması ve tabiri caizse her taşın altına bakılması gerekmektedir.
İlk bakışta korkutucu ve biraz da ürkütücü gelen bu çalışmayı biz yapmazsak kimse yapmayacaktır.