Başlıklar
Ezzânî lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketen ve-zzâniyetu lâ yenkihuhâ illâ zânin ev muşrik(un) vehurrime żâlike ‘alâ-lmu/minîn(e)
Ayetin Zemin Belirlemesi
Ayetin en sonundaki şu cümle ayetin nasıl bir zemin belirlediğini anlama açısından dikkat çekicidir: حُرِّمَ ذٰلِكَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ (vehurrime żâlike ‘alâ-lmu/minîn(e)).
Bu cümle düz bir çeviri ile şu anlamdadır: “HARAM EDİLMİŞTİ BUNLAR MÜMİNLER ÜZERİNE”
O zaman şöyle bir soru soralım… Zina yaptığı önceki ayetlerdeki gibi yani dört adil şahitle tespit edilen bir mümin, MÜMİN DEĞİL MİDİR?
Dört adil şahit ile zina yaptığı tespit edilen mümin MÜMİNLİKTEN ÇIKAR MI?
Marife ve Nekre Kelimelerinin Anlamı
İkinci olarak, ayette geçen اَلزَّان۪ي (ezzânî), ve الزَّانِيَةُ (ezzâniyetu) kelimelerinin marife, buna mukabil زَانِيَةً (zâniyeten) ve زَانٍ (zânin) kelimelerinin nekre gelmesi dikkat çekicidir. O halde soralım; اَلزَّان۪ي (ezzâni) ve الزَّانِيَةُ (ezzâniyetu) kelimelerinin marife olma sebebi nedir?
Hangi sepeble olursa olsun اَلزَّان۪ي (ezzâni) ve الزَّانِيَةُ (ezzâniyetu) kelimelerinin marife oluşu ya ‘kavramsal’ bir bilmeyi ya da ‘kavramın kimlerde nasıl gerçekleştiğini bilmeyi’ zorunlu hale getirir. Yani her halükârda bilinen bir şeyden bahsediliyor demektir.
Bu marifelik beraberinde BİLİNEN olmayı getirmektedir ama bu BİLİNEN nasıl bir bilinendir?
Velleżîne yermûne-lmuhsanâti śümme lem ye/tû bi-erbe’ati şuhedâe feclidûhum śemânîne celdeten velâ takbelû lehum şehâdeten ebedâ(en) veulâ-ike humu-lfâsikûn(e)
Dört Adil Şahit Kuralı
Bu bilinmenin çerçevesini işte bu ayet çizmektedir: “DÖRT ADİL ŞAHİD İLE BİLİNEN”
Bu, şu anlama gelmektedir. Ayetlerde geçen ‘ez-ZANİ’ ve ‘ez-ZANİYET’ kelimelerinin marifeliği sadece buna bağlıdır.
Velleżîne yermûne ezvâcehum velem yekun lehum şuhedâu illâ enfusuhum feşehâdetu ehadihim erbe’u şehâdâtin bi(A)llâhi innehu lemine-ssâdikîn(e)
O ikinci ayete göre kişilerin kendisinden başka şahit getirmemesi durumunda hiç kimseye ‘ZANİ’ hükmü verilemez.
O halde meselenin zeminini belirleyelim:
‘EZ-ZANİ’ ve ‘EZ-ZANİYAT’: Zina yaptıkları dört şahit ile tespit edilmiş kişiler. Bunun dışında kalan zinalar BU AYETLERİN KAPSAMINDA DE-ĞİL-DİR.
Evlilik Bağı ve Hukuki Çerçeve
Bu zeminin dışında olan zinaları bu zemine taşıyarak bu ayetler bağlamında tartışmak isabet getirmeyecektir.
Bunlar dışında kalan zina isnatlarına karşı geçerli hukuk yine ayette belirtilmiştir: “KARŞILIKLI LANETLEŞMEK ve HÜKMÜ ALLAH’A BIRAKMAK.”
Kaldı ki bir eşin diğer eşe zina isnadında bulunması ve farz edelim ki zina isnat edilen eşin de zina suçunu itiraf etmesi durumunda bile o kişiye ‘ZANİ’ hükmü uy-gu-lan-maz.
Bunun hükmü evliyse evlilik hukuku, bekarsa aile hukuku çerçevesine girer.
GELELİM ŞU AYETE:
Ezzânî lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketen ve-zzâniyetu lâ yenkihuhâ illâ zânin ev muşrik(un) vehurrime żâlike ‘alâ-lmu/minîn(e)
Ayetin sonunda gelen cümleye dikkat çekmiştim. وَحُرِّمَ ذٰلِكَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ (vehurrime żâlike ‘alâ-lmu/minîn(e))
Kısaca söyleyeyim; “Kafanıza göre birine veya birbirinize ZİNA isnat etmeyin; hukuk var, hukuka göre hüküm verin.” diyor ayetler.
Cümlede geçen ذٰلِكَ (zalike) bu işaret isminin mercisi kendisinden önce geçen açıklayıcı ifadelerdir yani şunlardır: اَلزَّان۪ي لَا يَنْكِحُ اِلَّا زَانِيَةً اَوْ مُشْرِكَةًۘ وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَٓا اِلَّا زَانٍ اَوْ مُشْرِكٌۚ (Ezzânî lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketen ve-zzâniyetu lâ yenkihuhâ illâ zânin ev muşrik(un))
İşte bunlar MÜMİNLERE HARAM EDİLMİŞTİ.
O halde ism-i işaretin mercisini biraz açalım:
- ZANİ (eril), ZANİ (dişil) OLAN HERHANGİ BİR ZANİYE’DEN VEYA BİR MÜŞRİK KADINDAN BAŞKASIYLA NİKAHLANMAZ.
- TERSİ
Şimdi her şeyden önce bu cümle: اَلزَّان۪ي لَا يَنْكِحُ اِلَّا زَانِيَةً اَوْ مُشْرِكَةًۘ وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَٓا اِلَّا زَانٍ اَوْ مُشْرِكٌۚ (Ezzânî lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketen ve-zzâniyetu lâ yenkihuhâ illâ zânin ev muşrik(un))
‘EZ-ZANİ’ ve ‘EZ-ZANİYAT’ olarak nitelenenlerin ‘MÜMİN’ oldukları anlamına gelir fakat bu, ayette geçen ‘EV’ edatının “VEYA” anlamına gelmesi durumunda geçerlidir.
Daha önceki derslerde de defalarca üzerinde durmuş ve ‘EV’ edatının tek anlamının “VEYA” olmadığını uzun uzun anlatmıştım. Bu edatın “VEYA” değil de “YANİ” anlamında alınması durumunda durum şu şekilde değişir:
- BU HÜKÜMLER, KİŞİLERİN HANGİ İNANCA SAHİP OLDUKLARINA BAKILMAKSIZIN TÜM İNSANLIĞI KAPSAR YANİ UMUM İFADE EDER.
- ‘MÜŞRİK’KELİMESİBİRİNANCIDEĞİL,YAPILANİŞTEORTAKLIĞIİFADEEDER.
Yine daha önceki derslerimizde çokça üzerinde durmuştuk, HERHANGİ BİR KELİME TEK BAŞINA HİÇBİR ANLAMA GELMEZ… KELİMELER ANCAK VE ANCAK BİR TERKİP İÇİNDE GELİRSE BİR ANLAMA SAHİP OLURLAR.
Kelimelerin Anlamı ve Zemin
Ayette geçen hem مُشْرِكَةًۘ (muşriketen) hem de مُشْرِكٌۚ (muşrik(un)) ifadeleri “ALLAH’A ORTAK KOŞAN” anlamında DE-ĞİL-DİR. Eğer bu kelimeler “Allah’a ortak koşan” anlamlarında olsalardı ya MARİFE gelmeleri ya da bir ism-i mevsul ile KAVRAM olarak gelmeleri gerekirdi.
Velâ tenkihu-lmuşrikâti hattâ yu/min(ne) veleemetun mu/minetun ḣayrun min muşriketin velev a’cebetkum velâ tunkihu-lmuşrikîne hattâ yu/minû vele’abdun mu/minun ḣayrun min muşrikin velev a’cebekum ulâ-ike yed’ûne ilâ-nnâr(i) va(A)llâhu yed’û ile-lcenneti velmaġfirati bi-iżnih(i) veyubeyyinu âyâtihi linnâsi le’allehum yeteżekkerûn(e)
TDV Meali – İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kadından, imanlı bir câriye kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir. Onlar (müşrikler) cehenneme çağırır. Allah ise, izni (ve yardımı) ile cennete ve mağfirete çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar diye âyetlerini insanlara açıklar.
Mealde sorunlar olsa da bu ayet müminlerin müşriklerle nasıl bir evlilik bağı kuracağı veya KURMAYACAĞINI açıklamaktadır. Bu ayetlerde geçen ‘MÜŞRİK’ kelimelerinin hem müennesinin hem de müzekkerinin MARİFE gelmiş olduğuna dikkatinizi çekerim.
Ayette nekre olarak geçen ‘mümin’ ve ‘müşrik’ kelimelerinin ise cümleyi açıklayan cümle içinde geçtiğine de dikkatinizi çekerim.
İşte, bunlara göre Nûr suresinde geçen ‘EV’ edatına “VEYA” anlamı değil “YANİ” anlamı verilmelidir çünkü Nûr suresindeki hükümler sadece müminlere konulmuş hükümler değildir, kim olursa olsun, hangi inanca sahip olursa olsun yönetimi müminler elinde olan bir toplumdaki HERKES için geçerli hükümlerdir yani ev-ren-sel-dir, TIPKI NİSÂ 15, TIPKI NİSÂ 34’te olduğu gibi.
Nûr suresindeki hükümler ‘ZANİ’ olanlara (-ki bunlar hakkındaki hüküm sadece 4 adil şahitle tespit edilir) dünyayı daha da zindana çevirmek için değil, onları zina yapmış olsalar bile topluma kazandırmak içindir yani bir alan daraltma değil, ALAN GENİŞLETMEDİR.
Bu arada ayette geçen يَنْكِحُ (yenkihu) ifadesi de “NİKAHLANMAK, EVLENMEK” anlamında olmamalıdır. Bu kelimenin “evlenmek, nikah akdi yapmak” anlamının yanında “CİNSEL İLİŞKİ” gibi bir anlamı da vardır hatta asıl anlamı budur.
Bu söylediklerim nihai söylemler değildir. Mutlaka çok detaylıca araştırılması gerekmektedir. Ben sadece meselenin zemininin geleneksel manalarda “olmayabileceğine” dikkat çekmek istedim. Meselenin benim dikkat çektiğim hususlar göz ardı edilerek tartışılması durumunda ciddi sorunlar çıkacaktır yani bu mesele tartışılacaksa (ki tartışılmalıdır- müzakere edilmelidir) önce zemin belirlenmelidir. Bu da ayetteki kelimeler, cümleler ve edatlar üzerinden olur.
Önce ayetin dil açısından çizdiği çerçeve ve bu çerçevenin imkanları ortaya konulmalı daha sonra alakalı ayetler yine bir karineye göre tespit edilmeli ve en sonunda kapsayıcı bir hükme ulaşılmalıdır, böyle olursa tartışma-müzakere hem sonuçları hem de süreçleri açısından daha iyi olur.
Zina TEK KİŞİLİK değildir. Mutlaka en az 2 (İKİ) kişi olmalıdır. Hükmün tek tek bireylere konması, o işte ona eşlik edenin dışarıda bırakılması zaten MUHALDİR. Zinanın HELAL olduğu bir toplum yoktur.
Yüce Allah’ın “Zinaya yaklaşmayın.” emrini hem de dört şahidin göreceği şekilde İHLAL eden, “Zina yapan, zina yapan kadınla evlensin.” emrini tutar mı?
Lütfen CÜMLEYE DİKKAT EDELİM:
Her şeyden önce CÜMLE bir İSİM CÜMLESİDİR. Yani inşa cümlesi değil HABER cümlesidir.
Bu yüzden her ne anlam verilecekse verilsin en sonunda …DİR / …DIR eki verilmelidir.
“YAPMASIN / ETMESİN” olmaz; “YAPMAMALIDIR / ETMEMELİDİR” gibi olmalıdır.
Cümleler üzerine biraz daha yoğunlaşmak gereklidir.
اَلزَّان۪ي لَا يَنْكِحُ اِلَّا زَانِيَةً اَوْ مُشْرِكَةًۘ (Ezzânî lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketen) ve bu cümleye meallerin verdiği anlamı verelim: “Zina eden erkek, ancak zina eden veya müşrik bir kadını nikahına alabilir.” SV meali.
Şimdi bu cümleye göre “ZANİ KADIN = MÜŞRİK KADIN” şeklinde bir eşitleme söz konusudur. Ayette geçen ‘EV’ edatına “VEYA” manası verildiğine ve ‘müşriketün’ kelimesine de “ALLAH’A ORTAK KOŞAN KADIN” manası verildiğine göre ayet sadece MÜMİNLERLE ALAKALI OLMAKTADIR.
Bu meale göre ortaya çıkan manzaraya bir bakalım:
‘ZANİ’: Dört şahidin göreceği şekilde zina yapan erkek.
‘Müşrik’ kadın: Namuslu olsun ya da olmasın böyle bir erkekle eşit seviyeye getirilen kadın
Karşıda müşrik bir kadın var, kadın zina yapmamış, namuslu ama içinde yaşadığı toplum onu Taksim Meydanı’nda zina yapmış bir erkeğe reva görüyor. Sizce bu manzara makbul bir manzara mıdır?
Namuslu müşrik kadınlar neden sırf müşrik oldular diye bu kadar AHLAKSIZ görülüyor?
Şimdi az önce dedik ya “‘EV’ edatına “VEYA” manası verilmesi durumunda bu hükümler sadece müminler için olur.” Bu durumda ‘ez-ZANİ’ kelimesi de “mümin olan erkek zani” anlamına gelir.
Buna göre, bir tarafta mümin ama Taksim Meydanı’nda zina yapan bir erkek var, diğer tarafta müşrik ama namuslu bir kadın var. Ayetler ise bunları birbirine DENK görüyor. Bu manzara kimin hoşuna gider acaba?
Tabi bir kere çerçeve böyle çizilince şu ayette geçen kelimeler de buna göre anlam kazanıyor
Velleżîne yermûne-lmuhsanâti śümme lem ye/tû bi-erbe’ati şuhedâe feclidûhum śemânîne celdeten velâ takbelû lehum şehâdeten ebedâ(en) veulâ-ike humu-lfâsikûn(e)
Daha önceki ayetlerde ‘EV’ edatına “VEYA” manası verilince hüküm umum olmaktan çıkıp Müslümanlara has oluyordu. Ona göre bu ayette geçen ٱلۡمُحۡصَنَـٰتِ (el-muhsanâti) kelimesi de “MÜMİN NAMUSLU KADIN” olacak ve her müşrik kadın eşittir NAMUSSUZ gibi bir sonuç çıkacak yani TAKSİM Meydanı’nda zina yapan mümin bir erkek ve mümin bir kadın, hiç zina yapmamış müşrik bir kadından DAHA NAMUSLU oluyor.
Oysa ayette sadece ٱلۡمُحۡصَنَـٰتِ (el-muhsanâti) geçmekte… Bu kelimenin marife olması CİNS isim olmasından dolayıdır.
Daha önce de belirttim, ben nihai sonuçları değil, açılmış bir tartışmanın zeminini ifade etmeye en azından nelere dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çekmek istedim.