Başlıklar
Gazze’de İnsanlığın Acı Çığlığı
Ey Rabbim, Sen bizden razı olana kadar kanımızdan al.
Ey Rabbim, Sen her şeye kadirsin.
Bütün bunlar senin dilemenledir.
Bizler bu dünyada sıkıntı içindeyiz. Bizler inşallah cennete talibiz.
Ey dünya ehli, siz dünyada kalın. Dünya sizin olsun.
Biz ahirete talibiz, Cennete talibiz o kadar.
(GAZZELİ BİR KADIN)
Geçmişimiz silindi.
Geleceğimiz silindi.
Bugünümüz silindi.
Sadece rakamlara döndük.
Biz rakam değiliz, biz insanız.
(Bir başka Gazzeli kadın)
Bacağım yaralı, her gün kanıyor.
Sadece yürüyoruz.
Nereye gittiğimizi bile bilmiyoruz.
(Gazzeli küçük bir kız çocuğu)
Vekâle mûsâ rabbenâ inneke âteyte fir’avne ve meleehu zîneten ve emvâlen fî-lhayâti-ddunyâ rabbenâ liyudillû ‘an sebîlik(e) rabbenâ-tmis ‘alâ emvâlihim veşdud ‘alâ kulûbihim felâ yu/minû hattâ yeravû-l’ażâbe-l-elîm(e)
SV meali – Musa dedi ki: “Rabbimiz! Sen Firavun’a ve önde gelenlerine dünya hayatında süs ve mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan saptırmaları için mi? Rabbimiz! Mallarını mahvet, kalplerini baskı altında tut. Bunlar bu acıklı azabı görünceye dek inanmayacaklar.
İlahi Adalet ve Musa’nın Bedduası
Ah be Musa, ettiğin bu beddua kim içindi? Mısır’dan çıkardıkların içindi değil mi? O Mısır’dan çıkardıklarının bugün neler yaptığını bir görseydin acaba yine aynı bedduayı eder miydin Firavun’a ve melesine?
(Akif’in diliyle) Ey Adl-i İlahi, şikâyet sanma ne olur: “Git Firavun’a de ki İsrail’in oğullarını benimle gönder” diye emir vermeseydin Musa’ya ne kimse onları Mısır’dan çıkarmaya kalkışacaktı ne de kendileri çıkmayı düşünüyorlardı.
Vardır elbet senin bir hikmetin, “Görelim Mevla’m ne eyler, ne eylerse güzel eyler.” diyerek iman ediyoruz, bunda şüphe yok. Sözümüz şüpheden değil, yürek yangınından dolayıdır.
Kusurumuzu gör ve bunları “dua” say: “Git, İsrail oğullarını benimle gönder.” diye emretmeseydin Musa’ya, Mısır’dan sürülerle Firavun yeryüzüne yayılmayacak, yeryüzünü fesada boğmayacaktı. Yapışıp kaldıkları o yeri vatan belleyip, kahrolup gideceklerdi.
Hakkından bir tek Firavun’un geldiği, Firavun’dan daha zalim yüreklileri çıkardın Mısır’dan ve yükledin insanlığın sırtına.
Ya Rab şikâyetimdir: İnsanlık Ben-i İsrail’i taşıyamıyor. Al bu yükü insanlığın sırtından. Etme Ya Rab, insan türünü Ben-i İsrail ile imtihan etme.
Yahudi, “Exodus (çıkış)” diyerek inanca çevirdi Sen’in bu nimetini, insanlığı insanlıktan çıkarmaya dönüştü bu EXODUS.
İnsanlığın Çıkmazı: EXODUS
Haddimiz mi Sana ne yapacağını söylemek, kopsun onu diyen tüm diller. O değil Ya Rab, Sen biliyorsun ki biz de ağlayacak bir duvar arıyoruz. Duvar bulamayız ama Sen’i hep buluruz. İşte öyle say bu sözleri.
Ya Rab, parçalanan her cesetten ruhlar bedenden değil, insanlık insanlıktan çıkıyor. Gazze artık insanlığın insanlıktan exodus’una dönüştü, kaldıramıyoruz.
Enkazın altından yaralı bir çocuk, çocukları ölmüş bir anne, poşet poşet beden toplayan çaresiz babalar çıkmıyor. Enkazın altında insanlık insanlıktan çıkıyor.
Irmaklarından süt ve bal akan vaat edilmiş topraklara doğru bir EXODUS değil bu. Ya Rab, bu exodus Musa’dan Firavun, İsa’dan Ferisi, Muhammed’den müşrik çıkaran bir exodus.
ÇIKARMALARINA İZİN VERME YA RAB!
Çıkarma, Yahudi’yi Mısır’dan çıkarma. Kalsınlar Firavun’un zulmünde.
Yarma denizi, yılana çevirme asayı. Bırak büyücülerin ipleri boyunlarına dolansın. Tutmasınlar yed-i beyza’yı.
Ne olur “Git Firavun’a!” deme Musa’lara. Bırak kalsınlar, bırak çıkmasınlar Mısır’larından.
Birlikte yok olmak varsa bu duanın sonunda “ÂMİN” ya Rab, bin kere “âmin”, milyon kere “âmin”, sonsuz kere “âmin”.
Bu nasıl bir EXODUS ya Rab, Sana el açmaya yüzümüz kalmadı, insanlıktan çıktık! Bu nasıl bir EXODUS ya Rab, vaadinle aramızda kaldı ince bir iplik, inançtan çıktık! Bu nasıl bir EXODUS ya Rab, her tarafımızı sarmış Yahudi dölü!
Mümin olmaktan çıktık.
“Daha ne kadar düşebiliriz?!” diyerek aşağılara bakmaya korkuyoruz, yükseklere baksak o yüksekleri gören gözlerden utanıyoruz. Bu nasıl bir düşüş Ya Rab, düşe düşe gelemedik dibe.
Ülkeler düştü, şehirler düştü, kaleler düştü ve şimdi insanlık düştü. Düşerken hayvanların olduğu seviyeyi çoktan yukarıda bıraktık, daha nereye kadar düşeceğiz?
Şikâyet değil Ya Rab, şikâyet değil. Ahirette bu sözlerimi yüzüme çalma. Yok mu bu düşüşte tutunacak incecik bir dal?
Affın mı, mağfiretin mi, merhametin mi yoksa kahrın mı? Bu düşüşte neye tutunalım ya Rab?
Dalsız kalmışlara bir dal uzat, uzat ve Ben-i İsrail’i Mısır’ından çıkarma. Musa gönderme, asayı yılana çevirme, tutmasınlar yed-i beyzayı çünkü kirletirler. İster Nil’de suyla ister çölde kumla boğ onları. İnsanlığı Yahudi ile imtihan etme çünkü insanlık kaldıramıyor onları.
“Acziyet” derler buna biliyorum ve evet itiraf ediyorum insanlık Yahudi’nin yükü altında aciz kaldı. Evet Ya Rab; “Yusuf, Esbat, Musa Harun, Davut, Süleyman, Yunus, İsa, Zekeriya, Yahya” gönderdiğin bu lanetli güruh karşısında aciz kaldık.
Teberrük etmemi nasıl görürsün bilmiyorum, gönderdiğin resulleri teberrük ederek sana yalvarıyorum. Su gönder, ateş gönder, kum gönder, şihab gönder, melek gönder, ne gönderirsen onu gönder, gönder de kurtar insanlığı lanetlediklerinden. Kurtar insanlığı kendilerine peş peşe resul gönderdiğin bu alçaklardan.
Dedim ya Rab, dedim, eğer bu dua içimizden sadece onlara değil, tüm insanlığa değecekse “ÂMİN” dedim, bir daha diyorum ya Rab, “ÂMİN”.
O lanetli olanları da o lanetli olanlar karşısında aciz kalan insanlığı da yok et.
İnsanlığa bir Musa daha gönderme, yeni bir EXODUS yaratma.
Yok et hepsini, yok et hepimizi çünkü ne onlar ne biz ne insanlık BİR MUSA’YI HAKEDİYOR.
“Dünya yetimlerin duası üzerine yürür.” diye bir hadis var dediler, inandım hiç tereddütsüz hem de. Ben bilmiyorum ama Gazze’de bir yerlerde “İnsanlığı yok et!” diyen bir yetim mutlaka vardır. “Âmin” ya Rab, işte o duaya da “âmin”!
Mısır’dan çıkardığın bu lanetli güruh yemin etmiş: “Madem ben insan olamıyorum, madem ben insan kalamıyorum o halde herkesi insanlığından ederim.” diye.
Ya Rab, bu kesinlikle bir EXODUS ama bu Musa’nın exodusu değil. Bu, insanlığın insanlıktan exodusu!