Altın renklerle parlayan dağ zirvesi, Resullerin ve Kur’an’ın gerçek şerefini simgeliyor.

Kur’an’ın ve Resullerin Şerefi

Şafii’nin Diller Hakkındaki Görüşleri

Diller, insanların birbirlerini anlamayacakları derecede farklı olduğuna göre bir kısmının diğerlerine tâbi olması ve kendisine tâbi olunan dilin de tâbi olan dilden üstün olması gerekir. (Şafii)

Kur’an’da Arapça dışında tek bir kelime bile olmadığını ve olmayacağını iddia eden Şafii, bu sözü, sözün zahirinden anlaşılan bir manada söylememiştir yani bu sözü söylemesinin arka planında başka kaygılar vardır.

Ona göre insanlar arasındaki düzen şöyledir:

  • Allah, Muhammed’i tüm insanlık içinde Araplardan göndermiştir, öyleyse Araplar diğer milletlere göre üstündür veya daha şereflidir.
  • Allah, Kur’an’ın Arapça olduğunu söylemiştir, öyleyse Arapça diğer dillerin kendisine tâbi olacağı dildir.
  • Allah, Muhammed’i Araplar içindeki Kureyş kabilesinden göndermiştir, öyleyse Kureyş kabilesi diğer Araplardan daha şereflidir.

Bu yüzden çeşitli lehçeleri olan Arap dilinin en şerefli lehçesi Kureyş lehçesidir ve Kur’an işte bu lehçe ile indirilmiştir.

  • Allah, Muhammed’i Kureyş’in Benî Hâşim kolundan göndermiştir, öyleyse Hâşimiler Kureyş içindeki en şereflilerdir.
  • Allah resulü Muhammed “ABDÜMENÂF OĞULLARI İLE BİZ ‘HÂŞİMİLER’ DİĞERLERİNDEN DAHA İÇ İÇE GEÇMİŞİZDİR.” buyurmuştur. Öyleyse Abdümenâf oğulları da Kureyş’in en şereflileridir. 

Bu yüzden insanlar dilde Kureyş lehçesine tâbi olmalı, siyasette ise Benî Hâşim oğullarına tâbi olmalıdır.

NOT: ŞAFİİ, BİR BENÎ HÂŞİM SOYU OLAN ABBÂSÎLER DÖNEMİNDE YAŞAMIŞTIR.

NOT: ŞAFİİ, SOY OLARAK ABDÜMENÂF KOLUNDANDIR.

Buraya kadar olanı aslında bizi pek ilgilendirmemektedir, öyle de olmuş olabilir olmayabilir de fakat en başa yazdığımız cümle onun er-Risâle’sinden alıntıdır çünkü o cümle, lafzının arkasına başka manalar koymamak kaydıyla doğru bir cümledir:

Diller, insanların birbirlerini anlamayacakları derecede farklı olduğuna göre bir kısmının diğerlerine tâbi olması ve kendisine tâbi olunan dilin de tâbi olan dilden üstün olması gerekir. (Şafii)

Şafii bu sözün devamında “kendisine tâbi olunan dil”den kastedilenin Arapların konuştuğu dil olduğunu söylemektedir. Kur’an da Arapça olduğu için dillerin en üstünü Arapça olmaktadır.

Şafii, Kur’an’daki dil ile Arapçayı özdeşleştirince Kur’an’ın ve dünyadaki diğer dillerin, Arapların Arapçasına tâbi olması gibi bir sonuç çıkmaktadır fakat Kur’an’daki lisanla Arapların konuştuğu Arapçayı birbirinden ayırsaydı ve Arapçanın da Kur’an’daki dile tâbi olması gerektiğini söyleseydi tam da söylediği söz yerini bulurdu.

Resullerin ve Kur’an’ın Gerçek Şerefi

O, Kur’an’ın şerefini Arapçaya vererek Arapçayı, Allah resulünün soyunu Kureyş’e vererek de Kureyş’i en şerefliler haline getirmektedir; oysa Allah resulü Muhammed’in ve diğer tüm resullerin şerefi risâlet soyuna mensup olmalarından ve bu soyun mirasını şerefli bir şekilde temsil etmelerinden gelmektedir.

Kur’an’ın şerefi ise onun Allah’ın indinden gelmesidir, her konuda nevi şahsına münhasır olmasıdır.

İlgili içerikler