Başlıklar
Tüketim Kültürü ve Duyarsızlaşma
Madem elinden bir şey gelmiyor, o halde ya görmezden gel ya da hayatın olağan akışıymış gibi normal davran.
- Orada naylon çadırlar altında hayatta kalmaya çalışıyormuş insanlar…
Vah vah ama elden ne gelir, stadyumlarda gol sevinci ile ayağa fırlayıp deli gibi sevinç naraları atmaya devam etsin insanlar.
- Babalar, anneler, çocuklar çöpleri yiyormuş ölmemek için…
Vah vah elden ne gelir, yemekler vızır vızır işleyen kuryelerle evlere gelsin.
- Babalar, anneler bombalarla parça parça olan çocuklarının bedenini poşetlerde topluyormuş…
İki damla gözyaşı sonra sıcak bir plaj veya serin bir yayla ne kadar da güzel dağıttı efkârımızı.
- Daha beş yaşında bile olmayan yetim çocuklar kendilerinden küçük kardeşlerine annelik, babalık yapıyorlarmış…
Bundan örnek alıp kendi çocuklarımızın kardeşlik bağını güçlendirmeliyiz.
- Güvenli denilen bölgelere kurulan çadırlarda yaşayanlar güvenli(!) çadırlarında yakılıyormuş…
- Taş taş üstünde kalmamış, bir karış toprağa sıkıştırılan insanlar ölümle köşe kapmaca oynuyormuş…
- Ölenlerin sayısı on binlere, yetimlerin sayısı yüz binlere ulaşmış…
Hepsine vah vah, elden ne gelir, bu alçak hayata devam etmeliyiz!
Neredesin ölüm, neredesin? Gazze’deki cömertliğini bizden esirgeme de bitir bu sefilliği. Nefes almak zül oldu artık.
İşte her şey bunun içindi. “Aydınlanma çağı” dediler, “ulus devletler çağı” dediler, “Dinler miadını doldurdu, yeni ufuklara yelken açmak gerek.” dediler, “halkın kendi kendini yönetmesi” dediler, her birinin eline şanlı tarih verip minik parçalara böldüler. Sınırlara hapsedip insanların dışarı çıkmasını engellediler. “Uluslararası hukuk” diyerek elleri kolları bağladılar ki onlar orada katliam yaparlarken sen seyret, alış, hayatın normal akışı gibi gör, teknoloji harikası telefonlarından bombalanan binaları, altından çıkan cesetleri seyret, izle, bak, “Vah vah!” de ve TÜKETMEYE devam et. İşte, her şey bunun içindi.
İnsanlık ve Vicdanın Yeniden Hatırlanması
Tüket, onu tüket, bunu tüket, bıktıysan yenisini vereyim onu tüket, yetmediyse yeni yeni çağdaş bunalımlar verelim onları tüket, hızını alamazsan anneni tüket, babanı tüket, aileni, kardeşini, komşunu tüket; az mı geldi? Merhameti tüket, insan onurunu tüket, kendini tüket. Ha, gözün yükseklerdeyse İslam’ı tüket, Kur’an’ı tüket, bu da kesmezse resulü tüket ve zirvesine ermek için Allah’ı tüket.
Arada sırada insanlık dürtülerin ağır basıyorsa reklam arasında azıcık hüzünlendirici videolar koyayım, sosyal medyana bakıp bakıp onu tüket.
Çocukları ben öldürürüm, binaları ben yıkarım, sana ÖZGÜRLÜĞÜ ben getiririm, müreffeh yaşamı sana ben sağlarım, sen bunlarla uğraşma, sen imanını tüket yeter, gerisi bende!
Türlü türlü içerikleri aklının alamayacağı prodüksiyonlarla ben yaparım.
Sana ne lazım, adrenalin mi? Boş ver orada parça parça ölenleri. Bir yarışma programı koyarım önüne, adrenalin salınımının zirvesine çıkarsın.
Sana hüzün mü lazım? Oskar’lık bir filmle seni hüzünlerin doruğuna çıkarırım.
Sana merak mı lazım? Her bölümü bir sonraki bölümü merakla bekleten dizilerle merakın gizemli girdaplarına sokarım seni.
Sana milli gurur mu lazım? Koyarım önüne bir milli maç, sokaklar inler milli gururla.
Sen tüket, ne koyarsam önüne sen onu tüket!
Artık magazin haberleri arasına bile girmeyen “Gazze” ile uğraşma, zaten uğraşsan da elinden ne gelir ki? Azıcık ağla, ara sıra düzenlenen gösterilere katıl, “Katil İsrail hesap verecek!” diye bağır, sonra kuzu kuzu evine gel ve kaldığın yerden tüketmeye devam et.
Entelektüel birikimini mi tüketmek istiyorsun, ondan kolay ne var canım, amma da yaptın. Veririm eline Zoom’u, çıkarırım TV ekranlarına zeki insanları, yaparım birkaç tartışma programı, atarım ortaya aykırı iki fikir, entelektüel merakını tükettikçe tüketirsin.
Sen merak etme… Ben sana akşam yemeklerini TV’deki haberlerde gösterilen parçalanmış bedenler arasında nasıl yiyeceğini öğretirim, sen merak etme.
Ekmeğe saldıran çocukların görüntüleri eşliğinde o lanet olası lokmayı nasıl yutacağını ben sana pek güzel öğretirim. Ha, “Öğretemezsin.” deme sakın, eşek gibi seni buna mecbur ederim!
Tıklım tıklım dolu bir stadyumda futbolsever…
Evlilik programları karşısında bir magazin sever…
Haber programları karşısında bir haber sever…
Dizi filmler karşısında dizi sever…
Kitaplar arasında bir kitap sever…
Sosyal medaya arasında sosyal medya sever ve daha pek şey olmana…
Ülkende vatandaş, şehrinde hemşeri, mahallende komşu olmana…
Daha geniş bir perspektifte yabancı ülkelerde turist, göçmen, sığınmacı, yatırımcı olmana…
Hayallerini gerçekleştiren bir hayalperest olmana…
Gezgin olmana…
Çevre korumacı bir aktivist, parti üyesi bir partizan hatta milletvekili; gözün yükseklerdeyse bakan, daha da yükseklerdeyse devlet reisi olmana…
Zengin, fakir, sefil, orta sınıf, işçi, köylü, esnaf, zanaatkar, sanayici, iş adamı olmana…
İzin var, imkân var AMA İNSAN OLMANA İZİN YOK!
Her şeyi hatırlayabilir, her şeyi olabilir, her şeyi yapabilirsin AMA İNSAN OLDUĞUNU ASLA HATIRLAYAMAZ, İNSAN OLAMAZ ve İNSAN KALAMAZSIN…
Hele adam gibi MÜMİN; ölsen, parça parça olsan, dünyayı tersine çevirsen bile olamazsın çünkü izin vermem sana!
İzin versem ortam vermem, ortam versem hayat vermem, hayat versem hayatı zindan ederim, zindana alışsan zindanı zindan ederim.
Ağla be adam pis ve aşağılık köşende, nara at, “Katil Amerika! Katil İsrail!” diye bağır, onların bayraklarını yak, köşe yazısı yaz, gazetede haber yap, yardım topla, gösteri yap AMA ARTIK GAZZE’Yİ HAYATIN OLAĞANLIĞINA BIRAK, GAZZE’YE HAYATIN OLAĞAN AKIŞI İÇİNDE BAK.
Alış yani, alış ki hayatın devam etsin. Hem alışmazsan ne yapabilirsin ki şu an yaptığından daha fazla… En iyisi bu; ALIŞ!Hah işte bak yazını yazdın, içindeki zehri kustun, rahatladın, kendini iyi hissettin; işte bu, işte bu kadar… Şimdi “Vesselam” de ve bırak da insanlar da alışsın…