Karlı bir arazide terk edilmiş ahşap bir bina, Kur’an’daki ‘Nas’ ve ‘İnsan’ kavramlarının anlam ve farklılıklarını sembolize ediyor.

Nas ve İnsan Kavramları: Anlam ve Farklılıkları

Nas ve İnsan Arasındaki Kavramsal Ayrım

Makul sorular her şeyden önce doğru bir zemine oturması gerekmektedir. Mesela, ‘NAS’ konusu işlenirken “‘İNSAN’ BU İŞİN NERESİNDE?” şeklinde sorular oluşmaktadır. Bu yaklaşım ‘İNSAN’ ve ‘NAS’ kavramını karşılıklı konumlandırmaktan kaynaklanmaktadır. Oysa ‘NAS’ olanlar da ‘insan’dır. ‘İnsan’ bir türün ismidir, ‘Nas’ ise o türde bulunanların bir konumudur yani “Her ‘nas’ bir ‘insan’dır ama her ‘insan’ ‘nas’ değildir.”

Kur’an’daki ‘NAS’ ve ‘İNSAN’ kavramlarının tamamına bakıldığında bazı şeylerin tüm insan türünü kapsadığını, bazılarını yapabilmek için ise sıradan olmanın ötesinde birtakım özellikler gerektiğini görmekteyiz. 

Hac ve ‘Mesebe’ Kavramı

Mesela, tüm insanlığı ilgilendiren ‘HAC’ konusunda Bakara 125. ayette şöyle bir cümle geçmektedir: 

وَاِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِلنَّاسِ (Ve-iż ce’alne-lbeyte meśâbeten linnâsi veemnen)

Cümlede “O ‘BEYT’İN ‘en-nas’ için ‘bir mesebe ve emnen’” kılındığı söylenmektedir.

Cümlede geçen ‘mesebe’ kelimesi ‘sevebe’ kökünden türemiş bir isimdir. Kelimenin anlamı “bir şeyin olması gereken sağlıklı haline, olağan hâline geri dönmesi”dir. Kelime bir “yenilenmeyi” ifade eder ama bu yenilenme eski bir şeyi atıp yeni bir şey hâline getirme değil, olağan hâline dönmesi için yapılan bir yenilenmedir.

İşte bu anlam kesinlikle şu soruyu sordurur: OLUNMASI GEREKEN OLAĞAN HAL NEDİR?

Bu sorular bir öğrenim ve eğitim gerektirir çünkü “olunması gereken hal” hakkında hiçbir şey bilmeyenin yani bu konuda elinde kıstaslar bulunmayanın “olunması gereken hal” diye bir derdi yoktur. Elinde bu kıstaslar bulunan ise o eğitimi aldığı için zaten sıradan değil ‘en-nas’tır.

Dikkat edelim, ayet, insanın yani bu yönde hiçbir birikimi olmayan insanın oraya gitmesini yasaklamamaktadır. O evin ‘mesebe’ olmasından faydalanmak ya da bu amaca uygun olarak orada bulunmak, toplumsal mânâda selin üstündeki bir saman çöpünden başka bir şey olmayan ‘insan’ın istese bile yapabileceği bir şey değildir.

İşte bu durum sıradan insanları ‘hacc’ın bir takım sorumluluk ve yükümlülüklerinden kurtarmaktadır. Sıradan insan orayı ziyaret amacıyla gidebilir, tavaf amacıyla ya da başka bir amaçla gidebilir. Ona “Madem buraya geldin o halde buranın amacına uygun olarak ‘MESEBE’ kavramının gereğini yerine getir.” denmez, denilemez fakat bir şekilde kendi toplumunda yönlendirici konumda olanların sıradan insan gibi sadece ihram giyip ‘hacerul esved’i öpmesi onları ‘MESEBE’ sorumluluğundan kurtarmaz.
Yine Bakara suresinde ‘en-nas’ı temel alan şöyle bir ayet vardır:

2:23

Ve-in kuntum fî raybin mimmâ nezzelnâ ‘alâ ‘abdinâ fe/tû bisûratin min miślihi ved’û şuhedâekum min dûni(A)llâhi in kuntum sâdikîn(e)

Bu ayet iki ayet önce geçen ‘YA EYYÜHEN NAS’ hitabının devamıdır. Yani muhataplar ‘en-nas’tır.

Ayetin konusuna bakalım:

  1. KULA İNDİRİLEN ŞEY
  2. ONDAN ŞÜPHE ETMEK
  3. ONUN MİSLİNİ GETİRMEK

Takdir edilmelidir ki “kula indirilen şey”den şüphe etmek için onun içeriğine vakıf olmak gerekmektedir. Onun mislini getirmek içinse daha da derin bir eğitime sahip olunması gerekmektedir. Eğer buradaki meydan okuma Kur’an’ı yüzüne bile okumayan insanları da kapsasaydı bu meydan okuma ‘FASİT’ bir meydan okuma olurdu ve komik olurdu.

‘En-Nas’ ve ‘El-İnsan’ Arasındaki Sabiteler

Bir şeyi anlamak için her şeyden önce o şeyle ilgili değişmez sabiteleri bilmek ve o temelden hareketle anlama çabası içine girmek gerekmektedir. ‘En-nas’ ve ‘el-insan’ kelimeleri arasındaki değişmez sabite, her iki kelimenin farklı köklere mensup kelimeler olduğudur. Birinin kökü ‘E+N+S’, diğerinin kökü ‘N+V+S’dir.

Bu da her iki kelimenin benzer harfleri olmasından dolayı aralarında bir anlam ilişkisi olduğu ama ASLA TIPATIP AYNI ANLAMA GELMEDİĞİ anlamına gelmektedir. Bu birinci sabitedir. 

İkinci sabite şudur: ‘İNSAN’ kelimesinin çoğulu ‘İNS’tir ve hem tekil hem de çoğul olarak her iki kullanım Kur’an’da geçmektedir bu yüzden ‘en-nas’ kelimesi asla ‘İNSAN’ kelimesinin çoğulu olmaz, olamaz.

Üçüncü sabite, ‘en-nas’ kelimesi Kur’an’da 241 kez geçmiştir ve tamamı marife yani ‘EL-’ takısı almıştır. Bu kelimenin başındaki ‘EL-’ takısının tür ismi olması durumunda ‘EN-NAS’ kelimesi ‘cin’ ve ‘insan’ kelimelerinin kastettiği mânâ dışında “ÜÇÜNCÜ TÜR akıllı ve iradeli varlık” olur.

Dördüncü sabite, eğer ‘Nas’ kavramının tüm insanları kapsayan bir tür ismi olarak alınması durumunda ‘en-nas’ için söylenen şeylerin tamamını güç yetirip yetirmediğine bakmaksızın her insanın üzerine vazife olması gerekmektedir.

Bu yüzden anlamakta zorlansak bile ‘EN-NAS’ = “İNSANLAR” diyemeyiz.

Kavramlar: ,
İlgili Sureler : Bakara

İlgili içerikler