Başlıklar
Ölüm ve Vicdanın Sessizliği
Ölmenin yaşamaktan daha hayırlı olduğu şu dünyada ya Gazzeli çocuklar ölecek ya vicdan. Öldüre öldüre bitiremediler Gazzeli çocukları ama vicdanlar çoktan öldü. İnsanlıkta vicdandan ne bir iz kaldı ne de bir fısıltı.
“Ah!” çekmenin, “Of!” çekmenin, yumruk sıkıp slogan atmanın vicdan yerine geçtiği şu dünyada artık toprağın altı üstünden hayırlıdır.
Gel be ölüm, artık gel, aniden gel, haber vermeden gel.
Kendimize olan nefretimiz, bedenimize sığmıyor artık.
İnsan nefret ettiği bir nefsi kendi bedeninde niye taşır ki?
Bu nefsi bu bedende ömür boyu taşımak Netanyahu’yu ömür boyu sırtta taşımaktan daha kötü değil midir?
Gadretmiyoruz Allah’ım ama bu nasıl bir imtihan biz onu bile anlamadık.
Sen hiçbir nefsi kaldıramayacağı ile yükümlü tutmazsın, bunu biliyor ve iman ediyorum fakat bu imtihanı biz beceremiyoruz, biz yapamıyoruz. Yoksa bizim içimizde bu imtihanı kaldıracak bir kapasite var da biz mi onu görmüyoruz?
Sahi biz, yıkıntılar arasında birazdan tepelerine düşecek bombanın korkusuyla yaşayan çocukların gözlerine rahat bir vicdanla bakabilme imtihanını kaldırabilir miyiz?
Direnişin Gücü ve Umutsuzluk
Gazzelilerde azim var, bunu görebiliyoruz. Yahudi, bir Gazzeli’yi öldürüyor; Gazzeli anneler on doğuruyor. Evleri yerle bir ediliyor; onlar derme çatma sundurmaları beş yıldızlı otel gibi görüyor. Üstlerindeki beze beton delen bombalara karşı koyacakmış gibi bakıyorlar. Yıkıntıları temizliyorlar, cesetlerini gömüp, sıradaki mezara girmek için bombaların düştüğü yerlere güle oynaya gidiyorlar. Toza toprağa belenmiş ekmeği iştahla yiyorlar, parça parça cesetleri bir araya getirip kim olduğuna bakıyorlar, çoğalan yetimlerine aldırmadan ha bire ölüme koşuyorlar, en küçükleri bile nereden öğrenmişse, nasıl öğrenmişse, gökleri titretecek şekilde ‘HASBUNALLAH’ diyor; onlarda azim var, görüyoruz.
Peki, bunlar yaşanırken, bizde, gördüklerine rahatça bakacak bir vicdan var mı?
Peki, içimizde kendimize duyduğumuz bu öfke dururken, bizde bu acziyeti kabul edip içselleştirecek bir vicdan var mı?
Çaresizlik ve İlahi Yardım Arayışı
Sen bizi görüyor ve bizi bizden daha iyi biliyorsun. Şu an içinde bulunduğumuz aczi öldüğümüzde sana sunsak kabul eder misin?
“Niye bir şey yapmadınız?” dediğinde avuçlarımızda tuttuğumuz aczi sana gösterip “İşte böyle acizdik.” desek bizi affeder misin?
Ya Rab, baksana halimize, ölen Gazzelileri değil de sana vereceğimiz hesabın derdine düştük, işte bu kadar aciziz.
Baksana neler yazıyorum, belki de acizliğimden saçmalıyorum.
Öyle aciziz ki artık orda GAZZE dururken ve her gün bu zulüm devam ederken sana nasıl dua edeceğimizi bile bilemiyoruz.
Kendi acizliğimiz için bağışlanma mı dileyelim yoksa “Gazzelilere yardım et çünkü bizde iş yok.” diye dua mı edelim, onu da bilmiyoruz.
Öyle aciziz ki bu acziyet yüzünden nasıl dua edeceğimizi bile bilmekten aciziz.
Kafama bir kurşun sıkıp bu acziyete son veremiyorum senin korkundan çünkü kafama sıkıp bu dünyadaki acziyetime son versem ahirette beni çok daha büyük bir acziyet kaplayacak, bunu biliyorum ve buna iman ediyorum. Ve biliyorum ki ahiretteki acziyet bu dünyadaki acziyetten çok daha büyük, çok daha elem verici, çok daha aşağılayıcı bu yüzden elime silahı alıp kafama dayayıp tetiğe basmayacağım ama “Ya Rab, toprağın altının toprağın üstünden daha hayırlı olduğu bu hayattan beni kurtar!” diye dua edeceğim. (Ha öldürerek kurtarırsın ha bu zulmü durdurarak kurtarırsın, fark etmez artık!)