‘Kalb’leri Kör Olanlar: Hac Suresi 46

22:46

Efelem yesîrû fî-l-ardi fetekûne lehum kulûbun ya’kilûne bihâ ev âżânun yesme’ûne bihâ(s) fe-innehâ lâ ta’mâ-l-ebsâru velâkin ta’mâ-lkulûbu-lletî fî-ssudûr(i)

TDV meali – (Seni yalanlayanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.   

“‘EBSAR’LAR (gözler) KÖR OLMAZ LÂKİN ‘SUDUR’LARDAKİ KALPLER KÖR OLUR.”

Kalb ve Görü Arasındaki Bağ

Ne kadar tevil yapılırsa yapılsın kelimelere ve kelimelerin isnadından çıkan terkibe bu manalar verilirse asla çelişkisiz bir anlama ulaşılmaz; çelişkilidir çünkü tam tersidir yani GÖZLER KÖR OLUR AMA ‘KALB’LER KÖR OLMAZ.

Gözü kör bir insan bile diğer duyu organları ile topladığı verilerle, dokunduğu, kokladığı, tattığı, duyduğu şeyler hakkında aklında (kalbinde) bir GÖRÜ oluşturur yani gözleriyle görmese bile aklıyla (‘kalb’iyle) görür.

Görme ve Anlamanın Farkı

Ayete verilen bu mealler ise ayette tam tersi bir mananın olduğunu söylemektedirler. Bu meallere göre hariçteki hakikat, cümlenin söylediğinin hilâfınadır:

“Gözler kör olmaz.” … Bilakis gözler kör olur.

“Ama sudurlardaki kalpler kör olur.” … Bilakis kalpler kör olmaz.

Bu sorun çok basit bir şeyden kaynaklanmaktadır, ayette geçen ‘EBSAR’ ifadesine “gözler” manası verilmesinden. 

7:179

Velekad żera/nâ licehenneme keśîran mine-lcinni vel-ins(i) lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ velehum a’yunun lâ yubsirûne bihâ velehum âżânun lâ yesme’ûne bihâ ulâ-ike kel-en’âmi bel hum edall(u) ulâ-ike humu-lġâfilûn(e)

TDV meali – Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.

Yine aynı mealin yazarları bu ayette geçen وَلَهُمْ اَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَاۘ (velehum a’yunun lâ yubsirûne bihâ) cümlesine şu manayı vermişlerdir: “…gözleri vardır, onlarla görmezler…” 

Demek ki ‘basar’ (çoğulu ‘ebsar’) “göz” değilmiş; peki neymiş ‘basar’ (‘ebsar’)? “GÖRÜ”

Hac 46. ayetteki ‘EBSAR’ ifadesi sadece “gözlerin görmesi” değildir; “kulağın duyması, elin dokunması, gözün görmesi, dilin tatması, burnun koklaması ile elde edilen şeylerin tamamı”na “GÖRÜ” denir. “Görü”, duyu organları vesilesi ile ‘KALB’E gelen bilginin ‘kalb’ tarafından işlenerek zihne yerleştirilmesidir. 

Herhangi bir insan tüm duyu organlarını kaybetmediği veya İBN SİNA’NIN “Uzaydaki Adam”ına dönüşmediği müddetçe insan daima “GÖRÜ” elde eder, üstelik bu GÖRÜLERİ engellemenin yolu da yoktur fakat “GÖRMEK” denilen şey veya “GÖRÜ” denen şey duyu organları ile toplanan verinin çöplük gibi ‘kalb’e atılması şeklinde gerçekleşmez. “GÖRMEK”, duyu organları yoluyla gelen bilgiye ‘kalb’in doğru değerler vermesi ile gerçekleşir. Gözün ‘büyük’ gördüğüne ‘kalb’ “küçük”, ‘uzun’ gördüğüne “kısa”, ‘değerli’ gördüğüne “değersiz”, ‘uzak’ gördüğüne “yakın”, ‘çirkin’ gördüğüne “güzel” vs. derse “GÖRMEK” gerçekleşmez çünkü “GÖRÜ”, hariçteki varlık ile zihindeki varlığın MUTABAKATIDIR.

‘Kalb’, eşyayı somut halden soyut hâle çevirir ve çevirirken de ona değer yükler; duyu organları işte bu değerlere göre bilgiyi algılar, toplar ve ‘kalb’e gönderir; onlar daima çalışırlar, daima bilgi toplarlar.

Bir insanın “GÖRÜ”den mahrum kalması tüm iç ve dış duyu organlarının çalışmamasıyla mümkündür; bir veya birkaçının çalışmaması “GÖRÜ”yü tamamen yok etmez; eksiltir, zora sokar, anlamayı güçleştirir ama asla kesintiye uğratmaz yani asla KÖR olmazlar fakat ‘KALB’, işte o kör olur çünkü ‘kalb’ görüler üzerinden kendisine gelen bilgiyi manipüle ederek onun zihne olduğundan çok başka şekilde yerleşmesini sağlar. 

Mesela, GAZZE’de çoluk çocuğun katledilişini seyreder ama o sevinç gözyaşları içinde ‘TORA’ okur. Göz onu yanıltmamıştır, görülerin hiçbiri ona yalan bilgi göndermemiştir fakat öylesine kör bir ‘kalb’i vardır ki gördüğünü, duyduğunu değil ‘kalb’indeki hastalıklı görüntüyü yerleştirmiştir zihnine.

‘Kalb’, duyulardan kendisine gelen bilgiye doğru değerler verince gerçek “görme” gerçekleşir, bundan ötesi KÖRLÜKtür.

Kalbin Körleşmesi Ne Anlama Gelir?

Mesela, ayetteki cümleye “Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.” mealini verenler kurdukları cümlenin nasıl bir çelişki olduğunu gözleriyle görmüş ama ‘kalb’leri bu çelişkiye kör kesilmiştir. Onlara sorsan “Biz ne yapalım, karşımızdaki metin böyle.” diyeceklerdir oysa ne metin öyledir ne de o metni okumak böyledir.

‘Kalb’lerinde düşünme (‘basar’) yetisi olsaydı yani ‘kalb’leri kör olmasaydı ‘EBSAR’ kelimesine “gözler” manası verilmesinin yanlış olduğunu görürlerdi. (‘kalb’ gözüyle)

O cümlenin mealinin şöyle olması, verilen tüm meallere nazaran daha isabetli olsa gerektir: 

“GÖRÜLER KÖR OLMAZ AMA ‘SUDUR’LARDAKİ ‘KALB’LER KÖR OLUR.”

Cümledeki ‘âmâ’ kelimesini de “körlük” olarak değil, “yapılması gerekeni yapmamak” yani “aklın zorunlu gereğini yerine getirmemek” olarak anladığımızda ayette anlatılmak istenenin, ‘kalb’lerin (akılların) tıpkı İbn Sina’nın “Uzaydaki Adam”ının ‘kalb’ine dönüşebileceğinden bahsettiğini anlarız.

Mesela, bir ayette ‘QASET KULUBUHUM’ denilmektedir. ‘Qaset’ ifadesi “donmak, hareketsiz kalmak, katılaşmak” anlamlarına gelen bir kelimedir. ‘Kalb’ hareketli olmalıdır donuk değil, yumuşak olmalıdır katı değil. İşte, bir ‘kalb’in ‘QASET’ olması demek onun “KÖR OLMASI” demektir.

Bu yüzden “GÖRÜLER KÖR OLMAZ AMA ‘SUDUR’LARDAKİ ‘KALB’LER KÖR OLUR.”Dünyasını cehenneme, gittiği yönü geri dönülmesi imkânsız bir yok oluşa çeviren insan türü gözleriyle görmekte, kulaklarıyla duymakta, elleriyle dokunmakta, burnuyla koklamaktadır ama ‘KALB’İYLE GÖRMEMEKTEDİR tıpkı zekâsı yapay olan robotlar gibi. Robotlar da görür ama ‘kalb’leri olmadığı için gördüklerine, kendilerine yüklenen yapay bilgiler üzerinden değer verirler ve onlara sadece bir ‘ALGORİTMA’ değeri verirler. İşte, dünyasını cehenneme çeviren insan türü de o yapay robotlardan daha yapay hâle gelmiştir çünkü ‘KALB’İYLE GÖRMÜYOR.

İlgili Sureler : A'râf, Hac

İlgili içerikler