Başlıklar
Ve-in kuntum fî raybin mimmâ nezzelnâ ‘alâ ‘abdinâ fe/tû bisûratin min miślihi ved’û şuhedâekum min dûni(A)llâhi in kuntum sâdikîn(e)
TDV Meali – Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.
Rayb Kavramının Anlamı
İsfahânî, bu ayette geçen ‘RAYB’ kelimesinin anlamının “bir şey hakkında bir zanda bulunup da sonra onun açığa çıkması” olduğunu söylemiştir. Bu kelimenin kendi anlamının tam olarak ortaya çıkması, tanımdaki “bir şey hakkında zanda bulunup sonra… … …” kısmının iyi anlaşılmasına bağlıdır.
Zan ve Doğrulama Gerekliliği
Bir şey hakkında zanda bulunmak ve daha sonra da bu zannın ortaya çıkması, zanda bulunulan şeyin ne olduğuna göre çok farklı tezahür eder. Şöyle ki, eğer zanda bulunulan şey bir insansa zannın doğrulanması ancak gözlem yoluyla olur çünkü zanda bulunulan insan tüm varlığı ile karşınızdadır ama onu parçalarına ayırıp içine bakılamadığı için zannın doğrulanması için sadece gözlem yaparak beklemek gerekmektedir yani “zannın doğrulanması” sizin onun içine girmenize bağlı değil, onun içindekini dışarı çıkarmasına bağlıdır.
Mesela, hakkında zanda bulunulan şeyin bir ‘karpuz’ olduğunu ve ona dair zannımızın da “Bu karpuz herhalde kabak.” şeklinde olduğunu düşünelim. Bu zannın doğrulanması karpuzun kesilip içine bakılmasına bağlıdır çünkü ‘karpuz’ siz onu kesmeden içindekini dışarı çıkarma kabiliyetine sahip değildir.
Eğer hakkında zanda bulunulan şey ‘insan’ ise durum bambaşka bir hal almaktadır. Mesela, bir doktorun, karşısındaki hastanın dışta gösterdiği semptomlarına bakarak hastanın hastalığı hakkında tam olarak karar veremediğini ama hastalığa dair kuvvetli bir zannının olduğunu farz edelim. Doktorun bu zannını doğrulaması için hastanın kendisinden dışarı “idrar, kaka, kusmuk, kan, irin vs.” gibi şeyleri çıkarması gerekmektedir. Doktorların “kan, idrar ve kaka” testi yapmalarının sebebi budur zaten.
Eğer ‘insan’ hakkındaki zan, doktorun onun hastalığı hakkındaki gibi bir zan değil de insanın “iyi, kötü, âlim, cahil, dürüst, yalancı vs.” gibi soyut değerleri ile ilgili bir zan ise bu ne kan tahlili ne de idrar tahlili yoluyla doğrulanır, bunu doğrulamanın yolu o kişinin kendi iç yüzünü gösteren sözlerine ve davranışlarına bakmaktır.
Bakara 23. ayette kendisinden ‘RAYB’ edilen şeyin “kula indirilen” olduğunu görmekteyiz. Bu durumda sürecin şöyle olması lazımdır. Kendilerine seslenilenler bir resul ile muhataptırlar. Resul, Allah’ın, kendisine insanlığa iletmesi için bir kitap verdiğini söylemekte ve bunu tebliğ etmektedir. Hiçbir göz o resulün Allah’tan kitap aldığına şahit olmamıştır, hiçbir kulak duymamıştır. Bu durumda her insanın kafasında resulün tebliğ ettiği kitap hakkında bir “ACABA?” sorusu oluşacaktır ki bu son derece doğaldır. İşte, bu “Acaba?” sorusu zandır.
Muhataplar ister mümin ister kafir olsun ilk başta resulün getirdiğinin içeriğine bakmadan inanmak veya inanmamak zandır. Bu zannın doğrulanması tek bir şeye bağlıdır. Hakkında zanda bulunulan şeyin yani kula indirilen kitabın okunup anlaşılmasına.
Resulün “Ben Allah’tan size iletilmek üzere bir kitap aldım.” sözü karşısında insanın iki türlü zannı olur; ya “Bu adam yalan söylüyor olabilir.” şeklindedir ya da “Bu adam doğru söylüyor olabilir.” şeklindedir ama ister onun hakkında “doğru” denilsin isterse de “yalancı” denilsin her ikisi de bu aşamada sadece zandır.
“Doğru söylüyor.” zannında bulunanların zanlarının doğrulanması “kesin inanca”, “Yalan söylüyor.” diyenlerin zanlarının doğrulanması “‘rayb’a” dönüşür ama her ikisinin de doğrulanması sadece ve sadece kitabın anlaşılmasına bağlıdır.
Şimdi, ayette “Eğer kulumuza indirdiğimiz hakkında bir ‘rayb’ın içindeyseniz…” cümlesine dikkat ettiğimizde ve ‘rayb’ kelimesinin anlamının da “zannın doğrulanması” olduğunu göz önüne aldığımızda demek ki bu kişiler önce kitap hakkında “Bu, Allah katından olamaz.” zannında bulunmuşlar, sonra bu zanlarını doğrulamak için kitabı okumuşlar, anlamışlar ve en sonunda da ilk baştaki zanları doğrulanmış kişiler olmaktadır.
Kur’an’a Meydan Okuma
Ayetteki “… Benzeri bir sure getirin…” şeklindeki emir fiilin onları aciz bırakmak için olduğunu belirtmiştik yani madem önce kitap hakkında “Bu, Allah katından olamaz.” zannında bulundunuz, sonra bu zannınızı doğrulamak için kitabı iyice okuyup anladınız, en sonunda da kitabın Allah katından olmadığı ‘rayb’ına vardınız, “O halde bu kitabın bir bölümü olan bir sureyi ‘misli’ olarak getirmek sizin için çocuk oyuncağı olmalı, o halde haydi, tamamını değil bir suresini yapın da görelim.” Ayetin arka planında böyle bir süreç vardır. Bakara suresinin daha ilk ayetinde ‘LA RAYBE FİH’ denmiştir, buna rağmen bu kişiler ‘rayb’ içindedirler. O halde ya ‘LA RAYBE FİH’ diyen yalan söylüyordur ya da ‘RAYB’ içinde olanlar. Bu işin bir başka cephesi daha var: Kişinin zannının doğru çıkması için bilgileri manipüle etmesi ve daha sonra da güya zannı doğru çıkmış gibi yapması. Bu da daha çok kitaptaki bilgiler bağlamından (siyak, sibak, kitap bütünlüğü, lafız, mana, ma-sadak ilişkileri) koparılarak yapılır. Onun için Hicr suresinde “Kur’an’ı ‘İDİN’ (birbirinden kopuk parçalar) haline getirenler” şiddetle kınanmıştır. Mesela, bazı kişiler “Sadece Bakara suresinin birbirinden kopuk 100 parçadan oluştuğunu” söylüyor. İnsan böylelerini görünce “Böyle inananlar varken kafire ne hacet!” demekten kendini alamıyor. Böyleleri müminin zannını doğrulamak için değil, canla başla kafirin zannını doğrulamak için sürekli bilgi üretiyor, bu da başka bir bahis…